Adı komik kendi güdük

Tebriğin ardından da Türk diplomasisinin en iyi yaptığı şeyi yapmak ve şiddetle kınamak gerekiyor Cem Yılmaz’ı.
Tebriğin ardından da Türk diplomasisinin en iyi yaptığı şeyi yapmak ve şiddetle kınamak gerekiyor Cem Yılmaz’ı.

Cem Yılmaz’ın Karakomik Filmler’inin üzerinde bir kara buluttur geziyor. Sanki milyonlarca hayranı mizah sahasında ânında doğru yolu bulmuş gibi film koca salonlarda üç-beş yeniyetmenin merhametine kalmış durumda. Yıllardır hâddinden fazla şımartılmaya alışmış adamcağız da 40 dereden su getiriyor ama bir türlü yaranamıyor. Son beyanatı epeyce komikti ama: “Ya abiler, aslında ben komik bir film yapmamıştım ki.” İnsan gülümseyemiyor bile.

Artık epeydir filmlerini author yönetmenler gibi hem yazıyor, hem yönetiyor, üstüne üstlük onların yapamadığını da yapıp hem de oynuyor ya, üç kilometrekarelik bir alandaki bütün cımbızları da toplatma hakkını kendinde buluyor; kimse burnundan kıl almaya kalkmasın diye. Bu kadar büyük büyük büyük bir sanatçının “Siz beni anlamadınız ya.” diye çamura yatması hakkı değil mi?

Zaten ben Cumhuriyet Dönemi mizahçılarımızın mizah anlayışlarına da hayranımdır. Düşünsenize, dünyanın başka neresinde koca koca ‘komiki şehir’ adamlar “Sizce mizah nedir?” sorusuna her defasında, yüzlerce, binlerce kere bıkmadan, sıkılmadan, usanmadan, üstelik utanmadan “Mizah ciddi iştir.” diye cevap verebilir ki! Bir şeyi tezadı üzerinden tanımlamanın iler-tutarlığı yahut izahın ne manâda ciddiyet gerektirdiği ayrı mesele elbette.

Karakomik Filmler, Cem Yılmaz'ın iki film birden konseptli, 2 Arada ve Kaçamak isimli iki orta metraj'dan oluşan yapım...
Karakomik Filmler, Cem Yılmaz'ın iki film birden konseptli, 2 Arada ve Kaçamak isimli iki orta metraj'dan oluşan yapım...

KISMI TERS KÖŞE

Yine de ifade etmek durumundayım, Karakomik Filmler beni kısmen ters köşeye yatırdı.

Aslında ben komedi filmlerine bayılırım. Ama yerlileri? Beni güldürmekten çok içime hüzün yüklerler çoğun. Yönetmenin gariban oyunculara, biz gülelim diye yaptırdığı o rezaletlere nasıl gülünür ki! Gülmekten çok içim burkulur. Şener Şen’in Muhsin Bey veya Züğürt Ağa gibi bazı yapımlar hariç bana göre sinemamız yerli mizahı Jüpiter’de aramaya devam ediyor.

O yüzden herhangi bir beklentiyle değil, vazife icabı gittim Karakomik Filmler’e. Ama pişman mıyım? Değilim. Sebebini izah edeceğim.

Bir kere Cem Yılmaz evvelâ sıkı bir tebriği hakkediyor. Kendisinden beklenenin yerine beklentinin üstünü denemeyi göze aldığı için. Kolaya kaçmak ve izleyicisini Hokkabaz dışında alıştırdığı o tipik ve bayağı mizah düzeyine bir kere daha 90 dakikalığına hapsetmek yerine tehlikeli sularda yüzmeyi tercih ettiği için. Kimsenin hakkını yememek lâzım, Hollywood’da icat edilmiş ve akabinde yüzlerce, binlerce, onbinlerce kere denenmiş ve tutmuş beylik numaralara yaslanmak yerine kara mizah denemeyi göze almak yabana atılır bir iş mi?

Cem Yılmaz filmin galasında "İçinde bir sürü sosyal hadise, eğlence, güldüğümüz, merak ettiğimiz, kafamıza takılan şeyleri anlattığımız bir filmler oldu" diye konuşmuştu ama film gişe başarısı gösteremedi.....
Cem Yılmaz filmin galasında "İçinde bir sürü sosyal hadise, eğlence, güldüğümüz, merak ettiğimiz, kafamıza takılan şeyleri anlattığımız bir filmler oldu" diye konuşmuştu ama film gişe başarısı gösteremedi.....

İKİ TUTMAYAN FILM BIRDEN

Üstelik film, benim çocukluğumdaki gibi aslında iki film birden tadında. İlkinde Eminönü-Harem Araba Vapuru’nun garsonu Ayzek Metin’in hikâyesine tanıklık ederiz, ardından da bir kaçamak için şehir dışına çıkan dört arkadaşın uzaylılarla temas kurmasını izleriz. Aslında bu kısacık özetler dahi filmin belli bir alaturka komedi anlayışını tutturmasının garantisi. Ama ne yazık ki işler öyle gelişmiyor.

Özellikle de 2 Arada adlı orta metrajlı film, neyi amaçlamışsa muhatabını zıddına sürüklüyor. Çünkü filmde bırakalım kara mizahı, ne mizah bulabiliyorsunuz, ne de bir tutam kara.

Tebriğin ardından da Türk diplomasisinin en iyi yaptığı şeyi yapmak ve şiddetle kınamak gerekiyor Cem Yılmaz’ı. Öyle ya, bunca yıldır mizah dünyasında bulunacaksın ve ülkenin bu alandaki en ünlülerinden biri hâline geleceksin ama hâddini zerre miktar bilemeyeceksin? Sonra da kalkıp sana haklı yere “Sen kim Cem Yılmaz, kara mizah kim?” diyenlere de çemkireceksin. Olmaz öyle şey. Zaten aklı başında adam avamın fişteklemesine aldanmaz. Kendini olmadığı bir şey sanmaz. Tutturduğu düzeysizliği bir ömür devam ettirir; aynı gölden bir ömür balık tutmayı sürdürür. Tıpkı Kemal Sunal gibi.

  • Madem kendi sınırcığının dışına çıkmayı deneyeceksin, dönüp de azıcık kendine bakacaksın; çapını-ebadını hesaba katacaksın. Rüsva olursun yoksa.

Gerçi Cem Yılmaz’ın kendini rezil hissettiği de yok ya; bu da ayrı mesele.

Yılmaz'ın son projesi, gişelerde bekleneni veremedi...
Yılmaz'ın son projesi, gişelerde bekleneni veremedi...

MESELENIN BAM TELI

Artık biz de meselemizi sulandırmadan ele almak durumundayız.

Bence Cem Yılmaz özelindeki bu meselenin mühim tarafını görmezden gelmek imkânsız hâle gelmiş durumda. Bir toplumun ruhi ve zihni rehberliğini kimlerin üstleneceği meselesi...

Aslında bütün insanlık tarihini bu mesele etrafında yeniden yazmak kabil. Öyle ya, kimi, hangi gayeyle rehber edinirseniz, bulunduğunuz yerden istediğiniz makama da sizi götürecek o rehberinize kendinizi teslim ettiniz demektir. Yol kazaları gereği başınıza birçok şey geldiği için hedefinize varamamış yahut vaktinde menzile erişememiş iseniz dahi sorgulamanız gereken ilk husus, her daim rehberinizin mahiyeti olmak mecburiyetinde.

  • Aksi taktirde bir şeyleri gene eksik yaptınız demektir; dolayısıyla gene yolda kalmanız mukadder.

Klâsik toplumlarda rehberler ve onlara yüklenen anlamlara dair antropoloji merakımızı celbedenden fazlasını dikkatimize sunmuş durumda. Yakın zamana kadar bizim için toplumun istikamet tayin edicilerini zikretmeye hacet yok kanaatindeyim. Ne ki şurası mühim: Hayatta en hakiki mürşidi ilim, hatta fen, bugün kullandığımız söyleyişiyle teknik diye tayin ettiğinizde, insanınızı rehbersiz bıraktınız demektir.

Cem Yılmaz, 3 ayrı filmde görülüyor...
Cem Yılmaz, 3 ayrı filmde görülüyor...

SANATÇININ ÖNDERLiĞi

Sahiden de Cumhuriyet insanının rehberliğini bir dönem siyasiler üstlendi; yahut üstlendiği kabul edildi. Ardından da ilmi temsil ettiği düşünülen aydın kesimi. Televizyonun yaygınlaşmasından sonra aydının tartışılmaz itibarını lâfazanların kaptığına tanıklık ettik. Son 15-20 yılda ise hükümranlık, neredeyse bütünüyle ünlülere geçmiş durumda. Hele bir de sanatçı denilen taifeye mensup bir ünlüyseniz...

  • Ne dediğiniz, ne yaptığınız, neyi ne kadar bildiğiniz, neden ne kadar anladığınız mühim değil; o kritik eşiği aşıp ünlüler kervanına katılmışsanız, rehberlik makamındasınız demektir.

Tabii ki fevkalâde vahim bir halt karıştırmadığınız müddetçe. Yahut sizi oraya ‘tayin edenlerin’ kutsallarına saygıda kusur etmediğiniz müddetçe.

Kanaatimce Cem Yılmaz meselesinin mühim tarafı bu. Avam beğeniyor diye adını sanatçıya çıkarabilen bir şarlatanın icraatları ne diye hakkettiğinin katbekat üstünde bir ilgiye ve değere lâyık görülüyor ki?

Burada asıl kabahat, kendisine tevdi edilen hakkedilmemiş değerden şımaranda mı yoksa o değeri verende mi?

Bir insanın işi, bütün öbür eylemlerinden ve söylediklerinden bağımsız bir mahiyette sadece işini, artık neyse işi onu gereğince değerlendirebilecek bir olgunluk düzeyine ne vakit varacağız acep?