‘Akıllı şehir’de özgürlüğün sessiz cenazesi

‘Akıllı şehir’de özgürlüğün sessiz cenazesi
‘Akıllı şehir’de özgürlüğün sessiz cenazesi

Akıllı şehirler, teknolojinin kentleri yeniden doğurduğu bir vizyon. Sensörler, yapay zekâ, büyük veri: Enerji tasarrufu, akıcı trafik, temiz sokaklar. Singapur’da kameralar tıkanıklığı çözüyor, Barselona’da lambalar yalnızca biri geçerse yanıyor. 2030’da bu pazarın 1,7 trilyon dolar olacağı tahmin ediliyor. “Çevre kurtulacak, hayat kolaylaşacak” diyorlar. Ama ya bu, küresel elitlerin insanlığı avucuna alma oyunuysa?

Gözlerini açıyorsun: Evin sana 'Kahvaltıda yumurtalı tost mu, yoksa simit ve peynir tabağı mı istersin?' diye soruyor, sokağa adım atar atmaz trafik ışıkları seni görünce yol veriyor, köşedeki kahveci siparişini yüzünden tanıyıp kahveni hazır ediyor, iş yerine varınca ofis kliması senin varlığınla uyanıp enerjiyi tam kıvamında tutuyor.

Akıllı şehirler bu hayali pazarlıyor – teknolojiyle örülmüş, çevre dostu, her şeyin kusursuz aktığı bir gelecek. Ama ya bu parlak vitrin, insanlığı modern köleler haline getirmeyi amaçlayan küresel bir tuzağın örtüsü ise! Bize hizmet ettiği söylenen bu sistem gözetleyen, kontrol eden ve özgürlüğümüzü yok eden bir makine olabilir. Komplo teorisi diyenler olsa da bu bir fantezi değil; bugün örülen ağın karanlık bir yansıması.

Hollywood bize ipuçlarını yıllardır veriyor. Minority Report’ta her adım izleniyor, suçlar işlenmeden cezalandırılıyordu. The Matrix’te insanlar makinelerin enerjisine dönüştürülmüş, sahte bir rüyada tutsaktı. 1984’te Büyük Birader her düşünceyi denetliyordu. RoboCop’un Detroit’i şirketlerin elinde bir hapishaneydi. Terminator, makinelerin başkaldırısını anlatıyordu. Ya bu kurgular, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) gibi yapıların masalarındaki planlara dönüştüyse! WEF’in “Great Reset” söylemleri, “her şeyi sıfırlama” vaatleri kulağa mâsum gelebilir ama bazıları için bu, insanları köleleştirmenin ilk adımı. Verilerimiz toplanıyor, hayatlarımız algoritmalara teslim ediliyor.

Akıllı şehirler: Parlak bir yalan mı?

Akıllı şehirler, teknolojinin kentleri yeniden doğurduğu bir vizyon. Sensörler, yapay zekâ, büyük veri: Enerji tasarrufu, akıcı trafik, temiz sokaklar. Singapur’da kameralar tıkanıklığı çözüyor, Barselona’da lambalar yalnızca biri geçerse yanıyor. 2030’da bu pazarın 1,7 trilyon dolar olacağı tahmin ediliyor. “Çevre kurtulacak, hayat kolaylaşacak” diyorlar. Ama ya bu, küresel elitlerin insanlığı avucuna alma oyunuysa?

WEF’in “herkes için sürdürülebilir bir gelecek” söylemi, bazılarınca şeytânî bir maske olarak görülüyor. “Great Reset” toplantılarında, “hiçbir şeye sahip olmayacak ama mutlu olacaksınız” gibi ifadeler dolaşıyor. Bu, özgürlüğü değil, köleliği mi ima ediyor? Verilerimiz toplanıyor, alışkanlıklarımız çözümleniyor, kararlarımız makinelere bırakılıyor. Sistem kime hizmet ediyor? Bize mi, yoksa gölgelerdeki elitlere mi? Dubai’nin kuleleri, NEOM’un hayalleri, zenginlerin cenneti. Bizler ise bu oyunda birer piyon olabiliriz.

İzlenmek hürriyeti öldürüyor. Zimbardo’nun Stanford hapishane deneyi bunu gösterdi: Gözetlenen insan teslim olur. Akıllı şehirlerde her şey puanlanırsa, bir paylaşım işinizi bitirebilir. Çin’de WeChat’te eleştiren bir adam ertesi gün sorguda buldu kendini. Batı’da da kibar bir paketle aynı son gelebilir. WEF’in “dijital dönüşüm” övgüleri, küresel bir gözetim ağı mı? “Allah her şeyi görür ve bilir” ama insan eliyle kurulan bu gözetim, İlâhî değil, anca şeytânî bir kontrol olabilir.
İzlenmek hürriyeti öldürüyor. Zimbardo’nun Stanford hapishane deneyi bunu gösterdi: Gözetlenen insan teslim olur. Akıllı şehirlerde her şey puanlanırsa, bir paylaşım işinizi bitirebilir. Çin’de WeChat’te eleştiren bir adam ertesi gün sorguda buldu kendini. Batı’da da kibar bir paketle aynı son gelebilir. WEF’in “dijital dönüşüm” övgüleri, küresel bir gözetim ağı mı? “Allah her şeyi görür ve bilir” ama insan eliyle kurulan bu gözetim, İlâhî değil, anca şeytânî bir kontrol olabilir.

Gözetim ağı: Gölgenizden kaçış yok

Her şey veriyle dönüyor. Kameralar, sensörler, cihazlar hepsi sizi kolluyor. Çin’in “City Brain”i trafiği düzenliyor ama her adımınızı da kaydediyor. Sosyal kredi sistemi devredeyken, yanlış bir hareketiniz uçak biletinizi, çocuklarınızın geleceğini elinizden alıyor. Minority Report’un kehaneti gerçek: Suç işlenmeden yakalanıyorsunuz. Londra’da yüz tanıma her köşede, New York’ta Clearview AI milyarlarca yüzü izinsiz taradı.

Evdeki termostatınız bile ihbarcı olabilir. Amazon’un Alexa’sı konuşmalarınızı yakalıyor, dronlar gökyüzünde dolaşıyor. Black Mirror’ın robot arıları artık fantezi değil. Dubai’de polis dronları devrede, Los Angeles’ta testler başladı. V for Vendetta’da hükümet her sesi dinliyordu; burada da verileriniz şirketler ve hükümetler arasında el değiştiriyor. Snowden NSA’in ağını açığa vurdu, ama bu sadece buzdağının görünen kısmı.

İzlenmek hürriyeti öldürüyor. Zimbardo’nun Stanford hapishane deneyi bunu gösterdi: Gözetlenen insan teslim olur. Akıllı şehirlerde her şey puanlanırsa, bir paylaşım işinizi bitirebilir. Çin’de WeChat’te eleştiren bir adam ertesi gün sorguda buldu kendini. Batı’da da kibar bir paketle aynı son gelebilir. WEF’in “dijital dönüşüm” övgüleri, küresel bir gözetim ağı mı? “Allah her şeyi görür ve bilir” ama insan eliyle kurulan bu gözetim, İlâhî değil, anca şeytânî bir kontrol olabilir.

15 dakikalık şehir: Hürriyet mi, hapishane mi?

Çin’in gözetim modeline kayma riski var. İstanbul’un kameraları trafiği mi izliyor, yoksa her sokakta bir Büyük Birader mi oluşturuyor? Veriler kimin elinde? Belediyeler mi, özel şirketler mi? Hindistan’ın Dholera’sı gibi projeler burada da yarım kalabilir; köylüler yerinden edilirken elitler kazanır. İzmir’in akıllı trafik sistemi kâğıt üzerinde parlak, ama altyapı eksikliği ve yolsuzluk gölgede.
Çin’in gözetim modeline kayma riski var. İstanbul’un kameraları trafiği mi izliyor, yoksa her sokakta bir Büyük Birader mi oluşturuyor? Veriler kimin elinde? Belediyeler mi, özel şirketler mi? Hindistan’ın Dholera’sı gibi projeler burada da yarım kalabilir; köylüler yerinden edilirken elitler kazanır. İzmir’in akıllı trafik sistemi kâğıt üzerinde parlak, ama altyapı eksikliği ve yolsuzluk gölgede.

Şimdi sahneye yeni bir yem atılıyor: “15 dakikalık şehir.” Her şeye -işe, markete, doktora- 15 dakikada ulaşacaksın! Paris’te bisiklet yolları, Oxford’da pilot bölgeler, Melbourne’de planlar devrede. Kulağa harika geliyor, değil mi? Araba derdi yok, çevre temiz, hayat pratik. Ama bunun altını kazıdığımızda, başka bir kontrol tuzağı buluyoruz.

WEF ve C40 Cities gibi gruplar bu konsepti göklere çıkarıyor. “Sürdürülebilirlik” diye yutturuyorlar ama gerçekte hareketini kısıtlayan bir kelepçe. Her mahalle bir ada olacak, dışına çıkarsan izleneceksin, cezalandırılacaksın. Oxford’da “iklim kilidi” denemeleri başladı: Arabayla yanlış bölgeye girersen, plakan okunuyor, para kesiliyor. Çin’in sosyal kredi sistemiyle birleşirse, markete bile gidemezsin. “Kolaylık” dedikleri şey, seni 15 dakikalık bir kafese tıkmak.

Komplo mu?

Belki.

Ama WEF’in “Great Reset”iyle birleştirince, bu işin elitlerin insanları bir hamster çarkına kilitleme planı olduğu açık. Şehirler bölünecek, mahalleler fişlenecek, özgürlükler “sürdürülebilirlik” adına kısıtlanacak. The Truman Show’da her şey kurguydu, burada da sınırlar görünmez ama gerçek. 15 dakika özgürlük değil, ömür boyu hapis olabilir.

Şirketlerin imparatorluğu: Hürriyetiniz pazar malı

Akıllı şehirler şirketlerin yeni fetih alanı. Google, Toronto’da sensörlü bir mahalle kurmayı denedi; halk verilerinin satılacağından korkunca proje çöktü. Ama veri hırsızlığı durmadı, milyonlarca hastanın bilgisi gizlice alındı. Amazon’un Sidewalk’u cihazlarınızı ağa bağlıyor, siz fark etmeden.

Verileriniz altın değerinde. Facebook milyarlar kazandı; akıllı şehirlerde bu katlanacak. Nereye gittiniz, ne aldınız, kiminle buluştunuz, ne yediniz, ne izlediniz! Daha da kötüsü, sizi şekillendiriyorlar. Cambridge Analytica seçimleri böyle etkiledi; yarın neyi seçeceğiniz onların elinde. Westworld’de insanlar kodlanmış hayatlar yaşıyordu; burada da algoritmalar kaderinizi yazabilir.

Oxford’da “iklim kilidi” denemeleri başladı: Arabayla yanlış bölgeye girersen, plakan okunuyor, para kesiliyor.
Oxford’da “iklim kilidi” denemeleri başladı: Arabayla yanlış bölgeye girersen, plakan okunuyor, para kesiliyor.

Ekonomik tuzak da hazır. Her şey abonelik olacak: su, enerji, internet. Ödeyemezseniz dışlanırsınız. NEOM yerlileri evlerinden atıldı, Hindistan’ın Dholera’sı çiftçileri topraksız bıraktı. Elysium’da zenginler uzayda yaşıyor, fakirler çölde ölüyordu, akıllı şehirler bunu gerçek kılabilir.

Çevresel masal: Yeşil bir aldatmaca

“Çevre dostu” diyorlar. LED’ler tasarruf yapıyor, elektrikli otobüsler emisyonu düşürüyor. Ama bu teknolojiler nasıl doğuyor? Lityum madenleri su kaynaklarını kurutuyor, veri merkezleri milyonlarca ton karbon salıyor. Google’ın sunucuları İzlanda’yı geçti. Animasyon filmi Wall-E’nin çöp dünyası ufukta. Yenilenebilir enerji masalı da şüpheli: Güneş panelleri üretimde çevreyi zehirliyor. WEF’in “yeşil gelecek” vaatleri, elitlerin PR oyunu olabilir. Distopik bir 2022'yi anlatan Soylent Green’de kaynaklar tükenmiş, insanlar yem olmuştu; bugün de çevre dostu vaatler elitlerin maskesi olabilir.

“Çevre dostu” diyorlar. LED’ler tasarruf yapıyor, elektrikli otobüsler emisyonu düşürüyor. Ama bu teknolojiler nasıl doğuyor? Lityum madenleri su kaynaklarını kurutuyor, veri merkezleri milyonlarca ton karbon salıyor. Google’ın sunucuları İzlanda’yı geçti. Animasyon filmi Wall-E’nin çöp dünyası ufukta. Yenilenebilir enerji masalı da şüpheli: Güneş panelleri üretimde çevreyi zehirliyor. WEF’in “yeşil gelecek” vaatleri, elitlerin PR oyunu olabilir.
“Çevre dostu” diyorlar. LED’ler tasarruf yapıyor, elektrikli otobüsler emisyonu düşürüyor. Ama bu teknolojiler nasıl doğuyor? Lityum madenleri su kaynaklarını kurutuyor, veri merkezleri milyonlarca ton karbon salıyor. Google’ın sunucuları İzlanda’yı geçti. Animasyon filmi Wall-E’nin çöp dünyası ufukta. Yenilenebilir enerji masalı da şüpheli: Güneş panelleri üretimde çevreyi zehirliyor. WEF’in “yeşil gelecek” vaatleri, elitlerin PR oyunu olabilir.

Türkiye: Akıllı şehir mi, denetim kalesi mi?

Türkiye’de de akıllı şehir rüzgarı esiyor. 2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın rehberliğinde başladı. 2024-2030 taslağı “millî teknoloji” vadediyor.

- İstanbul’da trafik sensörleri deneniyor.

- Ankara’da enerji projeleri pilot aşamada.

- Kayseri’de akıllı ulaşım.

- Gaziantep’te atık yönetimi.

- Trabzon’da su izleme sistemleri devrede.

İLBANK, bu amaçla belediyelere kredi pompalıyor. Ama bu dönüşüm nereye gidiyor?

Çin’in gözetim modeline kayma riski var. İstanbul’un kameraları trafiği mi izliyor, yoksa her sokakta bir Büyük Birader mi oluşturuyor? Veriler kimin elinde? Belediyeler mi, özel şirketler mi? Hindistan’ın Dholera’sı gibi projeler burada da yarım kalabilir; köylüler yerinden edilirken elitler kazanır. İzmir’in akıllı trafik sistemi kâğıt üzerinde parlak, ama altyapı eksikliği ve yolsuzluk gölgede.

6 Şubat depreminden yaklaşık 1,5 ay sonra Hatay belediye başkanı Lütfü Savaş’ın Hatay’ın güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde yeniden inşası için BM-Smart City ile 10 yıllık anlaşma imzaladığını duyurması da kafalarda soru işareti oluşturmadı değil!

Blade Runner’ın neon ışıkları, İstanbul’un gökdelenlerinde parlayabilir ama altında bir kontrol ağı yatıyor olabilir. Türkiye teknolojiyle özgürleşecek mi, yoksa zincirlerini mi takacak? Sorular cevapsız, riskler ise çok gerçek.

Özgürlüğün sonu: Algoritmaların egemenliği

Kararlar sizin değil, makinelerin. Trafik ışıkları sizi yönlendiriyor, termostat evinizi kontrol ediyor. Bilim kurgu filmi Her’deki yapay zekâ romantik değil; sizi yönetiyor. Sağlık verileriniz satılıyor (Fitbit’in Google’a geçişi bunun işareti). Çin’de yüz tanıma, öğrencileri izliyor; Türkiye’de de “verimsizler” elenebilir. The Hunger Games’in elitleri gibi teknolojiye uyanlar yükselecek, diğerleri çökecek. Equilibrium’da duygular bile yasaktı; burada düşünceleriniz algoritmaların esiri olabilir. WEF’in “dijital gelecek” övgüleri, modern köleliğin marşı mı?

WEF’in “Great Reset”iyle birleştirince, bu işin elitlerin insanları bir hamster çarkına kilitleme planı olduğu açık. Şehirler bölünecek, mahalleler fişlenecek, özgürlükler “sürdürülebilirlik” adına kısıtlanacak. The Truman Show’da her şey kurguydu, burada da sınırlar görünmez ama gerçek. 15 dakika özgürlük değil, ömür boyu hapis olabilir.
WEF’in “Great Reset”iyle birleştirince, bu işin elitlerin insanları bir hamster çarkına kilitleme planı olduğu açık. Şehirler bölünecek, mahalleler fişlenecek, özgürlükler “sürdürülebilirlik” adına kısıtlanacak. The Truman Show’da her şey kurguydu, burada da sınırlar görünmez ama gerçek. 15 dakika özgürlük değil, ömür boyu hapis olabilir.

Direnişin şafağı: Bir çıkış var mı?

Bu karanlık tablo karşısında teslim mi olacağız? Hayır. Verilerimizi korumalıyız; şifreli iletişim, anonim ağlar kullanmalı. Topluluklar kurmalı, yerel çözümler aramalıyız. Hindistan’da köylüler Dholera’ya karşı ayaklandı, Toronto’da halk, Sidewalk’u durdurdu. Açık kaynak yazılımlar, bağımsız sistemlerle teknolojiye karşı teknoloji geliştirmeliyiz. Mesela Mr. Robot’taki gibi hackerlar sistemi sarsabilir. WEF’in şeytani planlarına karşı insanlar sesini yükseltmeli.

Uyanış ya da esaret

'Akıllı şehirler' bize bir rüya satıyor; teknoloji, özgürlüğü değil esareti örüyor. Verilerimizi bugün verirsek, yarın her şeyimizi kaybederiz. Şirketler ve hükümetler bu dünyayı kurarken kenarda duramayız. Öncelikle Müslümanların muhatap olduğu "Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" uyarısını dikkate alıp uyanmaları gerekiyor. Ey Müslüman 'akıllı' ol, hürriyetini bir makineye teslim etme! Çünkü bir kez verirsen, geri dönüş yok.

The Hunger Games’in elitleri gibi teknolojiye uyanlar yükselecek, diğerleri çökecek. Equilibrium’da duygular bile yasaktı; burada düşünceleriniz algoritmaların esiri olabilir. WEF’in “dijital gelecek” övgüleri, modern köleliğin marşı mı?
The Hunger Games’in elitleri gibi teknolojiye uyanlar yükselecek, diğerleri çökecek. Equilibrium’da duygular bile yasaktı; burada düşünceleriniz algoritmaların esiri olabilir. WEF’in “dijital gelecek” övgüleri, modern köleliğin marşı mı?