Sanat eserinin değeri nasıl belirlenir?

Arşiv
Arşiv

Sanatın değeri nasıl belirlenir? Bu değeri belirleyen ölçütler tamamen öznel midir yoksa nesnel bazı özellikler de var mıdır? Bir zamanlar 3000 dolara alınan bir tablo sadece 50 yıl sonra nasıl 50 milyon dolar edebilmekte? İşte karşınızda “Sanat Ekonomisi” bir diğer deyişle “Piyango Ekonomisi”.

Abdulvahit Aygün

Üniversite Öğrencisi

Geçen yıl dünya çapında toplamda yaklaşık 50 milyar dolarlık bir sanat eseri alışverişinin olduğu tahmin ediliyor. Bu eserlerin arasında 1 dolarlık olanı olduğu gibi 1 milyon dolar değerinde olanı da var. Peki bu uçurumu belirleyen şey ne veya kim? Bu, belirli şartlar dahilinde doğal bir süreç mi yoksa değil mi?

  • Bir zamanlar 300 dolara alınan bir tablo sadece 50 yıl sonra nasıl 50 milyon dolar edebilmekte? İşte karşınızda "Sanat ekonomisi" bir diğer değişle "Piyango ekonomisi."

Öncelikle şu bir gerçektir ki hisse senetleri veya emtialarla karşılaştırıldığında sanat eserlerinin ederinin ne kadar olduğunu belirlemek çok daha zordur. Bu da elbette sanat eserlerinin ve hatta direkt sanatın kendisinin subjektif olmasından kaynaklanmaktadır. Biri için milyonlar eden bir parça, bir başkası için hiç değerinde olabilir. Hal böyle olsa da bir sanat eserini neyin değerli kıldığına dair bazı genel geçer özellikler, geçmiş satışların verileri ışığında listelenebilmektedir. İlk olarak eserin sanat tarihindeki adıyla “Old Master”* olması önemli bir kriterdir denilebilir. Çünkü ondan artık sadece bir tane vardır, bu noktada ünlü ve değerli olması da daha anlaşılabilir olmaktadır. “Old Master”a örnek olarak Mona Lisa’yı verebiliriz. Satılık olsa uğruna gözden çıkarılacak paraları muhtemelen ben ve bu yazıyı okuyan sizler tahmin bile edemeyiz.

Aslında akla durgunluk veren fiyatlardan eserlerden satın almanın bazı makul sebepleri var. Bunlardan biri sanat koleksiyoncularının seçkin ekosistemine dahil olabilmek.
Aslında akla durgunluk veren fiyatlardan eserlerden satın almanın bazı makul sebepleri var. Bunlardan biri sanat koleksiyoncularının seçkin ekosistemine dahil olabilmek.

Eski eserlerin değerli olması aslında temel bir ekonomi ilkesi olan arz-talep dengesi ile açıklanabilir. Örneğin Picasso tablolarına yoğun bir ilgi var. Buna karşın satılmamış olan tablo sayısı da bir hayli az. Arzdaki bu sıkıntı koleksiyoncular ve yatırımcılar için Picasso tablosu almayı cazip kılıyor. Arz sıkıntısının temel nedeni elbette Picasso’nun yaşamıyor olması. Bu sonuç da aslında bizi bir diğer nesnel sanat eseri değerlemesi özelliğine götürüyor: Sanatçının yaşamıyor olması. Geçen yıl gerçekleştirilen eser satışlarında en pahalı parçaların halihazırda yaşamayan sanatçılara ait olması bunun bir kanıtı niteliğinde.

Bir parçayı yüksek değerli kategorisine sokan bir diğer özellik ise o alandaki en ünlü isimlerden birine ait olması. 2017 yılına ait bir sanat eseri alış-satış verisi, o yıl satılan tüm eserlerin %44’ünün sadece 25 sanatçıya ait olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik bu sanatçıların pek çoğu da yaşamamakta. 2017 sanat tarihi açısından önemli bir yıl çünkü en yüksek değerlemeli satış rekoru da yine o yıl kırılmıştı. Leanardo Da Vinci’nin Salvator Mundi tablosu Kasım 2017’de yaklaşık 20 dakika süren bir açık artırmada 450,3 milyon dolara satıldı. Halen de sanat tarihi rekoru bu satışa ait. En pahalı satışlar listesine baktığımız zaman sürekli aynı isimlerle karşılaşmamız da aslında belirli isimlerin sektörü domine ettiğini, diğer sanatçıların da pastanın küçük bir payına sahip olduğunu açıkça gözler önüne seriyor.

Bir eseri pahalı yapan özelliklerinden bahsettikten sonra akla gelen bir diğer soru da insanlar neden bu paraları bir esere verir? Çünkü düz bir bakış açısı ile bakıldığında hiç bitmeyecek parası olan biri için bile gereksiz bir harcama olarak görülebilir sanat eserlerine bu paraları dökmek.

Aslında akla durgunluk veren fiyatlardan eser satın almanın bazı makul sebepleri var. Bunlardan biri sanat koleksiyoncularının seçkin ekosistemine dahil olabilmek. Bu ekosisteme dahil olmanın alıcılara iki temel faydası olmakta. İlk olarak böyle bir ekosistem iş insanları için “networking” gibi pek çok fırsatı içerisinde barındırıyor. İkinci olarak da zengin bir birey için entelektüel bir hisse sahip olmanın en az maliyetli yolu muhtemelen bir parçaya milyon dolarlar vermektir. Şaşırmış olabilirsiniz fakat çok zengin biri için entelektüel hisse kapılmak için harcanan zaman milyon dolarlardan daha maliyetlidir. Bu çok doğaldır çünkü maliyetin azlığı çokluğu, sizin onu geri kazanabilme durumunuz ile de yakından ilgilidir.

Zaman bir insanın hiçbir şekilde geri kazanamayacağı bir şey iken saatte 50 bin dolar kazanan birisi için 1 milyon dolara tablo almak ciddi bir maliyet değildir. Çünkü 1 günde kazandığı paradan daha az bir miktar. Sayıları küçülttüğümüzde aslında olayı daha iyi anlayabiliyoruz. Örneğin, günlük 500 TL kazanıyorsanız 400 TL verip konsere veyahut maça gittiğiniz ve kendinizi tatmin ettiğiniz olmuştur. Öteki durum da aynı fakat sadece sayılar farklı diyebiliriz. Tüm bunların dışında çok yüksek meblağlara tablo satın almak daha fazla kazanmak için bir reklam aracı olarak da kullanılabilmekte. Çünkü bu tür sıralamalar belirli çevrelerde her zaman göz önünde olmakta.

Doğal değerleme sürecine etki eden koşullardan bahsettikten sonra yazının başındaki sorulara gelecek olursak ilk olarak çok büyük oranda bu değerlemeler doğal bir süreçtir. Fakat bu demek değildir ki sanat eseri değerlemelerinde dışarıdan hiçbir müdahale yoktur. Geçtiğimiz senelerdeki sanat eseri satın alım portföyü incelendiğinde belirli bazı grupların satışalışları domine ettiği görülmekte. Bu yatırımcı gruplar, genel olarak profesyonel olarak bu işi yapmaktalar. Değerleneceğini düşündükleri eserleri satın alıp vakti geldiğinde satarak eserler üzerinden kâr amacı gütmekteler. Fakat ekonomistlerin bu konudaki görüşüne göre pek çok bağımsız değişken olması, fazlasıyla öznel olması ve en önemlisi değerlerde sürpriz artış ve azalışlar görülmesi yönüyle sanat sağlıklı bir yatırım aracı değil. Profesyonel olarak sonuçlarını hesaplamadan atılan adımlar, hüsran ile sonuçlanabilir veya tam tersi büyük servet sahibi de yapabilir. Bu konudaki örneklerden biri 1950’li yıllarda New York’lu bir babanın sırf sevdiği için 3-5 bin dolara aldığı Picasso tablolarından koleksiyon yapması ve öldükten sonra ardında bıraktığı bu miras ile ailesine 50 milyon dolardan fazla bir servet bırakması. Fakat buradaki altın nokta, o adamın ekonomik görü sermayesi olmasa bile Prof. Aylin Seçkin’in deyimiyle zevk sermayesi olması. Sonuç olarak bu alanda uzman bir yatırımcı veya zevk sermayesi olan biri değilseniz yatırım yapılması pek tavsiye edilen bir alan değildir.

*Old Master, Türkçe çevirisiyle Eski Usta, sanat tarihinde 1800’lü yıllardan önce Avrupa’da yaşamış sanatçılara ithafen verilen lakaptır.