Fikir Sakası Fethi Gemuhluoğlu

Fikir Sakası Fethi Gemuhluoğlu.
Fikir Sakası Fethi Gemuhluoğlu.

“Bana sorarsanız ölüm, yalnızca bir mekân değişmesidir. Sevgiler, dostluklar hep yaşayacaktır.”

İrfan Fethi Gemuhluoğlu kimdir?

İstanbul Göztepe’de doğdum. Arapgirli bir Türkmen ailesinin oğluyum. Çocukluğum, son Osmanlı aydınlarının yaşadığı Erenköy ve Göztepe semtlerinde geçti.

Fikir dünyanızın gelişiminde ailenizin etkisi oldu mu?

Yetişmemde, geniş tarih bilgimin oluşumunda, edebiyat ve tasavvufla olan münasebetimde, kişiliğimde ailemin ve çevremin büyük tesiri oldu.

Mizacınızdan bahsedebilir misiniz?

İnsanın kaderi, ekseriya mizacına zıt oluyor galiba. Ben yalnızlığı ve uzviyeti sevdikçe işlerim daima kalabalıkla ilgili oldu.

Hayatınızı ve ailenizi anlatır mısınız?

Hayatım, bizzat benim ve hayatıma girmiş olan birkaç kişinin dışında, başkalarını ilgilendirecek kadar enteresan değildir. Kahırlı, ateş çemberiyle dolu, fakat daima imanlı ve ümitli bir hayat…

Eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

İlk ve ortaokulu doğduğum yer olan Göztepe'de, liseyi Haydarpaşa Lisesi’nde okuyarak, yüksek öğrenimimi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladım.

Öyleyse hukuk alanında çalışma hayatına başladınız.

Pek sayılmaz. Çünkü birçok alanda faydalı olabileceğim yerlerde bulunup çeşitli işlerle iştigal ettim.

Bu kısmı biraz açabilir miyiz?

Pek tabii, İstanbul’da çeşitli okullarda Türk dili ve edebiyatı hocalığı, spor ve sergi sarayı müdürlüğü yaptım. Daha sonra Almanya’da iki yıl serbest gazeteci olarak çalıştım. Döndükten sonra Millî Eğitim Bakanlığı’nda özel kalem müdürlüğü görevinde bulundum. Ankara ve İstanbul’da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği basın müşavirliği yaptım. Çok sayıda vakıf, dernek ve hayır kurumunda yönetim ve danışma kurulu üyeliği gibi görevlerde de bulundum. Son olarak kuruluşunu gerçekleştirdiğim Türkpetrol Vakfı’nın sekiz yıl süreyle genel sekreterliğini yürüttüm.

Sevginin hiçbir karşılığı bulunmamalı.
Sevginin hiçbir karşılığı bulunmamalı.

Vatanımız için yapmış olduğunuz birbirinden kıymetli çalışmalarınızın yanı sıra, arazlarınızdan ayrışarak kendinizi daha çok gönül ve hizmet adamı olarak adlandırdığınızı görüyoruz.

Her şeyden evvel hoşgörülü olmalıyız. Herkese sevgiyle yaklaşmalıyız. Böylelikle etrafımızda aydın bir çevre oluşur. Dil, çok müstesna bir alandır. Zarif bir İstanbul Türkçesiyle konuşmalıyız. İman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlak, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu olmalıyız. Bilhassa yüksek öğrenim gençliğine bu değerleri aşılamada önemli rol oynamalıyız. Batılılaşmanın Türk toplumunda meydana getirdiği tahribatın onarılması için büyük çaba sarf etmeliyiz.

Makale ve mektuplarınızda bazı kavramlara sıkça rastlamaktayız. Sevgi, dostluk ve aşk gibi...

Sevgi ve dostluk, bunların ölçüsü insana ve İslam’a hizmet etmektir. Sevginin hiçbir karşılığı bulunmamalı. İnsan hayatı, aşk ve cezbe üzerine kuruludur. İnsanın iyi tarafını öne çıkarmak, ancak sevgi ve dostlukla mümkündür. Aşk ise insanın katı yanlarını yumuşatarak hayata bir esneklik kazandırır. Bu esneklik güçlüklerin aşılmasına yardımcı olur, insanlar arasındaki dayanışmayı ve yardımlaşmayı mümkün kılar.

Çevrenizdeki gençlere sizi sorduğumuzda birçok güzel hasletinizden bahsetmelerine ilaveten hemfikir oldukları hususta, düşüncelerinizi kabul ettirme yerine özümsetme çabanızı zikrettiler.

Gençlere, geçmişi geleceğe bağlamanın, insanları birbirine kaynaştırmanın, istikbale umutla bakmanın en temel yolu sevgidir. Ülkenin tabii kaynaklarını zenginliğe dönüştürecek beceri, bilgi ve ahlaki donanıma sahip insanlara ihtiyaç olduğuna inanıyorum ve hayatımı bu insanları ortaya çıkaracak şartları oluşturmaya adadım.

Fikirlerinizi işlediğiniz yazılarınızı Serdengeçti, Yeşilada, Arapgir Postası, Türk Yurdu, Düşünen Adam Mecmuası, Yeni Sabah, Göldağı gibi gazete ve dergilerden okuyoruz. Kaleme aldığınız konuları seçerken nelere ehemmiyet gösterirsiniz?

Bilhassa yaşanan hayatın içinden mevzulara değiniyorum. Büyük şehirlere göçlerin gelecekte doğuracağı tehlikelerden mazlum ve masum milletlerin bağımsızlığına, İslam ülkelerinin birbirine yakınlaşmasının öneminden Müslümanların birbirlerini tenkit etmesinin yanlışlığına, sanattan siyasete, ahlaktan eğitim ve tarihî meselelere kadar hemen her konuda yazılar yazmaya gayret ediyorum.

Sizi derdi olan gençlere sadece reçeteyi uzatan değil, ilaçlarını dahi günü gününe takip eden hassasiyet sahibi biri olarak görüyoruz.

Gayretlerimi sevgi ve dostluk ekolü şekline dönüştürerek prensip ve disiplin içinde sürdürürüm. Gençlere sadece maddi ve manevi açıdan destek olmakla kalmayıp kendilerinde bilgi, zekâ, cesaret ve sanat parıltısı gördüklerimi yetenekleri doğrultusunda yönlendiririm. Böylece sadece akademik hayatta değil, İslami düşünce, sanat ve kültür hayatının gelişmesi üzerinde de etkili olmaya çabalarım.

İnsana nasıl yaklaşırsınız?

Her insandan öğrenilecek bir taraf bulabilirsiniz. Bu bakış açısıyla bakmak çok önemli.

Sizi siz yapan yegâne unsurların başında muhakkak tasavvuf geliyor. İnsan ilişlerinizde menfi çıkar gözetmeksizin yardıma açık olduğunuzu bizzat görüyoruz. Bu hususta bizlere neler anlatmak istersiniz?

Hayat, okunan ezanla kılınacak namaz arasındaki vakittir.
Hayat, okunan ezanla kılınacak namaz arasındaki vakittir.

Evvela tasavvuftan bahsedelim. Halvetiyye tarikatının Şâbâniyye koluna mensubum. Hayatım boyunca tasavvufun riya ve şöhretten uzak durmayı telkin eden anlayışına bağlı kalmayı şiar edindim. Birbirinden uzak çevrelerden edindiğim çok sayıda dostuma hiçbir çıkar endişesi gözetmeden hizmet etmeyi ibadet kabul ederim. İnsanın başta kendisiyle dost, kendi içinde dengeli ve tutarlı olmasını önemli bir varlık şartı olarak ele alıyorum. Ferdin iç dünyasının güzelliğinin insana, dünyaya, hayata ve olaylara bakışta temel rol oynadığına inanmışımdır. Bir Müslüman için dünya ve ahiret diye bir ayırım yapılmadan ahiretin dünyada başladığını bilerek ölüme de dost olunması gerektiğini vurgulamanın son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Birçok kıymetli üstadımız eserlerinde sizden bahsediyor. Nasıl hissediyorsunuz?

Kıvanç duyarım. Necip Fazıl Kısakürek “Babıali”de, Cahit Zarifoğlu “Yaşamak”ta şahsıma müstakil bir yer ayırırken; Nuri Pakdil “Bağlanma” adlı kitabında bütünüyle şahsımı ele alıp anlattı.

Sizi tevekkül zarfına sarılı bir fikir sakası diye incelikle tarif eden üstat Necip Fazıl’ı anmışken, üstadın çocukluğunuzdaki yerine dair bir anınızı duyduk. Sizden dinlemek isteriz.

Piyes meselesinden mi bahsediyorsunuz? (Tebessüm ediyor).

Evet, hocam.

Henüz 13 yaşımdayken, Necip Fazıl Kısakürek'in “Bir Adam Yaratmak” isimli piyesini çatı katında tek başına oynamaya çalıştığımda ailem çok şaşırmış ve beni çıldırıyor sanmışlardı.

Size, “Mareşal Fevzi Çakmak” desek ve sözü size bıraksak…

Mareşal Fevzi Çakmak 10 Nisan 1950'de vefat ettiğinde, dönemin tek yayın organı olan radyoda, neşeli şarkılar ve oyun havaları çalınmasını arkadaşlarımla beraber protesto edip Çakmak'ın vefatının yasını tutmak için Harbiye'deki Ordu Komutanlığı'na giderek, oradaki bayrağı yarıya indirdim. Beyazıt Camisi'ndeki cenaze namazı sonrasında da Mareşal'in tabutunu resmî makamlara teslim etmeyip, öncülük ettiğim gençlerle beraber cenazeyi omuzlayarak Eyüp Sultan'a kadar götürdüm.

Müsaadenizle kısa soru cevap yapabilir miyiz?

Tabii ki değerli kardeşim, buyurun.

Hayat…

Hayat, okunan ezanla kılınacak namaz arasındaki vakittir.

Dost…

Dost, göze sezdirmeden gözyaşı silendir.

Hüzün…

Kendi kendinize sebepsiz yere hüzünlendiğiniz anlarda biliniz ki Allah'a yaklaşmışsınızdır.

Ağlamak…

Çok ağlamalısınız. İstikbal, gözyaşını tanıyanlarındır. Ağlayamayan gözün gördüğünden hayır gelmez. Önceleri ağlamaktan utanırdım. Hatta iğrendiğimi bile söyler, kendimi kandırmaya çalışırdım. Onun ferah, rahat ve serin taraflarını bilmiyordum. Su içmeye benziyor. Hani kana kana, nefeslenerek, doya doya, iliklerine kadar içmek… İnsan sonra hafifliyor ve gergin bir yay olmaktan kurtuluyor.

Gönül…

Gönül öyle bir şeydir ki alçak kelimesinin yanına ne gelirse o, alçak kelimesinin mana ve mefhumuna arkadaşlık eder. Fakat alçak kelimesinin yanına gönül gelirse gönül o alçak kelimesini kanatlandırır, alçak gönüllülük en yüksek bir fazilet olur.

Kıymetli hocam, okurlarımıza ve bilhassa gençlere neler söylemek istersiniz?

İyi günleri selamlamalı ve ona kavuşacağımıza ait imanımızı belirtmeliyiz. Sıcak, sımsıcak bir “merhaba” olsa, içimizi sarsa, yorgunluğumuzu alsa… Sonra her şeye yeniden başlayabilsek… Peygamber-i Ekber buyuruyorlar ki “Sevdiklerinize sevginizi izhar ediniz.” Yunus diyor ki “Sevdiğimi söylemezsem, sevmek derdi beni boğar.” Görüyorsunuz ki hilkat, muhabbet ve aşk üzerine halk edilmiş. Son soruyu da ben sormuş olayım: Hiç âşık oldunuz mu?