Rus filmi Durak, liyakatsizlik ve rüşvetin toplumsal çürümesini gözler önüne seriyor

The Fool.
The Fool.

Durak (The Fool), gerek konusu gerekse diyalogları ile her toplumda görülebilecek olan bir çürümeye parmak basıyor: liyakatsizlik ve rüşvet. Rusya’nın küçük bir belediyesinde geçen bu hikayeden hepimizin alması gereken çokça ders var.

Gerçekten sınavdan geçeceğini düşünüyor musun?

-Sen ne düşünüyorsun?

- Herkes birilerine rüşvet vermen gerektiğini söylüyor.

-Öyleyse sen de onlara kulak asma.

Dima, belediyede çalışan bir tesisatçı ve aynı zamanda inşaat bölümünde okumakta, belediyedeki görevinde yükselmek içinse sınavlara hazırlanmaktadır. Eşinin bu soruyu sormasının sebebini ise hepimiz aslında biliyoruz. Tamam, diyor sınavlara hazırlanıyorsun da bu işler öyle yürümüyor demeye çalışıyor Dima’ya. Bu sahneyi ilerleyen dakikalarda Dima’nın annesiyle arasında geçen şu diyalogla pekiştiriyor yönetmen Yuriy Bykov:

Anne: Bu kadar çok çalıştık çünkü bir adam olmanı istedik.

Dima: Ne yani adam değil miyim?

Anne: Enayisin.

Anne: Dürüst davrandın da ne oldu? Tüm hayatını sefalet içinde yaşadın işte. Bu iki sahne bize Dima ve ailesinin hayattaki duruşlarına karşı çok fazla bilgi veriyor.

  • Dima ve babası dürüst yaşamaya çalışan, bu dürüst yaşamları sebebiyle de mal mülk edinememiş, lüks bir hayat kuramamış kişiler. Dima’nın annesi ise bu durumlarını yeterli görmeyen, oğlunu ve eşini dürüst davrandıkları için suçlayan, onları neden başkaları gibi çalıp çırpmadıkları konusunda eleştiren bir karakter.
Dima Nikitin.
Dima Nikitin.

Dima’nın eşi ise ortada kalmayı tercih ediyor gibi görünse de onun da bir dayanma noktası var ki o noktayı filmin sonuna doğru belli etmeyi tercih ediyor yönetmen. Peki, karakterleri hakkında az çok fikir sahibi olduğumuz kahramanlarımız daha büyük bir sınanma eşiğinde acaba nasıl tepkiler verecekler?

Biz bunları düşünürken bir telefon geliyor. Bir binada su borusu patlamış ve ne yapılacağını sormak için Dima’yı çağırıyorlar. Dima, binanın taşıyıcı kolonlarından biri hasar aldığı için su borusunun patladığını görüyor. Bunun anlamı da şu ki bina bir güne kalmadan yıkılabilir. Dima, eve gidip yarın mesai saatinde söylemeyi seçse de gece uyku tutmuyor ve yeniden yaptığı hesaplamalarda binanın bir günü bile bulmadan yıkılabileceğini anlayınca soluğu belediye başkanının yanında alıyor. Tüm belediye ekibi o akşam bir doğum günü partisinde ve hepsi sarhoş. Başta belediye başkanı Dima’yı dinlemek istemese de binanın yıkılabilme tehlikesini ve başına gelecekleri düşününce mecburen tüm ekibi topluyor. Kimsenin 800 kişinin yaşadığı bu binayı düşünesi yok ama bina çökerse bu olayın kendilerine uzanacak olması canlarını sıkıyor. Dahası aralarında binanın denetimiyle ilgili yaşananları bilmeyen yok. Fedotov’un binanın denetimi için aldığı parayı cebine indirmesi, diğerlerinin bu işe göz yumması hatta onların dâhil olduğu ihalelerde çevrilen işlerin konuşulmasından anlıyoruz ki binaya bir şey olursa hepsi soruşturma geçirecek ve hapis cezası alacaklar. Belediye başkanı tüm konuşmaları susturup uzunca düşündükten sonra binanın incelenmesi talimatını veriyor. Dima Fedotov’la birlikte binayı incelemeye gidiyor. Fedotov da binanın yıkılacağına ikna oluyor.

Dima ve ailesi.
Dima ve ailesi.

Beni filmin bu kısmında en çok etkileyen sahnelerden biri Dima’nın neden böyle bir risk aldığını anlamayıp, kişisel bir çıkarı olduğunu düşünmeleri. Ne demişler: “Kişi kendinden bilir işi.” Dima ise sadece yapması gerektiği için yapıyor ne yapıyorsa. O sadece kendini değil hiç tanımadığı ama tehlikede olduğunu düşündüğü insanları dert ediniyor.

Bu, sadece kendi çıkarları için yaşayan ve bunun için türlü işler çeviren belediye personelinin anlamadığı bir denklem. Belediye başkanı Nina bir çözüm bulmaya çalışıyor ama nafile. Zamanında araziyi sudan ucuza sattığı müteahhite gidiyor, geri çevriliyor. Yakın zamanda çökecek binada yaşayan 800 kişiyi tahliye edecek bir bina bulamıyor. Geriye tek çare kalıyor, bina yıkılırsa yaptığı şeyler ortaya çıkmasın diye konuyla ilgili olan kişileri ortadan kaldırmak ve binaya bir şey olursa suçu onlara atmak. Dima kendini bir anda infaz edilecek kişiler arasında buluveriyor. Buluyor bulmasına ama infaz görevlileri onu şehri terk etmesi ve konudan kimseye bahsetmemesi şartıyla bırakıyorlar. Cümlenin sonuna da şu tehdidi ekliyorlar: “Bahsedersen seni bulur ve öldürürüz!”

Dima, yaşadığı korkuyla ailesini de alıp şehri terk etmek için yola çıkıyor. Bu sahnede hayır diyorum bu film böyle bitmemeli. Yönetmenin bize anlattığı Dima böyle biri değil. Orada yaşayan insanları öylece bırakıp kaçamaz. Arabada eşiyle arasında geçen şu diyalog onun korkuyla verdiği kararı sorgulamaya itiyor:

Masha: Ne düşünüyordun ki?

Dima: İnsanları düşünüyordum.

Masha: Anton (çocukları) ve ben insan değil miyiz?

Dima: Orada 800 insan var.

Masha: Onların hepsi karın ve çocuğun mu yani?

Masha: Şimdi anlıyorum. Seninle yaşadığım için acı çektiğimi anlıyorum.

Dima gibi olabilmenin gerçekten zor olduğu bir toplumda yaşıyoruz.
Dima gibi olabilmenin gerçekten zor olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

Eşi Masha’nın filmin başında tarafsız bırakıldığını söylemiştim. Bu sahnede onun rengini de net bir şekilde anlıyoruz. Aslında o da Dima’nın bu dürüstlüğünden ve tüm insanları kendi akrabaları ve yakınları kadar değerli görmesinden bıkmış ve rahatsızmış başından beri. Bu konuşmalar geçerken o bahse konu binanın yanından geçiyorlar ve hiçbir şey yapılmadığını görüyor Dima. Ne bir belediye ekibi gelmiş ne de tahliye yapılmış. Eşiyle ters düşse de binaya çıkıp her daireye tek tek binanın yıkılacağını haber veriyor.

  • Herkesi kış gününde sokağa çıkarıyor zorla. Tek düşündüğü ise onların hayatları. Peki, sonra ne oluyor biliyor musunuz? Hayatları için savaş verdiği hatta ölümü göze aldığı daire sakinleri tarafından onları bu soğukta dışarı çıkarttığı için dövülüyor ve ortada bırakılıyor.

Dima gibi olabilmenin gerçekten zor olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Öyle bir toplum düşünün ki rüşvetsiz iş yaptırılamıyor, gayrimeşru ilişkiler normal hâle gelmiş, içki ve uyuşturucu yaygınlaşmış, bireysellik ve sadece kendi çıkarının peşinde koşmak olması gerekenmiş gibi görülüyor. Böyle bir toplumda başka insanları düşünmek, onlar için elini taşın altına koymak, dürüst kalmak gibi erdemli davranışlar elbette uygun karşılanmayacaktır. Peygamberler tarihini okuyanlar onların ahlaki olarak çürümüş toplumlara gönderildiğini ve nasıl zorluklarla karşılaştıklarını bilirler. Her birinin gönderildikleri toplumda dışlandıkları ve ölümle tehdit edildikleri zamanlar olmuştur. Çünkü insanların çoğu kendi çıkarlarını ve nefislerinin isteklerini doğru olana, güzel olana tercih ederler.

  • Doğru ve güzel olan zahmetlidir çünkü onun için çaba sarf etmek gerekir, adım atmak gerekir. Irk, din, dil, cinsiyet fark etmeksizin tüm herkesi hesaba katmak gerekir. İnsansa tembelliğe, kısa yoldan kazanmaya meyillidir. İşte bunun gibi Dima da sadece kendini ve ailesini değil tüm insanları düşündüğü için eziyet görüyor ve dışlanıyor. Sadece belediye görevlileri değil, bizzat iyiliğini düşündüğü insanlar tarafından da hor görülüyor.

Durak (The Fool), gerek konusu gerekse diyalogları ile her toplumda görülebilecek olan bir çürümeye parmak basıyor: liyakatsizlik ve rüşvet. Rusya’nın küçük bir belediyesinde geçen bu hikayeden hepimizin alması gereken çokça ders var.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.