Dünyaya "dil çıkaran" adam Albert Einstein

Zaman, “neyi yapamadıklarını” değil “neyi yapabileceklerini” görenler için hızlıca akmaya devam ediyor. Zamanı bir yerden yakalamanın tam sırası!
Zaman, “neyi yapamadıklarını” değil “neyi yapabileceklerini” görenler için hızlıca akmaya devam ediyor. Zamanı bir yerden yakalamanın tam sırası!

Biri size “bilim insanı" dediğinde aklınıza kim geliyor? Sanırım, bu soru bir ankete dökülseydi ismi en çok söylenenlerin başında Albert Einstein gelirdi. Tarihin gelmiş geçmiş en büyük dehalarından biri oydu ve bilimle küçük ya da büyük herhangi bir bağ kurmuş hemen herkes için güçlü kılavuzlardan biri hep Einstein oldu.

Fizik ve matematik dendiğinde onun ortaya koyduğu yasalar, kuram ve teoriler üniversitelerde ders olarak okutuldu, bilim merkezlerinin odak noktası olarak kabul edildi. Üstelik Einstein; Edison, Tesla yahut Graham Bell gibi somut nesneler bulan bir bilim adamı da değildi. O; uzay, zaman enerji ve yer çekimi gibi konulara yeni bakış açıları getiren yeni sözler söyledi ve söylediği her sözün mutlaka bir karşılığı oldu.

Yazının başından bu yana Albert Einstein’ı övdüğümüzün farkındayım. Ancak, bu yazının konusu Einstein’ın başardıkları değil. Biz, bu satırlarda onun büyük başarısızlıklarını ve dışarıdan oldukça keyifli duran kariyer yolculuğunun en tatsız taraflarını konuşacağız. Hazırsanız, başlıyoruz…

76 yıl süren ömrü boyunca söylediği hemen her şeyle bilim dünyasının akışını değiştiren Albert Einstein, 4 yaşına kadar herhangi bir şekilde konuşamadı. Ailesi sürekli çabalıyordu ancak çocukları bir kelime şöyle dursun ağzından bir heceyi dahi çıkaramıyordu. Albert’in çok sayıda akrabası, ailesine onun bir “hayal kırıklığı” olduğundan bahsetmekten hiç geri durmadı. Yaşıtları okuma yazma öğrenmeye başlarken Albert konuşma sorununu bir türlü çözemiyordu. 4 yaşını birkaç ay geçmişken ilk kelimeler ağzından döküldü. Ailesi, bu başarının gerçek bir başarısızlık olduğuna emindi. Einstein’ın kariyer hikayesi tam olarak böyle başladı. Ancak, problem ve olumsuzluklar bununla sınırlı kalmayacaktı. Başarısızlıklara alışkın dâhimiz 16 yaşına kadar girdiği sekiz farklı resmi giriş sınavında da başarısız oldu. Şansını en son Zürih Federal Politeknik Sınavı'nda denedi ancak sonuç yine aynı oldu. Einstein, hiçbir sınavı asla ama asla geçemiyordu.

Tuhaf dâhimiz, lise boyunca devam eden başarısızlıklar silsilesi sonrasında bir şekilde üniversiteye kapağı atmayı başardı. Ancak, bu kapak da çok güçlü kapatılmayacaktı. Üniversite hayatını anlatan arkadaşları Einstein için tek bir kelime kullanmayı tercih ediyordu: “SIRADAN!” Dünyanın en sıra dışı adamı için sıradan demek kulağa garip gelse de, Albert’in üniversite eğitimi, tam olarak bu atmosferde sona erdi. Okul bitmiş, Albert ne yapacağını bilmeden “bomboş” dolaşmaya başlamıştı. Tam da bu noktada bir sigorta şirketinde “pazarlamacı” olarak işe girdi. İki yıl boyunca yaptığı bu işte şirketinin en az prim kazanan ismi hemen hemen her ay hep o oluyordu. Albert o günleri, “sigorta sistemimizi kullanmaya gönüllü biri bile beni dinledikten sonra vazgeçerdi.” şeklinde özetliyordu. Einstein henüz 25’ine gelmeden bir “başarısızlık abidesine” dönüşmüştü bile. Şirket yöneticileri ona “ne zamana kadar tahammül edebileceklerini”, Albert ise “ne zaman kovulacağını’’ düşünürken iki yıl bir şekilde doldu. “Başarısız dahi”nin yeni adresi bir patent ofisi oldu. Burada asistan olarak çalışırken özellikle ilk zamanlarında yaptığı hatalar sürekli “azarlanmasına” neden oluyordu. Yöneticileri, Albert’e yapması gerekenleri uzun uzun anlatıyor ancak Albert bunları bir türlü eksiksiz yapamıyordu. 26 yaşı, onun için bir milat oldu. Okul ve iş hayatı boyunca süregelen başarısızlıklarını unutturacak dönemler gelmişti. Fazlasıyla yetenekli olduğu fizik alanında kendine ait teorileri kaleme almaya başladı. Yazdıkları yavaş yavaş güçlü makalelere dönüşüyordu. Kendini ve yeteneklerini, sonunda fark edebilmişti. Başarısızlıkların, başarıya döndüğü yol artık apaçık görünüyordu. Yaklaşık 15 yıl boyunca “en iyi olduğunu” düşündüğü şeyleri yapmaya devam etti. Fizik ve matematik üzerine çalıştıkça hafızasından silinmeyen başarısızlıklar yavaş yavaş görünmez oluyordu. Ailesinin ve yakın çevresinin “utanarak” baktığı çocuk, 1921’e gelindiğinde Nobel Fizik Ödülü kazanan bir bilim kahramanına dönüştü. Yaklaşık 200 yıl boyunca Newton’ın tahakkümü altında kalan uzay konusunda artık sadece ve sadece Einstein’ın adı geçiyordu. Özel görelilik ve genel görelilik kuramlarıyla bilim dünyasını kelimenin tam anlamıyla alt üst etmeyi başardı.

Başarısızlıkların adamı için başarı dolu kariyeri, kendini fark ettiği an başlamıştı. Ona “Sen şimdiye kadar denediklerini yapamadın, bunu da yapamazsın.” diyenleri hiç dinlemedi. “Ben başarabilirim!” dedi ve hangi konuda iyi olduğunu keşfetmek için güçlü adımlar attı. Albert’in başarısızlıklarla ördüğü başarı yolu hepimiz için bir ilham kaynağı olmaya çok yakın. Zaman, “neyi yapamadıklarını” değil “neyi yapabileceklerini” görenler için hızlıca akmaya devam ediyor. Zamanı bir yerden yakalamanın tam sırası!