Motto film: Uçuş riski ve Boeing'e karşı dava

'Bunları öğrendiğimden bu yana Boeing’e binerken daha fazla tedirgin oluyorum...'
'Bunları öğrendiğimden bu yana Boeing’e binerken daha fazla tedirgin oluyorum...'

Acaba bu iki kazaya 737 Max’lerdeki bir üretim hatası sebep olmuş olabilir miydi? Bugün size bahsetmek istediğim iki film de işte bu sorunun cevabını bulmak için sürdürülen hukuki mücadeleyi konu alıyor. Olayların sadece sonuçlarını değil o sonuçların yaşanmasına giden yol çizgilerini de merak ediyorsanız izlemekten keyif alacağınız iki belgesel film.

2018 ve 2019 yıllarında beş ay arayla uçaktaki tüm yolcuların ve mürettebatın öldüğü iki büyük uçak kazası yaşandı. Bunlardan ilkinin adresi Endonezya’ydı. Lion Hava Yolları'na ait "JT 610" sefer sayılı Boeing 737 Max tipi uçak, 29 Ekim 2018'de, Cakarta'dan Sumatra Adası'ndaki Pangkal Pinang şehrine gitmek üzere havalandıktan kısa süre sonra denize çakılmıştı. Bu kazada 189 kişi hayatını kaybetti. İkinci kazada ise adres Etiyopya’ydı. Etiyopya Hava Yolları'na ait Boeing 737 Max tipi yolcu uçağı da 10 Mart 2019'da Addis Ababa'dan Kenya'nın başkenti Nairobi'ye gitmek için havalandıktan kısa süre sonra düşmüştü. Sadece beş ay arayla gerçekleşen bu iki kazanın önemli üç ortak noktası vardı.

Uçuş Riski.
Uçuş Riski.

Birincisi iki uçağın da ilk kalkıştan kısa bir süre sonra düşmesi. İkincisi, iki uçağın da yakın zamanda teslim alınmış olması yani henüz arıza ihtimalinin çok düşük olması.

Asıl ilginç olan üçüncü ortak nokta ise bu seferlerde kullanılan iki uçağın da Boeing’in en yeni modeli 737 Max olması. İşte bu üçüncü ortak nokta tüm gözleri Boeing firmasına yöneltti. Acaba bu iki kazaya 737 Max’lerdeki bir üretim hatası sebep olmuş olabilir miydi?

Bugün size bahsetmek istediğim iki film de işte bu sorunun cevabını bulmak için sürdürülen hukuki mücadeleyi konu alıyor. Olayların sadece sonuçlarını değil o sonuçların yaşanmasına giden yol çizgilerini de merak ediyorsanız izlemekten keyif alacağınız bu iki belgeselden ilki olan Amazon Prime yapımı Uçuş Riski’nden başlayalım. Mısırlı Yönetmen Karim Amer ve Afganistanlı Yönetmen Omar Mullick imzası taşıyan bu film, süreci nasıl ele almış gelin bakalım.

  • Film, ilk üretilen 737 Max tipi uçağın uçuş seremonisi ile başlıyor. Herkes çok mutlu, çalışanlar başarılarını kutluyor, yöneticiler haber kanallarına demeçler veriyor, kanallar olay anına anbean tanık olmak için canlı yayınlar yapıyor.

Henüz 2015 yılında göreve başlayan ve 737 Max’i çıkaran ekibin en başındaki kişi yani Boeing CEO’su Dennis Muilenburg ise yaptığı konuşmada iddialı sözlerle bu başarıyı kutluyor. Bu ilk gösteri uçuşundan sadece iki sene sonra 737 Max yine haberlere konu oluyor. Bu sefer haber kanalları uçak kazasında ölenlerin yakınlarına ve olay yerindeki uzmanlara bağlanıyorlar. Kazanın ardından Boeing olayla ilgili pilotları suçlayan açıklamalar yapmaya çalışsa da kara kutuların bulunmasının ardından sorunun uçaktan kaynaklandığı anlaşılıyor. Bir sensörün hatalı çalışması sebebiyle uçağın otomatik kontrolleri pilotların hiçbir müdahalesine izin vermeyince uçak 189 kişiyle yere çakılıyor. Bu kazadan sonra Boeing CEO’su çıktığı bir TV programında şöyle söylüyor: “Altını çizmek gerekir ki Boeing 737 Max güvenli bir uçaktır. Güvenlik bizim en temel değerimizdir.”

İşin garip tarafı bu kazadaki sensör sorunu sebebiyle hiçbir 737 Max uçağı yere indirilmiyor. Boeing yetkililerinin bu kazanın bir yazılım hatasından kaynaklandığını kabul eden ve altı haftada bir yazılım güncellemesi ile bunu çözeceklerini konuştukları gizli bir ses kaydı basına sızıyor. Bütün bunlara rağmen, artık uçan bir tabuttan farksız olan yüzlerce 737 Max, insanları taşımaya devam ediyor. Ta ki beş ay sonra Endonezya’da gerçekleşen kazaya kadar. Bu kaza dünya çapında bir etki yaratıyor ve kullanılan tüm 737 Max tipi uçaklar uçuşlardan çekiliyor. Uçuştan çekme konusunda ise Çin ilk karar verenlerden. Birçok Avrupa ülkesinden sonra Türkiye de bu kervana katılıyor. İşin ilginç yanı buna asıl karar vermesi gereken ABD Havacılık Kurumu (FAA) tüm yaşananlara rağmen sessizliğini koruyor. Milyonlarca dolar yatırım yapılan bu uçakların yerde durduğu her bir dakika havayolları için büyük zararken söz konusu insan hayatı olunca kazanılacak hiçbir para daha değerli değil. Gerçekten öyle mi peki? Anlatılanlar öyle can sıkıcı ayrıntılar içeriyor ki Boeing bu uçakları üretirken kazanacağı parayı yüzlerce insanın hayatından daha fazla önemsemiş gibi görünüyor. Üstelik yavuz hırsız misali ikinci kazadan sonra bile yürüttüğü halkla ilişkiler kampanyaları ile sürekli olarak medya organlarında pilotların her şeyi doğru yapmadığını iddia eden haberler yayınlatıyor. Kendi hatası açık seçik ortadayken yapıyor bunu güvenilir şirket Boeing(!)

Boeing’i bu hatayı yapmaya götüren sebepler nelerdi?

Boeing'e karşı dava.
Boeing'e karşı dava.

Kısaca özetlemek gerekirse diğer bir yolcu jeti üreten firma Airbus’ın yeni modeli A320Neo hem motor verimi hem yakıt tüketimi gibi alanlarda Boeing’in uçaklarından çok daha iyiydi ve satış miktarı Boeing’i geçmişti. Boeing, American Airlines da dâhil birçok müşterisini kaybetmek üzereydi. Yeni bir uçak tasarlamak ise çok uzun zaman alacaktı. Boeing yönetimi ise yeni bir uçak tasarlamak yerine yıllardır havalarda olan 737 modelini yenilemeyi seçti. Bu hızlı çözümle hem Airbus ile rekabet edebilecek hem de pazar payını ona kaptırmayacaktı.

Hani deriz ya “Acele işe şeytan karışır.” diye… İşte birbirini izleyen hatalar zinciri de bu acelecilik sebebiyle yapıldı, diyor eski bir Boeing çalışanı. “İnsanlar çok uzun saatler çalıştırıldı, güvenlik prosedürlerine uyulmadı, yapılan işler yeterince kontrol edilmedi.” diye de ekliyor. Filmde boy gösteren önemli figürlerden olan bu eski çalışan konuyla ilgili yönetimi uyaran e-postalar gönderse de kimse onun dediklerini dikkate almamış. Bir şeylerin yanlış yapıldığını söyleyen mühendislere cezalar verilmiş, uçağın teslimini geciktirecek konuların üstü kapatılmış. Dahası Boeing, eklediği yeni birçok özelliğe rağmen bir önceki 737’yi kullanabilen tüm pilotların bu yeni modeli de kullanabileceğini ve simülasyon eğitimine gerek olmadığını söylemiş müşterilerine. Bunu da pilot eğitimi maliyetinden kurtulmak için yapmış. Pilotlarsa yeni konulan sensörlerden ve güncellenen yazılımdan habersiz uçuruyorlar uçakları, ta ki bu kazalar yaşanana kadar.

Kazaların nasıl gerçekleştiğini meraklılarına teknik olarak özet geçeyim: Uçağa eski modelinden daha büyük bir motor takılınca bu güç sebebiyle uçağın burnu normalden fazla havaya kalkıyor. Bunu düzeltmek için önceki uçaklarda olmayan MCAS adından bir sistem ekleniyor uçağa. Bu sistem bir sensör ve bağlantılı bir yazılımdan oluşuyor. Sensör yine maliyeti azaltmak için tek tarafa konuluyor. Yaşanan kazalarda sensör hatalı veri üretiyor ve uçağın burnunu aşağı çekiyor. Pilotlar uçağın hareketine anlam veremeyip uçağın burnunu yukarı kaldırmaya çalışsa da otomatik sistem yeniden devreye giriyor ve uçağın burnunu aşağı çekmekte ısrar ediyor. Aslında bu sistem kapatılabiliyor ama pilotlara bu eğitim verilmediği için pilotlar bunun kapatıldığını bilmiyorlar. Uçakla bir süre savaşan pilotlar sonunda otomatik sisteme yenik düşüyor ve uçak kazası gerçekleşiyor.

Dönelim yeniden hukuki sürece... Dünya çapında iki yıla yakın tüm 737 Max’ler yerde kalıyor. Sonrasında MCAS sistemi yenileniyor ve pilotlara bu sistemin eğitimi veriliyor. Boeing en başta maliyetten kaçarak yapmadığı bu işlemleri bu sefer arkasında büyük bir hisse kaybı, milyon dolarlık tazminatlar ödeyerek yapmak zorunda kalıyor. Tabii arkasında 346 can ve yakınlarını kaybeden yüzlerce insanın ahı ödediği en büyük bedel oluyor. Belgeseli yapanların ve benim de anlamadığım şeylerden birisi Boeing CEO’su Dennis Muilenberg’in bunca ihmaline, yanlışına rağmen bu davadan sadece görevden alınmakla ve bir milyon dolarlık para cezasıyla kurtulmuş olması. Üzerine şirketten ayrılırken 62 milyon dolarlık ödül gibi tazminat alıyor. Tek bir gün hapis cezası bile yok. İnternette hep övülen ABD yargısının bu tutumu beni gerçekten şaşırttı. Anlaşılan o ki açık açık 346 insanı da öldürseler güçlü insanlara kimse bir şey yapamıyor. Bu, dünyaya barış ve adalet dağıtan koskoca (!) ABD bile olsa…

Downfall: The Case Against Boeing (Çöküş: Boeing’e Karşı Dava)

Aynı süreci anlatan ikinci filmden de kısaca bahsederek yazıyı tamamlamak istiyorum. Orijinal ismiyle Downfall: The Case Against Boeing (Çöküş: Boeing’e Karşı Dava) olan film Netflix yapımı. Yönetmeni ise Amerikalı Rory Kennedy. Bu filmde bazı dokümanlara ve uçağın düşme sebebiyle ilgili teknik ayrıntılara daha fazla yer veriliyor. Bu ayrıntılar üç boyutlu animasyonlarla desteklenerek anlatılıyor. İlk filmde mağdur avukatları, Boeing muhbiri ve mağdur yakınları üzerinden yürüyen anlatı bu filmde daha çok davayı yürüten savcı, ölen pilotlardan birinin eşi ve ölen yolcuların bazı yakınları üzerinden oluşturulmuş. İki filmin de kurgusu çok başarılı.

  • Ben bu kazalar ve sonrasında yaşananları haber sitelerinden dağınık şekilde takip etmiştim. Havacılık tarihinin en önemli olaylarından olan bu sürecin belgeselleştirilmesi ve edindiğim tüm bilgilerin bir araya toplanması beni mutlu etti.

Diğer yandan, bunları öğrendiğimden bu yana Boeing’e binerken daha fazla tedirgin oluyorum. Şirket için yıllardır kullanılan, artık slogan hâline gelmiş bir söz var: “Boeing ise güvenlidir.” Bana sorarsanız: “Hiç de öyle zannetmiyorum…”