Allah’ın kanunlarına uymadan aile korunabilir mi?

İblis başka fitnelere o kadar ehemmiyet vermezken karı-koca arasının bozulup ailenin dağılmasına çok önem vermektedir. Çünkü bu durum şeytanın işlenmesini istediği pek çok kötülüğün önünü açmakta, insanı fıtratından uzaklaştırmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı tarafından 2025 “Aile Yılı” ilan edildi. Söylendiğine göre yıl boyunca “aile yapımızın korunması, güçlendirilmesi ve gelecek nesillere sağlam bir miras olarak aktarılması için kapsamlı çalışmalar” yapılacak. Biz de bu çalışmalara bir katkı olması için İslam Hukuku (fıkıh) çerçevesinde bu köşede çeşitli yazılar yazmaya gayret göstereceğiz.
Nasreddin Hoca merhumun kaybolan yüzüğünü “daha aydınlık” diye kaybolduğu yerden başka yerde araması gibi, Türkiye de uzunca bir süredir, aile hususunda aradığını bulamayacağı yerlere bakmakta.
Aileyi koruma Anayasa’ya konulmuş; ancak özellikle 1985 yılı sonunda CEDAW’a katılma kararı alındıktan sonra aileye zarar verecek çok sayıda hukûkî düzenleme yapılmış, sosyal politikalar geliştirilmiş. Son 25 yıldır ise bunlar azalmamış, artmış. Bunların zararları görülmeye başlandığı hatta iyice açığa çıktığı hâlde nedense o politikalardan vazgeçmek, doğru çözümler aramak yerine ya aynı yöntemlerde ısrar edilmekte ya da yine derde derman olmayacak çarelere başvurulmakta.
Fıtrat kanunu
Allah-ü Teâlâ Zülcelal hazretleri kâinata çeşitli kanunlar koymuştur. Bu kanunlar fizik âleminde bulunduğu gibi sosyal âlemde de geçerlidir. Allah-ü Teâlâ’nın “irade” ve “tekvin” sıfatlarının tecellisi olan bu kanunlara şeriat-i fıtriye veya fıtrat kanunu denir.
İnsanlar bu kanunlara riayet ettikleri müddetçe arzularına nail olurlar ve istedikleri neticeyi elde edebilirler. Fizik âleme konan kanunları bulmak nispeten daha kolaydır. Ancak sosyal ve manevi âleme konan kanunları anlamak ve bulmak daha zordur. Bu sebeple Rabbimiz, Rahman ve Rahim sıfatlarının tecellisi ile Kelam sıfatından gelen yasalar vâz‘ etmiştir. Peygamberler yoluyla bize gelen bu kanunların ortak adı vahiydir. Vahiy bizim fıtrat kanununu anlamamızı kolaylaştırdığı gibi yanlış anlamalarımızın da önüne geçer.
İnsan, fıtrat kanununa uymadığı zaman çok çeşitli sıkıntılara mâruz kalır. Her nedense insanlar fizik âlemdeki kanunları çok önemseyip onlara uymak için elinden gelen çabayı sarf ederken, mânevî âlem ile içtimâî hayata ait kanunlara yeteri kadar ehemmiyet vermezler.
Şeytanın düşmanlığı kadimdir
İnsanın yeryüzüne halife olarak atanmasına itiraz eden şeytan/iblis, insanı insanlıktan çıkaracağı, onun yaratılışını değiştireceği (Nisâ 4/118-120), böylece Allah’a kulluk yapacak çok az kişi kalacağına dair Allah’a meydan okumuş (A’raf 7/16-17) ve kendisi için diriliş gününe kadar müsaade istemiş, Allah-ü Teâlâ da bu meydan okumayı kabul etmiş, kıyamete kadar iblise müsaade vermiştir (Hicr 15/36-38, Sâd 38/79-81).
Şeytanın insana düşmanlığı kadimdir ve bu düşmanlığı insanı yeryüzünden de kabahatli bir şekilde çıkarana kadar devam edecektir. İnsana düşen, şeytana aldanmamak yani kendi fıtratını korumaktır.
İnsanda zenb yani günah aslî değil ârızîdir. Şeytanın sözlerine kulak veren insan, kendi fıtratından yavaş yavaş ayrılacak; eğer tövbe edip hatasından, günahından dönmezse günah aslî tabiatı haline gelecek ve şeytanlaşacaktır. Şeytanlaşan insan yeryüzünde Allah’ın halifesi olma sıfatını kaybedecektir.
Günah asli tabiatı hâline gelen ve şeytanlaşan insanlar yeryüzü hâkimiyetini tamamen ele geçirip de aslî fıtratlarını koruyan insanlar artık yeryüzünde hâkimiyet kuramayacak, şeytanın peşine takılan insanları kurtaramayacak duruma geldiğinde ise kıyamet kopacaktır. Şeytanın da istediği budur.
İnsan fıtratı ve aile
İnsanın fıtratının hakkıyla korunmasının en önemli araçlarından biri ailedir. Hz. Âdem aleyhisselam yaratıldıktan kısa süre sonra eşi Havva (r.anha) yaratılmış ve sahih kavle göre orada nikâhları kıyılmıştır. Yani daha cennette iken ilk aile tesis edilmiştir. Bu husus ve “Size nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da O’nun âyetlerindendir.” (Rûm 30/21) ayeti evliliğin ve aile kurmanın insan fıtratında olduğunu net olarak göstermektedir.
İnsanoğlu neslinin devamını sağlamak, cinsî münasebet ihtiyacını gidermek, yeryüzünde huzurlu olabilmek vb. tüm temel ihtiyaçları için aileye muhtaçtır. Bu sebeple aileyi ortadan kaldırmaya dönük her faaliyet ve düşünce, şeytan kaynaklıdır ve insan fıtratını bozmaya ve insanın Rabbine isyan ederek azgınlaşmasına yol açar.
Şeytanı en çok fıtratı bozmakla ilgili faaliyetler memnun eder. Aileyi dağıtmanın bu kapsamda olduğunu şu hadis çok güzel ifade etmektedir:
“İblis tahtını su üzerine koyar da birliklerini (çeşitli yerlere) gönderir. O gönderdiklerinden konum olarak iblise en yakınları en büyük fitneyi çıkaranlarıdır. Avenesinden biri gelir ve “şöyle şöyle yaptım” der (çıkardığı fitneyi anlatır). Buna karşın iblis “bir şey yapmamışsın” diye cevap verir. Başka biri gelir ve “(bir adama musallat oldum) onunla ailesinin (eşinin) arasını ayırana kadar peşini bırakmadım” deyince İblis (bundan o kadar memnun olur ki) onu bana yaklaştırın der ve ona, “sen ne güzelsin, sen ne hoşsun…” diye iltifat eder.” (Müslim, "Sıfatü’l-Kıyâme", 67 (2813)
İblis ailenin dağılmasını ister
Hadiste açıkça ifade edildiği gibi iblis başka fitnelere o kadar ehemmiyet vermezken karı-koca arasının bozulup ailenin dağılmasına çok ehemmiyet vermektedir. Çünkü bu durum şeytanın işlenmesini istediği pek çok kötülüğün önünü açmakta, insanı fıtratından uzaklaştırmaktadır.
Aile kadın ve erkeğin birbirine nikâhlanması ile kurulur. Aynı cinslerin evlenmesi diye bir durum fıtrata tamamen ters bir sapkınlık olduğu gibi birlikte yaşama denilen durum da İslam’da zîna olarak tanımlanmış ve ağır cezalar konulmuştur. Bu durumların İslam’ın öngördüğü aile kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. Çünkü evlilikten, dolayısıyla aile kurmaktan istenen amaç bu durumlarda gerçekleşmeyecektir.
Ulemanın belirttiği üzere nikâh yani aile kurmak hem Müslümanın hem de İslam’ın varlığını korur. Bu sebepten Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“Nikâhlanınız, çoğalınız! Kıyamet günü ben -düşük ceninleriniz dâhil- sizinle diğer ümmetlere karşı övünürüm.” buyurmuştur (Şâfiî, el-Ümm, 5/154; Beyhakī, Ma‘rifetü’s-sünen ve’l-âsâr, 10/16).
Kısaca özetlemek gerekirse aile sayesinde karı kocanın hem bedenî hem de rûhî çeşitli ihtiyaçları karşılanmakta, çocukların ihtiyaç duydukları beslenme, korunma ihtiyaçları yanında sevgi ihtiyaçları da giderilmektedir. Bunun hâricinde dinin ve kültürün aktarılma yeri de ailedir. Ailenin sağlam olması nesillerin de her yönden sağlıklı olmasını getirmekte bu da toplumun birlik ve beraberliğini temin etmektedir.
Ailenin inkırazı toplumun inkırazıdır
Ailenin zayıflaması ve dağılmasının ilk neticesi problemli fertlerin çoğalması ve suçların artmasıdır. Bunun peşini de o toplumun nüfusunun azalması takip eder. Bu durum toparlanmadığı zaman, o toplumun inkırazı yani bulundukları yerlerin işgal altında kalması veya yok olup gitmeleri mukadderdir.
Son ve ekmel din olan İslam, aileyi korumak için çok sayıda hüküm tesis etmiştir. Ulema tarafından Kur’an-ı Kerim’de geçtiği belirtilen ahkâm ayetlerinin önemli bir kısmı aile hukukuna aittir. Bunun çok çeşitli sebebi/hikmeti vardır. Ancak kanaatimizce en önemli sebebi, bu alanda çok çabuk sapmalar olabilmesi ve aile ile ilgili sapmaların tamirinin çok zor ve uzun yıllar almasıdır. Bu sebeple aileyi korumak isteyen Allah Teâlâ’nın koyduğu kanun, kural ve tavsiyelere uymalıdır. Hem Allah’ın bize beyan ettiklerini dikkate almayalım, kendi aklımız, arzumuz, günümüzde hâkim olan telakkiler istikametinde kural koyalım hem de aileyi koruyalım düşüncesi ancak ütopyadır.