Öznur Cüre

Öznur Cüre.
Öznur Cüre.

Kendime hep şu sözü söylüyorum: "Herkes sana üzülerek değil, gurur duyarak bakacak Öznur. Çalışmalısın."

Kendinizden bahsedebilir misiniz?

Kendimle birlikte çevremi de değiştirdim..
Kendimle birlikte çevremi de değiştirdim..

Merhaba, ben Öznur Cüre. Temmuz 1997 yılında İstanbul’da doğdum. 4 kardeşiz. Ben 3. çocuğum. 2 ablam ve erkek kardeşim var. Çok hareketli bir çocukluk hatta bebeklik geçirmişim. Annem hep “Bıraktığım yerde hiç bulamazdım seni” derdi. Hâlâ öyleyim. Evde hiperaktifliğimi atamıyordum. Ortaokulda beden eğitimi öğretmenim beni keşfederek tekvandoya başlattı. 17 yaşıma geldiğimde ailemle birlikte bir trafik kazası geçirdim. Gözümü açtığımda her şey olup bitmişti. Uçurum gibi bir yerden arabamız uçmuş, 4 takla atmıştık. Annem ve ben ağır yaralandık. Uzun süre hastanede yattık, tedavi gördük. Artık kendimi keşfetmenin zamanı gelmişti. Ben bu değildim. Sadece yatıp hayatın geçmesini bekleyemezdim. Ablam bana her şeyi öğretti. Giyinmeyi, özel ihtiyaçlarımı… Sonra da yoluma bıraktı. Hastanelere tek başıma gidip gelmeye başladım. Benim gibi birçok insan olduğunu fark ettim. Bambaşka hikâyeler, yaşanmışlıklar... Spor hayatım bitti diye düşünürken yeni bir kapı açıldı. Engelli bireylerin de spor yaptığını öğrendiğim an asıl maraton başladı.

Okçuluğa başlamaya nasıl karar verdiniz?

Okçuluğa başlamadan önce, Bolu’da fizik tedavi görürken antrenör ve arkadaşlarım sayesinde oturarak voleybol oynadım ama devam ettiremedim. Sonra da Düzce’de hastanede bir arkadaşım bana böyle bir spor olduğunu ve beni arkadaşıyla tanıştırmak istediğini söyledi. Okçuluk yapan arkadaşım Bahattin Hekimoğlu yanıma geldi. Okçuluktan bahsetti. İstanbul’a döndüğümde beni Okçular Vakfı Spor Kulübü’yle tanıştırdı. Hayatımın dönüm noktasıydı.

Başladıktan sonra hayatınızda neler değişti?

Artık kendimi keşfetmenin zamanı gelmişti.
Artık kendimi keşfetmenin zamanı gelmişti.

Her şeyden önce ben değiştim. Tek başıma hareket etmeyeli yıllar olmuştu. İstanbul gibi bir yerde tekerlekli sandalyeyle gezme düşüncesi yordu tabii. Ama ben yorulmayı o kadar özlemiştim ki. Ailemin desteği çok fazlaydı. Antrenmanlara bir süre erkek kardeşimle gidip geldim. Okçular Vakfı’nın malzeme desteğiyle birçok şeye ulaştım. Milli sporcu olduktan sonra, devam edemediğim üniversite eğitimime başladım. Kendimle birlikte çevremi de değiştirdim.. Şimdi herkes bana bu sporu nasıl yaptığımı sorup benden ilham alıyor. Bu, değişimin en büyüğüydü.

Okçuluğun diğer sporlardan farkı nedir?

Okçuluk sporunun aynı zamanda bir sanat olduğunu düşünüyorum. Vücut koordinasyonu mükemmel bir şey. Benim yayım 58 lb. Kilo bazında 29-30 kg. Günde en az 200-300 kere çekip ok atıyoruz. Bu da bayağı bir ağırlık toplamı ediyor.

Bunun yanı sıra zekâ da işin içine girebiliyor. Açık hava sporu olduğu için sıcak-soğuk rüzgâr… Ok atarken bunların hepsini hesaba katmanız gerekiyor. Fiziksel yorgunluğun yanı sıra mental yorgunluk da fazlasıyla hissettiriyor. Tam anlamıyla sabır işi.

Müsabakalara nasıl hazırlanıyorsunuz?

Hocalarımız tarafından belirlenen antrenman programımız doğrultusunda haftanın 5 günü, günde 6 saat olmak üzere teknik, kondisyon ve zihinsel antrenmanlarımızı gerçekleştiriyoruz.

2020 olimpiyatlarında gümüş madalya kazandınız. Böyle önemli bir organizasyonda madalya kazanmak nasıl bir duygu?

Her zaman söylediğim gibi: Olimpiyatlar her sporcunun hayali ve zirvesidir. 2020 Tokyo Olimpiyatları benim için dönüm noktası oldu. Çünkü yıllardır hayalini kurduğum başarıya ulaştım. Ülkeme mix takım eşim Bülent Korkmaz ile hem rekor hem de gümüş madalya getirmiştim. Yılların emeği ve hayali vardı. Her gece, yarışmayı kazanışımı ve madalyayı hayal ederek uyudum ve uyandığım her sabaha daha da sabırla, azimle sarıldım. Ve her şeyden önemlisi hayallerimi gerçekleştirebileceğimi öğrendim. Mükemmel, muazzam bir duygu. Şu an bile hatırladığımda aynı duyguları hissedebiliyorum.

Motivasyon kaynağınız nedir?

İstanbul gibi bir yerde tekerlekli sandalyeyle gezme düşüncesi yordu tabii. Ama ben yorulmayı o kadar özlemiştim ki.
İstanbul gibi bir yerde tekerlekli sandalyeyle gezme düşüncesi yordu tabii. Ama ben yorulmayı o kadar özlemiştim ki.

Motivasyon kaynağım ailem. Annem, hayat arkadaşım, dostlarım… Beni tamamlayan şeyler bunlar. Birlikteliğe çok fazla değer veren biriyim. Kendime hep şu sözü hatırlatıyorum: “Herkes sana üzülerek değil, gurur duyarak bakacak Öznur. Çalışmalısın.”

Müsabakalarda unutamadığınız bir anı var mı?

Olimpiyat kupasını aldığım gün doğum günümdü. Çok sevdiğim bir arkadaşım tarafından kazandığımı öğrendiğim an sevincimiz Çekya’yı inletmişti. Mükemmeldi.

Geleceğe dair hedefleriniz ve planlarınız nelerdir?

Her şeyden önce toplumu bilinçlendirmek en büyük amaçlarımdan biri. Bunu sağlayabilmenin en büyük yolu da yaptığım sporda başarılı olup hem adımı duyurmak hem de düşüncelerimi insanlara aktarabilmek. Aynı zamanda spor alanında eğitimimi tamamlayıp genç sporculara ilham olmak istiyorum.

Okçuluğa yeni başlayacak gençlere neler önerirsiniz?

Okçuluk ciddi anlamda sabır gerektiren bir spordur. Her gün pes etmeden antrenman yapmak, doğru teknik ve atışı bulabilmek için denemekten vazgeçmemek benim en büyük tavsiyem olur.

Bu güzel röportaj için teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Sadece şunu söylemek istiyorum: Ben bir milli sporcu olarak, engelli ya da engelli olmayan tüm sporcuların aynı değerde konuşulmasını istiyorum. Aynı değeri görmelerini istiyorum. Toplumun da bu konuda desteğini ve ilgisini bekliyorum. Bu güzel röportaj için, başarılarımı, hikâyemi paylaştığınız için ve bana gururla baktığınız için teşekkür ederim. Mükemmeldi.