Fikir adamı Nurettin Topçu

​Fikir adamı Nurettin Topçu.
​Fikir adamı Nurettin Topçu.

“Üç hâkimin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin ve ölümün.”

Nurettin Topçu kimdir?

7 Kasım 1909, İstanbul doğumluyum. Erzurumlu Topçuzâdeler Ailesi’ne mensubum.

Soyadınızın bir hikâyesi var mıdır?

Dedem Osman Efendi, Erzurum'un Ruslar tarafından işgali sırasında orduda topçuluk vazifesi ifa ettiği için kendisine bu lakap verilmiş.

Aileniz uzun yıllar önce Erzurum’dan İstanbul’a göç etmiş.

Evet, ailenin tek evladı olan ve küçük yaşta yetim kalan babam Topçuzâde Ahmet Efendi hububat satıcılığı yaparak aileyi geçindirmeye çalıştı. Daha sonra Erzurum'un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey'in yardımıyla canlı hayvan ticaretine başladı. Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı koyunları İstanbul'a götürüp satarak işini genişletti. Nihayet İstanbul'da bir yazıhane tuttu. Zamanla Tahtakale'de bir han (Erzurum Hanı) satın alması üzerine İstanbul'a yerleştik.

Eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

Altı yaşımda Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nin ana kısmına yazıldım. Burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ne verildim. Mektebi birincilikle bitirdim. O yıllarda babam Ahmet Efendi, Çemberlitaş'ta kasap dükkânı işletmeye başlamıştı. Reşit Paşa Mektebi'nin sarıklı hocası Osman Efendi bir gün babama, “Osman Nuri, -nüfus kağıdımda ismim bu şekilde geçer- büyük adam olacak,” deyince çok az gülen babam hayli mütehassis oldu.

Bir hobiniz var mıdır?

Küçükken bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek gibi bir merakım vardı.

Size Mehmet Akif Ersoy’u sorsak?

Mehmet Akif’in bazı şiirlerini ezberleten imla öğretmenim Nafiz Bey, hayatım boyunca sürecek Mehmet Akif sevgisini ve hayranlığını ben de uyandırmıştır.

Lise eğitiminizi nerede almıştınız?

Liseden önceki son sınıfın haziran imtihanında Arapça hocam Sıfırcı Salih Bey’den ikmale kaldım. Bu vaka bende çok tesir etti. Bütün yaz çalışıp idadi, -lise- tahsilimi İstanbul Lisesi'nde tamamladım. Edebiyat kısmını ise pekiyi derece ile bitirdim.

Daha sonra üniversite eğitiminiz başlıyor.

Evet, liseden mezun olduktan sonra kendi kendime Avrupa’da tahsil imtihanlarına girerek kazandım.

Yurt dışına yalnız mı gittiniz?

Hayır, Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp, Ziya Somar ve Enver Ziya Karal ile birlikte Fransa'ya gittim. Tabii önce Fransızca öğrenmek ve lise fark derslerimi tamamlamak için Aix Lisesi’ne gittim.

İlk yazı denemelerinizi burada kaleme aldığınız doğru mu?

Doğru, yazı denemelerimi burada kaleme alıp, üyesi olduğum Sosyoloji Cemiyeti’ne gönderdim. Aix Fakültesi’nin emekli hocalarından Maurice Blondel'i bu lise dönemimde, muhtemelen tanassur etmiş Giritli bir Türk olan Pol Molla vasıtasıyla tanıdım. Bazı sohbetlerini takip ettim. Daha sonra mektuplaştık. Bir müddet Aix Fakültesi’ne de devam ettikten iki sene sonra Strasbourg'a geçtim. Üniversitede felsefe tahsil ettim. Ahlak kurlarını tamamlayarak sanat tarihi lisansımı aldım.

Küçükken bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek gibi bir merakım vardı.
Küçükken bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek gibi bir merakım vardı.

Fransa'da aldığınız sertifikalar nelerdir?

Ruhiyat ve bediiyat, umumi felsefe ve mantık, muasır sanat tarihi, içtimaiyat ve ahlak, ilk zaman sanat ve arkeolojisi.

Lisans eğitiminiz devam ederken doktora çalışmalarınızı da yürüttüğünüzü görüyoruz. Çünkü son sertifikanız ile doktora savunmanızın arasında yaklaşık sekiz ay gibi kısa bir zaman var.

Doğrudur, Paris Sorbon Üniversitesi’nde doktoramı tamamlayarak diplomamı aldım.

Avrupa’da günleriniz nasıl geçiyordu?

Hayatım okul, ev, kütüphane arasında geçerdi. Ancak hafta tatillerinde derneklerin tertip ettikleri toplantılara, konferanslara ve seminerlere katılırdım. Bu toplantılarda Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan, Besim Darkot gibi o yıllarda Fransa’da bulunan Türk talebelerle de karşılaşırdım. Bu arada tasavvuf tarihçisi ve Hallac-ı Mansur mütehassısı Louis Massignon ile tanıştım. Dr. Adnan Adıvar'ın Türkçe dersi verdiği Massignon'a, daha sonra bu dersi ben verdim. M. Blondel üzerinden başlayan mistik ilgilerim Massignon etkisiyle İslam tasavvufuna, hususen vahdetivücut felsefesine doğru seyretti. Tezimde ve ahlak felsefesi çalışmalarımda izleri gözüken yoğun Hallac-ı Mansur, Yunus Emre ve Mevlânâ okumalarım da bu yıllarda başladı. Hristiyan mistisizmi ve ahlakı konularında Pol Molla’dan istifade ettim.

Doktora çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?

Strazburg'ta doktoramı hazırlayıp Sorbon'a giderek, "Conformisme et Révolte" başlıklı doktora tezimi üstün başarı ile tamamladım. Tez savunmamı izleyenler arasında karı koca Adıvarlar da vardı. Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrenciydim. Ayrıca Avrupa’ya giden öğrenciler arasından ahlak felsefesi çalışan ilk kişiydim.

Avrupa’da kalarak çalışmalarınızı sürdürdünüz mü?

Tezi bitirdikten sonra yurda döndüm. Galatasaray Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak göreve başladım. İctimaiyat, -sosyoloji- dersi okuttum. I. TBMM’nde Erzurum milletvekili ve muhalif grubun önderi Hüseyin Avni Ulaş, aile dostumuzdur. Çemberlitaş'taki evimize babamı ziyarete sık gelir gelirdi. Küçük yaştan itibaren bu zatın fikir dünyası, tavrı ve hitabetinin tesiri altında kalmıştım. Yurda döndükten bir yıl sonra H. Avni Ulaş'ın üvey kızı Fethiye Hanım ile kısa sürecek bir evlilik yaptık.

Düğün gününüzün akşamı, İzmir Erkek Lisesi felsefe öğretmenliğine tayin emriniz gelmiş.

Evet, İzmir’de yurt bilgisi dersi öğretmenliği yaptım. İzmir’de göreve başlamadan önceki yılın haziran ayında Galatasaray Lisesi Müdürü Behçet Bey, yaz dönemi imtihanından geçmesini istediği nüfuzlu ailelerin çocuklarından altı kişilik bir öğrenci listesini bana vermişti. Bu teklife karşı, "Eğer bunlar çalışkan talebelerse elbette geçerler," dedim. Neticede talebelerin bir kısmı ikmal imtihanda kaldı. Müdürün menfi raporu üzerine Ankara'nın sert tepkisi gecikmedi ve tayinim İzmir'e çıktı.

Dergi serüveninizi anlatabilir misiniz?

İstanbul’da basılan Hareket dergisi, İzmir'de bulunduğum yıllarda yayımlanmaya başladı. Hayatım boyunca izini süreceğim, ana fikirlerimin görülebileceği ilk sayılardaki yazılarımın başlıkları ne kadar hazırlıklı, ciddi ve iddialı olduğumu göstermektedir.

Bu başlıkları okurlarımız için paylaşabilir misiniz?

“Rönesans Hareketleri”, “Asrımızın Hareket Adamları”, “Vatandaş Ahlakı”, “İçtimai Sınıflar”, “Siyaset ve Mesuliyet; Vazife Adamı - Kalp Adamı”, “Bizde Milliyet Hareketleri”, “Zorba- Esir Medeniyetleri”, “Benliğimiz”, “Mabet ve Tabiat”, “Neslimizin Tarihi”, “Muallim’’, “İki Mezar”, “Sanatkâr”.

Yazılarınızdaki üslubunuz ve hissiyatla savunduğunuz fikirlerinizin seviye olarak üst bir uyum oluşturduğu çok açık. Ancak bir yazınız sebebiyle başka bir okula görevlendirildiğinizi biliyoruz. Hadiseyi sizden dinleyebilir miyiz?

İsyan, hareket ve irade…
İsyan, hareket ve irade…

Hareket dergisinin dördüncü sayısında yayınlanan ve zımnen Cumhuriyet’i kuran kadroyu tenkit eden "Çalgıcılar" başlıklı yazımdan dolayı basında çıkan yazılar, peşi sıra açılan soruşturma ve nihayet okul müdürünün raporunda, “Hemen başka bir yere nakli zarureti vardır. Göz önünde bulundurmak maksadıyla Ankara’da veya başka bir yerde tavzifini, -vazifelendirilmesini- rica ederim,” ifadeleri üzerine ortaokul tahsilimi tamamladığım İstanbul Vefa Lisesi’ne felsefe öğretmeni olarak atandım.

Görev aldığınız diğer okullar hangileri?

1960 yılına kadar ek görev olarak uzun yıllar Robet Kolej'de tarih ve İstanbul İmam Hatip Okulu’nda psikoloji, felsefe, din psikolojisi ve dinler tarihi dersleri hocalığı da yaptım. 27 Mayıs'tan sonra devrim aleyhtarı olduğum yolundaki değerlendirmeler sonucu bu ek görevlerime son verildi.

Sizi anlatan üç kavram nedir?

İsyan, hareket ve irade…

Manevi dünyanızı neler ve kimler etkiledi?

Paris dönüşünden bir müddet sonra çocukluk arkadaşım, esnaftan Sırrı Bey vasıtasıyla devrin manevi büyüklerinden Nakşibendi tarikatından Hasib ve Abdülaziz Efendiler ile tanıştım. Bu kişilerden hayatımı büsbütün etkileyen hisler aldım. 1945 yılında Nakşi Şeyhi Abdülaziz Bekkine Efendi’ye intisap ettim. Celâl Hoca’dan (Ökten) da kelam, İslam felsefesi, İslam tarihi başta olmak üzere İslami ilimler yönünden faydalandım. Daha sonra imam hatip okulunun kuruluşu sırasında, derslerin tespiti ve programların hazırlanmasında Celâl Hoca ile mesai arkadaşlığı yaptım.

Fikir dünyanızı sizden dinleyebilir miyiz?

İkinci Meşrutiyet’in ikinci yılında İstanbul’da dünyaya geldim. İlk ve orta tahsilimi Osmanlı Devleti’nin son yıllarında, lise tahsilimi Cumhuriyet Devri’nde, üniversite tahsilimi ve felsefe doktoramı Fransa’da tamamladım. Coğrafya olarak Anadolu’yu, tarih ve kültür olarak Selçuklu-Osmanlı tecrübesini merkezime aldığım, bütünlüklü bir düşünce dünyası diyebilirim. Ve tabii en geniş ve belirleyici daire olarak İslam, hususen tasavvuf fikir dünyamın bir tür çatısıdır.

Meselelere esas itibarıyla ahlak üzerinden yaklaştığınızı biliyoruz. Ahlak felsefesi nedir?

Birçok meselenin ana kaynağı ahlaktır. Hem felsefi bakımdan hem de ferdî ve içtimai yapı itibarıyla ahlak meselesi merkezdedir. Düşünce yapımın temel kavramları hareket, irade ve isyan felsefesi olduğu kadar ahlaki ve tasavvufi kavramlardır.

Ahlak eğitimi nasıl olmalıdır?

Ahlak eğitimi için idealist öğretmenlerin önemi çok büyük. Ahlak eğitimi okuldan önce evde başlıyor, başlıca görev aileye düşüyor. Bilinmelidir ki okulun da burada ciddi payı vardır. Ahlak eğitiminin esası, örnek olmaktır. Muallimin talebeye aşılaması gereken duyguların başında merhamet ve adalet geliyor. Gençlerin kalplerinin korkuyla değil, sevgiyle terbiye edilmesi gerekiyor.

Peki, metafizik?

Metafizik kavramı, düşüncelerimin temel referanslarından birini oluşturmaktadır. Düşüncelerimin gerçek manada anlaşılabilmesinde ve fikri derinliklere nüfuz edilebilmesinde metafiziğe olan ilgim başta gelmektedir. Benim için “metafizik” deyince ilk akla gelen unsurlardan birisi, aşktır. Metafiziğe bakış açımda aşkın çok önemli bir yeri var.

Metafizik ve aşk…

Hayatımızın gerçekten yenilenmesi, bütün fikirlerimizin tatmin edici bir aydınlıkla buluşup birleşmesi ve ruhumuzun sonsuz bir aydınlığa kavuşması, duyularımıza (görme, işitme, koklama, tatma, dokunma) bağlı bütün vehimlerin eriyerek aklın hakikatlere ulaşması metafizikle kabildir. Aşk, sonu olan varlıklar dünyasından sonsuzluğa intikaldir. Sevenin kendi varlığını bırakıp bir nevi mahiyet değiştirme ile sevilenin varlığına bürünmesi, bütün irade kuvvetleriyle ona teslim olmasıdır. Metafizik, böyle bir aşk içinde tapınıştır.

Sizin için metafizik, sonsuzluk içinde ötelere duyulan bir aşk mıdır?

Metafizik kelimesi, sonsuzluğa uzanmaktadır. Sonsuzluğa gidiş, aşk ve son durak.

Bir yazınızda, milletimizin son üç asırdan beri geçirdiği buhranların sebebinin kültür ve maarif sahasında aranması gerektiğini vurguluyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bir ön söz yazımda bu konuya değinmiştim. Kitabın içeriğinde detaylı olarak değindiğim yabancı dilde öğretim ve mekteplerin durumlarını kısaca tanımlamıştım. Beklenen Gençlik’te gençliği geleceğin tohumu olarak tanımladım. Tarihî süreç içerisinde, dünyanın en heybetli gençliğini çıkardığımızı ama o muhteşem gençliğin zamanla kaybolduğunu belirterek… Bu durumun sebeplerini, ahlak yerine siyasetin tercih edilmesi, taze fikrin yerini taklitçiliğin alması, gençliğin aşağılık karmaşasına girmesi, çabalamadan bir kurtarıcı beklenmesi, kadercilik ve sınırsız özgürlük arayışı olarak görüyorum.

Sizce bunun önüne nasıl geçilebilir?

Bu iş, bir maarif işidir ve bir neslin kurtuluşunu ancak maarifinin yükselmesinde aramak lazımdır. Kendimiz için yepyeni bir maarif sistemi kurarak işe başlamak zorundayız. Bu maarifin ilkokulundan üniversitesine kadar bütün basamaklarında bin yıllık millet iradesiyle bin 400 yıllık millet karakteri yaşatılırsa bizim olacaktır. Millî maarif, mana ile maddeyi birleştiren bir sistem ile teşekkül etmeli ve okulların buna göre düzenlenmesi gereklidir.

Özellikle maneviyatımızı, özümüzü unutturmayan bir mektep öyle değil mi?

Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun, her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin.

Mektep neresi değildir?

Bir milletin bağrında yabancı mektep yıkıcıdır, millet kültürüne sokulmuş hançerdir.

Kitap…

Bize bütün hareketlerimiz için değer ve kaide sunacak, sokak satıcısından siyasiye, doktordan gazeteciye, çocuktan ihtiyara kadar hepimizin yaşayışına ruh ve mana katacak; anlaşılmış, sistemleştirilmiş, hikmetleri bütünün birliği içinde saklayarak her âleme pencerelerini açacak; büyük mektebin temel hakikatlerini ihtiva eden bir kitaba muhtacız. Bu kitap, Kur’an’dır.

Talebe kimdir?

Talebe, hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır. Gayesi manevi olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır, mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değil.

Muallim kimdir?

Bilen, öğreten, irşat eden, yol gösteren, terbiye eden, veli, mürebbi ve emin vasıflarına sahip olması gereken kişidir. Muallim sadece bir memur değildir, belki genç ruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir.

Muallimin insanlar üzerindeki mesuliyetini nasıl tanımlıyorsunuz?

demoğlunu beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir.

Günümüz gençlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gençlerin idealleri, inançları, ıstırapları olduğunu göremiyorum. Gülmek, eğlenmek için yaşadıklarını düşünüyorum. Bu sebeple maarifin gençlere bir ideal aşılaması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Bunu yapabilmek için talebenin de muallimin de ilim zihniyetine sahip olması gerekiyor.

Sizce maarifi düzenleyerek yeniden oluşturulacak ders, talebe, muallim ve mektep düzeni oturtmak mümkün müdür?

Bilmiyorum, acaba ne zaman, hangi devirde ve hangi tarihte hangi mektepli muallim odasında ilmî bir konuşmanın, metotlu bir münakaşa halinde devamlılığı görülmüştür?

İlköğretimle ilgili yazınızda, ilköğretimin maneviyattan uzak olduğunu, çocuklara sadece eşyayı tanıttığını söylüyorsunuz.

Evet, ilköğretimin çocuklara hakikat ışıkları göstererek hayattan örneklerle desteklenmesi gerekli. Gerçek bir vatandaş olabilmek için tarih şuuru eksik bırakılarak yetiştirilen çocuk, gerçek vatandaş olamayacaktır. İlkokullarda çocuğa ilk olarak hürmet duygusunun öğretilmesi gerekiyor. Çünkü hürmet duygusu ile çocukta merhamet ve hizmet duyguları uyanacaktır. İlkokul çocuğu bilgin adayı olarak değil, olgun insan ve ahlaklı insan adayı olarak ele alınmalıdır. Ahlak eğitiminde çocuğa, öğretmenin örnek teşkil edeceğini unutmamalıyız.

Din derslerine bakış açısınız?

Din, her şeyden önce insan ruhu için bir idealdir.

Okullarımızda din ve ahlak eğitimi nasıl olmalıdır?

Din öğretiminin kademelere göre programlandırılıp, maneviyatı kudretli nesiller yetiştirebilecek şekilde olması gerekiyor. Mukadderatımız, yarını hazırlayacak olan genç neslin ahlak ve din yapısına bağlı bulunuyor.

Din eğitimi nasıl olmalıdır?

Dinin hayatın her alanına taşınması gereklidir. Ayrıca dinin ticaretinin yapılmamasını vurgulamak gereklidir. Din eğitimi her şeyden önce bir kalp eğitimidir.

Teknoloji nedir?

Avrupa’ya giden öğrenciler arasından ahlak felsefesi çalışan ilk kişiydim.
Avrupa’ya giden öğrenciler arasından ahlak felsefesi çalışan ilk kişiydim.

Öncelikle kalkınmanın müreffeh bir toplum yaratacağı varsayımından hareketle Türkiye’yi teknolojik medeniyet dairesine dâhil etmek isteyen siyaset/bürokrasi sınıfının, Türkiye’de yarattığı radikal değişimler, bu noktadaki eleştirimin çıkış noktasını teşkil etmektedir. İnsanın teknikle kurduğu ilişkide herhangi bir sabiteyi hesaba katmaması, onun eşyayla girdiği ilişkide zamanla edilgen bir pozisyona itilmesine neden olmuştur. Teknoloji bizatihi olumsuzlanacak bir şey olarak değerlendirmiyorum. Aksine bir kültürün elinde şekillenecek ve o kültürün idame ettirilmesinde işlev görebilecek bir araçlar bütünü olarak tasavvur ediyorum. Fakat insanlığın teknikle kurduğu araçsal ilişki, sadece insan-tabiat ilişkisinde yıpratıcı sonuçlar doğurmakla kalmıyor, insan-insan ilişkisinde de benzer sorun alanlarının oluşmasına neden oluyor. Makine ile insanın kurduğu ilişkide, belirleyenin zamanla makine olma durumunu eleştiriyorum. Hızla deforme olan kültürel yapımızın yeniden inşasına yönelik fikirler üretmiş; milletimizin, ancak sınırları iman ve ahlak ilkeleriyle çizilmiş bir “Rönesans” hamlesiyle kurtuluşa ereceğini iddia ediyorum.

İsyan ahlakı nedir?

Felsefi sisteminin özgün yanlarından birisi olan "isyan ahlakı" konusunu başta doktora çalışmam olmak üzere, birçok yazımda ele aldım. İlk bakışta birbirinden ayrı ve uzlaşmaz gibi gözüken "isyan" ve " ahlak" kavramlarını farklı bir boyutta birleştirdim.

İsyan nedir?

İsyan, iradenin, sonsuza ulaşmak ve onunla birleşmek için önüne çıkan her engeli reddetmesine yönelik bir harekettir. "İsyan ahlakı" ise söz konusu hedefe ulaşmak için sonlu ve geçici olan şeyleri reddeden sorumluluk bilincidir. Bu isyan hareketi en iyi ifadesini Hallâc-ı Mansûr' un Allah'tan başka hakikat olmadığını vurgulamak için söylemiş olduğu "enelhak" sözünde buldum.

Aşk…

Aşk, ümitsiz varlığımızı sonsuzluğa doğru uçuran kanattır, sonsuzluğun ümididir.

İsyan ve aşk…

İsyan, aşk ile merhametimizi ezerek mahkûm edici kuvvetlere karşı olursa ahlak hareketidir. Nefsin şahlanmasına karşı gelmek şartıyla meşru ve insanidir. Sonsuzluk yolunu tıkayan, bütünü yok eden ferdî hırs ve iradelerin karşısına dikildiği ve hepsinde de ilahi merhamet kaynağından hayat aldığı takdirde ahlaki harekettir. Nefsin arzularından beslenirse şer ve zulüm olur. Ve isyan ahlakı vasfını kaybetmemek için, hareketinin her anında merhamete bağlılığı muhafaza etmelidir. Onunla bağları kopardığı bir an içinde bile zulüm halini alabilir.

“İnsan Olmanın Üç’lemesi”ni sizden dinleyebilir miyiz?

Elbette, kısaca anlatayım. lem, üç şeyin mecmundan ibarettir: Varlık, düşünce ve hareket. Bunların hepsini kendinde toplayan insan, üç şeyin peşinde olmak için yaratılmıştır: Hakikatin, hayrın ve güzelliğin. İnsan ruhunda bu üç şeye götüren üç yeti vardır: Zekâ, duygu ve irade. Duygunun üç dünyası vardır: Sanat, rüya ve sevda. Üç kişiden korkunuz: Merhametsizden, müraiden, mürtekipten. Üç musibetten uzaklaşınız: Zulümden, zelzeleden, bilirim iddiasında olan cahilden. Hayatın manası üç yerde hakkıyla anlaşılır: Aşk ile birleşen ümitte, vecd ile yapılan ibadette, yeri yurdu unutturan seyahatte.

Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Gençler, bizler güneşi bir an bile sönmeyen sonsuzluğun yolcularıyız. Cihadımız fikir ve ruh cephesinde, ahlak ve insan cephesinde yapılacaktır. Bize lütuf gibi saadet bağışlayan değil, bize mesuliyet şuuru yaratan insan lazımdır. Hak bildiğiniz yolda yalnız yürüyebilecek kadar güçlü olun. Dua sözlerin en güzelidir. Nurdan, sudan ve sevdadan yapılmıştır. Bol bol dua edin. Gençler, gafil düşmanların kin ile doldurduğu bu kalbi ibadet ile, aşk ile, sabır ile durmadan yıkamak zorundayız. Yoksa bir yolun ortasında mahvolacak gibiyiz. İnanmak, ummak ve sevmek gibi saadet yoktur. Bizim hareketimiz mesuliyet hareketidir; davamız hayata uymak değil, hayatımızı hakka uydurmaktır. İyilik yapın! Çünkü iyilik yapma fırsatı olmuş da yapmamış insan kötülük yapmıştır. Gençlik, geleceğin tohumudur. Bu tohumun özüne bakarak yarınımızı keşfetmek müşkül olmayacaktır.