Halkın prensesi

Diana Frances.
Diana Frances.

'İsyankardım. Her zaman gözü pektim. Her zaman herkesin tersine giderdim. Akademik gelişmeyle ilgilenmiyordum. Sadece insanlarla birlikte olup eğlenmek istedim. İnsanlara yardım etmek istedim. Böyle şeyler. Okuldaki en nazik kız olduğum için ödül aldım. Başka şeyler için de.'

Diana Frances Spencer kim?

1 Temmuz 1961'de İngiltere Norfolk'taki Sandringham yakınlarında doğdum. İngiltere'de soylu sınıfın bir üyesi olarak dünyaya geldim. Althorp Vikont’unun en küçük kızıyım. Annemle babam boşandıktan sonra sık sık ebeveynlerimin Northamptonshire'deki ve İskoçya'daki evleri arasında seyahat etmek zorunda kaldım.

Çocukluğunuza dair en taze hatıranız nedir?

Çocukluğum çok mutsuz geçti. Kapının arkasına saklanıp babamla annemin tartışmalarını izlediğimi hatırlıyorum. Annem daima ağlıyordu.

Eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

İlk olarak bir kolejde eğitim aldım. Ardından kent bölgesinde yatılı okulda okudum. Ertesi yılın Paskalya ayında seviye tespit sınavında iki kez başarısız olduktan sonra 16 yaşındayken okulu bıraktım. Daha sonrasında Prens Charles ile tanışmadan önce yalnızca bir dönem boyunca İsviçre'de okula devam ettim.

Okulu sever miydiniz?

Kurallardan ve devamlı yapmam gereken bir şeylerin olmasından çok sıkılıyordum. Yatılı okulda vaktimin büyük kısmını üst sınıflarla sohbet ederek geçiriyordum.

Okul sonrası neler yaptınız?

Galler Prensesi olmadan önce saati 5 dolardan dadılık ve temizlik yapıyordum. Ayrıca Londra'da bir anaokulunda yarı zamanlı anaokulu öğretmeni olarak da çalıştım.

Çocukluğunuzda hayalini kurduğunuz bir meslek var mıydı?

Hayalim balerin olmaktı ancak boyum uzadıkça diğer balerinlere ayak uyduramamaya başladım. Balerin olmak için fazla uzun olsam da bale sanatını desteklemeye daima devam ettim.

Nasıl bir kişiliğe sahipsiniz?

İsyankardım. Her zaman gözü pektim. Her zaman herkesin tersine giderdim. Akademik gelişmeyle ilgilenmiyordum. Sadece insanlarla birlikte olup eğlenmek istedim. İnsanlara yardım etmek istedim. Böyle şeyler. Okuldaki en nazik kız olduğum için ödül aldım. Başka şeyler için de.

Bunlar hiç isyankâr gelmedi.

Biliyorum. İsyankâr kişiliğim her zaman alttaydı. Ama ortaya çıkmadı.

Kraliyet ailesiyle tanışıklığınız nasıl oluştu?

Büyükannem Ruth Fermoy, Kraliçe’nin ve annesinin kişisel asistanı ve çok yakın arkadaşıydı. Kraliçenin partilerinin organizasyonunu yapıyor, ona refakatçi oluyor ve aynı zamanda arkadaşlık ediyordu.

Prensle nasıl tanıştınız?

Prens Charles, ablam Sarah Spencer ile arkadaştı. O yıllarda Charles 28, Sarah 22, bense 16 yaşımdaydım. Yaşım ilerledikçe Charles ile daha yakından tanışmaya ve görüşmeye başladım. İşler gerçekten ciddiye binmeye başladığı sırada 18,5 yaşımdaydım galiba. Sussex'te arkadaşıma gitmiştim. Polo oynadığı için Galler Prensi'nin orada kaldığını söylediler. Onu uzun zamandır görmemiştim. Mountbat’ten dönmüştü. Onu görmek güzel olur, dedim. Hiç etkilenmemiştim. Orada otururken prens içeri girdi. Bu sefer etkilenmiştim. Çünkü daha farklıydı. Benimle sohbet etti. O gece yapılan barbeküde bir saman balyasının üzerinde oturuyorduk. Mountbatten ve arkadaşları hakkında konuştuk. "Çok yalnız olmalısın." dedim. "St. Paul'de önünde Lord Mountbatten'in tabutu olduğu halde yalnız yürümen çok üzücüydü. Çok yazık, yanında biri olmalıydı." dedim. Yanlış kelime. (Kahkaha atıyor.) Ertesi gün "Benimle Buckingham Sarayı'na gel. İşlerim var ama ben çalışırken beklemenin sakıncası yoktur." dedi. "Sen çalışırken oturup beklememin sakıncası var." diye düşündüğümü söyledim. Bu da onu çok etkiledi çünkü biri ilk defa ona istemediği bir cevap verdi. Dikbaşlı biriydim. Sonra her şey toparlanmaya başladı. Ama kendisi ilişkiyi ilerletme yönünden pek yetenekli birisi değildi. Bir hafta boyunca her gün arardı sonra üç hafta konuşmazdı. Çok garipti. Bunu kabul etmiştim. Olabilir. Benimle görüşmek isterse yerimi biliyor. Beni sık sık aradığı zamanlar o kadar yoğun duygularım oluyordu ki ev arkadaşlarım deliriyordu. Ama bir terslik vardı. Hepsi çok garipti. Yaşı büyük ve önemli konumdaki biri benden hoşlandı. Yanında olmamı istiyordu.

Evlenmeden önce ne kadar süre birbirinizi tanıdınız?

Evlenmeden önce yalnızca 13 kez görüşme imkânımız oldu ve daha sonrasında Charles'ın babası Prens Philip oğlunun üzerine baskı kurmaya ve ''Doğru şeyi yapmalısın.'' demeye başlamıştı. Böylelikle hızlıca evlilik yoluna girmiş bulunduk.

Basının ilgisi ile nasıl baş ediyordunuz?

Görüntülerimden belli oluyordur ki baş edemiyordum. Basın can sıkıcı ve yorucuydu. Sonra her şey iyice artmaya başladı bu dayanılmaz bir hal almıştı. İşlerini yaptıklarını anlıyordum ama insanların beni dürbünle izlemelerini bir türlü anlayamıyordum.

Nerede ve nasıl bir yüzükle geldi teklif?

Kraliyet üyelerinin evlilik yüzükleri genellikle özel olarak tasarlanıyormuş. Bana fazla abartılı geldiği için yüzüğümü bir markanın kataloğundan seçtim. Yani bu yüzüğü beğenen herkes satın alabilir. Buckingham Sarayı'nda nişanlandık.

Tekliften sonra nasıl hissettiniz?

Evlilik teklifinden sonra daireme dönüp yatağıma yattım ve arkadaşlarımı aradım. Onlara: ''Ne oldu, bilin?'' dedim. Onlar da: ''Teklif mi etti? Ne dedin.'' dediler. ''Evet!'' dediğimi söyledim, herkes çığlık atmaya başladı.

Nişan gününüz nasıldı?

Nişan günü basın röportaj için gelmişti. Bize, "Âşık mısınız?'' diye sordular. Ben hiç düşünmeden direkt ''Evet!'' derken o ''Aşkta ne demekse…'' demişti.

Nişanla birlikte hayatınızda neler değişmeye başladı?

Nişandan sonra kendi dairemden saraya taşındım. Babaannem bana her zaman şöyle derdi: "Hayatım şunu çok iyi anlamalısın ki onların espri anlayışları ve yaşam tarzları çok farklıdır. Sana uyacağını sanmıyorum." Ne kadar haklıymış.

Evlilik yemininde bazı değişiklikler yapmışsınız. Neden?

Doğru, ''itaat etmek'' kelimesini yeminden çıkardım. Bunu yapan ilk kraliyet geliniydim. Evliliğin mantığına ve kişiliğime aykırı buldum. Fazlalıkları çıkartmalısınız. (Gülüyor.)

Düğünde heyecanlandınız mı?

Nikah akdini okurken çok heyecanlandım. Onun ismini yanlış sıraladım. (Gülüyor.)

Camilla düğüne gelenler arasında mıydı?

Evet, o da oradaydı. Koridorda yürürken Camilla'nın durduğu yeri gördüm. Soluk gri, peçeli bir şapkası vardı. Oğlu Tom sandalyenin üzerine çıkmıştı. Bu en canlı hatıram. Ablam da düğünüme eski arkadaşlığı bozulmasına rağmen katılmıştı.

"Yüz yılın düğünü" olarak adlandırılan törenininiz hakkında neler söylemek istersiniz?

Oldukça şaşaalı bir törenle Londra'daki St. Paul Katedrali'nde evlendik. Tören televizyonlarda yayınlandı ve tüm dünyada milyonlarca kişi tarafından seyredildi. Buckingham Sarayı'ndan katedrale kadar yaklaşık 600 bin kişi o anlara tanıklık etmek için toplandı. İnsanlar merak edebiliyor, bunu anlıyorum.

Genç kızların hayalini süsleyen gelinliğinize nasıl karar verdiniz?

Gelinliğim David ve Elizabeth Emanuel tarafından tasarlandı ve yapımında on bin inci kullanıldı. 25 metrelik kuyruğa sahip olan gelinliğimde kullanılan her inci elle işlenmişti. Duvağım 7 metre kadardı.

Düğün sonrası günleriniz nasıl geçmeye başladı?

Mutlu olmayı çok istiyordum. Kocamı çok seviyordum. Onunla her şeyi paylaşmak istiyordum. Balayımızda asla baş başa kalamadık. Sadece öğle ve akşam yemeklerinde bir araya geliyorduk. O zaman da okumamız gereken şeylere odaklanmamız gerekiyordu. Balayında Charles’ın kol düğmeleri dikkatimi çekmişti. İç içe geçmiş iki C harfi. Camilla'nın hediyesi olduğunu ve onun sadece bir arkadaşı olduğunu söyledi. Bu resmen bir saçmalıktı. Ve onu çok kıskanıyordum.

Prenses olduktan sonra sosyal çevreniz değişti mi?

Prenses olduktan sonra son derece yoğun bir programım oldu. Yine de birçok ünlüyle yakın bir ilişki içerisindeydim. Örneğin Freddie Mercury, Elton John ve Michael Jackson ile sıkı dosttuk.

Sarayda hayat nasıldı?

Saray soyutlayıcıydı. Ya batacak ya da yüzeceksiniz. Bunu çok hızlı öğrenmeniz gerek. Eğer tökezlediysem bu oyunda yeni olduğum için tökezledim. Duvarlar üzerime yıkıldı. Gözyaşlarım durmuyordu. Belki de bu ailede depresyona giren ya da herkesin gözü önünde ağlayan ilk insan ben olmuştum. Biriyle nişanlandığınızda onu seveceğinizi düşünerek yetiştirildim.

Sizce dünyadaki en önemli şey nedir?

Aile çünkü her zaman kendi ailemi kurmak istemişimdir. Hamile olduğumu öğrendiğimde çok mutlu oldum. Her zaman büyük bir aile özlemi duydum. Evliliğimizin ilk yılında oğlum Prens William dünyaya geldi. 1984'ün 15 Eylül'ünde, William'ın kardeşi Prens Harry doğdu.

Kraliyet geleneğinde bazı tabuları yıkmışsınız.

Kraliyet bebekleri daima evde doğardı. Ben kuralı alt üst eden ilk prensestim. Londra’da bulunan St. Marys’s hastanesinde doğum yaptım. Böylelikle Prens William, hastanede doğan ilk İngiliz prensi oldu.

Çocuklarınızı nasıl yetiştirdiniz?

Çocuklarımı normal bir şekilde büyütmek için elimden geleni yaptığım bilinen bir gerçek. Bu amaç uğruna çocuklarla McDonalds’a gittiğimizde sıra beklemelerini, arkadaşlarıyla sinemaya gitmelerini, eğlence parklarına gitmelerini sağlardım. Kraliyet teamülleri izin verdiği ölçüde "normal" bir şekilde yetişmelerini istedim. Oğullarım özel öğretmenler tarafından eğitilmediler, diğer çocuklarla birlikte okula gittiler.

En sevdiğiniz yiyecekler?

En sevdiklerim, tatlı ekmek ve tereyağlı puding.

En sevdiğiniz renk?

Pembeye adeta aşığım, dolabımda da sık sık tekrar eden bir renktir. Pembe olan kıyafetlerimi defalarca giyerim.

Modayla aranız nasıl?

Kıyafetlerim her zaman ilgi odağında. Oysa ben sadece güzel ve uyumlu giyinmeyi seviyorum. Modaya uymuyorum, kıyafet bana hükmetmemeli ve içinde rahat olmalıyım. İnsanların yoğun ilgisi beni bir moda ikonuna dönüştürdü.

Müzik dinlemeyi sever misiniz?

Elbette, ABBA grubuna hayranım. Kate ve William kendi düğün kutlamalarında benim için ABBA'nın birkaç şarkısını çalma listesine ekletmiştiler. İnsanlar sizinle hediyeleşmeyi çok seviyorlar. Kendilerinden bir parçayı bana ulaştırmış olmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Bu benim için çok kıymetli. En ufak şeyler için dahi insanlara teşekkür kartları yolluyorum. William doğduktan sonra hediye gönderen kişilere minnetimi sunmak için binlerce teşekkür kartı sipariş ettim ve kartın üzerindeki notları da kendim yazdım.

İnsanlara yardım etmeyi seviyor musunuz?

Ben prenses olmadan önce de insanlara yardım ederdim. Daha sonra yardım kuruluşlarına ilgim ve desteğim gittikçe görünür oldu. AIDS hastalarının durumunu yansıtmak adına önemli bir rol üstlendim. Boşandıktan sonra 79 tane elbisemi açık artırmayla satarak yardım vakıfları için 4,5 milyon dolar topladım. Bu adımım geçmişimle bağlarımı koparmamı en iyi şekilde ifade ediyor.

AIDS hastalarıyla el sıkışmanız temasın tehlikeli olmadığı doğrultusunda kamuoyuna güçlü bir mesaj vermiş. O dönemlerde hastalık konusunda herhangi bir tedirginlik duymuyor muydunuz?

Hayır, hiçbir zaman diğerleri gibi düşünmedim. Bir AIDS hastasının elini sıkmam insani yardım çalışmalarında büyük yankı uyandırdı. Çünkü insanlar arasında HIV virüsü taşıyan veya AIDS hastası olan birinin elini sıkarak hastalığın bulaşacağına dair kanıtlanmamış bir korku vardı. Bunun doğru olduğuna inanmadım. Bu insanların da ilgi ve bakıma ihtiyacı olduğunu herkese göstermeye çalıştım ve insanları yardım faaliyetlerine teşvik ettim.

80'lerin sonunda özellikle Birleşik Krallık'taki evsizlik konusuyla yakından ilgilenmişsiniz ancak bu çalışmalarınızı titizlikle gizli yürütmüşsünüz.

Etrafta dolaşıp, köprü altlarında, çadırlarda yaşayan evsiz insanlarla konuşurdum. Bu insanlardan hayatla ilgili çok fazla şey öğrenebilirsiniz. Ben onlara kalacak yer temini ve gıda desteği için referanslarımı kullanırdım. Modern dünyada insanların bu şekilde yaşamamaları gerektiğini vurgulamak için büyük çaba sarf ettim. Sınıfsal farkların bu denli keskin oluşu bana oldukça acımasızca geliyor ve bu duruma duyarsız kalamam. Bence kimse kalmamalı.

Afrika’ya yapmış olduğunuz ziyaretinizden bahsedebilir misiniz?

Angola başta olmak üzere, Afrika'da savaştan zarar görmüş ülkelerdeki kara mayını sorunuyla ilgilendim. Bu çok önemli bir konuydu ve sürekli peşimde olan basını faydalı bir iş için kullandım. Eğer sürekli kameralar üzerimde olacaksa, bari tüm bu tanıtımı iyi bir amaç için kullanayım diye düşündüm. Hastanelere ve mayınlarla dolu arazilere giderek dünyanın ilgisini anında bu probleme çekeceğimi biliyordum. Angola'daki mayınlı arazide yaptığım yürüyüş herhangi bir açıklama yapmaya gerek kalmadan gayet basit, şok edici ve bilgilendiriciydi. Bu ziyaretim mayınla mücadelenin dönüm noktalarından biri oldu. O günden beri bu konuda bilinçlenme adına birçok şey yapıldı. "4 Nisan Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme Günü" de bunlardan biridir.

İnsani yardım çalışmalarına verdiğiniz destek kraliyet ailesini nasıl değiştirdi?

Ben onların aksine hiçbir zaman gidip insanların ellerini sıkmaktan korkmadım. Böylelikle kraliyetin halkla aralarına ördükleri duvarı yıktım ve bu tarz yardım konularına daha çok dahil olmalarını sağlayıp onları modernize ettim. Bu aileyi kimse benim kadar değiştirmemiştir. (Gülümsüyor.) Bence insanlar onları artık çok daha ulaşılabilir bir İngiliz kurumu olarak görüyor. Oğullarım da sık sık halkla etkileşim içine giriyorlar. Büyük oğlum William çalışmalarıyla monarşiyi fark ettirmeden değiştiriyor.

Halka yakın duruşunuzla monarşiye yeni bir soluk getirdiniz. İnsanların size karşı ilgisi Charles’ı gölgenizde mi bıraktı?

İnsanlara elimi uzattıkça bütün dünya bana odaklandı. Gazetelerin baş sayfasındayım. Bunu çok şaşırtıcı buluyorum çünkü Everest’e tırmanmak kadar belirgin bir şey ya da bu kadar önemli bir şey yapmadım ki… Neden ben? Bu kadar ilgi neden? Kocam bu durumu kıskanmaya başladı. Eğer Charles gibi gururlu ve egoluysanız elbette rahatsız olursunuz. Gezilerimizden sonra bir gün dedi ki: "Şöyle bir sonuca vardım. Aslında benim iki tane eşim olsa her şey çok daha kolay olurdu. Caddenin iki tarafında yürürlerdi. Ben de ortasında yürüyüp operasyonu yönetebilirdim." Acaba insanların içinde beni değil kendisini küçük düşürdüğünün farkında mıydı?

Hayatı nasıl yorumluyorsunuz?

Sadece bir yolculuk. Son yıllarda çok şey öğrendim. Şimdiden sonra artık kendimi kabul edecek ve kendime karşı dürüst olacağım. Artık başkalarının ne yapmam gerektiğine veya kim olmam gerektiğine dair fikirlerine uymak istemiyorum. Hayatı asla kitaplara göre yaşamıyorum. Beni kalbim yönlendiriyor, aklım değil. İnsan sadece kalbinin söylediklerini yapmalı.

Kolay affeder misiniz?

Mutlu olduğunda çok şey affedebilirsin.

Aşka inanıyor musunuz?

Elbette, inanıyorum. Hayatınızın aşkını bulduysanız tutun onu ve bir daha asla bırakmayın.

Prens’in gerçek prens olmadığını ne zaman anladınız?

Bir gün görevlilerden birinin odasına girdim ve şöyle dedim: "Aa, bu paketin içinde ne var?" O da: "Buna bakmamalısınız." dedi. Ben de ona bakacağımı söyledim. İçinde bir bilezik vardı. Üzerinde de birbirine geçmiş G ve F harfleri vardı. "Gladys ve Fred." O an yıkılmıştım. Bu isimler Camilla ve Charles’ın takma isimleriydi. Daha sonra Prens Charles ile ayrı yaşamlar sürmeye başladık. 1992'deki resmi bir ziyaret sırasında Tac Mahal önünde tek başıma poz vermiştim. Bu fotoğraf, resmiyette birlikte olmaya devam etsek bile yollarımızı ayırmakta olduğumuzun bir ifadesiydi.

Bu durum hastalığınızı tetikledi mi?

Bulimia, nişanlandıktan bir hafta sonra başladı. Charles bir gün elini belime koyup şöyle demişti: "Oo, buralarda biraz dolgunuz öyle mi?" Bu da içimde bir şeyi tetikledi. Camilla olayında iyice çaresiz kaldım.

Bu süreçte hamilelik nasıl ilerledi?

Halihazırda içinde bulunduğum depresyon, hamilelikle gelen sabah bulantılarıyla birlikte artarak devam etti. Daha fazla dayanamayıp kendimi merdivenlerden aşağı attım. Charles bunun yersiz bir telaş olduğunu söyledi. Ben de kendimi çok çaresiz hissettiğimi ve ağlamaktan gözlerimin şiştiğini söyledim. O da bana: "Seni dinlemeyeceğim, her zaman böyle yapıyorsun. Şimdi at binmeye gidiyorum." dedi.

Prensin ihaneti karşısında Kraliçe ve Prens Philip nasıl bir tutum sergiledi?

Bir gün ağlayarak Kraliçe’nin yanına gidip ona: "Ne yapmalıyım?" diye sordum. Kraliçe bana: "Ne yapman gerektiğini bilmiyorum. Charles, ümitsiz bir vaka." dedi. Kendisinin bu cevabı bende travmaya neden oldu. Kayınpederim ise kocama şöyle söylemiş: "Eğer evliliğin yürümezse beş yıl sonra ona dönebilirsin." Gerçekten beş yıl sonra ayrılık sürecimiz başladı. Öncesinde bir şey olduğunu biliyordum ama beşinci yılda her şey kesinleşti.

Kraliçe ile nasıl bir iletişiminiz vardı?

Daima seviyeli bir iletişim içerisindeydik. Prens Charles evlendikten sonra kayınvalidem ile ilişkim çok da sıcak bir hale gelmedi. Kraliçe'den uzak durdum. Aslına bakılırsa Kraliçe'yi, cana yakın ama aynı zamanda ürkütücü buluyordum. Charles ile evliliğimizde sorunlar başladığında kraliyet ailesiyle aramdaki tansiyon yükseldi ve gerginlikler yaşanmaya başlandı. Kraliçe, Charles ile evliliğimizin kötü gitmesinden beni sorumlu tuttu. Bana evliliğimizin yokuş aşağı gitmesinin nedeninin, benim bulimia hastalığım yüzünden Charles'ın zor zamanlar geçirmesi olduğunu söylemişti. Bir gün öğleden sonra Kraliçe ile konuşmak için uğradığımda saraydaki uşaklardan biri ona "Prenses sizi görmek için beklerken yarım saat içinde üç kez ağladı." demiş. Kraliçe'nin yanıtı ise "Onunla bir saatliğine görüştüm ve durmadan ağladı." olmuş. Kraliçe evliliğimizdeki sorunlardan uzaklaşmak için beni daha az görmeye başlamıştı.

Camilla ile yüzleştiniz mi?

Arkadaşlarım ve saraydakiler bana devamlı onlar sadece arkadaş, bunu büyütme diyorlardı. Bir gün ikisinin Türkiye’ye yaptıkları geziden fotoğrafları yayımlandı. Ben de evliliğimi kurtarmam için bir şey yapmam gerektiğini düşünerek Camilla ve Charles’ın davetli olduğu yere gittim. Kendimi korkunç derecede cesur hissediyordum ve “Artık müdahale zamanı.” dedim. Camilla ile konuştum. Ona "Charles ile aranızda tam olarak neler döndüğünü bildiğimi öğrenmeni istiyorum. Ben daha dün doğmadım. Beni aptal yerine koymayın." dedim. Sonra yukarı çıktım. Ve insanlar davetten ayrılmaya başladılar. Charles ile kısa süre sonra biz de oradan ayrıldık. Eve dönerken arabada gerçekten büyük bir kavga ettik. O noktada ilişkinin devam etme şansı olmadığını anladım. Evliliğimiz o gün tam olarak bitmişti. Hiç durmadan ağlıyordum. O gece hiç uyuyamadım. Ertesi sabah uyandığımda çok büyük bir değişiklik fark ettim. Bir şey yapmıştım. Hissettiklerimi söylemiştim.

Basına ayrı olduğunuzu yansıtıyor muydunuz?

Halkın önünde çok iyi bir takımdık. Özel hayatımızda olanlara rağmen. O başka birini seven bir kocaydı. Eşimin bütün arkadaşları benim dengesiz ve hastalıklı biri olduğumu ve iyileşmem için mutlaka bir yere kapatılmam gerektiğini söylüyorlardı. Unutmayın ki bir kişiliği yok etmek için onu soyutlamaktan daha iyi bir yol yoktur.

Peki, neden daha sonra ayrı evlere çıktınız?

Çünkü artık beni orada görmek istemiyorlardı. Herkesin gündemi bir gecede değişti. Ben bir yükümlülük haline gelmiştim.

Halkın desteğini arkanıza alışınız Charles'ı korkutuyor muydu?

Elbette. Gücümden korkuyorlardı. Benim gölgemde kalması monarşiye zarar veriyordu. Benim için "Gücü nerden buldu ve nereye götürecek? Onu nerede kullanacak?" diye soruyorlardı. Evlenerek içine girdiğim köklü kurum beni artık bir tehdit olarak görüyordu. Ben yüreğimle liderlik ediyorum, zihnimle değil. Jonathan Dimbleby ile yaptığı söyleşide evliliğimiz hakkında çok net konuştu. Ona, "Evlilik yemininde belirtiğiniz gibi eşinize sadık ve onurlu bir erkek gibi davrandınız mı?" diye sorulduğunda, "Evet, kesinlikle." dedi. Tekrar, "Öyle miydiniz?" diyerek sorulduğunda "Evet." dedi. Daha sonra "Ta ki geri dönülemeyecek bir şekilde bozulana kadar. İkimiz de bunu denedik." dedi. Charles'a pişmanlık duyup duymadığı sorulduğunda "Elbette bu evliliğin gerçekleşmemiş olmasını tercih ederdim. Ve eminim ki eşim de aynı şeyi düşünüyordur. Yürütmeyi denemediğimiz için değil. İkimiz de denedik." dedi. Tek kelimesine dahi inanmadım çünkü bu röportaj tamamen bir iş birliği içinde beni kötüleme kampanyasının bir parçasıydı.

Bunun üzerine siz ne yaptınız?

Önümde iki seçenek vardı. Ya söylenenleri duymazdan gelecek ve ötelenip dışlanmamı isteyenlerin planlarına boyun eğecektim ya da bir yanıt verecektim. Ben sonuna kadar savaştım. Çünkü yerine getirmem gereken bir görevim olduğuna inanıyordum. Yetiştirmem gereken iki çocuğum var. BBC Panorama ile yaptığım gizli söyleşilere devam ettim. Mücadele etmeyi seçtim.

BBC’ye verdiğiniz röportaj için manipüle edildiğiniz söyleniyor. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

İnsanları bu evliliği benim kıskançlık krizlerim nedeniyle bittiğine inandırmaya çalışıyorlardı. Benim artık tüm bu saçmalıklara cevap vermemin ve gerçekleri anlatmamın zamanı gelmişti.

Halkın ve sarayın ikiniz arasında taraf seçmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Kendimi ifade edemiyordum. Ancak onlardan daha güçlü bir silahım vardı: Halkın sevgisi. Bir konuşma eğitmeninden toplum önünde konuşma dersi aldım. Eğitmen, kendi sesimi keşfetmemi istiyordu. Ben de her şeyi açıkladım.

Andrew Morton'nın sizinle ilgili kaleme aldığı kitap hakkında neler düşünüyorsunuz?

Amacı doğruyu anlatmaktı. Bir kere olsun propagandayı unutup gerçekte olanları anlatmayı denemiş, bilinen bir krizi duyurmuştu.

Geleceğiniz hakkında iyimser misiniz?

Bir süredir iyimserim. Ama sayısız soru işareti var tabii.

Prenseslik size neler borçlu?

O yıllarda özgürce operaya, baleye ya da sinemaya gitmeyi çok isterdim. Mümkün olduğu kadar normal olmak istiyordum. Kaldırımda yürümek bana çok büyük bir zevk veriyor. Gerçi artık hiçbir kızgınlığım yok. Ama biliyorum ki bir gün yaşam oyununu yaşamın kurallarına göre oynarsam hiçbir zaman özlemini duyduğum bu şeylere ulaşamayacağım.

Zamanı geriye alsanız Charles’a neler söylemek isterdiniz?

Eğer kendi senaryomu yazabilecek olsaydım. Eşimin başımdan gitmesini Camilla ile benden uzaklaşmasını ve bu işi çözmesini isterdim. Galler adını taşımayı bana ve çocuklarıma bırakmasını teklif ederdim.

Kraliyet boşanma sonrası yaşantınız ya da söylemleriniz neticesinde hayatınıza müdahil oldu mu?

Elbette çünkü saçımdan makyajıma, etek boyumdan tavırlarıma kadar her şeyimle Kraliyet ailesi kurallarını ihlal ediyordum. Üstelik samimi tavırlarım ve yaptığım yardımlarla da herkesin sevgisini kazanmıştım. Yavaş yavaş politik bir güç elde etmemden ve Dodi ile de finansal özgürlüğüme kavuşacak olmamdan rahatsızlık duyuyorlardı.

Dodi El Fayed ile arkadaşlığınız nasıl ilerliyor?

Paris’te bir hafta sonu geçirmek gibi şeyler yapmak çok güzel. Hayat oyununu oynamaya devam edersem bir gün özlemini duyduğum şeylere sahip olacağımı biliyorum. Ve çok daha özel olacaklar çünkü yaşım daha da ilerlemiş olacak ve kıymetini daha iyi bileceğim.

MI5 Ajanı John Hopkins’in sizin için suikast girişim emri aldığını itiraf etmesi konusunda neler düşünüyorsunuz?

Bu haber asılsız. Ancak böyle bir korku taşıyorum ve avukatımla bu durumu görüştüm.

Size absürt gelen kraliyet gelenekleri nelerdi?

Giysi kuralları çok sıkıdır. Seyahate giderken olası bir cenaze ihtimaline karşı yanınızda her zaman siyah kıyafetler bulundurmak zorundasınız. Politika yasaktır. Toplum içinde sevgi belirten hareketler yapamazsınız. Reverans yapmak ve daha bir dizi saçmalık.

Yaşayamadıklarınız için pişman mısınız?

Hayır. Herhangi bir şekilde kendim için üzülmüyorum. Boşandığım için huzurluyum. Herkes ait olduğu yere döndü. Artık yapmayı seçtiğim bir işim ve oğullarım var. Bazıları hoşlanmasa da ben özgür bir ruhum.

Hayatı anlamlı kılan nedir?

İhtiyacı olan insanlara yardım etmek hayatımın güzel ve vazgeçilmez bir parçası, bir nevi kader. Karşılık beklemeden bir gün birinin de sizin için aynı şeyi yapabileceğini düşünmeden rastgele iyilik yapın.

Diana’nın neye ihtiyacı var?

Pahalı hediyeler istemiyorum. Gereksiz şeyler satın almak istemiyorum. İstediğim her şeye sahibim. Sadece birinin yanımda olmasını istiyorum, kendimi güvende hissetmemi sağlamak için.

Anlaşılmadığınızı düşündüğünüz oldu mu?

Bugün dünyadaki en büyük sorun hoşgörüsüzlük ve çağımızın en büyük hastalığı sevgisizlik. Bunların olduğu yerde anlaşılmak mı?

Siz Galler Prensini Kral olarak görüyor muydunuz?

Bu herkesin zihninde olan bir soru. Kimsenin bunun yanıtını bildiğini sanmıyorum.

Kraliçe olmak ister miydiniz?

İnsanların kalbinde bir kraliçe olmak istiyorum, bir ülkenin kraliçesi değil.

Diana, halkın prensesi. Kısacık hayatı boyunca herkesin kalbinde kendine yer edindi. Vefatının üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ duruşuyla, yaşantısıyla ve modaya getirdiği yeni solukla hayatlarımızın bir köşesinde yer bulmaya devam edecek. Prenses D. her zaman gülen yüzüyle hatırlarımızda kalacak. Her masalın sonunda Prens ve Prenses sonsuza dek mutlu yaşamıyor. Çünkü her büyülü masal, içinde hiç bilmediğimiz sırları ve hüzünleri gizliyor.