Gece Vurgunu

Nedenini anlamakta zorlansam da insanlar kan görmek, vahşet görmek, kaza görmek istiyor.
Nedenini anlamakta zorlansam da insanlar kan görmek, vahşet görmek, kaza görmek istiyor.

Haber bültenleri en kanlı, en vahşi, en dikkat çekici olayları ilk sıralara alıyor ve en çok vakti onlara ayırıyor. Bu haberlerin amacı insanları bilgilendirmek değil, bunun farkındayız. Peki, nedir amaçları?

Akşam saatlerinde işinden evine dönen yaşlı adam, vahşeti yaşadı! Bir özel şirkette muhasebeci olarak çalışan T. S. evde göreceği görüntülerden habersiz işten çıkıp arabasına bindi. Eve geldiğinde kapının zorlanmış olduğunu gördü ve aceleyle içeri girdi, karısını ve çocuklarını yerde kanlar içinde cansız yatarken buldu. Bu görüntülere dayanamayan yaşlı adam intihar ederek yaşamına son verdi. Şimdi detaylar için olay yerindeki muhabir arkadaşımıza bağlanıyoruz. 32 yaşında 2 çocuk annesi bir kadın... Bir zamanlar kocam dediği adam tarafından iki çocuğunun gözü önünde katledildi. Olay bir iş yerinin kamerası tarafından saniye saniye kaydedildi. İşte, şimdi o görüntüleri getiriyoruz ekrana.

Akşam ana haber bülteninden aldığım iki farklı “haber” örneği. Her gün bu haberler gibi onlarca habere maruz kalıyoruz. Haber bültenleri en kanlı, en vahşi, en dikkat çekici olayları ilk sıralara alıyor ve en çok vakti onlara ayırıyor. Bu haberlerin amacı insanları bilgilendirmek değil, bunun farkındayız. Peki, nedir amaçları? Bu sorunun cevabını yazının sonuna bırakacağım ve size bir filmden bahsedeceğim.

Lou, hırsızlık yapmayı meslek haline getirmiş, kolay yalan söyleyebilen, utanma duygusu olmayan, tek başına yaşayan psikopat olarak nitelendirebileceğimiz bir karakter. Filmin başında onu bir demiryolunun tellerini çalmaya çalışırken görüyoruz. Kendisine engel olmaya çalışan polisi de etkisiz hale getiren Lou, çaldığı teli satıp parasını alıyor. Teli sattığı adamla konuşmalarından anlıyoruz ki Lou aynı zamanda çok kibar ve güzel cümleler kurabilen biri de. Yönetmen ilk sahnelerle başkarakterimizin nasıl biri olduğuna dair bizi bilgilendirdikten sonra filmin ana sürecine girmeye başlıyoruz.

Lou, yolda arabasıyla ilerlerken yeni gerçekleşmiş bir kazaya şahit oluyor. Kazanın hemen yanında bir minibüs duruyor ve iştahla kaza yapmış arabaları, yerdeki kanları ve yaralı kişiyi çekiyor. Lou ile kazayı çeken adam arasında şu konuşma geçiyor:

- Televizyonda yayınlanacak mı bu?

- Sabah haberlerinde. Kan demek reyting demek!

- Hangi kanalda?

- En çok parayı hangisi verirse. Lou, adamın ekipmanlarına bakınca gerçekten iyi para kazandığını düşünüyor ve bu işe girmeye karar veriyor. Polis telsizlerini dinleyebileceği bir alıcı ve video kamera satın alıyor. Sırada yanına bir yardımcı bulmak var. Sanki çok profesyonel bir şirketmiş izlenimi vererek çok ucuza çalışacak bir yardımcı bulması zor olmuyor. Ve artık, “av” vakti.

Lou ve yardımcısı polis telsizlerini dinleyerek “vahşeti fazla” olayların peşinden koşmaya başlıyorlar. Öyle ki bazı olaylara pek kan olmaz, kimse izlemez diye gitmiyorlar. Onlara vahşet lazım, kan lazım, cinayet lazım. Çünkü insanlar bunları izlemek istiyor. Lou bu süreçte en az kendisi kadar hırslı bir haber müdürü ile tanışıyor: Nina. Nina ile Lou’nun hangi haberlerin daha çok reyting getirdiği ile ilgili şu diyaloglarına bir kulak verelim. Nina: Suç görüntülerini severiz ama her türlüsünü değil. Mesela bir araç gaspının bir haber niteliği yok artık. Seyircilerin ilgisini en çok kenar mahallelerde işlenen suçlar çekiyor. Bu da kurban veya kurbanlar demek. Hali vakti yerinde beyazların fakir veya azınlık kesim tarafından kurban edilmesi öncelikli tercihimiz.

Lou: Sadece suç mu?

Nina: Hayır, kaza da olur. Tren, araba, uçak, yangın...

Lou: Ama kanlı olmalı değil mi?

Nina: Çarpıcı diyelim.

Nina’nın önce kendisinin yerini koruması sonra çalıştığı kanalın ayakta kalması, programlarının çok izlenmesine bağlı. Çok izlenme demek daha çok reklam geliri demek, daha çok reklam geliri demek piyasada tutunabilmek ve kayda değer paralar kazanmak demek.

Bunu bilen Nina, Lou’nun getirdiği her çarpıcı haberde ona daha çok ödeme yapmaya devam ediyor. Lou ise Nina’ya götürdüğü haberlerde çarpıcılık oranını artırmak için olay yerine dahi müdahale ediyor. Kazada yaralanan birini tam görünmüyor diye arabanın altından çekip dışarı çıkarıyor, dramatik yönünü artırmak için dolaptaki fotoğrafların yerini değiştiriyor.

Lou aslında önceki hayatındaki gibi yine hırsızlık yapıyor ama bu sefer insanların eşyalarını değil mahremiyetlerini çalmaya başlıyor. Hiçbir ahlaki değeri olmayan Lou, bu iş için biçilmiş kaftan desek yanlış olmaz. Tüm bu görüntüler televizyonda yayınlanırken elbette karşı çıkan sağduyulu editörler de oluyor. Hayır, diyorlar. Bu görüntüleri yayınlamak kurbanın ailesini üzebilir, polisin işini zorlaştırır, soruşturmayı sıkıntıya sokabilir. Onların sesi maalesef daha kısık çıkıyor. Çünkü onlar ucunda para olmayan bir değerden bahsediyorlar: Haber ahlakı.

Lou’yu her haberde daha “profesyonel” taktikler uygularken görüyoruz. Çektiği bazı görüntüleri polisten ve haber merkezinden saklayıp katillerin izini kendi sürüyor. Hatta bazen daha büyük olay çıkması için onları daha kalabalık yerlere yönlendiriyor. Böylece daha “çarpıcı” haber görüntüleri elde ediyor. Bu hırsı sayesinde ise mesleğinde gittikçe yükseliyor. Haber merkezinde işlerin nasıl yürüdüğünü bize açıkça anlatan şu diyaloğu da paylaşmak istiyorum.

-Olay konut baskını değilmiş, uyuşturucu soygunuymuş.

- Akşam ekibine ver bunu.

- Ama haberin aslı bu.

- Bu bizim haberin üstüne gölge düşürür.

Nina, haberin aslı farklı çıktığında gerçeği gizliyor ve vermek istemiyor. Çünkü izleyici öyle korkmuş ve gerilmiş durumda ki sırf bu sebeple o kanalı izlemeye devam ediyor. Gerçeği öğrenseler haber ilgi çekiciliğini kaybedecek ve izlenme oranları düşecek.

Daha önce belli haber merkezlerinde çalışmış biri olarak filmin orada yaşanan olayları gerçeğe yakın aktardığını söyleyebilirim. Bu akşam adı herkes tarafından bilinen bir ana haber bültenini açıp ilk 5 haberine bir bakın. Bu filmdeki gibi kan, vahşet, yaralanma, kaza haberlerinin başı çektiğini göreceksiniz. Gerçekten işimize yarayabilecek bir iki haberse en sonlara saklanmış olacak. Çünkü kimse haber bültenini haber almak için izlemiyor.

  • Nedenini anlamakta zorlansam da insanlar kan görmek, vahşet görmek, kaza görmek istiyor.

Kanallar da insanların talep ettiklerini onlara veriyor. Üzücü bir gerçek.

Sadece haber bültenleri de değil, televizyon; yapısı itibariyle reklam ücretleri ile besleniyor. Reklamdan para gelmesi ise izleyicinin dikkatini sürekli ekranda tutmakla mümkün. Bunu yapabilmek için insanların büyük kısmının ilgisini çekebilecek her şeyi yapıyorlar. Hatta bazı programların kurgu olduğunu bile duymuşsunuzdur. Aslında olmayan olayları bile sanki yaşanmış gibi anlatan programlar yapıyorlar. Biz de onları dikkatle izliyoruz, yorum yapıyoruz, paylaşıyoruz. Bu sürecin küçücük bir kısmında dahi aklımıza televizyonun çalışma mantığı neden gelmiyor? Dizilerde çok izlensin diye en ahlaksız sahneler çekiliyor, toplumun ve insanlığın değerleri ayaklar altına alınarak. Bunların daha çok izlenme, daha çok para için yapıldığını neden görmüyoruz? Televizyon bizi düşünmüyor, kazanacağı parayı düşünüyor ama biz zannediyoruz ki programlar bizim haber alabilmemiz, bizim iyiliğimiz için yapılıyor! Hayır. İstisnaları olsa da genel olarak durum böyle.

Vahşet haberlerini bir de şu açıdan değerlendirin. Ya o an görüntülenen kişi siz olsanız? Bir yakınınız bir kazada vefat etmiş ve araba başında ağlıyorsunuz. Bir kamera ise canhıraş bir şekilde sizi çekmeye çalışıyor, sizden görüntü almaya çalışıyor. Ne kadar incitici değil mi? Ya o çaresiz halinizin tüm ülke tarafından izlenmesine ne demeli? Kim ister böyle bir şeyi, söyleyin. Sadece bir gün bizim de başımıza gelir diye değil, insanın mahremiyetini bir sınır olarak görmek, o sınırlara girmeyi ahlaksızlık olarak aklımıza kazımak zorundayız. Yoksa sadece o görüntülenen kişiler bir gözetleme nesnesi olmayacak, bizler de her görüntülediğimizi nesneleştirmeye ve böylece ruhumuza zarar vermeye devam edeceğiz. Vahşeti izledikçe izlediklerimiz bizim için normalleşecek, artık daha fazlasını izlemek isteyeceğiz. Daha kötüsü, bu bizdeki üzülme ve acıma eşik seviyesini yükseltecek. Gittikçe daha az üzülen, daha az merhamet duyan, daha az şefkat gösteren insanlar olacağız, maalesef.

  • Yazının başında bir soru sormuştuk, nedir peki bu haberlerin amacı diye. Yönetmen filmde bize cevabı net şekilde veriyor: Reyting.

Eğer biz, bize faydası olmayan, ruhumuza bir şey katmayan haberlere programlara ilgi göstermezsek televizyonda onları görmeyiz. Eğer biz, bu program insanların mahremiyetini açık ediyor diye protesto edersek o program yapılmaz. Eğer biz merak duygumuzu ilkel arzularımızda değil faydalı olan yerlerde kullanırsak televizyon haberleri bize gerçek haberleri göstermeye başlar. Ne kadar haber bültenlerini eleştiriyor olsak da işin başlangıç noktası yine biziz.

Film yorumcusu: Ali Burak Cesur