Eğitim sistemimizin sizce temel sorunu ne?

Yazan: Yavuz Yiğit.
Yazan: Yavuz Yiğit.

Liselilerle her buluşmamda sorulan sorulardan biridir bu ve hemen her yerde aşağıdaki cevapları alırım:

- Sistemin olmaması, sürekli değişmesi, ezberci olması, herkese aynı eğitimi vermesi, yeteneklere odaklanmaması, sınav odaklı olması...

Sorunlar Türkiye’nin neresine giderseniz gidin koro hâlinde hemen seslendiriliyor ama çözümü noktasında çok az konuşuluyor. Haydi gelin, bugün okulların nasıl öğrenci ve öğrenme dostu yerler hâline gelebileceğini tartışalım.

Öğretmen kelimesi ile başlayabiliriz. 21. yy.da bu kelimenin yerine yeni bir kelime bulmalıyız zira "öğretmen" sözcüğünün kendisi dahi yaygın eğitim sisteminin çağa ayak uyduramadığının bir göstergesi. Günümüzde "google" kütüphanesi sayesinde bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken öğreten birilerine bağımlılığımız epey azaldı. Bugünün dünyasında düşünmeye, tartışmaya eskisinden çok daha fazla ihtiyaç duyuyoruz zira bilgi, internetin olduğu her yere çok demokratik şekilde yayılıyor.

Artık Urfa’da Oxford var. Khanacademy, Coursera gibi sitelerle dünyanın en iyi üniversitelerinden hocalara ulaşabiliyorsunuz. Sadece ders almıyorsunuz, ödev de yapıyor, sunum da hazırlıyorsunuz. Ayda 100 liraya MasterClass’ta Stephen Curry, Martin Scorsese, David Lynch, Hellen Mirren gibi dünyaca ünlü isimlerin derslerini dinleyebiliyorsunuz. Youtube’u doğru kullanıyorsanız üniversiteyi kazanmak için dershaneye gitmek zorunda kalmıyorsunuz. Bilgiye bir şekilde -ve iyi bir şekildeulaşabiliyor artık öğrenciler. Bunların dışında ulaşamayacağımız ve aslında çok ihtiyaç duyduğumuz bir şeyi görmemiz lazım. Bugün "teacher"ın yerini "instructor" yani yol gösterici aldı. Öğretmenlerimiz bize bilgi vermek yerine bilgiyi nasıl bulabileceğimizi anlatmalılar.

Eğitimde amaç, artık “öğretmek” olmamalı. Amaç merak uyandırmak ve araştırma yeteneğini geliştirmek olmalı. Grup çalışmalarını artırmak, öğrencilere bolca sunum yaptırmak, roller vermek olmalı.

Öğrencilerden sadece bir konuyu öğrenip gelmeleri değil, o konuda yeni bir bilgi geliştirmeleri beklenmelidir. Öğrenci düşünmeye itilmelidir. İstanbul'un fethi her yerde yazar ama İstanbul'un fethinin coğrafi keşiflere olan etkisini araştırmak, yeni bilginin üretilmesine yol açabilir. En azından öğrenci bu konuda orijinal bir görüş sahibi olabilir. Hatta bir adım da ileri giderek olaya drama ve oyunlaştırma da katarak, “Siz İstanbul’u nasıl fetherderdiniz?” Fetihten sonraki stratejiniz ne olurdu?” gibi sorularla, öğrencilere çeşitli roller vererek hem dönemi öğrenmeleri hem de eğlenmeleri sağlanabilir. Ama maalesef eğitim sistemimiz bunu yaygın olarak yapamıyor. En azından bunu sorgulamalı, öğrenmemizi geliştirecek fikirlere sahip olmalıyız? Mecburen, her şeyi devletten bekleyemeyiz.

Anlat bakalım

Belki kediyi merak öldürüyordur ama bir gencin ruhunu öldürmek istiyorsanız durum tam tersi.
Belki kediyi merak öldürüyordur ama bir gencin ruhunu öldürmek istiyorsanız durum tam tersi.

Uluslararası bir proje kapsamında İngiltere’deki okulları ziyaret etmiştik. Gittiğimiz okullardan birinde şöyle bir uygulamaya şahit oldum. Bütün sınıflarda tahtanın önünde 15 santimlik bir yükselti vardı. Burası küçük bir sahneydi ve ikinci sınıftan itibaren her çarşamba, öğrenciler bu sahnede 3-5 dakikalık bir sunum yapmak zorundaydı. Konu mu? İstedikleri ne varsa. Bazen bir kitaptan bir bölüm, bazen izledikleri çizgi film, bazen uzay macerası bazen de başlarına gelen komik bir durum. Uygulamayı anlatan öğretmen şöyle demişti. “Bir hafta biri ilginç bir şey anlatırsa bir sonraki hafta diğerleri daha ilginç bilgiler veriyorlar.” Binlerce lira verin ve hitabet eğitimi alın; lise son sınıfa kadar 300 kez kürsüye çıkmış bir öğrenciden daha iyi konuşamazsınız. İşte fırsat. Fark edilmek, duyulmak, anlaşılmak ya da sadece konuşmak, dertleşmek isteyen öğrenciler araştıracaklar ve belki de rekabeti ateşleyecekler. 100 liraya suntadan yaptıracağınız bir yükselti ile eğitim sisteminde koca koca kararlar almadan müthiş bir fark yaratırsınız. Eğitim sistemimize duyrulur.

Oynayarak ve izleyerek

Eğitimde amaç, artık “öğretmek” olmamalı.
Eğitimde amaç, artık “öğretmek” olmamalı.

Monopoly oyununu oynarken ekonominin temel ilkelerini anlayabilirsiniz. Neden bazı ilçelerde kiralar fazla? Düşürmek için bir şey yapılabilir mi?

Sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant… Geometri ve fizikte var olan bütün kavramları daha iyi anlamak istiyorsanız bir mimarlık ofisine ya da daha kolayı güvenli bir inşaat alanına gidebilirsiniz. Bir bina nasıl yıkılmaz, mimar hangi açıları hesaplamalı, fizik ve matematik dersinde gördüğünüz şeyler hayatta nasıl uygulanıyor? Aynısını bir iktisatçıyla buluşturarak da yapabilirsiniz. Eğer ekonomi ile ilgiliyseniz, bu fikri bir kenara not edin.

Okul her yerdir

Ne diyordu Mahmut Hoca: “Okul her yerdir.” Coğrafya dersi için de bu geçerli. Dersi doğada işlesek ya? Hocam nasıl olacak, okul döneminde dersler çok yoğun, diyebilirsiniz. Hafta sonları ne güne duruyor? Arkadaşlarınızla bir araya gelip geziler düzenleyebilirsiniz. Gezi düzenlensin diye okul idaresiyle görüşmeler yapabilirsiniz. Bu sırada göçmen kuşları gözlemlediğiniz bir etkinlik ayarlayacaksınız. Belgrad ormanında yaptığınız, içinde oyunların, etkinliklerin de olduğu bir ders nasıl unutulabilir?

Tüm bu uygulamalı yöntemler, sizlere belki de bu hayatta kazanabileceğiniz en büyük beceriyi katacak: Merak.

Belki kediyi merak öldürüyordur ama bir gencin ruhunu öldürmek istiyorsanız durum tam tersi. Merak etmeyen genç kendine verilenle yetinir, arayış içinde olmaz, üretim yapamaz, okumaz, dertlenmez.

  • Merak edin, hayal edin ve harekete geçin