7 Ekim sonrası Kudüs izlenimleri

Muhabirin gözüyle.
Muhabirin gözüyle.

İsrail hapishanelerinde işkence gören Muhammed henüz 15 yaşında. Kollarını ve parmaklarını kırmışlar. İçeride kendilerine kıyafet verilmediğini, çıplak bir şekilde betonda yatıp kalktıklarını söylüyor. Muhammed’in bakışlarında yaşadıklarının izlerini görebiliyorsunuz. Tepkisiz ve donuk gözlerle öylece duruyor, sadece dudaklarından kelimeler dökülüyor. Şu hâli görmek bile travma olarak yetiyor insana. Sanırım bu kare ömrümün sonuna dek hafızamdan silinmeyecek.

İnsanlığın ilk gününden itibaren medeniyetlerin beşiği ve tarihin en acı dönemlerinin yaşandığı, gözyaşının dinmediği bir coğrafyadır Filistin.
İnsanlığın ilk gününden itibaren medeniyetlerin beşiği ve tarihin en acı dönemlerinin yaşandığı, gözyaşının dinmediği bir coğrafyadır Filistin.

İnsanlığın ilk gününden itibaren medeniyetlerin beşiği ve tarihin en acı dönemlerinin yaşandığı, gözyaşının dinmediği bir coğrafyadır Filistin. Filistin meselesi daima Türkiye’deki insanların gündemini bir şekilde meşgul etmiştir. Tarih, kültür ve din cihetinden Türkiye’nin ilgilendiği bir mesele olmuştur. Uzun yıllardan bu yana Filistin topraklarında yaşanan acılara şahitlik ediyoruz.

7 Ekim itibarıyla dünyanın gözü bölgeye çevrildi. Dünya net bir ayrışmaya giderek ikiye bölündü. Bölgede tansiyonun yükselmesiyle birlikte ekip olarak kısa bir sürede bölgeye intikal ettik. Yalnız İsrail hükümet yetkilileri Türklerin bu coğrafya ile bu denli alâkadar olmasından pek de memnun görünmüyorlardı.

Türkiye, İsrail’in orantısız saldırılarının başlamasının ardından birçok alanda ilişkileri durdurdu. Bunlardan biri de uçak seferleri. Türkiye’den İsrail’e direkt uçuşlar iptal edildi. Bu yüzden alternatif rota, Atina ya da Dubai oldu. Fakat Atina üzerinden Ben Gurion Havalimanına uçmak istediğinizde önceleri güvenlik şirketleri sizi sorgularken, savaşın başlamasıyla birlikte İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile muhatapsınız. Bu da sorgulamaların süresini artırıyor. Yaklaşık 2 saatlik sorgulamanın ardından uçuşumuzu gerçekleştirdik ve Tel Aviv’e iniş sağladık. Böylece 40 günlük zorlu süreç bizim adımıza başlamış oldu.

Ve şimdi sahadayız

Bu yolculuk ruhumda derin çatlaklar oluşturdu. Duygu dünyamı karmakarışık hâle getirdi. Yaşanan acılar karşısındaki acizliğimize hayıflanıp durdum. Çocukluğumdan itibaren Filistin dâvâsıyla yakından alâkadar bir ailenin içinde büyümüş olmam belli düzeyde bir şuur oluşturmuştu. Fakat bu şuur, okumaların ve televizyon haberlerinin ötesine geçmemişti. Ve şimdi sahadaydık, yaşananlara birebir şahitlik ediyorduk.

Aksâ ve çevresi İslam’ın mukaddes toprakları. Mescidi Aksâ'yı ilk kez 2019 yılında ziyaret etmiştim. Bu ziyaret esnasında Esad Fırat’ın tavsiyesi zihnimde yankılanıp durdu. "Sözlerimizi dikkatle seçelim, mukaddes beldedeyiz. Edebimizi kuşanıp nerede olduğumuzun farkındalığı içinde Rabbimize dua edelim" demişti. Zaten Aksâ’ya girmenizle birlikte üzerinize inen mânevî havayı iliklerinize dek hissediyordunuz.

Ebu Ubeyde diye birisi

Bu, ikinci Kudüs ziyaretim oldu. Bu sefer biraz farklıydı. Şehirde insanların yüzleri gergindi. Televizyonların neredeyse tamamında El Cezire kanalı izleniyor, anlık saldırılar ve kayıplar ekran başında takip ediliyordu. Ebu Ubeyde ekranda göründüğü vakit esnaf ticaretini durduruyor ve pür dikkat ne diyeceğine kulak kesiliyordu. Ebu Ubeyde’nin sözleri Filistinlilerin mâneviyatını diri tutuyor, umutlarını perçinliyordu.

Zeytin Dağına çıktığımızda ise Mescidi Aksâ’nın tüm güzelliği gözler önüne seriliyordu. Kapıları, işgal orduları tarafından tutulmuş durumdaydı. Ziyarete veya namaza niyetlendiğinizde içeri gireceğinizin bir garantisi yoktu. Hatta çoğu kez görevliler, insanları yıldırmak için girişe müsaade etmiyorlardı. Gittiğiniz kapıdaki görevli askerler bu kapıdan girişin olmadığını ve diğer kapıya gitmeniz gerektiğini söylüyorlardı. Bunun için eski şehrin içinden dolaşarak uzun bir yol kat etmek gerekiyordu.

. Ebu Ubeyde ekranda göründüğü vakit esnaf ticaretini durduruyor ve pür dikkat ne diyeceğine kulak kesiliyordu. Ebu Ubeyde’nin sözleri Filistinlilerin mâneviyatını diri tutuyor, umutlarını perçinliyordu.
. Ebu Ubeyde ekranda göründüğü vakit esnaf ticaretini durduruyor ve pür dikkat ne diyeceğine kulak kesiliyordu. Ebu Ubeyde’nin sözleri Filistinlilerin mâneviyatını diri tutuyor, umutlarını perçinliyordu.

Karanlık bir tablo

İsrail'in sivil, çocukları gözetmeksizin yapmış olduğu saldırılara baktığımızda ise önümüze karanlık bir tablo çıkıyor. Saldırıların merkezinde Gazze var. 7 Ekim saldırılarını bahane eden İsrail, insan haklarını, savaş hukukunu ve uluslararası bütün kuralları çiğneyerek dünyanın gözü önünde bir katliama imza atıyor.

Yalova’nın yarısı kadar bir yüzölçümüne sahip ve yıllardır elektriğin, suyun, zaruri ihtiyaçların bile sınırlı olarak girdiği bir bölgeden bahsediyoruz. Etrafı duvarlarla çevrili bir açık hava hapishanesi. İşte bu zor şartlar altında yaşayan yüz binlerce mâsum kadın ve çocuğa karşı İsrail denizden, havadan ve karadan eşi görülmemiş yoğunlukta bomba yağdırıyor. Hedef gözetme yok. Hastaneler, okullar, camiler ve kiliseler hepsi İsrail’in hedefinde. Güzel bir coğrafya ve muhteşem bir kültür mirası saldırılardan dolayı tarumar oluyor. Tarih bu soykırımı unutmayacak.

Bombalar altında bir hayat

Gazzeli insanları anlayabilmenin bir yolu var mıdır bilmiyorum. Kimsenin aklına bile getirmek istemeyeceği aynı durumu yaşamakla mümkündür belki. Aksi halde gerçekleşen vahşete karşı duyduğumuz hisler maalesef televizyon ekranlarında ve sosyal medya mecralarında geçirdiğimiz süreyle kısıtlı kalıyor.

Tüm dünya, saldırıları bir film sahnesini izler gibi televizyondan seyrederken, Gazzeli siviller düzenli bir ordu tarafından katliama maruz kalıyor. Yaşanan onca kaybın ve acının ardından Gazzelilerin dilinde tek bir söz var: Hasbun Allahu ve ni’mel vekil!

Gazze'ye bakan utanç tepesi

Savaşın takibini Gazze’ye sınır olan Sderot’ta takip etme fırsatı yakaladım. Sderot ilçesi Gazze'ye kuş bakışı 3 km mesafede. Birçoğumuz 7 Ekim saldırılarındaki ilk görüntüleri hatırlayacaktır. İlk saldırıların gerçekleştiği bölge Sderot. İlçenin Gazze'yi gören kısmında Utanç Tepesi diye anılan bir yer var. Bölgeyle alâkalı akademisyen ve gazeteciler duruma vakıftır.

İsrail’in 2009 yılında haftalar süren Gazze operasyonlarında 300’ü çocuk toplam 900 masum Filistinli şehid olmuştu. Yaşanılan dramın kareleri dünya kamuoyunun önüne düşüyor ve yürekleri burkuyordu. Gazze üzerinde dumanlar tüterken, İsrailli kadın askerler ve diğer siyonistler Gazze’yi arkalarına alarak neşeli ve umursamaz tavırlarıyla fotoğraflar çekiyorlardı. O yüzden buraya Utanç Tepesi deniliyor.

Sderot’ta Türkiye’den ve uluslararası medya kuruluşlarından birçok gazeteci görevlerini icra ediyor. Dünya’ya Gazze’de yaşanılan dram ve vahşi saldırıları servis ediyorlar. Medyanın dünyaya servis etmiş olduğu görsellerin Gazze dâhili hariç tamamı bu tepeden servis ediliyor.

Kudüs’te eski şehirde (sur içinde) dolaşırken 9 yaşında bir Filistinli çocuğun bakışlarından rahatsız olan İsrail askeri, çocuğun boğazına yapışıp hırpalamaya başladı. Çocuk sesini dahi çıkarmıyordu. Gözlerini askerin gözlerine dikmişti. Asker daha da sinirlendi ve şiddetini arttırmaya başladı. Esnafın gözü önünde yaşanan bu duruma maalesef kimse müdahale edemedi. Çünkü silah bir anda kendilerine doğruluyordu.

Kudüs’te eski şehirde (sur içinde) dolaşırken 9 yaşında bir Filistinli çocuğun bakışlarından rahatsız olan İsrail askeri, çocuğun boğazına yapışıp hırpalamaya başladı.
Kudüs’te eski şehirde (sur içinde) dolaşırken 9 yaşında bir Filistinli çocuğun bakışlarından rahatsız olan İsrail askeri, çocuğun boğazına yapışıp hırpalamaya başladı.

Caddede yürürken ölebilirsin

Bunun yanı sıra eski şehrin içindeki esnafa ciddi bir psikolojik harp uyguluyorlar. Esnaf kendi dükkânının önüne masa açamıyor, yemek yiyecek müşterilerin oturmasına müsaade edilmiyor. İsrail denetimlerini atlarla gerçekleştiriyor ve atlar dükkânların önüne pisliyor. Bu saygısızlığı yaşadığınızı düşünün.

Filistinlilerin haklarını savunabilecekleri hiçbir makam yok. İsrailli sözde sivillerin çoğunda ordu tarafından dağıtılan silahlar mevcut. Keyfi olarak kullandıkları zamanlar da oluyor. Yolda yürürken hasta ruhlu bir İsrail vatandaşı tarafından silahla vurulmanız sıradan bir durum. Sonucunda ise hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Eğer hayatını kaybeden Filistinli tanınmış biriyse saldırıyı gerçekleştiren kişiye prosedür icabı uyduruk bir dava süreci işletiliyor ve para cezasına çevriliyor.

Tabuta bile rahat vermediler

Bunun en bariz örneği 11 Mayıs 2022'de yaşandı. Milyonlarca takipçisi olan ve bir neslin kendisi ile büyüdüğü El Cezire muhabiri Şirin Ebu Akile gözler önünde kasıtlı bir şekilde vuruldu. Hâdisenin üzerini kapatmaya çalıştılar. Birçok farklı iddia ortaya atıldı. Lakin ortaya çıkan kamera görüntüleri dünya kamuoyuna saldırının İsrail askerleri tarafından gerçekleştiğini gösterdi.

Hızını alamayan İsrail, Şirin’in cenazesinde tabutu taşıyan insanlara dahi saldırdı. Cenaze az kalsın yere düşecekti. Duayen bir gazeteciyi tabutunda bile rahat bırakmayan bir rejim var karşımızda.

Siyonist bir apartheıd rejimi

Ramallah şehrinin tam ortasında Kudüs’e giden bir çevre yolu var. Fakat Filistinlilerin bu yolu kullanması yasak. Bu yolu Yahudiler, Filistinlilere hiç temas etmeden ‘’sıkıntısız’’ şekilde Kudüs’e ulaşabilsin diye inşa etmişler.
Ramallah şehrinin tam ortasında Kudüs’e giden bir çevre yolu var. Fakat Filistinlilerin bu yolu kullanması yasak. Bu yolu Yahudiler, Filistinlilere hiç temas etmeden ‘’sıkıntısız’’ şekilde Kudüs’e ulaşabilsin diye inşa etmişler.

Kudüs’te yaşamanın zorluklarından bahsettik. Batı Şeria ve Ramallah özelinde de durum hiç açıcı değil. Yüksek duvarlar ve tel örgülerle çevrili bir yerde olduğunuzu düşünün. Öyle bir alandasınız ki giriş ve çıkışınız askerlerin kontrolünde. İstediklerinde keyfi olarak sizleri saatlerce kontrol noktalarında tutabiliyorlar.

Şehrin etrafı Avrupa, Amerika ve dünyanın farklı bölgelerinden buraya getirilmiş ve hükümet tarafından desteklenen güya sivil işgalcilerle dolu. Her birinin elinde uzun namlulu silahlar var. Arkalarına aldıkları hükümet desteği ile şımarık tavırlarına şahit oluyorsunuz.

Ramallah şehrinin tam ortasında Kudüs’e giden bir çevre yolu var. Fakat Filistinlilerin bu yolu kullanması yasak. Bu yolu Yahudiler, Filistinlilere hiç temas etmeden ‘’sıkıntısız’’ şekilde Kudüs’e ulaşabilsin diye inşa etmişler.

Şehre giriş ve çıkışta Filistinliler ayrı bir geçişi kullanmak zorunda. Yahudiler ve yabancılar ise diğer girişleri kullanıyor. Filistinlilerin geçiş süresi ortalama 2 ila 4 saat arasında değişiyor. Fakat Filistinli değilseniz bu süre sadece birkaç dakikanızı alıyor. Dünyaya "Ortadoğu'nun demokrasi adası" olarak pazarlanan siyonist rejimin ırkçı, ayrımcı bir apartheid uygulaması bu.

İletişim bile İsrail kontrolünde

Ramallah bildiğiniz üzere Mahmud Abbas yönetimine bağlı. Şehrin altyapısı ve yolları yetersiz. Ayrıca İsrail tarafında kullandığınız telefon hatları, Batı Şeria’ya girdiğiniz de otomatik olarak işlevsiz kalıyor. Dolayısıyla yerel bir sim kart almanız gerekiyor. Güvenlik gerekçesini öne süren işgal yönetimi, Filistinlilerin iletişimini sınırlayıp kontrol altında tutuyor.

17 yaşında bir Mustafa

Kamp alanındaki evlere İsrail tarafından geceli gündüzlü baskınlar düzenleniyor. 17 yaşındaki Mustafa, bu baskınlarda evinden zorla tutsak olarak alınan çocuklardan sadece birisi.
Kamp alanındaki evlere İsrail tarafından geceli gündüzlü baskınlar düzenleniyor. 17 yaşındaki Mustafa, bu baskınlarda evinden zorla tutsak olarak alınan çocuklardan sadece birisi.

İsrail’in saldırılarında evlerini terk etmek zorunda kalan birçok Filistinli, Ramallah’taki mülteci kamplarında hayatlarını idame ettiriyor. Kamp alanındaki evlere İsrail tarafından geceli gündüzlü baskınlar düzenleniyor. 17 yaşındaki Mustafa, bu baskınlarda evinden zorla tutsak olarak alınan çocuklardan sadece birisi.

Mustafa bir gece yarısı evlerinin kapısının zorla açıldığını ve onlarca askerin eve baskın düzenlediğini söylüyor. Ne olduğunu anlamadan elleri bağlanıp gözleri kapatılarak sorgusuz sualsiz sözde askerler tarafından götürülmüş. Nereye gittiğine dair bir fikri yokmuş. Kardeşi ve annesinin gözleri önünde yaşanan bu hâdiseyi bir türlü unutamıyor.

Rehine takasına mecbur kaldılar

Kassam tugaylarının Gazze şeridinde verdiği başarılı mücadelelerin sonucunda İsrail tarafı çok ciddi asker kaybetti. Sözde asker ve rehine ölümlerini gören aileler, İsrail hükümetini geçici ateşkese razı etmek adına ciddi bir kamuoyu oluşturdu. Aileler her hafta Tel Aviv’in merkezinde mitingler düzenliyor. Ayrıca Batı Kudüs’e (65 km) kadar yürüyen aileler, İsrail tarafını rehine takaslarını kabul etmek zorunda bıraktı.

Rehine takaslarında mahkûmların büyük kısmı Batı Şeria’daki Filistinlilerdi. Çoğu çocuk yaşta İsrail hapishanelerine düşmüş, hayatlarının büyük bir kısmı burada geçmişti. Takas sonrası serbest bırakılacak mahkûmların bulunduğu otobüslerin şehre girdiği haberi yayılınca Ramallah’ta halk mutluluktan sokaklara döküldü. Fakat bu sahneden rahatsız olan İsrail, esirlerin şehre girişini kasıtlı olarak geciktirdi.

Behesti Abdullah Tekin.
Behesti Abdullah Tekin.

Donuk bakışlı mahkûmlar

Donuk bakışlı mahkûmlar.
Donuk bakışlı mahkûmlar.

Filistinli mahkûmların şehre ulaşmasıyla birlikte gözyaşları, mutluluk, hasret ve kavuşma, bütün duygular birbirine karıştı. Çocuklarını karşılayan anneler, kardeşleriyle kucaklaşan ağabeyler ve eşlerine kavuşan kadınlar hem mutluydular hem de ağlıyorlardı. Yalnız esirlerin tavırlarını izlediğimde dikkatimi, sevdikleriyle buluştuklarında verdikleri reaksiyon çekti. Önce hamd ediyorlardı, sonra donuk bakışlarına şahit oluyordunuz. Soru sorduğunuzda mimikleri oynamıyordu. Birçoğunun elleri ve kolları sarılıydı.

İsrail hapishanelerinde işkence gören Muhammed henüz 15 yaşında. Kollarını ve parmaklarını kırmışlar. İçeride kendilerine kıyafet verilmediğini, çıplak kaldıklarını söyleyip ilave ediyor: ‘’Uzanacak bir yatak dahi yoktu. Buz gibi betonun üzerinde yatıyorduk. Bedenimdeki kırıklardan dolayı taharet almam mümkün değildi. Olabildiğince az yiyor ve suyla kendimi idame ettiriyordum.’’

Muhammed’in bakışlarında yaşadıklarının izlerini görebiliyorsunuz. Tepkisiz ve donuk gözlerle öylece duruyor, sadece dudaklarından kelimeler dökülüyor. Şu hâli görmek bile travma olarak yetiyor insana. Sanırım ömrümün sonuna dek hafızamdan silinmeyecek bu kare.

Devlet-i Aliye'den armağan

Filistinlilerin yaşadığı şartları tasavvur edebilmek bile zor. Lafı çok uzatmak istemiyorum. Bir sonraki sayıda İsrail'in Kudüs’te ticaret yapan esnafa ne gibi güçlükler çıkardığından ve bereketli topraklara sahip Yafa (Tel Aviv) şehrindeki ecdad yadigârı eserlerden bahsedeceğim. Yüzlerce yıl önce Devlet-i Aliye’nin Filistin'e armağan ettiği kültürel güzelliklere odaklanacağız.

Son söz olarak insan hakları diye bir şeyin olmadığı, sadece güçlülerin haklı çıktığı bir dünyada yaşadığımızı hatırlatmak isterim.

Bu düzenin değişmesi niyazıyla…