Bozkırda Süperman hikâyesi: Köy misafirliği ve Anadolu macerası

Süperman.
Süperman.

Arabaya atlayıp bilmediğim yollara girerek ucu maceraya açık gezilere çıkmayı severim. Özellikle göz alabildiğine uzanan çıplak bozkırlarda... Sürprizlere son derece açıktır yollar... Neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Yolun neresinde karşınıza kim çıkacak onu da bilemezsiniz.

Bu girişten herhalde çıktığım bir gezide yaşadığım acayip şeylerden bahsedeceğimi anlamışsınızdır. Ama inanın, benim sizin tahminleriniz anlatacaklarımın yanında fazlasıyla normal kalacaktır. Söyleyeceklerime muhtemel ki inanmayacaksınız, olsun ben yine de anlatacağım.

Birkaç sene önce çıktığım bir gezi sırasında acayip bir şey oldu. İkindi saatleri filandı, arabanın hızını düşürmüş etrafı seyrederek bozkırda ilerliyordum. İleride sağ taraftan kuşlar havalandı, gözlerimle onları takip ederken göz ucumla arabanın yanından bir şey geçtiğini fark ettim. Dikiz aynasından baktım, giderek uzaklaşan mavi kıyafetli tuhaf bir adamdı, pelerin gibi bir şeyi de vardı. Gayriihtiyari frene basmışım. Bozkırda cırtlak mavi kıyafetli pelerinli bir adam! "Ne oluyor yahu?" dedim yine gayriihtiyari. Ne olduğunu öğrenemezsem ömür boyu bunu merak ederim diye düşündüm sonra, tabiatım böyleydi, taktım mı takardım. Hemen geri vitese geçtim ve arabayı geri geri mavili adamın yanına doğru sürmeye başladım.

Yanından geçtim ve birkaç metre ilerisinde durdum, kontağı kapattım, kapıyı açtım ve karşısına dikildim.

Karşılıklı bir sessizlik anı yaşadık ikimizde. Sonra sessizliği haykırışı andıran tuhaf bir ses tonuyla ben bozdum:

"Süperrrmannn!!!"

Adam bildiğin Süperman'di yahu! Ya da bozkırın ortasında onu taklit eden delinin biri!

Yarım yamalak bir Türkçeyle: "Eğğveeet, Supırmen benn, sis kim?" diyebildi. Fena halde şaşkındı, kan ter içindeydi, komik görünüyordu ama madem ki beyan esastır bu adam Süperman'di. Şaşırayım mı, güleyim mi, yoksa daha saçma bir şeyler mi yapayım, bilemedim.

"N'apıyorsun sen burada?" diye sordum en sonunda. Başladı anlatmaya, tabii o çat pat Türkçesiyle... Şimdi onun anlattığı gibi yazsam anlamayabilirsiniz, ben anladığım ve üçüncü şahıslardan dinlediğim şekilde hikayeyi özetleyeyim de hikayenin sonunu bulabilelim.

Efendim Süperman, taşıdığı misyonun bir gereği olarak yardım bekleyen tehlike altındaki birilerini kurtarmak üzere Londra yakınlarındaymış, imdat diyen o insanları kurtardıktan sonra gözü gökyüzünde sıralı şekilde uçan göçmen kuşlarına takılmış. Süperman bir kuş değil ama nihayetinde pelerinden de olsa onun da kanatları var. Göçmen kuşları öyle hayranlıkla izlerken, "Şunların peşine bir takılsam mı?" diye uçuk bir düşünce geçmiş içinden. Bir an sonra kendini gökyüzünde kuşların peşinde uçarken bulmuş. Bir süre böyle devam etmişler, sonra kuşlar Asya tarafına doğru yönelmiş, Süperman de peşlerinden... Bir zaman da o tarafa doğru gitmişler. Tahmin edeceğiniz üzere Anadolu topraklarına kadar gelmişler birlikte. Böyle bizim memleketin üstünden uçarken Süperman aşağıda birilerinin feryat ettiğini duymuş. Hemen pike yapmış aşağıya. Feryat ettiğini sandığı adamın yanına yumuşak iniş yapmış. Aslında adamın feryat ettiği falan yokmuş, dağın başında yalnızlıktan sıkılmış, kendi kendine uzun hava söylüyormuş. Süperman bir süre merakla çobanın uzun havasını dinlemiş, sonra kendini kaptırıp ona eşlik etmeye kalkınca koyunlar bu yabancı sesi hemen algılamış, etrafa kaçışmaya başlamışlar. İnsanları kurtarmak kolay ama ürkmüş deli koyunları bir araya toplamak o kadar değil, koyunları bir araya toplayacağım derken kan ter içinde kalmış garibim. Nefeslenmek üzere bir taşın üstüne oturmuş, çoban hemen çıkınını açmış, yufka çökelek ne varsa önüne koymuş. Karınlarını doyurmuşlar, sonra Süperman müsaade istemiş. Bırakır mı Anadolu çocuğu. "Valla bırakmam, akşama misafirimsin! Bizde adet böyle." demiş başka bir şey dememiş.

Beraber köye gelmişler, ahaliden Süperman'i tanıyanlar olmuş. Misafir etmek için köylüler adeta sıraya girmiş. Sofranın biri kalkmış öteki kurulmuş, günlerce yedirip içirmişler. Ne ballar ne kaymaklar, ne katmerler... Günler geçmiş, Süperman'e ikram izzet bitmemiş. Hem de ne ısrar! Semirmiş tabii adamcağız, kısa zamanda tam yedi buçuk kilo almış. Sıkıntı da o zaman başlamış işte, meğer adamın pelerininin bir istiap haddi varmış, Süperman kilo alınca onu taşıyamaz hale gelmiş. Uçamayan Süperman! Gülmeyin, aslında dramatik bir durum bu!

Her neyse... Ben arabamla yanından geçerken meğer kilo vermek için çıktığı koşulardan birindeymiş. Günlük on kilometre koşu ve ardından bazı beden hareketlerinden oluşan bir program yapmış. İki hafta da sadece yarım kilo verebilmiş, çünkü sofralar kurulmaya devam ediyormuş köyde.

"Bu kıyafetle uçmak iyi de koşmak zor oluyordur herhalde!" diye sordum. Normal Clark Kent kıyafetleri Londra'da bir telefon kulübesinde kalmış, yanında başka kıyafet de yokmuş. Köylüler hallederiz demişler ama istememiş, galiba kostümünü çıkarmaması gerekiyormuş. Yok Süperman güçleriyle ilgili bir şey değil, sponsorluklar falan...

İşte böyle... Süperman ile böyle tanıştım. O gün akşama kadar birlikte vakit geçirdik, sonra ben yoluma devam ettim. O ne yaptı, Amerika'ya geri dönebildi mi, bilmiyorum. Bir sonraki macerasında belki bu meseleye bir şekilde açıklık getirir.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım