Elf dilinin mucidi: John Ronald Reuel Tolkien

John Ronald Reuel Tolkien
John Ronald Reuel Tolkien

Annem masal anlatmaya başlayınca üzerinde çeşitli figürlerin olduğu metal bir kutunun içine mum yerleştirip çevirirdim. Böylelikle karanlık odanın içinde duvara yansıyan gölgeler ben fark etmeden yavaş yavaş eserlerimin temelini atıyormuş.

Bir İngiliz olarak neden Afrika’da doğdunuz?

3 Ocak 1892 tarihinde Güney Afrika’nın Bloemfontein şehrinde dünyaya geldim. Babam bir bankada müdürdü ve o yıllarda Güney Afrika’ya tayini çıkmıştı. Bu sebeple ailem kendilerine yeni bir hayat kurmak için oraya taşınmış. Babamın ani ölümüyle Afrika’nın da iklimine alışamayan annem, küçük kardeşim Hilary’yi ve beni alıp İngiltere’ye dönmek zorunda kaldı. Annemle birlikte bir müddet Birmingham’ın Sarehole bölgesinde yaşadık.

Okul yıllarınız nasıl geçti?

Okuldayken sporla çok ilgilenirdim. Kısa sürede Rugby takımının kaptanı olmuştum. Okuldayken tanıştığım en yakın 3 arkadaşımla Inklings adında bir tartışma kulübü kurduk. Burada birbirimizin eserlerini tartışırdık. Her zaman o günlere dönmek isterim.

Niçin yazıyorsunuz?

Yazarlığı yalnızca hoş vakit geçirmek için yaptığım bir uğraş olarak görürken insanların kitaplarıma bu denli ilgi göstermesini pek anlayamıyorum.

Hobbit fikri nasıl oluştu?

Annemle birlikte yaşadığımız Sarehole bölgesindeki küçük yel değirmeni Hobbit kitabına ilham oldu. Bu şehir bana Hobbit’i tasarlatıp yazdırdı. Yazarken defalarca ziyaret ettim. Beni orada etkileyen sadece yemyeşil doğası değildi. Kardeşimle oynamaya gittiğimiz bataklık ve beyaz ork adını taktığımız değirmencinin oğluydu. (Gülüyor.) Burada küçük yaşlarda kendi hayal dünyamı oluşturmaya başladım.

Ailenizde sizin gibi fantastik kurguya meraklı birisi var mı?

Kurgu yeteneğimin gelişmesinde annemin kardeşimle bana uzun kış gecelerinde anlattığı hikayelerin büyük payı vardır. Annem masal anlatmaya başlayınca üzerinde çeşitli figürlerin olduğu metal bir kutunun içine mum yerleştirip çevirirdim. Böylelikle karanlık odanın içinde duvara yansıyan gölgeler ben fark etmeden yavaş yavaş eserlerimin temelini atıyormuş.

Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi eserlerinizi, mitoloji kurma çabanızın ufak bir bölümü olarak gördüğünüzü belirtmişsiniz.

Aslında çalışmalarımın destansı boyutu yakalayamadığına inanıyorum. Uyarlamaları reddetmek ve eleştirmek için zamanımın çoğunu hatta yıllarımı harcadım. Yaptığım işi gerçekten takdir etmek ve anlamaktan uzak olan okurlara karşı daima temkinliyim.

Griffiths kimdir?

Elaine Griffiths, zamanla aile dostumuz olan eski bir öğrencimdir. Hobbit kitabını George Allen ve Rayner Unwin isimli yayınevine veren Griffiths’ti. Stanley Unwin’in başkanı olduğu yayınevi, Hobbit’i yayınlayan yayıneviydi. El yazmalarımı o dönemde 10 yaşında olan Rayner Unwin'e vermiştim. Rayner, Stanley Unwin'in oğluydu ve onun beğenmesi üzerine eser 1937 yılında yayımlandı.

Hobbit’ i yazmaya nasıl başladınız?

Gerçek başlangıcı olmasa da çok net olarak hatırlayabildim. Eserin oluşmaya başladığı ilk nokta evimin bir köşesiydi ve hâlâ bu noktayı hatırlayabiliyorum. (Gözleri uzaklara dalıyor.) Bir kısmını tam olarak hatırlayamıyorum. (Gülümsüyor.) Bu köşede bir ton sınav kağıdı vardı. Yaz tatilinde sınav kağıdı okumak… Çok büyük… Çok çaba gerektiren bir iş ve aynı zamanda ne yazık ki sıkıcı bir iş. Elime aldığım bir kâğıda neredeyse fazladan puan verdiğimi hatırlıyorum. Fazladan beş puan hatta. Okuyacak bir şey yoktu. Ben de üzerine karaladım, nedendir bilmem. “Toprağın içinde bir oyukta bir Hobbit yaşardı…”

Hobbit adlı eseriniz yayımlandığında akademideydiniz. Nasıl karşılandı?

Hem olumlu hem de olumsuz çok yorum aldı. Oxford profesörü nasıl olur da bir masal kitabı çıkarabilir, diye düşündüler. Kendilerince haklı olabilirler. Ancak bu yorumu onu yalnız bir masal kitabı olarak görüp okumayanların yaptığına inanıyorum. Herhangi bir eserin hiç okunmadan çeşitli yaftalamalarla ötekileştirilmesini doğru bulmuyorum.

Eserlerinizde karakterlerin isimlerine nasıl karar veriyorsunuz?

Hobbit’i ilk yazdığımda Bilbo Baggins değil Bingo Baggins’ti. Frodo ve amcasının soyadını o dönemlerdeki bir yerel pamuk markası isminden esinlenerek türettim.

Tolkien eserlerini oluştururken nasıl birisi?

Mükemmeliyetçi birisi. En iyisi olana kadar hep yazar.

Kurgu yazarlığı sizin için neyi ifade ediyor?

Fantastik kurgu yazmak ya da onunla uğraşmak yalnızca bir hobi. Daha çok eski İngilizce üzerine yaptığım Beowulf: Canavarlar ve Eleştirmenler, Sir Gawain ve Yeşil Şövalye efsanesinin çağdaş bir çevirisi ve Orta İngilizce Sözcük Bilgisi gibi akademik çalışmalara önem veriyorum.

Tolkien için yeni bir dil oluşturmak nasıl bir his?

Eğlence. Dil bilimi benim için bir tutku. Dil oluşturma, benim bu hayatta var olma nedenim diyebilirim. Bu yüzden eserlerde kullandığım Quenya ve Sindarin Elfçesi gibi pek çok dili kendim oluşturdum. Hatta bu kurgusal dillerde şiirler ve şarkılar yazarak bu dillerin kullanım alanını açmaya çalışıyorum.

Kelimeyi güzel kılan nedir?

Kelimeler çıkardıkları sesle değil, ifade ettikleri anlamlarla güzel olurlar.

Kelimelerin gücüne inanan ve hayatını bu yönde çizen birisi olarak kelimelerle ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?

Birçok yeni kelimeyi Edith ile sohbet ederken bir anda keşfettiğimi itiraf etmeliyim. Bir keresinde bana küstüğünde tekrar konuşma başlatabilmek için ona şöyle demiştim. Eski Almancada, dilimizde tam karşılığı olmayan bir kelime var. Bir tartışmanın ardından çekinerek verilen bir hediye anlamına geliyor. Bu kurgu onu gülümsetmiş ve bu bahaneyle de ona hediye vermiştim.

Eşinize karşı çok büyük aşk duyuyorsunuz. Bu aşkı bize nasıl tarif edersiniz?

Edith gerçek aşktı. Onunla yetimhanede tanıştık. Beraber büyüdük diyebilirim. 17 yaşındayken klasik diller eğitimi almak için farklı okullara gittiğimiz için ondan ayrılmak zorunda kaldım. İmkânım olsa o yıllarda onunla evlenmek istiyordum. Fakat annemin beni emanet olarak bıraktığı peder “Eğer hislerin yıllar içinde değişmezse onunla 21 yaşına geldiğinde evlenebilirsin. ” dedi. Aradan geçen yıllarda ona karşı hislerim hiçbir zaman azalmadı. Yetimhaneden çıkıp ormanda yürüyüş yaptığımız bir gün, sararıp kurumuş yaprakların üzerine uzandım. Ormanın içinde yere uzanıp gökyüzünü izlemek muazzamdır. Işık hüzmeleri, uzun ağaç dallarının arasından sızarak toprağa değebilmek için adeta birbiriyle yarışır. İşte tam böyle bir anda yere uzanıp Edith’in bu ışık hüzmeleri ile dansını izlemek beni çok etkiledi. Ve ona çoktan âşık olduğumu anladım.

Sevgili eşiniz Edith’in yokluğu size neler hissettiriyor? Eserlerinizde kadın karakterleri oluştururken kendisinden ilham alır mıydınız?

Luthien ve Beren adlı öyküde Luthien’i Edith’den esinlenerek yazdım. Hatta Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit filmlerinde gördüğümüz Elflerin özellikleri de onun bir yansımasıdır. Arwen’i oluştururken Edith’i düşünerek kaleme aldım. Edith’in dile ve hikâye yazmaya olan ilgisi ve her koşulda desteklemesi beni derinden etkilemiştir. Kısacası o etkileyici ve ilham veren bir kişilikti. Hikayelerimdeki birtakım karakterleri de bu doğrultuda oluşturduğum doğrudur.

Birinci Dünya Savaşı başladığında neredeydiniz?

1911 yılında klasik diller eğitimi almak için Exeter Kolejine gittim. Eğitim gördüğüm sırada Birinci Dünya savaşının çıkması üzerine en kötü yerlerden biri olan Fransa Somme cephesine gönderildim. Savaş sırasında Inklings grubundaki en yakın arkadaşlarımı kaybettim. Yakınımda patlayan bir bomba sebebiyle yaralanıp eve gönderildim.

Tolkien’in hayatını savaştan önce ve sonra diye ayırabilir miyiz?

Eve gönderildiğim için hep bir suçluluk hissi duydum. Savaştan döndükten sonra Oxford Üniversitesinde çalışmaya başladım. Profesör olup 40 yıla yakın hocalık yaptım. 3 erkek 1 kız olmak üzere 4 çocuğum oldu ve onlara savaşta kaybettiğim yakın arkadaşlarımın isimlerini verdik.

Tolkien, yazarlığının ötesinde kimdir?

Eski İngiliz ve Eski İskandinav edebiyatları üzerine çalışıyorum.1925’ten 1959’a kadar bu alanlarda Oxford Üniversitesinde profesörlük görevimi sürdürdüm.

Nasıl bir eğitmendir?

Yorulmak bilmeyen bir öğretmen. Yılda 70 ila 136 arasında ders veriyorum. Oysa sözleşmede sadece 36 ders vereceğim yazıyor. Dersleri anlatım tarzımı farklı bulanlar var. Kimi öğrencilerime göre harikaymış. (Tebessüm ediyor.)

Öğrencilerinize sizi sorduğumuzda, “Toplum içinde sessiz ve alçakgönüllü bir kimse olmasına rağmen amfide Oxford’un klasik, klişeleşmiş hoca tanımına uygun biri değil. ” dediler. Bu konu hakkında düşünceleriniz?

Öğrencilerimden biri, hakkımda şöyle demişti: “Bir konferans salonunu bir şölene çevirebilir.” Bu söze uyum sağlamaya gayret etmek için partilere kutup ayısı kostümüyle gidiyorum. Elimde sahte bir baltayla Anglosakson savaşçısı kıyafetleri giyerek komşularımı kovalıyor ya da yerel esnaftan alışveriş yaparken ödeme olarak onlara sahte dişler veriyorum.

Neden kendi dilinizi tasarladınız? Elf dilinin temeli nasıl atıldı?

King Edward’s okulundayken dillerle ilgili çalışmalara başlamıştım. Böylece Elf dillerinin temelleri atılmış oldu.

Orta Dünya, zihninizde ne zaman oluşmaya başladı?

Savaştan sonra yaşadığım inziva ve düşünme sürecimde netleşmeye başladı diyebilirim. Zihnimde ne zaman oluşmaya başladığını ise kestiremiyorum. Çünkü yaşadığım her gün ve her an zaten yavaşça içimde bu dünyayı büyütüp besliyormuş.

Yüzüklerin Efendisi serisini yazmaya ne zaman başladınız?

İkinci Dünya Savaşı başladığında Adolf Hitler iktidara gelmişti. Tekrar savaş başlattığı için onu hiç sevmiyordum. Üstelik tam bu sırada iki oğlum askerdeydi ve İngiltere bombalanıyordu. Oğullarım için endişeliydim. Tam olarak bu süreçte Yüzüklerin Efendisi’ni yazmaya başladım ve en yakın arkadaşım Lewis’e verdim. Beğenmesi üzerine yayımlamaya karar verdik.

Lewis kimdir?

Clive Staples Lewis, Inklings grubundan en yakın arkadaşımdı. En iyi bilinen eseri Narnia Günlükleri’dir. Daha sonra maalesef onu kaybettim.

Yakın dostunuz Lewis’i kaybetmek size nasıl hissettirdi?

Ondan ayrılıktan sonra bin pişman oldum. Lewis’i 1960 yılında kaybedince “Şu an yapraklarını birer birer kaybeden bir ağaç gibi hissediyorum kendimi: Bu his köklerime bir balta darbesi inmesi gibi.” yazmışım.

En büyük hayaliniz Yüzüklerin Efendisi gibi kült bir eser bırakabilmek miydi?

Hayır. En büyük hayalim Silmarillion’u yazmaktı fakat bitmedi. O bitmeden gri limanlara giden gemiye binip orta dünyadan ayrılmak istemiyorum.

Yüzüklerin Efendisi nasıl kült eser oldu?

İlk basımda 3500 adet basılan kitap daha sonra 100.000 adet daha basıldı ve geniş kitlelere yayıldı. Hatta oyun yapılması teklifi bile geldi. Japonya, İsveç, Hollanda, Danimarka ve Polonya gibi ülkelerin dillerine çevrildi. 1965 yılında Yüzüklerin Efendisi’nin Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlanması asıl patlama noktası oldu. Amerikalıların, özellikle genç nüfusun romanı çok sevmesi, bu serinin hızla kült olmasına neden oldu.

Eserlerinizin filme uyarlanması hakkındaki düşünceleriniz?

Bu mitolojik dünya Peter Jackson eşliğinde sinemaya aktarıldı ve filmleri 17 Oscar kazandı. Binlerce kişi tarafından izlendi.

Yüzüklerin Efendisi’nde Minas Tirith savaş sahnelerini nasıl yazdınız?

Minas Tirith’teki savaş sahneleri de dahil olmak üzere son iki kitabı kolejin iç kısmında yazdım. Çünkü bu yapılar size gerçekten de bir Orta Çağ şehrinin içindeymişsiniz gibi geliyor. Edebi unsur olarak örneğin Dante Alighieri’nin İlahi Komedyası beni etkileyerek eserime yansıdı. Eserler için ne uygunsa çekinmeden onu kullandım. Oxford çevresindeki manzarayı, tepelerinde duran taşları ve büyük höyükleri… bunun gibi şeyleri kullandım. Sanırım yaptığım yürüyüşlerden hatırımda kalanları, savaş sahnelerinde kullandım. Ben eserlerimde anılarımı, fantezileri ve gerçeği harmanlayarak tamamladım.

Eserlerinize ilham kaynağı olan yapılar nelerdir?

Birmingham’daki iki büyük kuleden çok etkilendim. 29 metrelik Perrott’s Folly Kulesi Yüzüklerin Efendisi İki Kule eserine ilham kaynağı oldu.

Hayal gücünüzü besleyen yerler nereler?

Sanılanın aksine ben çok fazla seyahat etmedim. Tabii zihnimden yaptıklarım hariç. 1911’de İsviçre’ye unutulmaz bir gezi yaptım. Ren Nehri üzerinden bir nehir teknesiyle geçtim. Bu iki anımı, yazdıklarıma nasıl da büyük ilhamlar vermiş olduğunu okuduğunuzda görebiliyorsunuzdur. Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi’ndeki herhangi bir dağ sahnesinin kökeni, 1911’de İsviçre gezisinde uzanıyor. Unutmayın ki bu, uzaklara hayal gücüyle dahi seyahat edebileceğimizin ispatıdır.

Tolkien, sanatı nasıl tanımlar?

Sanat dünyayı değiştirir. Ve her zaman iyileştirici bir gücü olduğunu farkına varabilirseniz size doğru gelir.

Günümüzde sizi dehşete düşüren şeyler neler?

Etrafta Legolas kostümüyle gezinen, kendisini Elf’e benzetmek için ameliyat olan film hayranlarından dolayı dehşete düşüyorum.

İmkânınız olsa hangi zaman diliminde yaşamak isterdiniz?

1800’lü yılların başlarında, İngiltere’nin Sanayi Devrimi öncesi dönemlerinde yaşamak isterdim. Ovalar üzerinde yayılan fabrikalardan ve tüten bacalardan önce yaşamak… Esasında Yüzüklerin Efendisi’nin de ana teması budur. Ormanların tahrip edilmesi ile beraber maden ve makinelerin yükselişi. Makinelerden ve aynı zamanda insanların makinelerin kölesi haline gelmesi fikrinden nefret ediyorum. Dünyanın başına gelmiş en büyük felaketin içten yanmalı motorlar olduğunu düşünüyorum. Günümüzde televizyonlarımızı açtığımızda ve telefonlarımızı elimize aldığımızda bizi tamamıyla ele geçiriyorlar. Televizyonların, telefonların, sosyal medyanın ve motorlu taşıtların kölesiyiz. Kitapta yer alan yüzük, esasında özgür iradenin kaybedilmesinin bir sembolü niteliğindedir. İnsanların özgür iradesini ele geçirmesi günümüzle doğrudan ilintili olsa da söz konusu kitap esasen 1940'lı yıllarda kaleme alındı. Herkes kitabın temasını iyi ve kötünün savaşı olarak düşünür ve bu bir nebze doğrudur. Ancak Yüzüklerin Efendisi’ndeki en güçlü mesajlardan birisi şu ki geçmişten ders almaz ve ona sırtımızı dönersek -burada kastettiğim de Dünya Savaşları- bunun bedelini öderiz. Yüzük gibi, ruhlarınız ve bedeninizi bağımlı olduğunuz şeylerden kurtarıp özgür bırakın.