Kemal Tahir

​Kemal Tahir.
​Kemal Tahir.

Kemal Tahir, eserlerinde törelere bağlı köy düzeni ve sorunlarını işlemiş ve eleştirmiştir. Kemal Tahir köy romanlarını bilimsel yöntemlere dayanarak kaleme almıştır. Kemal Tahir’e göre Türk romanı köyün ve köylünün gerçeklerinden ortaya çıkmıştır. Tarihi romanlarıyla tanınan yazar bu esreleri oluştururken belgelerden yararlanmıştır. Yazar roman karakterlerini o yörenin ağzıyla konuşturmuştur. Roman karakterlerini romanın en önemli varlığı sayan yazar romanlarında çok canlı, zengin ve kalabalık bir kişi kadrosu oluşturmuştur.

Kemal Tahir kim?

Asıl ismim İsmail Kemalettin Demir. İstanbul’da dünyaya geldim. İlkokul yıllarımı alaylı bir deniz subayı ve Abdülhamid’in hünkar yaverliğini yapmış bir yüzbaşı olan babam Tahir Bey'in görevleri dolayısıyla farklı illerde geçirdikten sonra tekrar İstanbul'a gelerek Kasımpaşa'daki Cezayirli Hasan Paşa Rüştiyesini bitirdim. Galatasaray Lisesinde 10. sınıftayken annemi kaybettim ve kısa süre sonra babam bir başka kadınla evlendi. Kardeşim Nuri Tahir ile artık aile evinde yaşayamayacağımızı düşünerek evi terk ettik. Bu süreçte okulumu bıraktım. Önce Zonguldak’ta Fransızlara ait kömür işletmeleri şirketinde ambar memurluğu işinde çalıştım. Daha sonra İstanbul’a dönerek bir avukatın yanında katiplik yapmaya başladım. Kardeşim ise gedikli astsubay okulunda okumaktaydı.

Yarıda bıraktığınız Galatarasay Lisesi eserlerinize konu oldu mu?

Hayatımda önemli bir yeri olan "Esir Şehir" serisinde yer verdim.

"Hür Şehrin İnsanları" adlı eserinizde de değindiğiniz üzere niçin annenizin cenaze törenine katılmadınız?

O eser aynı zamanda gençlik dönemimi anlattığım bir çalışmadır. Katılmadım çünkü annemi bir çukura koyup üzerine toprak örtülmesine cesaret edemedim. Böyle bir neticeyi seyre yüreğim dayanmayacaktı.

Annenizi çok özlüyor olmalısınız. Bize duygularınızdan bahsedebilir misiniz?

Annemin vefatından oldukça etkilendim. İnsan, annesine ne güzel şımarır. Ben bu anne bahsinde anneme hiçbir zaman layıkıyla doymuş olmamamın azabını çekerim. Bu sebeple anneleri yaşayan dostlarımın anneleri topyekûn benim annelerim gibiydiler.

Soyadınızın bir hikayesi var mı?

1934'te çıkan soyadı kanunuyla "Tipi" soyadını aldım fakat bu soyadını uzun süre kullanmayarak sonraki yıllarda "Demir" ve "Benerci" soyadlarını aldım. Hikayesine gelecek olursak Nâzım Hikmet’in 1932’de yayımlanan “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?” manzum romanından çok etkilenmiştim. 1934’te kanunî bir zorunluluk haline getirilince, soyadı olarak kendime "Benerci"yi seçtim.

"Kabadayı" Kemal Tahir ve Geçit Dergisi. Bize o yılları anlatabilir misiniz?

Henüz yirmili yaşlarında iken, önce İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde, daha sonra da Beyoğlu’nda yaygın bir yaşam biçimi olan “kabadayılık” dünyasının içine girdim. Beyoğlu’nda tuttuğum bekar odasında yaşamaktaydım. Bir yandan da akranım olan şiir ve edebiyat meraklısı gençlerle birlikte "Geçit" adında bir dergi yayımlıyorduk. Sonra polis, Geçit’i komünist bir yayın olarak görüp takibat başlattı. Bunun üzerine sosyal ve ekonomik konularla daha çok ilgilenmeye başladım.

"Geçit"i kimlerle çıkarttınız?

Yakup Sabri, Ertuğrul Şevket, İsmail Safa ve Arif Nihat Asya ile iki yıl boyunca toplam yedi sayı yayınlanan sanat dergisi "Geçit"i çıkardık.

Derginin yayınına son verilince neler yaptınız?

Geçit dergisi yayınına son verince Babıâli’de önce "Vakit" ile "Haber" ve daha sonra "Son Posta" gazetelerinde musahhih, röportaj yazarı ve çevirmen olarak çalışmaya başladım. 1932-1937 yılları arasında geceli gündüzlü bu işlerde koşturdum. "Yedi Gün" ve "Karikatür" dergilerinde sayfa sekreterliği, "Karagöz" gazetesinde başyazarlık ve "Tan" gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptım.

Geçit dergisi ve Atatürkçülük düşüncelerinizi daha sonra eleştiriyorsunuz.

Gözlerimin içi sızlıyor eski halime. Ne saçmaymış düşüncelerim. Hele kocaman Geçit mecmuası kepazeliğini bir düşün. Ne mutlu ki günler geçiyor ve ne mutlu ki günler bizi, tamamıyla olmasa da günden güne değiştiriyor.

Eserlerimde Anadolu, Kurtuluş Savaşı yılları ve Osmanlı tarihi gibi konuları işledim.
Eserlerimde Anadolu, Kurtuluş Savaşı yılları ve Osmanlı tarihi gibi konuları işledim.

İlk yazarlık girişiminiz nasıl oldu?

Yedigün dergisinde önceleri "Cemalettin Mahir" takma adımla hikayeler yazdım. Yine aynı ad altında çeviriler ve uyarlama romanlar kaleme aldım.

Hangi işlerle ilgilendiniz?

Gazetecilik. Hatta şöyle sıralayayım: Kapalıçarşı’da tezgahtar, maden işletmesinde ambar muhasip yardımcısı, avukat katipliği, gazetecilik.

Eserlerinizde hangi konulara yöneldiniz?

Eserlerimde Anadolu, Kurtuluş Savaşı yılları ve Osmanlı tarihi gibi konuları işledim.

Şiirle ilgilenir misiniz?

Nazım Hikmet ile tanıştıktan sonra şiire mesafeli yaklaştım. Ancak şiir türüyle ilgilendiğim ilk zamanlarda çeşitli takma adlar kullanarak "İçtihad", "Yeni Kültür", "Geçit", "Karikatür" ve "Yedigün" dergilerinde şiir ve öyküler yazdım.

Nâzım Hikmet'in ağzından şiir dinlediğinizde kendi şiir çalışmalarınız için "Bu uğraşımın ne denli yapmacık ve gerçeklerden kopuk olduğunu anladım." diyerek düşüncelerinizi dile getirmişsiniz. Bu anınızı sizden dinleyebilir miyiz?

O yıllarda Gülhane parkında, eski saraya yakın olan Alay Köşkü'nde sık sık edebiyat akşamları tertip ediliyordu. Bu akşamlardan birinde, şair arkadaşlarımdan biri ile ben de hazır bulundum. Akşamı tertipleyen heyetin başkanı Peyami Safa, Nâzım Hikmet'i dinleyicilere, “ünlü Türk şairi” diye tanıttı. Nazım, şiirlerini okumaya başladı. Şiirler arasında “Güneşi İçenlerin Türküsü” de vardı. Biz de o zamanlar şiir yazıyor ya da yazdığımızı sanıyorduk. Yahya Kemal'in etkisi altında idik, yabancı şairlerden Baudelaire ve Verlaine'i seviyorduk. Nâzım'ın gümbür gümbür şiirini duymamızla kan başımıza sıçradı. O kadar sersemlemiştik ki sokağa çıkınca aklımızda kalan mısraları birbirine ekleyerek şiirleri restore etmeye çalışırken az kalsın tramvayın altında kalıyorduk.

Nâzım Hikmet’le tanışma hikayenizi bizimle paylaşır mısınız?

Bekar odamın bulunduğu kattaki kapı komşum Türkiye Komünist Partisi Kurucu Komite ve Merkez Komite üyelerinden Sarı Mustafa’ydı. Yani Mustafa Börklüce. Kapı komşum Sarı Mustafa ile tanışıklığım zaman zaman onu ziyarete gelen Nâzım Hikmet’le de tanışmamı sağladı. Nâzım Hikmet’le arkadaşlık ve dostluğumun başlaması ise bir yandan Babıâli’ye adım atmamı sağladı. Öte yandan Donanma Davası’nda çarptırılacağım 15 yıllık ağır hapis cezasının ilişkiler ağını örmeye başladı.

Niçin mahkum edildiniz?

Gazetecilik ve yazarlık yaparken kardeşim Nuri Tahir de astsubay okulunu bitirerek gedikli üstçavuş çıkmış ve Yavuz zırhlısında göreve başlamıştı. Gemiden karaya izne çıktığı günler yanıma uğramaktaydı. Nuri Tahir, yakın dostum ve arkadaşım olan Nâzım Hikmet’le de tanışmıştı. Gemiye dönüşlerinde kitaplığımdan edindiği, başta Nâzım Hikmet’in şiirleri olmak üzere sol ve komünizan kitapları gemideki arkadaş çevresine ulaştırmaktaydı. Kardeşime piyasada serbestçe satılan Sabahattin Ali'nin bir öykü kitabını vermem sebebiyle "Askeri isyana teşvik" suçlamasıyla Nâzım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte yargılandığım dava nedeniyle 1938'de tutuklandım.

Cezaevi yılları ise romancılığım açısından en verimli zamanlarım oldu.
Cezaevi yılları ise romancılığım açısından en verimli zamanlarım oldu.

Yargılanma sürecinizi anlatabilir misiniz?

Ben şahsen gedikli başçavuş kardeşim Nuri Tahir’in kendisine ve arkadaşlarına Sabahattin Ali’nin hikaye kitaplarını vermişim. Muhakemede sonuna kadar yapılan biricik suçlama, o gün bile serbestçe satılan kitapları kardeşime vermekti. Ve "Okuyun ve çalışın." demekten ibaretti. İftira olarak dahi başka hiçbir şey ileri sürülmemişti. Savcının da iddiası bu kadardı. Muhakeme sırasında kardeşim, "Bu kitapları bana ağabeyim vermedi. Ben dükkandan satın aldım. Piyasada hâlâ satılıyor." dediği gibi, öbür iki arkadaşı da kendilerine, "Okuyun ve çalışın." demediğimi söylediler.

Cezaevi sizin için bir gözlem evi miydi?

Cezaevi bir gözlem yeri, ileride oluşturacağım romanlarım için malzeme toplama alanı oldu. Cezaevi yılları ise romancılığım açısından en verimli zamanlarım oldu. Hapishane hayatındaki edebi çalışmalarımın yer aldığı sarı defterleri yazmaya başladım.

Hapis sürecinde neler yazdınız?

Hapishanedeyken "Zoraki Nişanlı", "Bir Nedim Divanının Esrarı", "Camı Kıran Çocuk", "Halk Plajı", "Gönül Denilen Hayvan" ve "Aşk Pınarı" adlı romanları kaleme aldım.

Romancı olmaya burada mı karar verdiniz?

Henüz 29 yaşımda iken ve daha yatacağım 13 yıllık ağır hapislik dönemimde romancı olmaya karar verdim.

Romanlarınızın bazılarında mutlaka bir "gazeteci" kahraman bulunuyor. O da "Gazeteci Murat" olarak karşımıza çıkıyor. Bize Murat’ın hikayesini anlatabilir misiniz?

Hayatımın önemli bir bölümünü teşkil eden gazeteciliğim ve bu mesleğin etkileriyle romanlarımda "Murat" karakteri okuyucumun karşısına çıktı. İlk kez 1962’de yayımlanan "Kelleci Memet" romanımda, Çankırı Cezaevi’nde, geçmişinde ve hâlinde Kelleci Memet’e tanıklık eden ve hatta anlatıcı "Gazeteci Murat"tı. Temmuz 1969 baskılı "Kurt Kanunu" romanının üçüncü bölümünde "Gazeteci Murat" yine okuyucumun karşısındaydı. Romanda, Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karşı düzenlenen 1926 İzmir Suikastı davasının aranan sanığı, hayattaki İttihatçıların lideri kabul edilen Kara Kemal, kolluk kuvvetlerinden kaçarken, çocukluk arkadaşı Emin Bey’in Samatya dolaylarındaki evine sığınmaya gelir. Evde ruh çağırma seansı yapılmaktadır: "Masada oturanlar –Doktorun dul baldızı Nesibe, ev sahibi Perihan, yeğeni gazeteci Muratelleri masada soluklarını kesmişlerdi." İlk baskısı Nisan 1971’de yapılan "Yol Ayrımı" romanımın başlarında da gazeteci Murat okuyucunun karşısındaydı. Burada artık tümüyle "gazeteciliği" içeriden görüyordu okuyucu.

Ne kadar hapis yattınız?

12 yıl içerideydim. 1950'de çıkan genel aftan yararlanarak hapisten çıktım ve ikinci eşim Semiha Sıdıka Uzunhasan ile evlendim.

Gazeteden bir arkadaşınızla sabaha kadar yumruklaşma diye anlatılan bir hadise var. Bu olayı sizden dinleyebilir miyiz?

Ertuğrul Şevket’le beraber "Vakit" te çalışıyorduk. "Serbest Fırka" hikayesi başlamış; kimi Halk Partisi’ni kimi Serbest Fırka’yı tutuyor. Ben Halkçıyım! Gazetede karşı fikirden olanlarla dalaşıyoruz. Benim şakamın olmadığını bildikleri için pek üstüme varmıyorlar. En sevgili arkadaşım Ertuğrul Şevket, Atatürk’ün partisi CHP’nin karşısında kurulan "Serbest Fırka” ya girdi diye Aksaray yangın yerinde -en sevgili arkadaşımla- sabaha kadar yumruklaştık; az kaldı ki birimiz öle!

İlk yayım tecrübesi?

Bir yandan romanlarım için notlar alırken diğer yandan da önceden yazmış olduğum dört hikayeyi arkadaşlarımın da desteği ve teşvikiyle "Göl İnsanları" adı altında 1941'de Tan Gazetesi'nde yayınladım.

Usta kalem mahlas kullandı mı?

Cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli takma adlarla "Kastil Büyücüsü", "Saygon Geceleri", "Dehşet Yolcuları" ve "Mayk Hammer" dizisini çevirdim. "F. M." takma adımla çevirdiğim Mayk Hammer romanlarının gördüğü ilgi üzerine, bu kitapların benzerlerini kaleme aldım. Yine bu dönemde "Esir Şehir İnsanları" romanım, Nurettin Demir ismiyle İstanbul gazetesinde yayınlandı.

İlk romanınız?

İlk eserim "Namık Kemal İçin Diyorlar Ki" adlı kitap. Eser 1936 yılında yayımlanmıştır. Köy romanlarının prototipi olarak görülen "Göl İnsanları" beni romancı olma noktasında cesaretlendirirken ilk romanım ise "Sağırdere" dir.

Kemal Tahir üçlemesi nedir?

İstanbul'un işgali ve cumhuriyetin ilk dönemindeki atmosferini, insanların olaylara bakışını ve nasıl tepkiler verdiğini, ne dertlerin çekildiğini ne hayatların mahvolduğunu çarpıcı bir gerçeklikle kaleme aldığım "Esir Şehrin İnsanları", "Esir Şehrin Mahpusu" ve "Yol Ayrımı" kitaplarına verilen isim olmaktadır.