Yasak-land Singapur-1

'Singapur epey zengin bir ülke ve hâliyle Singapurlular da oldukça zenginler.'
'Singapur epey zengin bir ülke ve hâliyle Singapurlular da oldukça zenginler.'

Uzak Doğu’da yeni bir rota planladım. Planlarımı yaparken hasta olmak beni biraz korkutsa da kısa zaman sonra toparlayıp kaldığım yerden devam ettim. Bu kez oklar nereyi mi gösteriyordu? Singapur! Singapur’a dair okuduğum her şey beni daha çok şaşırtıyordu. Bu adada sakız çiğnemek bile yasaktı. Ne yani? Okuduklarıma inanamıyordum!

Singapur yani resmi adıyla Singapur Cumhuriyeti, Güneydoğu Asya’da bir ada ülkesi ve şehir devleti. Ülke toprakları Singapur adası ile 64 adacıktan meydana geliyor. Bu adacıkların bir kısmı kullanılmıyor bile. Ülkenin yüz ölçümü bağımsızlığından bugüne artmış. Sürekli artmaya da devam ediyor. Singapur’ın resmi dilleri İngilizce, Malayca, Çince ve Tamilce. Bu kadar çok resmi dil olduğuna göre anlamışsınızdır ki ülkede pek çok ırktan insan var. Ayrıca Singapur’un dili Singlish, ülkede yerel halkın konuştuğu dile denir ve diğer dillerdeki kelimelere takılar ekleyerek günlük Singlish dilini konuşurlar. Pek zengin bir dil olmadığını söylemem gerek. Ve belirtmek isterim ki Singapur epey zengin bir ülke ve hâliyle Singapurlular da oldukça zenginler. Hatta ülkede resmi bir asgari ücret dahi yok. Çünkü zaten herkesin kazancı çok fazla. Ticarete dayalı ekonomisi ve gelişmiş turizmi, gemi yapımı, petrol rafineleri ve elektronik endüstrileri ile dikkat çekmekteler.

12. yüzyılda Malayların önemli bir kaynağı Sejarah Melayu’ya göre bu adanın ismi Sang Nila Utama tarafından konuldu. Avlanırken bir geyik gördü ve onu küçük bir tepeye kadar kovaladı. Daha sonra büyük bir kayanın yanına geldi ve ona tırmanmaya karar verdi. Kayanın tepesinden denize baktığında beyaz kumlu bir ada gördü. Oraya ulaşmaya karar verdi. Adaya gitmeye çalışırken büyük bir fırtına çıktı ve gemideki her şeyi denize atmaya başladılar. Kaptanın tavsiyesi üzerine tacını denize atana kadar fırtına dinmedi. En son tacını hediye olarak denize attı ve fırtına dindi. Adaya güvenli bir şekilde indiler. Adaya girdiklerinde ormanda kırmızı gövdeli, siyah başlı ve beyaz göğüslü bir hayvan gördü. Hayvanın aslan olduğu söylendi ve kral bu adaya “aslan şehri” anlamına gelen Singapur demeye karar verdi. Singapur’un adı böylece belirlenmiş oldu. İşte bu yüzden adanın turistlerin de ziyaret ettiği üç önemli bölgesinde aslan heykelleri bulunuyor.

Aslan heykeli.
Aslan heykeli.
İçerisinde şelale olan havalimanı.
İçerisinde şelale olan havalimanı.

Bu kadar tarih dersi yettiyse artık geziye başlayabiliriz. Singapur’a uzuuun bir uçak yolculuğunun ardından ulaştım. Yolculuk yaklaşık 10 saat sürdü. İstanbul’dan gece 2 gibi bindiğim için uçak yolculuğu boyunca uyumayı başardım. Ama yine de bu uyku beni “jetlag”den kurtaramadı!

Şehre ilk indiğimde valizlerimi alır almaz havaalanının en gözde yeri olan Jewel kısmına gittim. Bu havalimanı defalarca “Dünyanın En İyi Havalimanı” seçilmiş. Doğrusu bunun nedenini çok merak ediyordum. “Aman canım havalimanı da gezilir mi?” demeyin burayı görmeden. Jewel kısmını ilk gördüğüm an gözlerime inanamadım. Havaalanının tam ortasında, alanın kalbi gibi tasarlanan bölümde “yağmur girdabı” gibi kurgulanan bir şelale vardı. Şelalenin etrafı ağaç ve bitki türleriyle çevriliydi. Kendinizi adeta yağmur ormanlarında hissettiğiniz bu bölüm inanılmazdı. Dakikada 40 bin litreden fazla akan şelale, yeniden kullanılmak üzere yağmur sularını kendinde topluyor. Ayrıca yürüyüş parkurları, basamaklı şelaleler, sessiz oturma alanları, etkileşimli bölümler, trambolinler... Eğer olur da bir gün Singapur’a gitmeye karar verirseniz mutlaka bir gününüzü bu havaalanı için ayırın.

Metrolardaki en güzel şeylerden biri de durak isimleri. Örneğin Bayfront’a gitmek için Bayfront’ta iniyorsunuz. Böylece kafa karışıklığı ortadan kalkıyor. Ne harika değil mi?
Metrolardaki en güzel şeylerden biri de durak isimleri. Örneğin Bayfront’a gitmek için Bayfront’ta iniyorsunuz. Böylece kafa karışıklığı ortadan kalkıyor. Ne harika değil mi?

Ben çok da vakit kaybetmeden otele ulaşmak için alandan ayrıldım. Son gün buraya daha çok vakit ayırmaya karar verdim. Şehir merkezine ulaşmanız için üç yol var: otobüs, taksi ya da metro. Ben metroyu tercih ettim. Aslında Singapur’da turistler için pass’ler bulunuyormuş ama covid’den sonra kaldırılmışlar. Bu yüzden mecburen kart alıp para yükledim ve yoluma devam ettim. Gittiğim her yerde bir miktar parayı alanda bozduruyorum ama bütün paramı değil! Unutmayın şehirde bulacağınız exchange yerleri mutlaka daha uygun oluyor. Metro ile önce şehir hattına gidip oradan MRT hattına bindim. Eh tabii bir de metro hattını çözmek için biraz vakit harcadım.

Bulduğum otel neyse ki şehir merkezindeydi, metrodan indiğimde pek de yorulmadan otele vardım. Singapur’da ucuz otel seçenekleri çok az. Hosteller ya da kapsül otelleri tercih edebilirsiniz. Ben de gezimin son günü kapsül otellerden birinden yer ayarladım. Otele geldiğimde bir sürprizle karşılaştım. Burada otellerin bütün parasını kalmadan önce vermeniz gerekiyormuş. Eh ben de paramın tamamını alandan çekmediğim için ne yapacağımı bilemedim. Henüz bozdurmadığım doları görevli kadına vererek uzlaşma sağladık. Ama uzlaşma sağlayana kadar epey gerilim yaşadık. İlk intibam böyle olmamalıydı. (Neyse ki sonra adadaki insanların güzelliklerini görerek uzun vakitler geçirdim. Ve ilk izlenimim neredeyse tamamen yok oldu.)

Masjid Sultan.
Masjid Sultan.

Singapur’a gelmeden önce şunu söylemem gerek, burası bir hayli pahalı bir şehir. Yemek ve konaklamayı hallettiğinizde sorununuz büyük oranda eksiliyor ancak bunları da ucuza çözebilmek epey mesele. Biraz emek vermek gerekiyor benim yaptığım gibi. Bunun dışında ulaşım şehir içinde hiç sorun değil. Bütün şehri yürümek bile öyle kolay ki! Yine de ayaklarınıza kara sular inene kadar yürümek istemezseniz, istediğiniz her yerin dibine kadar metro seçeneği de var. Ben her zaman geleneksel yöntem olan yürümekten yanayım. Böylece şehri keşfetmek de çok daha kolay oluyor.

Bir de şunu eklemem gerekir. Diyelim ki Singapur’da bir şey yemeye karar verdiniz. Önce menüdeki fiyata bakın sonra ona birkaç Singapur Doları ekleyin. (Buradan da anlamışsınızdır Singapur’un para birimi Singapur Doları.) Çünkü yemeklere önce vergi sonra %10 servis ücreti ekleniyor. Bu da üzücü bilgilerimin sonuncusuydu.

  • Singapur küçük çaplı medeniyet karması, bu yüzden kendinizi şehrin akışına bırakmanız en güzeli. (Biraz önce de dediğim gibi yürümek bunun en kolay yolu.) Ben de yaşadığım jetlag krizi sonrası 2-3 saat uykudan sonra kalkıp kendimi yollara attım.

Hedefim ilk olarak etrafı keşifti. İlk gün için kendime dijital sanat müzesi bileti almıştım bu yüzden Bayfront’a doğru yol aldım. Metrolardaki en güzel şeylerden biri de durak isimleri. Örneğin Bayfront’a gitmek için Bayfront’ta iniyorsunuz. Böylece kafa karışıklığı ortadan kalkıyor. Ne harika değil mi?

ArtScience Museum biletini internetten alarak daha uyguna gelmesini sağladım. Biraz köprünün üstünden yürüyerek ArtScience Müzesi’ne ulaştım. Bu müze Marina Bay Sands’te bulunuyor ve Singapur’un önemli merkezlerinin tam dibinde. Burası dünyanın sanatbilim niteliğine sahip ilk müzesiymiş. Tam yanımda Singapur’un ünlü mimari harikası Marina Bay Sands Oteli var. Bilirsiniz hani şu üç kocaman gökdelenin tepesinde sonsuzluk havuzu bulunan otel. İşte müze tam olarak onun dibinde ve kıyıya sıfır. Müzenin etrafında nilüferler var. Hepsini fotoğraflayıp mest olduktan sonra müzeye girdim. Müzede Japon sanatçı topluluğu TeamLab’in de eserleri var. (Onların başka eserlerini daha önce Tokyo’da görmüştüm). Bu interaktif müze çok ilgimi çekiyor ve saatler geçiriyorum. Müzeden çıktığımda yağmur yağıyor ve kendimi Marina Bay Sands Oteli'nin AVM’sine atıyorum.

Buradaki alışveriş merkezleri de oldukça ilginç. Marina Bay Sands’in altındaki en büyüklerden biri. Alışveriş merkezinin altında yapay bir nehir var ve insanlar kayıklarla gezinti yapıyor. Görüp görebileceğiniz bütün lüks mağazalar burada. Çin Yeni Yılı olduğu için (ve bu yıl Tavşan Yılı olduğundan) her yer tavşan maskotlarıyla süslenmiş.

Şehri tepeden görmek için Marina Bay Sands’in oteline girdim. Buradan otelin en tepesine yani 57. katına çıkıp şehri izlemek mümkün. Bilet alıp gökdelenin tepesine çıktım ve gördüğüm şehir manzarası muhteşemdi. Gemi şeklindeki teras olan SkyPark, 340 metre yüksekliğinde dünyanın en büyük halka açık dirsekli platformu. Bu kadar yüksekte açık alanda olmak gerçekten büyüleyici. Ancak yağmur daha fazla orada durmamı zorlaştırdığı için aşağı indim.

Bütün şehri gördükten sonfra acıktığımı fark ettim. Marina Bay Sands’e geri dönüp yiyecek bir şeyler aramaya başladım. Alışveriş merkezinin yemek bölümünde küçük küçük yerel yemek yapan dükkanlar bulunuyor. En çok Çin mutfağına rastladım. Sonra Malay mutfağı, Hint mutfağı bunu takip ediyor. Eğer yerel yemek pek sevmiyorsanız zincirlerden şaşmayın.

  • Ama bir gezgin olarak yerel yemek her zaman ilk tercihim olmuştur. Bu yüzden helal Malezyalı bir yer bulup noodle alıyorum. Yemeği yedikten sonra tepsinizi de alıp görevlilere teslim etmeniz gerekiyor.

Bu kadar lüks bir alışveriş merkezinde bu uygulama beni oldukça şaşırttı ama tepsimi alıp görevlilere teslim ettim.

Marina Bay Sands’ten ayrılıp gece safarisi yapacağım hayvanat bahçesine gitmek üzere yola çıktım. Bu yolun sonunda beni neler beklediğini düşünüp heyecanlanıyordum. Gece Safarisi, Universal Stüdyoları, Singapur’un adası Santos, devasa botanik bahçeleri... Hepsini yapmak için heyecanlanıyorum. Bu ada birkaç günde bitemeyecek kadar çok deneyim sunuyor. Singapur aslanının peşinden gitmeye devam edeceğim...

Devamı Nisan sayımızda…

Nilüfer Taktak / Yazar-Editör