Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler

​Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.
​Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.

İnsanlık tarihinin kırılma anları beraberlerinde coşkun bir selin önüne çıkan her şeyi silip süpürmesine benzer güçlü bir değişim rüzgarını da getirirler. Kuşkusuz, sözü edilen değişim önce müesses düzene dair yıkıcı bir ilk adıma ihtiyaç duyar. Her zaman yıkımı makul ve kapsayıcı bir yeniden inşa süreci izleyemese de yaşamın doğası devam etmeye zorlar her şeyi. Dahası tüm bu kırılma anları peşi sıra geldikleri sayısız gerilimin bir tür serbest kalması gibi büyük bir gücü de açığa bırakırlar. Ancak ortaya çıkan şeyin kudreti biraz da ne zamandır patlamayı beklemesiyle alakalıdır. Nihayetinde ormanları, kentleri belki de ülkeleri kasıp kavuran yangınlar, tek bir kıvılcımla başlar.

Bugün tanıdığımız haliyle modern dünyayı doğuran en önemli gelişmelerden birisi de hiç şüphe yok ki Fransız Devrimi’dir. Yine herkesin hemfikir olacağı üzere belki talihsizlik, belki ahmaklık veya cehalet belki de tarihin yanlış bir yerinde doğmuş olmasıyla Marie Antoinette, devrimin en dikkat çeken figürlerinden birisi, belki de en önde gelenidir. Toplumdan, halkın sıkıntılarının gerçekliğinden ya da yaşamın dinamiklerinden bihaber zengin ve soylu sınıfın körleşmiş bakışını ifade eden sözlerin, onun dudakları arasından döküldüğü rivayet edilir:

“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.”

Kuşkusuz, hangi çağda olursa olsun, dünyanın belkemiği olan yığınların yüzleştiklerini anla(ya)mayan o bencil azınlığın, ağzında gümüş kaşıkla hayata gözlerini açanların alaycı yaklaşımına atıfta bulunmak isteyenler için bu sözün tarihsel işlevi oldukça mühimdir. Kraliçe’nin ekmek sıkıntısı çeken halkının gıyabında söylediği bu sözler gerçekten söylendi mi, kesin olarak bilemiyoruz. Öte yandan çocukluğundan bu yana lükse boğulduğu bir hayat yaşayan Marie Antoinette’in sözlerinin arkasında ironi mi yoksa ahmakça bir samimiyet mi vardı emin değiliz.

Avusturya prensesi olarak dünyaya gelen Marie Antoinette, kendi gibilerin arasında yaygın olduğu üzere politik bir hamle olarak Fransa Prensi XVI. Luis ile evlendiğinde henüz on beş yaşındaydı. Gereğinden fazla şımartılmış bir genç kız olarak, ihtişamlı ve izole bir hayat sürse de kayınpederinin ani ölümünün ardından on dokuz yaşında taç giyecek ve ona atfedilen sözleri de tören öncesinde sarf edecekti. Ne var ki, bir prenses ile kraliçe arasında büyük bir fark vardı. Artık soylular arasındaki garip ilişkilere dair dedikodularla vakit öldürmesi ya da lüzumsuz bahçe düzenlemeleri ya da kumar partileri zaten Avrupa’nın en borçlu ülkesi olan Fransa’yı biraz daha masrafa sokması kabul edilebilir olmayacaktı. Öte yandan Marie Antoinette, saray içi dengeleri gözetmek ve düşman edinmekten kaçınmak gibi uğraşlarla da ilgilenmiyordu. Özellikle kraliçe oluşunun ilk yıllarında lüzumsuz harcamaları, kendine yakın isimleri önemli konumlara getirme çabaları ve bir kraliçe olarak soylular arasındaki dengeleri göz ardı etmesi çokça düşman edinmesine yetmişti.Marie Antoinette, takip eden yıllar boyunca biraz durulsa ve kendisini çocuklarını yetiştirmeye adasa da, birbiri ardına yapılan hatalı tercihler Fransa’yı büyük bir ekonomik çıkmaza sürüklemişti. Tüm bu süreç boyunca hakkında çıkan küçük düşürücü iddialar, kaçak gazetelerin yaptığı haberler ve adının karıştığı entrikalar halkının deyim yerindeyse kendisinden nefret etmesine neden olmuştu. Nihayet Kral’ın kötü kararları da ülkeyi iflasın eşiğine getirmiş ve alınan her türlü tedbir ya da uygulanan tüm hamleler ters tepmişti. Fransız halkını ayaklanmaya iten sebeplerin arkasında sadece tahtta oturan ikili mi vardı ya da bir başka deyişle XVI. Luis ve Marie Antoinette yerine bir başka çift Versay Sarayı’nda olsa Fransız Devrimi yaşanır mıydı bilinmez. Ancak öyle ya da böyle dünyayı değiştiren devrim yaşanacak ve belki de bu devrimden en çok etkilenen kişi Marie Antoinette olacaktı.

Sarayını, tacını, görkemli mücevherlerini, ünvanını geride bırakmak zorunda kalan Marie Antoinette, eşinin ve çok sayıda yakınının idamına ya da katledilmesine tanık olacak, çok sevdiği ve onu makul bir insana dönüştüren çocuklarından ayrı kalacak ve hemen hepsinin hayata gözlerini yumduğunu hapishanede öğrenecek ve kendisi de boynunu giyotinin altına uzatmaya mecbur kalacaktı. Yakın geçmişe kadar alık ve bencil bir saray biblosu olduğu kabul edilen Marie Antoinette hakkında bugünlerde başka bakışlar ve anlayışlar dillendiriliyor. Kimileri onun cesur ve zarif bir kadın olarak -bilhassa gençlik hatalarından sıyrıldıktan sonra- ele alınması gerektiğini düşünüyor. Onun gerçek kişiliği ya da ona atfedilen sözleri gerçekten söyleyip söylemediği tarihçilerin işi. Ne var ki halkın ve çoğulcu bir sesin gücünü vurgulamak, hayatın gerçeklerinden kopanlara atıfta bulunup onları yeniden hakikate davet etmek isteyenler için “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” sözleri, Marie Antoinette şahsından çok daha derin bir karşılığa sahiptir.