Zihnî intifada

Zihnî intifada.
Zihnî intifada.

Modern süreçle beraber görünür olanın egemenliğini ilan ettiği bilişsel dünyamız, tarihin kırılma anlarından biri olacağı apaçık görünen Gazze ile ezberlerini yıkıyor.

Terörizm ile İslam’ı bağdaştırma projesinin nasıl bir safsata olduğunu insanlık gözleriyle gördü. Beş aya yaklaşan süreçte Aksa Tufanı Hareketi, askerî olduğu kadar zihnî bir harekete dönüştü. Yaşananlar, insanlığa enjekte edilen hurafeler yığınını ortaya çıkardı ve çöplüğe yolladı. Bütün imkânlarımızı seferber ederek bilinçaltına yerleştirilen algı ve yargıları insanlığa tekrar düşündürtmeye çalışsak, bu kadar başarılı olur muydu bilmiyorum. Burada, Allah’ın rahmetinin tecelli ettiğini görüyoruz.

Elimizi kesmek pahasına, -cam kırığı tutmadan- öyle organik bir prizmadan yansıdı ki gerçeğin ışığı, İspanya’dan Japonya’ya, Amerika’dan Polonya’ya bir intifada hareketine dönüştü. Ne yazık ki bu konuda nasipsiz olanların bir kısmı da ülkemizde yaşıyorlar. Zihnen devşirilmiş bu kimseler için ne diyelim şimdi?

Tam da bu pencereden bakınca Gazze’nin nasıl bahşedilmiş bir mühlet olduğunu görebiliriz.
Tam da bu pencereden bakınca Gazze’nin nasıl bahşedilmiş bir mühlet olduğunu görebiliriz.

Rahmetli Sezai Karakoç, “Varolma Savaşı” adlı kitabında, “Bir ülke, dıştan gelen propagandaya ne kadar dayanıklı ise o kadar sağlam demektir,” diyor. Geçmişi Çin’in Savaşan Beylikler Dönemi’ne uzanan “Savaş Sanatı” isimli kitapta; Sun Zi, “Karşısındakini ve kendini bilen hiçbir savaşta tehlikeye düşmez. Karşısındakini bilmeyen, sadece kendini bilen bir kazanır, bir kaybeder. Karşısındakini de kendini de bilmeyen her savaşta mutlaka tehlikeye düşer,” diye naklediyor. Bu iki cümleyi aktarmakla sultasına girilen bahtsız kompleksi özetlemeye çalıştım.

Dünya, medya platformlarında gerçekliği tüm çıplaklığıyla gördü. Yaşanan soykırımı, katledilen sivilleri, tahrip edilen tabiatı ve Müslümanları… Harabe bir şehrin nasıl cennete dönüştürüleceğini; canı tehlikede olmasına rağmen diğer kardeşi için koşturan, hırsızlığa, yağmaya yeltenmek bir yana bu durumda dahi elindekini paylaşan Müslümanları; tüm varlığıyla Hakk’a teslim olmuş ve ölümden en ufak korku duymayan insanları; esirlerin takas edilirken Filistinlilere nasıl baktığını tüm dünya gördü; canlı canlı izledi.

Bu vesileyle dünyanın dört bir yanındaki insanların, gayrimüslim gençlerin nasıl İslam’ı araştırmaya koyulduğunu görüyoruz. İşte başa yıkılan tuzak bu demektir.

Tuzak kurdular (Yahudiler), Allah da onların tuzaklarını bozdu. Evet, Allah en iyi tuzak bozucudur (Âl-i İmrân, 54) İşte bu ayetin kanlı canlı tefsiri.

Tam da bu pencereden bakınca Gazze’nin nasıl bahşedilmiş bir mühlet olduğunu görebiliriz. Öyle organik bir şekilde insanlar İslam’a yöneldiler ki bu durum dünya tarihinin kırılma anlarından biri olabilir. İbn Haldûn’un, “ikinci bir tabiat” dediği bilinçaltındaki yerleşik kavramlar bilinç planına çok doğal bir şekilde çıkmışken, insanlığın zihni arındırılmazsa Prut’a yeni bir örnek gelir. Tarihin çok önemli bir sürecinin içerisindeyiz, fakat farkında mıyız?

Gazze, Müslümanların, hatta insanlığın dirilişi olacak bir dalgakıran olmaya talip. Peki biz dalga kurmaya talip miyiz?