Entelektüel "olmak"

Entelektüelliğin içkin olarak toplumda var olup olmamasından bağımsız olarak toplumun entelektüel kişilere karşı muamelesinin ne olması gerektiğini ya da daha kısa ifade ile bu kişileri ne kadar “yüce” görmemiz gerektiğini tartışacağız.
Entelektüelliğin içkin olarak toplumda var olup olmamasından bağımsız olarak toplumun entelektüel kişilere karşı muamelesinin ne olması gerektiğini ya da daha kısa ifade ile bu kişileri ne kadar “yüce” görmemiz gerektiğini tartışacağız.

Konu: Hükûmet, entelektüel bireylerin yüceltilmesinden pişmandır.

Entelektüel, dilimizdeki diğer kullanımları ile münevver ya da aydın, tanımsal olarak zekasını ve eleştirel/analitik düşünme yöntemlerini mesleki ya da mesleki olmayan amaçlarla kullanan kimse anlamına gelmektedir. Ancak tabii ki tanımsal anlamın yanı sıra, entelektüellik kavramının toplumda nasıl bir anlamı çağrıştığı da önemli. Genel manada entelektüel kişiler; okumuş, bilgili, eleştirici, elit olarak görünen kişiler olup y ine genel manada oldukça saygı gören kişilerdir. İşinde iyi olan herkese entelektüel denmemekle birlikte, toplumca “kıymetli bilgi” olarak addedilen bilgilere (örneğin tarih, coğrafya, pozitif bilimler, din, sosyoloji, psikoloji vb.) vakıf olan insanlara bu unvan yakıştırılmaktadır.

Her ne kadar bu nitelikte kişilerin tüm toplumlarda var olmasının bir gereklilik olduğu ya da bu kişilerin topluma veya kendi çevrelerine fayda sağlaması muhtemel kişiler olduğu yadsınamaz olsa da entelektüel kişilerin özellikle “bilgi çağı” olarak adlandırılan 21. yüzyılda toplum gözünde ne derece yüceltilmesi gerektiği ya da bu yüceltmenin sonuçlarının ne olacağı tartışmaya açık bir konudur. Bu sayımızda mümkün olduğunca entelektüelliğin içkin olarak toplumda var olup olmamasından bağımsız olarak toplumun entelektüel kişilere karşı muamelesinin ne olması gerektiğini ya da daha kısa ifade ile bu kişileri ne kadar “yüce” görmemiz gerektiğini tartışacağız.

Hükûmet

Evvela ne kadar çok şey bilirsek bilelim, her birimiz insanız. Dolayısı ile insan olmanın getirdiği pek çok güzellik ve avantaja sahip olmamızın yanında; yine insan olmaktan kaynaklı pek çok kusura, eksikliğe de sahibiz. Akıllı canlılarız, oldukça gelişmiş beyinlerimiz var. Gelişmiş bir medeniyetimiz, binlerce yıl üstüne inşa ederek oluşturduğumuz büyük bir bilgi setimiz var. Ancak tüm bunlarla birlikte egolarımız, şahsi hırslarımız, yer yer bencil oluşumuz, yer yer duygularımıza karşı kontrolü kaybediyor oluşumuz gibi kusurlarımız da var. Ve hepsinden de önemlisi, içimizde karşı koyması her daim kolay olmayan bir nefsimiz ve bunun getirmiş olduğu kötülüğe, ahlaksızlığa yönelme potansiyelimiz var.

Tüm bunları neden sayıyorum? Çünkü okumak, öğrenmek, kendimizi geliştirmek, ufkumuzu açmak her ne kadar bu kötü özelliklerimizi törpülese de; yalnızca bunları yapmakla bu yanlarımızı tamamıyla yok edemiyoruz. Çok bilgili de olsak, bencil olabiliyoruz; çok zeki de olsak, kibirli olabiliyoruz; çok okumuş da olsak, dar görüşlü/yeni fikirlere kapalı olabiliyoruz. Tüm bunlar insanın doğasında olan şeyler. İşte bu noktada bir durup düşünmek gerekiyor. İnsanları bazı kazanımlara sahip olmalarından dolayı doğrudan alkışlamalı mıyız? Doğrudan onları yüce kişiler olarak görmeli miyiz?

Entelektüel kişilerin toplumda yüceltilmesi, günümüz toplumunda oldukça yaygın bir olgu. Bugün insanları yargılarken; eğitim seviyelerinin ne olduğu, hangi konularda uzman oldukları, üstüne üstlük uzmanı olmadıkları konularda da ne kadar çok şey bildikleri üzerinden yargılıyoruz. Ancak burada dikkat etmek gerek ki bu yargılamayı yaparken de teferruatlı/yeterli bir inceleme yapıldığını söylemek çok zor. Televizyonda konuşan birisi, ne kadar farklı konularda birkaç kelam konuşabildiyse gözümüzde o kadar değerli hale geliyor.

Ancak bilmiyoruz ya da irdelemiyoruz ki yaptığı yorumlar ne kadar yerinde? Üzerine konuştuğu konulara aslında ne kadar vakıf? Ya da belli konularda bilgisi olması, bunun dışındaki mevzular üzerinde yaptığı yorumları, oluşturduğu fikirleri ne kadar güvenilir yapıyor? Bugün bir tıp profesörü, entelektüel görünmesi ve entelektüelliğin gözümüzdeki kıymetinden yararlanarak; yapmış olduğu siyasi yorumların da, kültürel yorumların da ahlaki yorumların da büyük bir nüfuza sahip olmasını kolaylıkla sağlayabiliyor. Okumuş kişiler, ne okumuş olduğundan bağımsız olarak, bir ağırlığa sahip olabiliyor.

Bu durumun bir diğer olumsuz sonucu ise, entelektüel kişilerin bu denli yüceltildiğini gören kimselerin, aynı sosyal avantajları elde edebilmek/aynı saygıyı görebilmek için entelektüel olma çabası içine girmesi. Ancak burada dikkat edilmeli ki, entelektüellerin yüceltildiği bir toplumda; bir entelektüelin gördüğü saygıyı görebilmek için gerçek manada entelektüel olmak şart değil; entelektüel görünmek yeter. Birçok konuda sadece sohbet ederken birkaç cümle konuşabilecek kadar bilgi bilirseniz, entelektüelsiniz. Çünkü insanlar sizi öyle görecekler, oturup bildiğiniz her şeyi anlattıracak halleri yok ya! Bu oldukça vahim bir durum. Çok yüzeysel bir çalışma ile çok kişinin entelektüel olması, çok kişinin entelektüel olduğunu düşünmesi ve bunun ödüllerini topladıktan sonra gerçek manada bir şeyleri öğrenmeye de bir motivasyonu olmaması. Kendini bilge zanneden cahil, gerçek cahilden çok daha tehlikelidir. Çünkü hem bir şey bilmiyoruz hem bilmediğimizi bilmiyoruz hem de her şeyi bildiğimizi zannederek kimsenin bizi düzeltmesine izin vermiyoruz.

Bunlara ek olarak entelektüelliğin yüceltilmesi, beraberinde bir entelektüel kibri de yaratıyor. Başta da söyledik ya: insanız. Entelektüeller saygı gördükçe, entelektüel görünenler sevildikçe/hayran olundukça; bu kişiler de kendilerini kendi gözlerinde üstün görüyorlar. Kendisi kadar bilge görmediği herkesten daha üstün, kendisi gibi uzman görmediği herkesten daha kıymetli. Bu durumun iki önemli sonucu var:

Birincisi entelektüel addedilen kişilerin, bu grubun dışında kalan kişilere saygısız davranması kaçınılmaz oluyor. Tabi ki bunu yapmayacak ahlaki olgunlukta entelektüellerimiz de var. Ancak açıkladığımız gibi özellikle yüzeysel entelektüellerimiz, bu olgunluğa pek erişemiyor. Sonuç olarak ise kendilerinden görmedikleri kişileri aşağılama, “cahil”, “köylü”, “görmemiş” gibi ifadelerle bu kişileri küçük görme eğilimine giriyorlar.

Buna bağlı olarak ikinci sonuç ise; hayat şartları entelektüel (!) olmasına müsaade etmeyen kişiler ile gerçek entelektüellerin arasını açıyoruz. Bu şekilde bir sınıflaşma; beraberinde bir kopukluğu, elit görülen bu kişilerin bir kesimin gözünde “burnu havada” ve “küstah” gibi yakıştırmalarla anıldığını görüyoruz. Buradaki zarar şu ki; gerçekten bilgisi ve tecrübesi ile topluma faydalı olacak kişilerin öğütleri de değersizleşiyor. “Onlar da her şeyi biliyor zaten.” denilerek, dinlenmesi gereken kişilerin dinlenmemesi tehlikesi, hafife alınmaması gereken bir durum.

Özetlemek gerekirse, herkese tabii ki saygı duyalım. Ancak gerektiği kadar duyalım. Kimseyi yüceltme gayemiz olmasın. Kimseyi az sayıda birkaç özelliğe sahip diye doğrudan üstün insan ilan etmeyelim. Zira bunu yaparsak; hem bir alanda uzman olana her alanda uzmanmış gibi davranır hem aslında aydın olmayan ancak aydın görünen bir güruh oluşturur hem bu kişilerin kendini üstün görmesine sebep olur hem de bu insanları entelektüel olmayan kişilerin kötü görmesine sebep oluruz. Bütün bu sebeplerden ötürü, entelektüellere gereğince saygı gösterelim. Bunun ötesinde bir yüceltmenin ne gereği ne de bir faydası var.

Muhalefet

Tartışmanın sağlığı açısından; entelektüelleri yüceltmenin, bu kişilere doğal şartlarda görecekleri muameleden daha üstün bir muameleyi göstermek olduğunu peşinen kabul edelim. Suni şekilde onlara daha fazla saygı duymak, bu kişileri daha fazla alenen övmek ve bu kişileri daha fazla ön plana çıkarmaktır yüceltmek. Ve inanıyoruz ki; entelektüeller buna rağmen yüceltilmelidir. Çünkü entelektüel kimselerin topluma sağladığı faydaları azami düzeye çekmek istiyorsak, bu ancak yüceltmek ile mümkün olur. Ancak kendi argümanlarımızı açıklamadan önce kısa birkaç cevap vermek gerekiyor.

Entelektüel kimselere, uzmanlık alanları dışında güvenilmesinin bir problem olduğu hükûmet tarafınca iddia edilmiş olsa da; biraz gerçekliği düşünmek gerekli. Bir tıp uzmanı, politikaya dair yorumlarda bulunduğunda eğer başka her uzman (özellikle de politika uzmanları) sesini çıkarmıyor olsa belki bu durumun zararlı bir durum olduğu düşünülebilirdi. Ancak aksine, entelektüeller birbirleri ile tartışıp birbirlerini de düzeltirler. Ve eğer ki bir entelektüel, alanı olmayan bir konuda yanlış bir bilgilendirme ya da mantıksız bir yorumlama yapıyorsa buna en başta o konunu uzmanları müdahale edecek ve cevap verecektir. Ve yine toplumun gözünde o alanda uzmanlığı olan kişinin sözleri ağır basacaktır. Dolayısı ile entelektüeller, bu oluşturdukları entelektüel tartışma ortamları ile bu sorunu kendiliğinden çözerler.

Entelektüellerin yüceltilmesi ile daha fazla kişi entelektüel olmaya özenir ve yüzeysel aydınlara dönüşürler düşüncesinin ise, neden bir sorun olduğunu anlayamıyoruz. Zira bu pekala iyi bir durum. Entelektüel olmak, gerçek manada entelektüel olmak zor bir iş. Merak etmek, araştırmak, öğrenmek, düşünmek, okumak gerekiyor. Ve insanların, özellikle gençlerin, buna motive olması oldukça güç. Dolayısıyla entelektüel kimselerin yüceltilmesi ile insanların onlar gibi olmayı istemesini sağlamak; diğer bir ifade ile entelektüelleri örnek almalarını sağlamak, gerek bu bireyler gerekse toplum için çok faydalı. Zira alternatif durumda insanların daha az okuduğu, daha az öğrendiği bir topluma dönüşürüz. Ve bizce bu öğrenmenin yüzeysel olmasında hiçbir mahsur yok. Çünkü birincisi; bu durum herkes için yüzeysel olmayacak ve entelektüellere benzeme hırsı ile başlayan bu süreç bazı kimselerde merakı ve öğrenme aşkını tetikleyebilecektir ve ikincisi; yüzeysel kalacak olsa dahi, bir kitap fazla okuyan, bir bilgi daha öğrenen insanlar az da olsa gelişecektir

Bizce dikkat edilmesi gereken nokta şu: Entelektüel kişilerin faydalı olabilmesi için yüce görülmesi gerekmektedir. Bugün entelektüel kişilere neden ihtiyaç duyarız? Araştırmaları, düşünmeleri, eleştirmeleri, keşfetmeleri, bizleri geliştirmeleri için. Ve bu amaçları başarmak çoğunlukla güle oynaya gerçekleştirilebilecek bir süreç değil, aksine dikenli yollardan geçen zorlu bir yolculuktur.

Entelektüellerin çıkıp bir şeylere “yanlış” diyebilmesi gerekir. Ve çok daha önemlisi, bu aydın kişilerin bir şeye yanlış demesinin ardından; toplumun bu eleştiriye itimat etmesi gerekir. Toplumlar yanlış olduğunu bile bile yanlışlıklar yapmak istemez. Doğru bildiğimiz yanlışlarımızı tespit edip yüzümüze vurmak da entelektüellerin işidir.

Entelektüel kişilerin bizleri eleştirmelerine itimat edebilmemiz için ise, onların düşüncelerine ve niteliklerine bir saygı, bir güven duyuyor olmamız gerekir. “Şu yiyecekleri tüketmeyin”, “şu ürünleri kullanmayın”, “şu alışkanlıklardan vazgeçin” gibi uyarıları; ancak bu uyarıyı yapan kişilere itimat ediyorsak dinleriz. Tam da bu sebeple entelektüeller yüceltilmelidir. Çünkü bu kişiler; bilgilidir, kültürlüdür, eğitimlidir ve düşünceleri kıymetlidir. Bu düşüncelere hak ettikleri kıymeti vermek, bu düşüncelerin toplumu geliştirmesini sağlamak için de bu kişileri yüce görmemiz bir şarttır.

Tarih boyunca alimler, bilgeler, aydınlar; yüceltilmiş/saygı görmüş insanlar olmuşlardır. Bu durumun böyle olmasının haklı sebebi ise, sözlerine itimat edilmesi gereken insanlar olmalarıdır. Dolayısıyla, aydınlarımızın aydın olmasının bir faydası olabilmesi için, daha fazla aydın yetiştirebilmek için, özetle toplum olarak gelişebilmek, ilerleyebilmek için; entelektüelliğin yüceltilmesi bir gerekliliktir. Bütün bu sebeplerden dolayı, bu yüceltmenin yanındayız.

Ahmet Arif Harmanşa-Üniversite Öğrencisi

Yavuz Yiğit: Sayfa Editörü-Münazara Hitabet Derneği Başkanı