Doğayı farket

Ay ışığı bize etrafımızı nasıl aydınlatabileceğimizi, yıldızlar bize hayattaki yolumuzu nasıl bulabileceğimizi düşündürdü.
Ay ışığı bize etrafımızı nasıl aydınlatabileceğimizi, yıldızlar bize hayattaki yolumuzu nasıl bulabileceğimizi düşündürdü.

Biz hayattan kaçmak için değil, bilakis hayatı kaçırmamak için kamp yapanlardanız. Teknoloji çağında doğmuş gençler olarak sanal âlemden soyutlanmayı başarıp bizim için nimet olan doğayı fark edebilmiş ve hayatın akışını nehrin akışlarında bulmuş gençleriz.

Doğanın her bir parçası bizi hayrete düşürmeye yetiyor. Bizim için huzur çatısı gökyüzü, tabanı toprak olan her yer anlamına geliyor. Yürüdüğümüz yollarla büyüyoruz, merak ettiklerimizle hayatı anlamlandırıyoruz, en önemlisi de hayretimiz hiç sönmüyor. Öğrenmeyi doğadan öğrendik. Ağaçlardan dik durmayı, kendi üzerinden başkalarını beslemeyi, başkalarından beslenmeyi öğrendik. Nehirlerden aktıkça temizlenmeyi, temizlendikçe etrafı güzelleştirmeyi öğrendik.

Topraktan yeşertmeyi, yeşerttikçe yeşermeyi öğrendik. Biz hayatı doğaya kamp kurarak öğrenen gençler olduk. Gece, sessizliğinin sesini duyduk. Ay ışığı bize etrafımızı nasıl aydınlatabileceğimizi, yıldızlar bize hayattaki yolumuzu nasıl bulabileceğimizi düşündürdü. Bazen sineklerin sesinden, etrafımızdaki seslere nasıl kulak tıkanacağını bile öğrendik. Hayattan kaçmak için değil, hayatı doğada bulmak için buradayız. Bazen ormanda, bazen toprakta, bazen bir nehirde, bazen taş duvarda, bazen kimsenin bilmediği ıssız bir yerdeyiz. Ama her zaman hayatı anlamlandırabileceğimiz mekandayız.

Bir kere görüp, etrafımızdaki dönen her şeyi fark etmeye başladıkça dört duvar arası bize hapis olarak gelmeye başladı. Biz hayatın merkezi olan metropolden kaçarak hayatı bizzat kendisinden öğrenmeye çabaladık. Teknoloji çağında yaşasak da teknolojinin esiri olmadık. Teknolojiyi kullandık ama kendimizi kullandırtmadık. Çünkü doğa, etrafımızda olan biteni anlamlandırıp devam etmeyi öğretti bize. Yani, yaşamayı bize yeryüzü ile gökyüzü arasındaki sonsuz denge; o dengenin içinde her şeyin ahenkle sonsuz defa değişimi, değiştikçe güzelleşmesi öğretti. Her değişimde hayretimiz arttı, arttıkça düşündük ve bunun bir sonu olmadığını gördük. Ve en sonunda anladık ki, zaten hayret duygusu olmazsa insana insan denir mi? Bu muazzam dengede yaşamak, en büyük şükür sebebimiz. Bunu fark edebilmek de öyle. Öyle ise hep birlikte, çok şükür, hep şükür…

Yazan: Yasemin Gülaçar/Lise öğrencisi