Eski Osmanlı coğrafyasında macera: Kosova

​Eski Osmanlı coğrafyasında macera: Kosova.
​Eski Osmanlı coğrafyasında macera: Kosova.

Kosova henüz tam keşfedilmemiş bir turizm destinasyonu. Çeşitlilik ve farklılık arayan, kendisini doğada bulmak isteyen her genç seyyahın gitmesi gereken bir coğrafya. Her mevsim farklı güzelliklerle karşılaşabileceğiniz, gitmenin çok kolay ve vizesiz olduğu bu güzel ülke, sizleri beklemekte.

Kültürü ve tarihî dokusu sebebiyle bize çok yakın ama keşif noktasında geç kaldığımız bir nokta oldu.
Kültürü ve tarihî dokusu sebebiyle bize çok yakın ama keşif noktasında geç kaldığımız bir nokta oldu.

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un Fethi’nden sonra bir hayali daha vardı: Kosova. Genç sultan dağları, nehirleri ve ovalarıyla bereket saçan bu güzel coğrafyayı, Avrupa’ya açılan kapı olarak görüyordu. Nihayet İstanbul’un Fethi’nden iki yıl sonra Kosova’yı Osmanlı topraklarına kattı. Günümüzde vizesiz olarak gezilebilen ülkede gençlerin keşfedebileceği çok şey var. Buradan başlarsak Balkanları, bir diğer ifade ile eski Osmanlı coğrafyasını ve içindeki ülkeleri her zaman Avrupa’nın geç keşfedilmiş cevherleri olarak gördüm. Kültürü ve tarihî dokusu sebebiyle bize çok yakın ama keşif noktasında geç kaldığımız bir nokta oldu, Balkanlar her zaman. Şehirlerinin köklü geçmişi, etnografik ve kültürel kimliklerinin zenginliği, yemek gelenekleri ve her şeyden öte büyülü coğrafyası ile biz gezginlerin arayıp da bulamadığı noktalardan biridir.

Yakın zaman önce doğa ve macera turizmini seven bir grup arkadaşımla Kosova’yı gezdik. Bizleri, Kosova içindeki az bilinen doğal turizm alanlarının tanıtılması noktasında davet ettiler. 1912 senesindeki Balkan Savaşları’na kadar 500 yıldan fazla Osmanlı hâkimiyetinde kalan Kosova, 1943’te Yugoslavya bünyesinde yer aldı. 1999 yılından itibaren Birleşmiş Milletler kontrolüne giren ülke, 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan etti. Avrupa’nın çiçeği burnunda ülkesi, resmî adıyla Kosova Cumhuriyeti… 20. yüzyılın en korkunç savaşlarından birini yaşayan ve hâlâ sıkıntılarından tam olarak kurtulamamış da olsa küçük ve düzgün kentleri, zengin kültür mirası, harika doğası ile genç seyyahları beklemekte.

Ülkedeki nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yer olan başkent Priştine’nin dışında; Prizen, Yakova (Yakofça veya Gjakova) ve İpek gibi kentlerini de görme şansına eriştik. Özellikle Prizen, tipik bir Osmanlı kenti. Sinan Paşa Camisi gibi diğer Osmanlı camileri, köprüleri ya da evleri ile bizden çok şey bulabileceğiniz yerler. Tepede kalan Orta Çağ kalan kalesi, şehri izlemek isteyen gençler ve aileleri için en önemli konum niteliğinde. Şehirde Türkçe hâkim dil olarak görülmekte. Dolayısı ile seyahatiniz esnasında rahatlıkla Türkçe konuşan insanlar ile karşılaşabiliyorsunuz.

20. yüzyılın en korkunç savaşlarından birini yaşayan ve hâlâ sıkıntılarından tam olarak kurtulamamış da olsa küçük ve düzgün kentleri, zengin kültür mirası, harika doğası ile genç seyyahları beklemekte.
20. yüzyılın en korkunç savaşlarından birini yaşayan ve hâlâ sıkıntılarından tam olarak kurtulamamış da olsa küçük ve düzgün kentleri, zengin kültür mirası, harika doğası ile genç seyyahları beklemekte.

Kosova’nın bütün kentlerinde yemek konusunda bir sıkıntı yaşamayacaksınız. Çünkü hemen her yemek tanıdık ve bizim damak tadımıza uygun. Restoranları gayet temiz ve fiyatlar makul. Porsiyonlar büyük, menüler çeşitli. Hamur işlerinde “burek” (börek) çeşitleri ve ekmekleri var. Salatalarda patates salatası ve çoban salatayı görüyorsunuz. P aça çorbasını seviyorlar. Et yemeklerinde Elbasan tava ve Skanderbeg (İskerde r Bey) yemeği göze çarpıyor. Bu yemek kestiğinizde dışarı sızan panelenmiş ve kızartılmış, üzerine beyaz, kremalı bir sos dökülen peynirle doldurulmuş rul o et olarak önünüze geliyor ve oldukça lezzetli. Krema ile yapılan biber dolmaları ve turşularını da unutmamak lazım.

Bizim “İpek” olarak bildiğimiz, Arnavutların ise “Peja” dedikleri şehir, doğa ve macera sevenlerin buluşma noktası konumunda. Şehrin hemen dışında Radac Mağarası (Uyuyan Güzel Mağarası) bulunmakta. Mağara, morfolojik özellikleri itibarıyla pek çok galeri, salon, koridor ve kanallardan oluşuyor. Mağaranın oluşumu, Rusolia denilen dağ zirvesinin ucundaki kireçtaşı kabuğunun batı kısmının hidrolojik gelişimi ile ilgili. Yeraltı akarsuyu ve büyük mağara kanalları, Aşağı Göller’in ikinci mağara galerisi ile aynı jeolojik zamanda oluşmuş. Yakın konumdaki Radac Mağarası ise içinde bulunan doğal kaya oluşumlarıyla cazibe kazanıyor ve genç ziyaretçilere çok s ayıda yeraltı kanalı bağlantısı, yürüyüş için kolay galerilerin yanı sıra, mikro iklim koşulları ve özellikleri sunuyor. İki girişi olan mağaranın içinde ziyaretçiler için yürüyüş yolları bulunurken, profesyonel ziyaretçiler için de bir rota yer alıyor. Zor rotada ilerlemek isteyenler, mağara dan içeri girdikten yaklaşık 1,5 saat sonra çıkabiliyor.

Gelelim Kosova’nın az bilinen harikalarına… “Balkan Zirveleri Rotası” adı verilen Balkan Peaks Route, dünyanın en zengin yürüyüş rotalarımdan biri. Tarihî yolları buluşturan bu rotalar ağı, Batı Balkanlar'ı baştan başa bağlayan ilk uzun yürüyüş yolunun ta kendisi. Bu önemli yürüyüş rotası, komünist rejimlerin Yugoslavya ve Arnavutluk'u kontrol ettiği dönemde, iki nesil boyunca inşa edilen sığınaklarla güçlendirilmiş ve katı sınırlarla ayrılmış dağlardan yaylalardan ve köylerden geçiyor. Çayırlardan, dağ zirvelerinden, göllerden ve ormanlık alanlardan geçen bu yol, dünyadaki en çeşitli yürüyüş parkurlarından biri olarak tanınıyor. Bu rot anın ideal mevsimi, haziran başı ile ekim ayı arası olan dönemdir. Fakat bir Norveç atasözü der ki “kötü hava yoktur, yalnızca uygun olmayan kıyafetler vardır.” Biz, yürüyüşümüz esnasında bunu bizzat Balkan zirvelerinde tecrübe etme şansına eriştik.

Gittiğinizde dünyanın herhangi bir yerinden gelmiş olan seyyah ile aynı odada uyumak ya da barınmak gibi koşullara hazırlıklı olunması gerekiyor.
Gittiğinizde dünyanın herhangi bir yerinden gelmiş olan seyyah ile aynı odada uyumak ya da barınmak gibi koşullara hazırlıklı olunması gerekiyor.

Rotamıza, İpek kentinden hareketle dağlara doğru özel cipler ile tırmanarak başladık. Yaklaşık bin 400 ile bin 600 metre yükseklikte bulunan yaylalarda dağ evlerinde ve pansiyonlarda mola verilip konaklanıyor. Rotalar üzerine bulunan bu yayla evlerinde isterseniz evin içinde, isterseniz çadırınızda konaklayabiliyorsunuz. Bu temiz ve düzenli evlerde duş, yemek, temizlik ve barınma gibi temel ihtiyaçlarınızı giderebiliyorsunuz. Konaklama tesisleri, genellikle ortak kullanıma açık. Bunun için gittiğinizde dünyanın herhangi bir yerinden gelmiş olan seyyah ile aynı odada uyumak ya da barınmak gibi koşullara hazırlıklı olunması gerekiyor. Geceleri rahat uyumak adına bir kulak tıkacını yanınızda bulundurmak, her zaman işinize yarayacaktır.

İpek şehrinin kuzeybatısında yer alan bir dağ bölgesi olan Rugova’da bir yayla evinde başlayan yürüyüşümüz, Arnavutluk’ta bulunan Doberdol Kampı’nda sona erdi. Gerçekten gördüğümüz manzaraların ve coğrafyanın çeşitliliği bizi hayran bıraktı. Ormanlık alanlarda başlayan rota, geniş çayırlarda devam ettikten sonra, aşıtlardan (dağ ve tepelerin üzerinden arka kısma aşılacak yer) oluşan geçiş noktaları ile bizleri muhteşem bir yayla ile buluşturdu. Bu rotanın en can alıcı noktası ise üç ülkeyi (Kosova, Arnavutluk, Karadağ) bir arada göreme fırsatı sunan yer oldu. Bir ülkenin sınırına geldiğinizi dağlarda bulunan bayraklardan ve işaretlemelerden anlıyorsunuz. Sınırı geçmek için elbette izin almak gerekiyor. Kosova ile Arnavutluk arasındaki geçiş prosedürü, e-posta yoluyla tamamlanabiliyor. Ancak Karadağ’a geçiş için ücret ödemek ve bu ülkede bir irtibatınızın olması şart koşuluyor. Geçişi kolaylaştırmak adına, sınır izinlerini sizin adınıza yapan yerel tur operatörleri hizmet veriyor. Bunun dışında Kosova’da düzgün ve yol işaretlemeleri net yürüyüş parkurlarının olması, sizin rota dışına çıkmadan yürümenizi sağlıyor. Toplamda 192 kilometrelik bu rotalar ağında, rakım 670 ile 2 bin 600 metreler arasında değişiyor. Yol işaretleri her ne kadar titizlikle belirlenmiş olsa da rotanın tamamını yürümek, iyi bir kondisyona ve deneyime sahip olmayı gerektiriyor.

Kosova’yı keşfetme maceramızın önemli bir bölümünde, İpek kentinde bulunan Rugova Kanyonu’nda “Via Ferrata” deneyimi yaşadık. Via Ferrata, İtalyanca bir terim. Türkçe çevirisi “demirden yol” olarak yapılabilecek bu terim, vadilerde ve kayalık yüzeylerde sabit hatlar, çelik halatlar, hatta bazen merdivenler ile emniyeti tamamen sağlanmış rotaları ifade eder. Uluslararası Tırmanma ve Dağcılık Federasyonu’nun (UIAA) resmî internet sitesinde Via Ferrata, tırmanış ile doğa yürüyüşü arasındaki bağlantı noktası,” şeklinde tanımlanıyor. Rugova Kanyonu’nda, Akdere’nin (Bistriça veya Arnavutça Lumi i Bardhë) coşkulu sularının üzerinde, yaklaşık 1,5 saatlik bir tırmanışla kayalarda maceraya atılıyorsunuz. 228 metre ile 360 metre arasında değişen bu tırmanış rotası, insanın adrenalinini gerçekten fazlasıyla yükseltiyor.

 İpek şehrinin bizler için bir başka önemi, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un babası Tahir Efendi’nin buralı olmasından ileri geliyor.
İpek şehrinin bizler için bir başka önemi, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un babası Tahir Efendi’nin buralı olmasından ileri geliyor.

Kosova gezimizin son gününde tarihî İpek şehrini geziyoruz. Ülkenin büyük şehirlerinden biri olan İpek, adına nazire yaparcasına ipek gibi bir şehir… Bakımlı caddeleri, zarif binaları ve tarihi mekânlarıyla görülmeye değer bir yer burası. Kosova’nın kuzeybatısında, Karadağ’a yakın bir konumda bulunan kent, Orta Çağ’dan kalma yapılar barındırıyor. Osmanlı Devleti’nin 1389 senesindeki Birinci Kosova Savaşı sonrası Balkanlarda iyice genişleyen ve kökleşen hâkimiyetiyle beraber İpek şehri de Türk yerleşimine özgü bir karakter kazanmaya başlamış. Fakat bölgede, Osmanlı idaresi öncesinde de Türk topluluklarının bulunduğunu, çeşitli Macar ve Doğu Roma kaynakları gözler önüne seriyor. İpek şehrinin bizler için bir başka önemi, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un babası Tahir Efendi’nin buralı olmasından ileri geliyor. İpekli Tahir Efendi burada doğup büyümüş, daha sonra İstanbul’a gelmiş ve Fatih Medresesi'nde uzun yıllar müderrislik yapmış. Tahir Efendi'nin doğup büyüdüğü yıllarda Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan İpek, Balkan Savaşı'ndan sonra adım adım elimizden kayıp gitmiş. Bu vesile ile 20-27 Aralık Mehmet Akif Ersoy’u Anma Haftası’nda büyük şairi bir kez daha saygıyla yâd edelim. Malumunuz üzere Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul'un Fatih ilçesinde doğmuş ve 27 Aralık 1936 Pazar günü saat 19.45'te Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda vefat etmiştir. Ruhu şad olsun.