"Abdülhakîm Arvâsî'nin Menemen Hadisesi ile hiçbir alâkası yoktu"

 Usulsüz vusul olmayacağı için, Seyyid Abdülhakîm Efendi, selefi pek çok şeyh gibi, teori ve pratiği bir arada yürütmeye muvaffak olmuştur.
Usulsüz vusul olmayacağı için, Seyyid Abdülhakîm Efendi, selefi pek çok şeyh gibi, teori ve pratiği bir arada yürütmeye muvaffak olmuştur.

Yakın tarihimizin en tesirli şeyhlerinden olan Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin biyografi ve hakkında hatıralarını kaleme alan Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci ile Arı Sanat Yayınları’ndan çıkan kitabı üzerine konuştuk.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (kuddisesırruh) hem medrese hem tekke terbiyesini, şahsında birleştirmiş. Çalışmanızda onun Kaşgârî Dergâhı şeyhliğinde iken aynı zamanda Süleymaniye müderrisliği yaptığını belirtiyorsunuz. Bu yönüyle kadim Osmanlı geleneğinin bir temsilcisi olarak görmek mümkün mü?

Abdülhakîm Arvâsî
Abdülhakîm Arvâsî

Her disiplin gibi, tasavvufun da bir nazariyatı yani teoriği, bir de tatbikatı yani pratiği vardır. Şeyh olan kişi, ikisinde de ehliyet sahibi olmak durumundadır. Ancak son zamanlarda bazı tekke mensuplarında bu hususiyet zayıflamış, hatta yok olmuştu. Usulsüz vusul olmayacağı için, Seyyid Abdülhakîm Efendi, selefi pek çok şeyh gibi, bu ikisini de bir arada yürütmeye muvaffak olmuştur. Hem o zamanlar lisansüstü tedrisat yapan Süleymaniye Medresesinde tasavvuf dersleri vermiş hem de tasavvuf esaslarına dair kitap telif etmiştir. Nakşî tarikatında usule riayet ve tarikat adabına bidat sokmamak esastır.

Sultan Vahideddin’in de kendisine muhabbet ettiği anlaşılıyor. Aralarında geçen birkaç hususu zikredebilir misiniz?

Zamanın padişahı Sultan Vahîdeddin, Nakşî meşrepli olduğu için, Seyyid Abdülhakîm Efendi’yi tanır ve hürmet ederdi.

Şeyh’in İstanbul’a gelişi bu padişah zamanına rastlamış; kendisini hem Kaşgârî Dergâhı’na, hem de Süleymaniye Medresesi’ne tayin eden bu padişah olmuştur. Kendisiyle birkaç defa görüşmüş; beraber Topkapı Sarayı’nda Hırka-ı Saadet ziyareti yapmışlardır. Ayrıca Yıldız Sarayı’na iftara davet edip; düşmana galip gelinmesi için dua ve himmetlerini hassaten istemiştir. Abdülhakîm Efendi, Osmanlı padişahlarının hepsine çok kıymet verdiği gibi hem tasavvufa bağlılığı hem de fıkıh ilmine düşkünlüğü sebebiyle Sultan Vahîdeddin’i de ayrıca severdi.

Tekkelerin kapatılması yakın tarihimiz açısından büyük bir kırılma. Abdülhakîm Arvâsî hazretleri nasıl bir aksülamelde bulunmuştur?

Ekrem Buğra Ekinci, Hayatı ve Hâtıralarıyla Seyyid Abdülhakîm Arvâsî
Ekrem Buğra Ekinci, Hayatı ve Hâtıralarıyla Seyyid Abdülhakîm Arvâsî

Seyyid Abdülhakim Arvasî’nin, tekkelerin kapatılmasından az evvel söylediği şu sözler dikkat çekicidir: “Tasavvufun mânâsı bozuldu; ismi kaldı. Erkânı (direkleri) kırıldı, resmi (görüntüsü) kaldı. Belki de ismi ve resmi de değişikliğe uğradı. Ehil olmayanlar, tasavvufu, yaldızlı para gibi görürler. Hâlbuki tasavvuf, hakikatlerin madenidir.” Ayrıca “İstanbul’a geldiğimde (1919) bid’at karışmamış tekke kalmamış gibiydi” buyuran Abdülhakîm Efendi; tekkeler kapatıldığında, “Boş mekânları kapattılar. İlim ve tarikat avamın, nâehillerin eline düştü. Tarikat işi bitti; ancak muhabbet ve muhiblik bâkidir” diyerek, tekke ve medreselerin kapanmasını, kader-i ilahiye çerçevesinde değerlendirmiş; artık tasavvufun mânevî mirasına sahip çıkmak lazım geldiğine dikkat çekmiştir.

Menemen Hadisesi de hoca ve şeyhlerin cefasına bir bahane gibi gözüküyor. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin Menemen Hadisesi ile bir alâkası mı vardı ki bölgeye götürüldü?

Abdülhakîm Efendi, mü’min dine uyar, günah işlemez; kanuna uyar, suç işlemez; aksi takdirde, Kur’an-ı Kerimin, “Elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” emrine muhalefet olur, buyururdu. Siyasete hiç karışmaz, kanunlara riayet ederdi. Menemen’de olanlarla da bu hadisenin müsebbibi olarak görülen Şeyh Esad Efendi ile de bir irtibatı yoktu. Ama Akhisar’da eskiden kalma bazı müritleri yaşıyordu. Bunu fırsat bilip, tasavvuf erbabını tesirsiz hale getirme operasyonu çerçevesinde evinden alınıp 1931’de Menemen’e götürüldü. Divan-ı Harb’de muhakeme edildi. Burada yaptığı eşsiz bir müdafaa neticesinde beraat etti.

  • Ekrem Buğra Ekinci Kimdir?
  • 1987’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajı yaptı. Ankara’da başladığı kariyerini İstanbul’da sürdürdü. Doktorasını 1996’da İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Hukuk Tarihi doktoru oldu. Ürdün Üniversitesi’nde araştırmalarda bulundu. İlmî ve kültürel maksatlarla Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da çok sayıda ülke gezdi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde profesördür. Hukuk Tarihi dersleri vermektedir. Arapça ve İngilizce bilir. Yıllardır radyo ve televizyonlarda popüler tarih ve kültür tarihi üzerine programlar yapar. Gazete ve dergilerde de bu mevzularda yazıları yayınlanmaktadır.