Coğrafya kaderdir: Almanya-2

'Burada şehirler insanın hayatından zaman çalmıyor.'
'Burada şehirler insanın hayatından zaman çalmıyor.'

Genç Motto'nun sevgili okurları, bu sayı “Coğrafya Kaderdir" bölümümüzde Almanya röportajının devamıyla karşınızdayız. Birkaç sayı boyunca sürdürmeyi planladığımız bir seri olarak sunduğumuz Almanya röportajlarımızın ikinci kısmına sizleri davet ediyoruz. Keyifli okumalar dileriz.

Kaldığınız bölgede yaşayan Türkler var mı?

Benim kaldığım bölge ilginç bir bölge. Çok fazla Türk'ün olduğu bir bölge değil. Ama bulunduğum üniversite çok iyi. Şu an Almanya'da ilk 10'a girmiş, dünya sıralamasında ise ilk seksende bir üniversite. O yüzden her milletten insan var burada. Çekik gözlüsünden siyahisine, Hindu’sundan Bengal’ine her kıtadan insanı görmek mümkün. Doğal olarak Türkler de var ve genellikle Boğaziçi Üniversitesinden gelmiş oluyorlar gözlemlediğim kadarıyla.

Peki siz nerede yaşıyorsunuz?

Burası bir apartman dairesi. Üniversitenin tahsis ettiği bir ev. Benim kaldığım bölge şehir merkezinin 15 dakika uzağında. Burada konut bulmak sıkıntılı bir mesele. Bizim gibi çok fazla konut üretemiyorlar. Yani bu da bir eksiklik. Bu yüzden konut fiyatları falan burada çok yüksek. Mimar olduğumuz için de biraz araştırıyoruz. Konut arzında çok ciddi sıkıntılar var. Yeteri kadar inşaat yapılmıyor. Burada benim kaldığım bölgede de aynı sorun var. Üniversiteye geldiğiniz zaman bir havuza alınıyorsunuz. O havuzdan yapılan çekilişte size bir yer çıkıyor. Benim kaldığım bölge 1960'lardan kalma. Almanya'nın konut stoğu da çok eskidir bu arada ama adamlar sağlam inşa etme kültürünü edindikleri için sorun olmuyor.

Almanya deprem bölgesi mi, bu kadar eski binalar risk oluşturmuyor mu?

Almanya deprem bölgesi değil. Dünyadaki en az deprem riskiyle karşı karşıya olan coğrafya burası neredeyse. Buna rağmen bu 1960'ta yapılan konut stoğunu Kahramanmaraş'a götürsek bu binalardan bir tanesinde bile tek bir insanın burnu kanamaz.

Almanya'nın şu an mimari olarak kendine özgü bir yapı taşıdığını söyleyebilir misiniz?

Özellikle modern mimarinin şekillenmesinde Almanlar çok önemli bir rol oynamıştır Bauhaus ekolüyle. Mimaride modern çağı kuran bir bakıma onlardır. Peki, Almanlar bu kurucu rollerine rağmen şu an neredeler?

Aslında şunu sormak lazım, mimariden kastınız ne? Bir esere Müslüman mimar gözüyle bakarsak ya da modern bir perspektiften bakarsak çok farklı sonuçlar çıkarabiliriz. Mimariye tek bir bina, parsel olarak bakamayız. Şehir ölçeğinde bakmalıyız. Alman şehirlerinin en yaşanabilecek şehirler olduğunu düşünüyorum. Elde ettiğim teorik bilgilerden de yola çıkarak ve kısmen de tecrübelerimle bunu söyleyebilirim.

Ama mimariye Müslüman gözüyle bakacak olursak, mekan Arapçada kelime kökü olarak var oluşla ilişkilidir. Sizin varlık tasavvurunuz mekan tasavvurunuzla ilişkilidir, doğrudan bağlantılıdır. Bu yüzden Almanya'da böyle bir şey aramayın tabii ki. Ama kendi anlayışları üzerinden mimarilerinin oldukça tutumlu olduğunu söyleyebilirim. "Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil inşa ettiğiniz şehri imha eder." diyor Turgut Cansever. Yani "Neslin ihyası ile mekanın inşası üzerinde ayrılmaz bir ilişki var."

Cansever’in “Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil inşa ettiğiniz şehri imha eder.” sözünden bahsettiniz. Peki, Almanlar bir şehri inşa ederken bir nesli de ihya edebilmiş mi?

Hem evet hem de hayır aslında. Burada şehirler insanın hayatından zaman çalmıyor. Çok güzel bir şey bu. İstanbul ile kıyaslayınca rüya gibi geliyor. İşten eve yirmi dakikada gidip gelmeyi kim istemez? Şehir planlaması müsait olduğundan burada bisiklet kullanımı çok fazladır. Ya da tren hatlarını da örnek verebilirim. Her yere kolaylıkla gidebilirsiniz tren kullanarak. Bu noktada da inşa ettikleri şehirler konforlu. Hedeflenen şehirler kuruldu mu, evet. Peki hedeflenen nesil neydi onu sormak lazım öncelikle. Dünyevi noktada ve teknopagan kültürü içerisinde yetişmiş bir nesil oluşturmaktı. Evet, o şehirler bu ihtiyaçları çok iyi sağladı.

Almanya'nın bugünlere gelebilmesinin ekonomik sebeplere bağlı olduğunu söylediniz, dolayısıyla kapitalist bir düzen çarkından geçmişler. Fakat sizin bizlere çizdiğiniz Alman şehirleri, zihnimizdeki kapitalist şehirlerle örtüşmüyor.

Bence Almanların cins olması buradan kaynaklı. Almanya hem kapitalizmi kendine çok iyi uyarlamış hem de sosyal açıdan kendini çok iyi geliştirmiş bir ülke. ABD'de bunları göremezsiniz örneğin. Kapitalizmin tek gayesi sermayenin büyümesidir. Şehirler de gerçekten bu aradaki dengeyle kurulmuş. Almanya'da çok büyük binalar göremezsiniz. Tabii bunun pragmatik nedenleri de var. Almanya'nın bir göçmen ülkesi olması sebebiyle gettolaşma olmaması için nedenler yatıyor, apartmanları istemiyor. Başka bir nedeni de, zaten insanlar ekonomik bir düzeye ulaştıkları için, müreffeh bir yaşam düzeyine varabildikleri için daha sakin bir yaşam istiyorlar. Komşumdan ses gelmesin, kafamı dinleyeyim, dinleneyim diye düşünüyor.

Ailenizden ve arkadaşlarınızdan uzakta yaşamak nasıl bir his?

Çok zor bir his. Yani burada hakikaten 6 aydır yalnızlığın uç sınırlarını gördüm. Elbette bir sürü insanla tanıştım, bir sürü arkadaşım var. Almanya benim için Midyat, Mardin gibi bir yer oldu, her tarafta selam verdiğim insanlar var. Ama buradan belli bir seviyeye kadar irtibat kurabiliyoruz çünkü kültür farklı, din farklı, gelinen coğrafya farklı, her şey farklı. Dolayısıyla bir yere kadar iletişime geçilebiliyor.

Almanya’da vatandaşların sosyal hakları nasıl?

Devlet; barınma, beslenme, giyinme gibi temel ihtiyaçları kendine çok ciddi dert edinmiş ve bu sorunların hepsini çözmüş. Yani bunu kapitalizmin içinde göremeyiz. Kapitalizmin tek amacı yani şirketlerin büyümesidir, yani sermayenin büyümesidir. Amerika'da böyle insanların sosyal yardımlarını falan göremeyiz ama Almanya hem kapitalizme adapte olmuş -Bunu da işte büyük firmalarıyla, endüstrisiyle yapmış- aynı zamanda oradan elde ettiği geliri de halkına nispeten iyi dağıtmıştır.

Devam edecek…

Röportajı Hazırlayanlar: Beyzanur Özkan - Ahmet Arif Kutlu

Röportajı veren: Enes Ayyıldız