Yetişkinlerde süt tüketimi: Gerçekten yararlı mı?

Tercihiniz hangisinden yana olacak? Güncel medyanın sizin inanmanızı istediği sözde “araştırmalar” mı, yoksa gerçek bilim mi?
Tercihiniz hangisinden yana olacak? Güncel medyanın sizin inanmanızı istediği sözde “araştırmalar” mı, yoksa gerçek bilim mi?

Beslenme konusu şehir efsaneleri ile dolu. Bu efsanelerden en bilinenlerinden biri de süt tüketiminin faydalı olduğu. Peki, gerçekten yetişkinlerde süt tüketimi faydalı mı?

Konuyla ilgili çok fazla soru aldığım için tarafsız bir şekilde sorulara cevap vermek istiyorum. Çünkü manipülasyon hâlâ devam ediyor ve bu konuda hataya düşmenizi gerçekten istemiyorum. Hazırsanız bembeyaz sütün karanlık dünyasına girelim.

Yetişkinlerde Süt: Fayda ve zarar profili

  • Bazı besinlerin özel görevleri vardır. Bu besinlere ben “seçilmiş” diyorum. Seçilmişlerden biri de süt. Çünkü hayata yeni gözlerini açmış oldukça hassas bir canlının dış dünyadan korunması ve hızla büyümesi için özel bir desteğe ihtiyacı var.
Süt tüketimi arttıkça kırık riski değişmez ve total ölüm riski artar.
Süt tüketimi arttıkça kırık riski değişmez ve total ölüm riski artar.

Anne de bu göreve layık olarak konumlandırılmış. Çünkü doğumun ardından annenin verdiği süt, çok daha besleyici ve koruyucu olmasına rağmen zamanla bu özelliğini yitirir. Zira canlı büyüdükçe diğer besinleri tatma olanağı elde etmiş ve güçlenmiştir.

İşte seçilmiş besinin sonu. Dünyaya gelen yavru geliştikten sonra süte ihtiyaç duymaz. Programlandığı üzere sütü sindiren laktaz enzimi bile azalmaya başlar. İşte bu sebeple insanlığın büyük bir kısmı ileri yaşlarda laktozu yani süt şekeri sindiremez hâle gelir. Eğer bu bireyler seçilmiş besinin yani sütün görevini ihlal edip onu tüketmekte ısrar ediyorsa ishal, şişkinlik gibi bulgular geliştirir.

Aklınıza sütün faydalı olduğuna dair ana haber bültenlerinde duyduğunuz haberler geliyor biliyorum. Bugüne kadar sütün kemikleri koruduğunu, süt içmenin ömrü uzattığını ve daha birçok faydasının olduğunu duydunuz.

Merak etmeyin, hepsine bir cevabım var. Şaşırmaya hazır mısınız?

Süt, kemikleri korumaz

Sağlık, düz mantık kabul etmez. Ama nedense birçok konuda hâlâ düz mantık kullanılmaya devam ediyor. Bu düz mantık örneklerinden biri de kemiklerin kalsiyumdan zengin olduğunu bilen birçok kişinin kemik sağlığı ile süt tüketimi bağlantısı kurmasıdır. Çünkü süt kalsiyum açısından oldukça zengindir.

Ama sorun şu, kemik erimesine sebep olan şey çoğu zaman kalsiyum eksikliği değil. Çünkü kalsiyumu kemiklere sokan, hormonlar ve vitaminlerdir. Bunun en güzel örneği kadınlarda menopozdan sonra yaşanan kemik erimesidir.

Yani yıllarca erimeyen kemik menopozdan sonra bozulmaya başlar. Bu tesadüf mü? Kemiklerin bir anda eriyeceği mi tuttu? Kesinlikle hayır. Çünkü kadınlarda menopoz sonrası yaşanan hormonal değişim -azalan östrojen- kemiklerin yoğunluğunu kaybetmesine ve dolayısıyla kolay kırılmasına sebep olur.

Yapılan araştırmalar da bunu söylüyor, süt tüketimi arttıkça kırık riski değişmez ve total ölüm riski artar. Burada bilmeniz gereken ayrıntı ise şu:

“Fazla kalsiyuma ihtiyacımız yok ve bize gereken kalsiyumu süt yerine birçok sebzeden alabiliriz, bu konuda endişe etmek oldukça anlamsız. Yani ne kadar fazla kalsiyum alırsam o kadar sağlam kemiklere sahip olurum kanısı yanlıştır.

Süt ile kanser arasında yakın bir ilişki vardır Kanser birçok kişinin kabusu ve biliyorum ki bundan korunmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Peki, insanlar neden hâlâ kanser olmaya devam ediyor? Yoksa düşman hiç bakmadığınız bir yerde saklanıyor mu?

Bence evet!

  • Süt için maalesef yine iyi bir şey söylemeyeceğim. Kanser oldukça karmaşık bir hastalık. Birçok mekanizma kanser oluşumunda rol oynadığı için yine aynı şekilde birçok besin kanserin nedeni olabilir. Ama süt burada özel bir yere sahip.

Bu konuda yapılan araştırmalar düşüncemi destekliyor. Çünkü aşırı süt tüketen bireylerde prostat, yumurtalık ve meme kanseri gibi birçok hastalık daha fazla görülüyor.

Süt alerjiktir ve içerisindeki öğeler diğer birçok soruna eşlik eder

Bu sektör için özel beslenen hayvanlardan alınan sütlerin hepsi tek bir yerde toplanıyor ve genetiği karmakarışık hâle gelen süt, pastörize edilerek son nokta koyuluyor.
Bu sektör için özel beslenen hayvanlardan alınan sütlerin hepsi tek bir yerde toplanıyor ve genetiği karmakarışık hâle gelen süt, pastörize edilerek son nokta koyuluyor.

Önemli başlıkları konuşup işi yarıda bırakacağımızı düşünmeyin. Çünkü süt ile ilgili birçok muhtemel problem mevcut.

Akne: Süt, içerisinde bulunan birkaç etken madde sebebiyle akne ile ilişkili görülmüştür. Özellikle yaş ilerlemesine rağmen sebat eden akne probleminde süt mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve tedavinin bir parçası süt ürünlerini kesmek olmalıdır.

Otoimmün hastalıklar: Süt içerisindeki proteinler vücudunuzun kendi dokularını taklit edebilir. Bu taklit sonucunda bağışıklık sisteminizin geliştireceği savunma yanıtı vücudunuzda “otoimmün hastalık” oluşmasına; yani bedeninizin kendine saldırmasına neden olabilir. Süt ile tetiklenen bağışıklık sistemi hastalıklarının başında tip 1 diyabet geliyor.

Alerji ve bağırsak sorunları: Dünyada en çok alerjik reaksiyon bildirilen besinlerden biri süt. Buna rağmen hâlâ -özellikle çocuklarda- yaşanan alerjik reaksiyonlarda en son bakılan besinlerden biri süt ve süt ürünleri. Yapılan araştırmalar süt tüketiminin kabızlık ve kulak enfeksiyonları (evet yanlış duymadınız!) ile yakından ilişkili olduğunu söylüyor.

Besin kaybı: Laktoz intoleransından bahsetmiştim. Laktozun sindirilememesine bağlı oluşan reaksiyondu. Buna bağlı olarak yoğun ishal ve gaz çok sık yaşanıyor. Ama ne yazık ki tek sorun bağırsak şikayetleri değil. Çünkü yaşanan bağırsak şikayetleri -özellikle ishal- süt ile beraber gelen diğer besin maddelerinin eksik emilmesine neden olur. Bu da ekstra besin kaybı demek. Yani süt ile besleyici bir öğün yaptığınızı düşünüyorsanız tekrar değerlendirme yapmanızda fayda var.

Kan şekerini hızlı yükseltir: Laktoz intoleransı olmayanlar hemen sevinmeye başladı. Ama durun, üzülerek hevesinizi kursağınızda bırakacağım.

Eğer sütü sindirebiliyorsanız oldukça hızlı kana karışan bir şekeri bedeninize alıyorsunuz demektir. Bu durum süt tüketimi sonrası kan şekerinizin hızlı yükselmesi demektir.

Artan kan şekeri ile beraber salınan insülin ise uzun vadeli aşırı süt tüketimi ile beraber tip 2 diyabet ve kalp damar hastalığı riski doğurur.

Tip 2 diyabetli ve kan şekerini birkaç diyabet ilacı ile zar zor kontrol edebilen birkaç hastamda sütü kesmemizle beraber yaşanan olumlu değişimi gördükten sonra bu durumu çok daha iyi anlar oldum.

Süt alternatifleri: Tek seçeneğimiz hayvanlar mı?

Sağlık, düz mantık kabul etmez.
Sağlık, düz mantık kabul etmez.

Alışkanlıklar kolay bırakılmıyor biliyorum. Bu sebeple yazı sizi ikna etse bile süt tüketimini bir anda kısıtlamak sizin için korkutucu gelebilir.

Hemen üzülmeyin, böyle bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Neredeyse aynı besleyiciliğe sahip Hindistan cevizi ve badem sütü emrinize amade! Hem bu ürünlerin pahalı olması sanıldığı kadar büyük bir handikap değil. Çünkü fiyatı sizin tüketiminizi kontrol etmenize yardım edebilir.

Bu ürünlerden yoğurt veya kefir yapılabiliyor. Tadı değişik ama denemenizde fayda var.

Soya sütü ise genetiği değiştirilmemiş tohumlar ile yapılırsa kabul edilebilir. Ne yazık ki hormona duyarlı kadınlarda (meme kanseri geçmişi olan) ve erkek bireylerde soya sütü zararlı olabilir. Bunun nedeni ise soya sütü içerisindeki östrojeni taklit eden (estrogen mimickers) maddeler.

Süt ve süt ürünleri ile ne yapacağız?

Süt sektörü oldukça büyük bir sektör. Bu sektör için özel beslenen hayvanlardan alınan sütlerin hepsi tek bir yerde toplanıyor ve genetiği karmakarışık hâle gelen süt, pastörize edilerek son nokta koyuluyor.

İşte bu sebeple artık süte benzeyen ama süt ile alakası olmayan bir şey ortaya çıkıyor! Peki, hâlâ masum bir ineğin yavrusu için ürettiği, sonradan değiştirilen ve işlenen o şüpheli “beyaz sıvıyı” içmekte kararlı mısınız?

  • Cevabınız evetse bence bir kez daha düşünün. Ayrıca biliyorum, söylediklerimin tam tersini iddia eden birçok araştırma var. Bu araştırmaların sizi rahatlatmasına izin vermeyin. Çünkü bilim yönlendirilebilirdir.

Özellikle de söz konusu milyar dolar seviyesine gelmiş bir sektör ise.

Akademisyenlere verilen rüşvet, çarpıtılan hayvan çalışmaları ve nicesi... Üzgünüm ama bir karar vermek zorundasınız.

Tercihiniz hangisinden yana olacak? Güncel medyanın sizin inanmanızı istediği sözde “araştırmalar” mı, yoksa gerçek bilim mi?

Dr. Can Çiftçi / Fitoterapi Uzmanı