20. yüzyıldan kalan tek çağdışı ideoloji: Kemalizm!

Altı oklu resmî ideoloji Türkiye’nin prangasıdır.
Altı oklu resmî ideoloji Türkiye’nin prangasıdır.

Cumhuriyetin 100. yılında Cumhurbaşkanı “Türkiye Yüzyılı” projesini açıklarken, tek parti dönemi ideolojisine bağlı kesimler ona nanik yapıyor ve ideoloji ile hesaplaşma mahiyetinde sözler sarfeden bir milletvekilini, siyasetçiyi linç ediyorlar. Bu kesimler itibar suikastı yapmakta mahirdir ve son hâdisede görüldüğü gibi başka itibar suikastları için de hazırlıklıdır. Altı oklu resmî ideoloji Türkiye’nin prangasıdır; bu pranga kırılmadan Türkiye özgürleşemez ve dünyada hakkettiği yeri alamaz!

Şu gerçeği görmek zorundayız: Türkiye’de ideoloji “din”in yerine konuldu. Bunun en açık delili, 1928’de “Türkiye devletinin dini İslâm’dır” ibaresinin 1924 Anayasa’nın 2. maddesinden çıkarılması ve 1937’de ise “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” ilkelerinin aynı maddeye konulmasıdır. Bu ilkeler daha önce CHP’nin “umde”leri olarak benimsenmişti. CHP’nin bu ilkeleri benimsemesi 1928 anayasa değişiklik sürecinin bir parçasıdır. CHP o zaman cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik ve milliyetçilik ilkelerini tüzüğüne dahil etmiş, 1931’de ise devletçilik ve inkılâpçılık eklenerek “altı ok” tamamlanmıştır. Parti’nin bayrağı da altı oklu bayrak olmuştur.

Belki zamanla parti bayrağı Osmanlı’dan müdevver ay yıldızlı bayrağın yerine ikame edilecekti. Çünkü bu bayrak İslâm’ın sembolü olarak kabul edilen “hilâl”i ihtiva ediyordu. Devlet “laik” olduğuna göre, bayrağında dînî bir timsal bulunması bir çelişki idi.

İnönü ile Bayar arasında icazet görüşmesi

Çok partili hayata geçişten sonra yeni kurulan partilerin CHP’nin ideolojik anayasasını reddetmeden yollarına devam etmeleri, bugüne sirayet eden büyük problemlere yol açtı. 1950’deki iktidar değişikliği bu ideoloji ile hesaplaşma fırsatını siyaset erbabına verdi, fakat Demokrat Parti icazetli bir parti idi.

Bu Parti cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Celâl Bayar’la mahiyeti bilinmeyen görüşmesinden sonra kuruldu. 2. Dünya savaşı sonrasında CHP benzeri partilerin ideolojik rejimlerinin reddine dayanan yeni yönetimler örnek alınmalıyken bu yola gidilmedi.

Darbecilerin meşruiyet iddiası

27 Mayıs darbesini yapan cunta meşruiyetini Demokrat Parti’nin Anayasa’yı ihlal etmesine dayandırdı. Esasen 6 oklu CHP anayasasının demokratik sistemde ihlal edilmemesi mümkün değildi. Ezanın yüzlerce yıldır okunduğu şekliyle okunması bile başlıbaşına suçtu! Hatta halk idamından sonra DP’nin başbakanı Adnan Menderes için “ezan şehidi” dedi.

Nitekim, mahkeme “Türkçe ezan”ın kaldırılmasını, anayasa değişikliği ile ezanın eski haline döndürülmesini suç olarak görmüş ve Adnan Menderes’in anayasayı ihlal suçundan dolayı Türk Ceza Kanunun 146/1. maddesi hükmünce ölüm cezasına çarptırılmasına karar vermiştir.

Bütün darbeler Atatürkçülük adına yapıldı

Bütün darbeler, hatta son 15 Temmuz dahi anayasa’daki ideolojik hükümlere dayandırıldı, fakat darbelerin ideolojisini kimse sorgulamadı. Şunu asla tereddüte mahal bırakmayacak şekilde söyleyebiliriz: Bütün darbeler Atatürkçülük adına yapıldı, eğer bundan sonra bir darbe olacaksa, yine onun adına yapılacaktır.

Atatürkçülüğün Atatürk’e nisbet edilmesi yanlıştır, bu ideoloji onun adı kullanılarak sürdürülmektedir. Türkiye, cumhuriyetin 100. yılında bu ideoloji ile kesin olarak hesaplaşmalı ve yoluna öyle devam etmelidir.

Yakın bir örnek bunun nasıl bir zaruret olduğunu bize bir daha net olarak gösterdi.

Kemalizmin yüzyılı nasıl geçti?

Türkiye cumhuriyetin 100. yılına giriyor. Bir yüzyıl nasıl geçti? Nasıl bâdireler atlattık? Hangi gücümüzle zorlukları aştık? Bunlar üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Fakat düşünmek hürriyetle olur. Hürriyet yoksa, düşünmek söz konusu olamaz. Dışa vurulmayan (sözlü veya yazılı) düşünceye düşünce denilemez. Türkiye’de Anayasa’nın ve kanunların tanıdığı hürriyetlerin çeşitli şekillerde kullandırılmadığı biliniyor. İkinci yüzyıla girerken rejimi kuruluşundan başlayarak her bakımdan değerlendirmeye tabi tutmak gerekiyor.

Türkiye’de bu mümkün mü?

Kemalizmi övecekseniz her yol mübah

Eğer ne yapıp yapıp övücü şeyler yazacaksanız, mümkün! Olumlu ve olumsuz yanlarını yazacaksanız, bunun öyle pek de kolay almadığı ortada.

Son olarak bir siyasetçinin bir kitap fuarında yaptığı konuşma, hemen kendini “cumhuriyetçi” olarak nitelendiren kesimlerin ağır saldırısı ile karşılandı. Bu siyasetçi Türkiye’de kültürel “devrim”leri, dil inkılâbını eleştirdi.

Bu mümkün değil midir?

Bu saldırganlara göre mümkün değilmiş!

Bu imkânsızlığın nasıl çok cepheli olduğunu mevcut iktidarı destekleyen bir parti liderinin sözleri ile ona hasım cenahta olan başka bir parti liderinin sözlerini yan yana getirerek değerlendirmek lâzımdır.

Türkiye’nin bekâsı için eleştiri şart

Bunların şiddet yüklü ifadeleri şu anlama gelmektedir: “Siz dil devrimini, kültürel devrimleri eleştiremezsiniz! Fikir hürriyeti burada devreden çıkar!”

Bu düpedüz nasçılıktır! “Benim naslarıma, dogmalarıma dokunamazsın” demektir!

Peki, bu konular daha önce eleştirilmemiş midir? Dil devrimi de diğer devrimler de eleştirilmiştir, eleştirilecektir, hatta reddedilecektir. Türkiye’nin bekâsı bunu gerektirmektedir.

Bir taraftan “özgürlükler yok ediliyor” teranesi tutturacaksınız, öte yandan en temel hürriyet olan fikir hürriyetini hukuk, kanun tanımadan çiğnemeye yürüyeceksiniz.

Resmî ideoloji ile zamanında hesaplaşılamadı!

Türkiye bugün resmî ideolojisiyle zamanında hesaplaşamamasının sancısını çekiyor. Bütün dünyada totaliter sistemler 20. yüzyılın başında yükseldi ve ortalarında çöp sepetine atıldı. Faşizm, Nazizm ve bunlardan hiza tutan irili ufaklı rejimlerin hayırla anıldığını hatırlayan var mı?

2. Dünya Harbi’nin galipleri arasında olan komünizmin ömrü biraz daha uzun sürdü. O da 1990’larde tarihe intikal etti. Bu ideolojik yapıların tasfiyesi aynı zamanda bu ideolojilerle anılan diktatörlerin heykellerinin, ikonografisinin ortadan kaldırılması ile sonuçlandı. Son olarak yine 1930’lardan kalma Frankoculuk (falanjizm) de tarihe gömülmek üzere.

İspanyol generali Franko, kanlı bir iç savaştan sonra cumuriyetçileri yenerek İspanya’nın diktatörü oldu. Onun krallığı sürdürmek için bu mücadeleye girdiği biliniyordu. Kendisi ölünce kral tahtına dönecekti, nitekim öyle oldu. İspanya kraliyet rejimine döndü. Franko’nun izleri silinmeye başlandı. Son olarak Franko Vakfı’nın gayri meşru olduğu için kapanacağı haberleri geliyor.

Bütün dünyada bunlar olurken Türkiye neden tek parti ideolojisi ile hesaplaşamadı?

Anayasa’da CHP ideolojisi!

Türkiye’yi kontrol altında tutmak isteyen emperyalist güçler Müslüman bir ülkede dinin geriletilmesi vazifesine üstlenmiş ideolojinin sürdürülmesini çıkarlarına uygun buldular. Dünyanın hiçbir yerinde bir zamanlar iktidar olmuş bir partinin ilkeleri o ülkenin anayasasında yer almaz.

Türkiye’nin anayasasında, 1950’den beri bir iki istisna dışında muhalefette olan CHP’nin 6 oku en başlara yazılmıştır. Anayasa’nın hükümleri bir yana, bu 6 oklu ideoloji bir yanadır.

6 okçular itibar suikastı yapmakta mahirler

Cumhuriyetin 100. yılında Cumhurbaşkanı “Türkiye Yüzyılı” projesini açıklarken, tek parti dönemi ideolojisine bağlı kesimler ona nanik yapıyor ve ideoloji ile hesaplaşma mahiyetinde sözler sarfeden bir milletvekilini, siyasetçiyi linç ediyorlar.

Önümüzdeki yıl ideolojik merkezin başka azgınlıklarına da şahit olursak şaşırmayalım. Bu kesimler itibar suikastı yapmakta mahirdir ve son hâdisede görüldüğü gibi başka itibar suikastları için de hazırlıklıdır.

Altı oklu resmî ideoloji Türkiye’nin prangasıdır; bu pranga kırılmadan Türkiye özgürleşemez ve dünyada hakkettiği yeri alamaz!