Kuzey Afrika’da el emeği zanaatlar kültürel mirası geleceğe taşıyor

​İlmek İlmek Kuzey Afrika
​İlmek İlmek Kuzey Afrika

Kuzey Afrika'da ustaların el emeği, göz nuru bölgeye değer katıyor. İncelikle dokunmuş halılar, her ilmeğinde binlerce yıllık kültürü fısıldıyor. Ateşle şekillenen bakır işçiliği, maharetli ellerde sanata dönüşüyor. Canlı renklerle bezenmiş çiniler ise geleneksel dokuyu modern yaşamla buluşturuyor.

Fas'tan Mısır'a

Bazı ülkelerin kültürel mirası öyle zengin ki sokaklarında aylak aylak dolaşırken bile bunu fark etmek mümkün. Kuzey Afrika ülkeleri, bence kesinlikle bunlar arasında yer alıyor. Fas, Tunus, Cezayir, Mısır… Hepsinin kadim gelenekleri, öğretileri var. Ve bütün bunlardan doğan zanaatları.

Elinde telefon yerine çekiç var, ekran kaydırmak yerine bakır dövüyorsun, story atmak yerine halı dokuyorsun. Kuzey Afrika’nın dar sokaklarında yürürken bir anda kendini bir çırak olarak bulman işten bile değil. Burada ustalar, sadece iş öğretmiyor; sabrı, özeni ve “iş bitmeden çay yok!” felsefesini de öğretiyor. Ama onlar için biraz yavaşlamamız gerek. Çünkü bazı şeyler, hâlâ el yapımı ve sırf bu yüzden çok kıymetli.

Ayrıca mesele, sadece seramik tabağın üstüne bir desen çizmek değil. Asıl mesele, o tabağa sabrını, elinin titremesini, hatta biraz da çayının lekesini katmak. Mesela Fas’ta bir çini ustasının yanında bir gün geçirsen, ilk üç saatin sadece izlemekle geçer. Dördüncü saatte sana fırçayı vermez ama fırçanın sapını tutmana izin verir. Beşinci saatte ise… İşte hâlâ izliyorsun. Ama o bekleyişte büyü var. Cezayir’de bakır işleyen ustaların yanında çıraklar, sesin ritmine göre çalışır: tık tık tık! Spotify yok ama tempo tam.

İlmek İlmek Kuzey Afrika
İlmek İlmek Kuzey Afrika

Renkler çiniler, mozaikler...

Fas’ın alametifarikalarından bazıları seramikler, çiniler ve mozaiklerdir. Bunların, özellikle mimaride yansımalarını ülkeyi gezerken sık sık görürsün. “Zellij”, tek tek, elle yontulmuş geleneksel mozaiklere verilen isimdir. Elle yontulmuş seramik parçaları, genellikle farklı renklerden seçiliyor ve mozaikler temelinde çeşitli desenler oluşturmak için bir araya getiriliyor. Zellij’e Fas ve Endülüs mimarisinde, Endülüs’ün tarihî anıtlarında sıkça rastlanır.

Ama bu zanaat geçmişte kalmış sanma sakın; bugün de zellij ustaları var. Geometrik şekillerden oluşan bu süslemeler, öyle ahenk içinde ki en küçük hata bile koca bir eseri mahvedebilir. İşte bu yüzden zanaat ustaları önemli. Ustalar, aynı eser üzerinde çalışırken; çıraklar, yıllarca ellerini bile sürmeden onları izliyor. Her şeyin hızlıca üretildiği bu çağda, bu eserler hem yavaşlamayı hem inceliği öğretiyor.

Biraz da sokağın kokusuna bakalım. Eğer kendini Fas’ın meşhur tabakhanelerinden birinin yakınında bulursan, burnuna güvenme! Neyse o kadar da endişelenmene gerek yok tabii. Marakeş’e gittiğim bir gün tabakhane ziyaretimde, burnuma nane demeti sokmuşlardı. Koku, o kadar dayanılmazdı ki anca burnumda naneyle gezebilmiştim. Çünkü bu işin doğasında “deri kokusu” var.

Dericilik, Kuzey Afrika’da hâlâ geleneksel yöntemlerle yapılıyor. Rengârenk havuzlarda tabaklanan deriler, günlerce güneşte kurutuluyor, boyanıyor, şekil veriliyor. Her bir “babouche”, yani geleneksel terlik, ustanın sabrını ve maharetini taşıyor. Bu işte çırak olmak, biraz mide ister. Ama zamanla renkleri tanımaya, dokuları anlamaya başlıyorsun. Her bir terlik, koca bir kültürü de taşıyor. Tunus’a gittiğimde ben de kendime bir çift almıştım. Her giydiğimde mutlaka soruyorlar. Sen de Fas ya da Tunus’a gidersen mutlaka al! Harika bir hediye olacağını de eklemem gerek.

El emeği, göz nuru

Bu topraklarda ahşap oymacılığına rastlamak da mümkün. Cami kapılarından geleneksel evlerin tavan süslemelerine kadar her yerde, ustaların elleri konuşmuş. Bu ustaların en büyük silahı ne peki? Sen düşünürken ben hemen cevap vereyim: Sessizlik. Zanaatkârlar ahşabı oyar, çıraklar nefeslerini tutar. Çünkü ahşap kırılırsa ses çıkmaz, kalp kırığı gibi. Tıpkı Cezayir’de ustaların dediği gibi, “Bir motifi sabırla işlersin, ama sabırsızlıkla bozarsın.”

Doğrusunu isterseniz ahşap oymacılığın en güzel örneklerini, Fas şehirlerinde gördüm. Örneğin Mağrip’teki en büyük medrese olarak inşa edilen, Marakeş’teki devasa Bin Yusuf Medresesi’nin ahşap oymalarına bayılmıştım.

Bakır işçiliği de Kuzey Afrika'daki İslam coğrafyasında bir diğer efsanevi zanaat. Fas, Mısır, Cezayir ve Tunus’ta geleneksel desenleriyle tepsiler, kandiller, çaydanlıklar, görenleri kendilerine hayran bırakıyor. Üstelik hepsi de ev eşyası olmanın yanında, birer sanat eseri. Bu zanaatta ustaların eli ağır, kulağı keskindir. Her çekiç darbesi, bir nota gibi duyulur. Dışarıdan geçen biri için gürültü, içeridekiler için bir melodidir. Hatta kimi zaman ustalar çıraklarına, “Kulağın ritmi yakalayana kadar sadece dinle!” der. Buralarda dinlemek, öğrenmenin ilk adımı olarak görülür.

Bir diğer az bilinen ama büyüleyici zanaat da cam işçiliğidir. Özellikle Mısır’ın İskenderiye ve Kahire şehirlerinde, cam üfleme sanatı hâlâ yaşıyor. Sıcak camı kıvama getirmek, ona şekil vermek ve onu soğutmadan son hâline ulaştırmak… Tam anlamıyla camla bir yolculuğa çıkmak gibi. Çıraklar, bu serüvene önce uzaktan bakar. Çünkü bir anlık dikkatsizlikle hem cam hem hayaller paramparça olabilir.

Ve tabii ki halı dokumacılığı… Kuzey Afrika’nın birçok yerinde halılar, yalnızca yere serilmez; onlar birer öyküdür. Desenler; aşireti, kökeni, hatta o halıyı dokuyan insanın hayatını anlatır. Bazı halıların içine gizli harfler, simgeler serpiştirilir. Zanaatkâr kadınlar elleriyle renkleri işlerken çıraklara sabrı, düzeni, hatta bazen matematiği öğretir. Dokuma sadece bir ilmek değil, her kadının hayat öyküsü olur âdeta.

Tüm bu zanaatlar, sadece ürün değil; aynı zamanda anlam üretiyor. Sabırla, ustalıkla, yılların birikimiyle... Gezdiğimiz şehirlerde, sadece en popüler kahvecide latte içmekle yetinme. Biraz yavaşla! Bir ustaya, “Ne yapıyorsun?” diye sor. Kim bilir? Belki cevap uzun olur, belki anlamak zaman alır ama hepsine değer. Çünkü bazı hikâyeler, ancak emekle okunur.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.