Coğrafya kaderdir: Almanya

Hamburg.
Hamburg.

Genç Motto'nun güzide okurları, bu sayı “Coğrafya Kaderdir" köşemizde Almanya röportajıyla karşınızdayız. Birkaç sayı boyunca sürdürmeyi planladığımız bir seri olarak sunacağımız Almanya röportajlarımızın ilk durağında Almanya'nın temel hukuk sistemini, sosyal haklarını ve Ukraynalı sığınmacılar meselesini ele alarak sizleri de sohbetimize dahil ediyoruz. Keyifli okumalar dileriz.

Kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Enes Ayyıldız, mimarım. Aslen Mardinliyim, Mardin'de doğup büyüdüm. Liseye kadar Midyat'taydım. Daha sonra üniversite için İstanbul'a geldim ve mimarlık bölümünü Okan Üniversitesinde tamamladım. Şu an Almanya'nın Thuringia eyaletinde, Jena şehrinde Friedrich Schiller Üniversitesinde kentsel tasarım üzerine master yapıyorum. Konuk araştırmacı olarak buraya geldim ve şu an burada tezimi yazıyorum. Geçtiğimiz güz döneminde sosyal coğrafya bölümünden bir profesörle mekanın tanrısal biçimselleşme modellemeleri üzerine çalıştık. Gelecek dönemdeyse felsefe bölümünden bir profesörle çalışacağım. Kendisi aynı zamanda bir filozof. Tüm bunlara ek olarak aynı zamanda Medeniyet Tasavvuru Okulunda (MTO) çeşitli faaliyetler yürütüyorum.

Şu günlerde Almanya'da güncel olarak nasıl bir tablo mevcut, Almanya'nın mevcut gündemi nedir?

"Şöyle bir mantık var: çalışmak isteyen çalışsın, istemeyene devlet bakar."
"Şöyle bir mantık var: çalışmak isteyen çalışsın, istemeyene devlet bakar."

Şu an benim bulunduğum bölge çok koyu bir sol. Almanya çok soldur. Doğrusu Avrupa'nın geneli soldur zaten. Sağ sol kavramını bizdekiyle karıştırmamak lazım. Burada sağ çok faşisttir, çok berbat bir sağ var burada. Hatta belki duymuşsunuzdur, Nazilerin bir darbe girişimi oldu burada birkaç ay önce. Alman tarihinin en büyük polis baskını oldu 15-20 bin polisin katılımıyla. Biraz ekonomi kötüye gitsin veya savaş olsun, Avrupa'da sağ hemen patlar. Özellikle İtalya, İspanya. Şu an Avrupa yıkılıyor tabiri caizse. Şu an Avrupa'da hiç olmadığı kadar fazla grev var. Fransa yıkılıyor, İngiltere yıkılıyor, Almanya'da bile grevler var. Buranın genel tren yolları şirketinde, ki çok önemlidir burası için, çünkü Almanya'da tren demek her şey demektir; çalışanlar büyük bir isyanda. Maaşımızı alamıyoruz diyorlar. Ki Almanya'da çok grev olmaz. Burada sosyal haklar çok fazladır. Avrupa toplumunun ahlakını tek bir tabirle özetle deseniz "isyan ahlakı" derim. Burada isyan ahlakı çok benimsenmiş. Bizde daha çok itaat ahlakı vardır. İkisi arasındaki dengeyi kurabilmek gerekiyor. İtaat ahlakı olan toplumlarda gerçekten isyan edilmesi gereken mevzularda isyan ahlakı kendini gösteremiyor. Ya da aşırı isyan ahlakı da bazı noktalarda göstermesi gereken sabrı gösteremiyor.

Almanya'daki sosyal haklar gerçekten bahsedildiği kadar geniş mi?

Almanya'da çok ciddi sosyal haklar var. Şöyle bir mantık var: çalışmak isteyen çalışsın, istemeyene devlet bakar. Ev veriyor, kiranı ödüyor, yaşam masraflarını ödüyor. Çocuğun varsa eğitim bursunu veriyor. Devlet çalışmayan bir insana 6 ay boyunca işsizlik maaşı veriyor, sonra sana kendi eliyle iş buluyor. Yine çalışmak istemezsen bir bahane bulup çıkıyorsun. Alman insanı çok çalışkandır muhabbeti var. Kısmen doğrudur, Almanya'da çok sağlam çalışan bir kesim var, hakikaten işlerinin sonuna kadar hakkını vererek çalışırlar. Ama o Alman disiplini dedikleri çalışan Almanlar için geçerli. Bir de bir o kadar çalışmayan insan var, kimse onları konuşmuyor. Almanya'daki mantık şu: Çalışmak isteyen çalışsın, istemeyen çalışmasın. Çünkü o kişi o şekilde çalışırsa ülkeyi batırır. Ama şöyle de bir durum var ki Almanya tam bir vergi ülkesidir. Aklınıza gelemeyecek kadar vergi alır devlet. Her çalışanın maaşından %50'ye kadar vergi kesintisi yapar. Devlet o kadar muazzam bir vergi alıyor ki örneğin senin ana konutunun dışında başka bir konutun mu var, ondan çok ciddi vergi alır. Devlet bu şekilde çok zengin olabiliyor. Bu sistemi aynen Türkiye'de uygulamaya kalksak insanlar isyan eder, sen o vergiyi niye alıyorsun diye. Almanya'da insanlar devletin hakkıdır diye bakıyor. Almanya'da yaşayan bir akrabamın ifadesidir: "Almanya'nın bu sistemi tam olarak Müslüman devlet zekat sistemidir. Nasıl ki Müslümanlar etrafında insan kalmayınca devlete zekat veriyordu, Almanya'da o var. Parayı alıyor ve muhtaç olan halka dağıtıyor. "

Yani Almanya'nın ideal sistemi ararken zekat sistemine ulaştığını söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle öyle. ABD'de, Avrupa'da her yerde Osmanlı kürsüleri var. Gerçekten hikmetin ve doğrunun nerede olduğuna bakmaksızın gidip almışlar. Bu sistemi direkt bizden almışlar demesem de bunun tarihte çok örneği var. Ya da şu sonuca da varabiliriz: İnsanlar mutlak hakikate öyle ya da böyle akıl yoluyla ulaşıyor.

Şimdiye kadar gözlemlediğiniz kadarıyla, Almanya'da nasıl bir adalet sistemi mevcut?

Batı'nın adil olması yine belirli pragmatik sebeplerden kaynaklı. Ekonominin gerçekten iyi olmasını istiyorsan adalet olacak. Adalet olmadığı zaman sistemin çalışmadığını gördüğü için yatırımcı gelmez, gelen yatırımcı da verim alamaz. Almanya'da hakikaten çok ciddi bir adalet sistemi var. Rüşvet denilen mesele Almanya'da kesinlikle yoktur, bunun sistemini kurmuşlar. Ama bunun ahlaki bir normdan geldiğini düşünmüyorum. Ben çoğunun faydacı bir anlayıştan geldiğini düşünüyorum. Almanlar 2. Dünya Savaşı'nı kaybettikten sonra Yahudi sermayenin Almanya'yı ele geçirmesiyle kapitalizme ayak uydurmuş en iyi ülkelerden biridir. Ama birincisi Japonya'dır. Yusuf Kaplan Hoca'nın da dediği gibi, Japon modernleşmesi gibi vahşi bir modernleşme yoktur.

Avrupa'da adalet sisteminin pragmatizm üzerine kurulu olduğunu mu söylüyorsunuz?

Tabii bu benim çok özel bir yorumum ama oraya bağlanıyor olay. Almanya'da şu an yaygın inanç "inançsızlık". Bunun nedeni Hristiyanlığın vaktiyle protestanlaşması, yani Luther. Türkiye'de de bu mevzu var. Bir din önce protestanlaşır sonra "dinsiz"leşir... Artık birçok şey dünyevileşiyor. Mesela sana saygı duyuyor ama o saygıyı da kendisi için duyuyor. Sana menfaati için saygı duyuyor. Almanya'da da ben böyle bir menfaatçilik olduğunu düşünüyorum.

Almanların Ukrayna'dan gelen tüm mültecilere kapılarını açıp Suriyeli mültecileri kısıtlı bir şekilde alıyor olmasını da bu menfaatçiliğe örnek gösterebilir miyiz?

Doğrusu burada ciddi sayıda Suriyeli de var, az değil. Fakat Almanya'nın burada çok ciddi politik hesapları var. Mesela Almanya tarihinde hiçbir zaman orduya şu son zamanda olduğu kadar para akıtmamıştı. İnsanlar da buna tepki gösteriyor. Yıllarca ekonomiye ve eğitime yatırılmıştı para. Bu yüzden bu alanlarda büyük bir gelişim olmuştu. Fakat şu an Almanya'da 20.000 civarı bir asker alımı yapılıyor. Bu Almanya için çok ciddi bir rakam. Almanya tekrar silahlandırılıyor. Rusya'nın karşısında tekrar ciddi bir güç olabilme çabası var. Tabii Ukrayna'ya da bu doğrultuda ciddi silah ve tank desteklerinde bulunuyor. Dediğim gibi burada bir politika yürütüyor Almanya. Ukraynalılara kucak açıp Suriyelilere daha kısıtlayıcı bakışını bu minvalde değerlendirilebiliriz. Zaten Avrupa'nın bu meselede oldukça kirli bir tarihi vardır, günümüzde de o kirli tarihini telafi edecek hiçbir şey yapmamıştır. Bu adamlar net bir şekilde iki yüzlüdür. Bir Müslüman olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim bunu, kesinlikle haksızlık etmiyoruz. Gerektiğinde fazlasını da veriyor zaten. Ama bu mevzuda iki yüzlüler.

Gelecek sayı devam edecek...