Altın Portakal mı, sinemamız için altın vuruş mu?

Altın Portakal mı, sinemamız için altın vuruş mu?
Altın Portakal mı, sinemamız için altın vuruş mu?

Bakanlığımızın sinema sektörünün gelişimi için devlet bütçesinden ayrılan desteği; Çiğdem Mater'e özgürlük, Cumartesi Anneleri, Boğaziçi Direnişi, KHKlılarla dayanışma, Gezi isyanı diyen, PKK ve FETÖ propagandası yapan, küresel çetelerin eşcinsellik dayatmasına destek veren, ekolojik kılıfla terör işbirlikçiliğine soyunanlar yerine, millî ve manevi değerlerine sahip çıkan bu vatanın evlatlarına sıkı bir seçici kurul incelemesiyle vermesi gerekiyor.

Nejla Demirci.
Nejla Demirci.

Her yıl Ekim ayının ilk haftası gerçekleştirilen Antalya Altın Portakal Film Festivali 2023 yılında 60. yaşına girdi. Başlangıcından itibaren film festivalinden daha ziyade siyaset arenasına dönüşen organizasyonun tarihiyse tartışmalarla dolu. Bu yıl düzenlenmesi planlanan Antalya Altın Portakal Film Festivali de yine nahoş bir hâdiseyle gündemdeki yerini aldı. Nejla Demirci‘nin çektiği “Kanun Hükmü” belgeselinin Kültür Bakanlığı’nın ikazına rağmen festivalden çıkarılmaması, yönetmenin ve filmin savunuculuğunu yapan seçici kurulun ve Antalya Büyük Şehir Belediyesi’nin FETÖ propagandasına destek verdiği iddialarını gündeme getirdi.

Kanun Hükmü.
Kanun Hükmü.

Nejla Demirci’nin KHK ile görevden uzaklaştırılan iki memurun sözde mücadelesini anlattığı “Kanun Hükmü” adlı belgesel filmi, yargılama süreci devam eden bir KHK’lıyı anlattığı için terör örgütü propagandası yaptığı tespitiyle hem Âdalet Bakanlığı’nın hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müdahalesiyle yarışma seçkisinden çıkartıldı. Bunun üzerine festivalde filmleri yarışacak 27 yönetmen ortak bir bildiri yayınlayarak yarışmadan çekildiklerini duyurdu. Dizi ve film sektöründe devlet karşıtı tutumlarına bolca rastlanılan sanat camiası içerisindeki bu yapı, oluşturdukları kamuoyuyla festivalden çekilmeyen ve bildiriye imza atmak istemeyen yönetmenleri de karaladı. Festivalin ulusal kategorisinde yarışacak diğer yönetmenler ve jüri üzerinde oluşan bu baskı sonrası festivalin bu yılki başkanı Demet Akbağ’ın da yer aldığı 20 jüri üyesi, ‘filmlerde suç unsuru arayan bu bakışın ve sansürün kabul edilemeyeceğini’ belirterek, belgesel seçkiye geri alınmazsa görevden çekileceğini açıkladı.

Demet Akbağ.
Demet Akbağ.

Bir yanda FETÖ diğer yanda PKK

Öte yandan gayri milli hâdiselerde çabucak birleşen bu aklın nasıl bir bütün olduğunu anlamak için yönetmen Nejla Demirci ismi üzerinden geçmişe kısaca göz atmakta fayda var.

Sebahat Tuncel.
Sebahat Tuncel.

- Demirci’nin 'Kanun Hükmü' belgeselinden önce çektiği 'Gündoğdu' adlı belgesel filmi, PKK bağlantılarıyla dikkat çekmişti. Terör örgütlerinin ekoloji üzerinden propaganda yapma geleneğinin bir örneği olarak çekilmiş Gündoğdu belgeseli, Trakya’daki Ergene Nehrinin kirliliğini konu alıyor.

- Demirci, eski adıyla HDP, şimdiki adıyla HEDEP’in organize ettiği, güya Trakya Ergene nehrinin kirletilmesine tepki olarak oluşturulmuş Ergene İnsiyatifi’nin de başındaki isim.

- İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen Gündoğdu belgeselinin gösterimine, hâli hazırda hapishanede olan Sebahat Tuncel’in katıldığını ve gösterim sonrası Munzur Çayı Koruma Kurulu’nun yönetmene çiçek takdiminde bulunduğunu göz önüne aldığımızda Demirci, terör örgütü mensupları ve oluşumlarıyla yakın temasları olan bir yönetmen olarak karşımıza çıkıyor.

Kanun hükmünde belgeseli neden çekildi?

Yönetmen Demirci, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından KHK ile Muğla Bodrum’da kamu görevlisi kardiyolog Yasemin Demirci ile arkadaşı Engin Karataş’ın meslekten çıkartılması sonrası yaşanılan süreci belgesel olarak çekiyor. Peki, KHK ile görevinden uzaklaştırılan başka kamu çalışanları varken neden bu iki isim tercih ediliyor? Dr. Yasemin Demirci’nin, yönetmen Nejla Demirci’nin kardeşi olması bilgisi yeter gerekçe...

Nejla Demirci, kardeşinin ve Karataş’ın üzerinden KHK mağduriyeti algısı oluşturan bir belgesel filmi çekmeye, Temmuz 2017'de başlıyor. Çekimler sırasında kolluk kuvvetlerinin müdahalesiyle engellenen film ekibi, polis tarafından göz altına alınıyor. Terörle mücadele şubesinde ifadesi alınan Demirci’yi sorgulayan savcı, Demirci’ye ‘teröre destek oluyorsunuz yapmayın’ ikazında bulunuyor. Çekimlere izin vermeyen Bodrum Kaymakamlığı ise savunmasında Nejla Demirci’nin izinsiz protestolar tertiplediğini ve asıl amacının propaganda yapmak olduğunun tespit edildiğini belirtiyor.

Yönetmen Demirci, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından KHK ile Muğla Bodrum’da kamu görevlisi kardiyolog Yasemin Demirci ile arkadaşı Engin Karataş’ın meslekten çıkartılması sonrası yaşanılan süreci belgesel olarak çekiyor. Peki, KHK ile görevinden uzaklaştırılan başka kamu çalışanları varken neden bu iki isim tercih ediliyor? Dr. Yasemin Demirci’nin, yönetmen Nejla Demirci’nin kardeşi olması bilgisi yeter gerekçe...
Yönetmen Demirci, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından KHK ile Muğla Bodrum’da kamu görevlisi kardiyolog Yasemin Demirci ile arkadaşı Engin Karataş’ın meslekten çıkartılması sonrası yaşanılan süreci belgesel olarak çekiyor. Peki, KHK ile görevinden uzaklaştırılan başka kamu çalışanları varken neden bu iki isim tercih ediliyor? Dr. Yasemin Demirci’nin, yönetmen Nejla Demirci’nin kardeşi olması bilgisi yeter gerekçe...
  • Altın Portakal nasıl ortaya çıktı?
  • Türkiye’nin ilk yerel film festivali olarak bilinen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin (AAPFF), ilk kez 1951 yılında Aspendos Antik Tiyatrosu’nda düzenlenen yağlı güreş karşılaşmalarından doğduğu kabul edilir. 1950 yılında iktidara geçen Demokrat Parti ve muhalefette kalan CHP arasındaki çekişmenin o yıllarda siyasi arenası haline gelen Aspendos, Antalya’nın Serik ilçesi Belkıs köyünde yer alır.
  • Mustafa Kemalin “Bu tiyatroyu restore ediniz ama kapısına kilit vurmayınız, burada temsiller veriniz, güreşler düzenleyiniz” dediği Aspendos, 1930’lu yıllarda ülkenin dört bir yanındaki tarihi eser çeşmeler, camiler ve külliyeler yıkılıp tarumar edilirken restore edilmesiyle de ayrıca dikkate değerdir.
  • Dr. Avni Tolunay.
  • Restorasyonundan sonra küçük çaplı tiyatro temsillerine ev sahipliği yapan Aspendos’un güreş müsabakalarıyla adını duyurması, 1950 yılında Serik ilçesi DP teşkilatının girişimiyle olur. DP iktidarı döneminde her sene farklı etkinliklerin düzenlenmesiyle büyüyen festival programı giderek daha çok sinema ve tiyatro etkinliklerine yer verir.
  • 1960 yılında AAPFF Antalya Belediyesi himayesine geçtikten sonra festival takvimi oldukça manidar bir güne denk gelir. Üç gün sürecek festivalin başlangıç tarihi 27 Mayıs 1960 olarak belirlenir. Darbenin olduğu gün festival programı yerine Antalya gazetesinin ifadesiyle “mukaddes inkılâb’ kutlamaları yapılır. Öyle ki festival için İstanbul’dan Antalya’ya gelen mehter takımı hiç hesapta olmayan bu darbenin ilânında kullanılır.
  • “Pırıl pırıl süslü Antalya’nın Festival günü olan 27 Mayıs 1960 sabahı, İstanbul Mehter Takımı Belediye meydanında “olur mu böyle olur mu” marşıyla mukaddes inkılâbımızı ilân etti. Yurdun hiçbir yerinde mukaddes inkılâbımız bizimki gibi kutlanmamıştır…” (Antalya Gazetesi, 11 Ekim 1962)
  • 1963 yılında DP Serik ilçe başkanı Dr. Avni Tolunay’ın Antalya belediye başkanı olmasıyla Antalya’yı sinema şehri yapma hayali yeniden canlanmış ve festival etkinliklerine ulusal film yarışması da eklenerek bugünkü manada AAPFF’nin temelleri atılmıştır.
Karanlıkta Uyananlar.
Karanlıkta Uyananlar.

Altın Portakal’ın siyasi propaganda ayağı

Vedat Türkali.
Vedat Türkali.

Festival tarihinin başlangıcını 1963 yılı kabul edersek bu yıldan itibaren tartışmalı filmler, ideolojik propagandalar AAPFF’nin bir geleneği haline gelmiştir. Türkiye’nin ilk sosyalist içeriğe sahip filmi olarak bilinen Karanlıkta Uyananlar, 1964 yılı AAPFF’de En İyi Üçüncü Film, En İyi Özgün Müzik ve En İyi Senaryo ödüllerini alır.

Ödül töreni öncesinde Antalya’da Karanlıkta Uyananlar’ın komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle film karşıtı protestolar, yürüyüşler yapıldı. Karanlıkta Uyananlar, Vedat Türkali’nin “Rus casusu” olduğu suçlamaları, filmde sevgili rolünde oynayan Ayla ve Beklan Algan’ın “kardeş olması” tepki çeker. Ödül gecesi Beklan Algan, ödüllerin siyasi baskı altında dağıtıldığını açıklamak üzere mikrofonu almaya çalıştığında olaylar çıkar. Belediye Başkanı Avni Tolunay tarafından engellenen Beklan Algan, “Komünistler Moskova’ya” sloganları arasında linç edilmeye çalışılır. 12 Haziran 1965’te Erol Taş’ın kahvehanesinde düzenlenen basın toplantısında ödül alanlar, ödüllerini geri verdiklerini açıklarlar.

Halit Refiğ.
Halit Refiğ.

Halit Refiğ filmleri ve baskınlar

Murad’ın Türküsü.
Murad’ın Türküsü.
Murad’ın Türküsü.
Murad’ın Türküsü.

1965 senesinde düzenlenen festivaldeyse Halit Refiğ’in ‘Haremde Dört Kadın’ adlı filmi, bir Osmanlı Paşasını aşağıladığı ve eşcinsel sahneler barındırdığı için halk tarafından protesto edilir. Tepkilerin giderek artmasıyla festivalin başlamasının ardından sahneye çıkan hukuk fakültesi öğrencilerinin “Haremde Dört Kadın”, “Ben Öldükçe Yaşarım”, “Murad’ın Türküsü” ve “Toprağın Kanı” filmlerini kara listeye aldıklarını açıklamaları ve bu eserlerin sinemalardaki gösterimine izin vermeyeceklerini söylemeleri üzerine Dr. Avni Tolunay festival ekibini uyarır.

Refiğ’in filmini oynatan Saray Sineması basılır, yaklaşık 100 kişi, lezbiyen ilişki içerikli sahneleri nedeniyle filmi protesto eder. Makine dairesini basan protestocular filmi tahrip eder ve olaya polis müdahale ederek protestocuları sinemadan çıkarır. Bunun üzerine o yıl ödül “Toprağın Kanı” filmine verilir. Ancak jürideki Amerikalı bir temsilcinin “Türk-Amerikan ilişkileri bozulur” dediği, petrol sorununu merkezine alan filmden ödül geri alınır ve Haldun Dormen’in “Bozuk Düzen”ine verilir.

Haldun Dormen.
Haldun Dormen.

Giderek Yeşilçam sinemasının bir meyvesi haline gelen Altın Portakal, özgün işlerden uzaklaşıp birbirini tekrar eden ucuz filmlerin buluşma noktası olur. Uluslararası arenadaki film festivalleriyle yarışmak hedefiyle yola çıkılan bu yolda yerli ama milli unsurlardan çok uzakta ulusal filmler yer alır. Metin Erksan’ın yönettiği Yılanların Öcü filmi, Ankara’dan köy merkezine M. Kemal heykeli dikilmesi talimatı verilmesi üzerine yoksul köylülerden zorla para toplanması hâdisesini anlattığı için o yıllarda yasaklanır. Ancak aynı yıllarda Vesikalı Yarim gibi iyi bir aile babasıyken gayri meşru bir ilişkinin peşinde hayatını mahveden adamın hikayesini anlatan film, Altın Portakal’da birincilik için yarışır.

Bozuk Düzen.
Bozuk Düzen.

70’li yıllara gelindiğinde festivale uluslararası bir hava vermek amacıyla Yunanistan ve İsrail’den oyuncular çağırılır. Bu manidar davete rağmen geleceğine dair söz veren oyuncular gelmez ve yerine Yunanistan’dan bir kaç figüran getirtilir. Acizliklerle dolu eski Türkiye yıllarında bu bile bir başarı olarak lanse edilir. Gelecek yıllarda sağ ve sol olarak kamplaşan sokağın yankısı, Altın Portakal’a da sirayet edecektir.

Vesikalı Yarim.
Vesikalı Yarim.

1975 yılında en iyi film ödülü hâli hazırda hapiste olan Yılmaz Güney’in Endişe adlı filmine verilir. Toprak ağalarının sömürüsünü ve töre olaylarını sosyalist bakış açısıyla filmine aktaran Güney, ödül töreninde protesto edilir. Ellerine geçen şişeleri sahneye fırlatan protestocular nedeniyle pek çok insan ve dönemin CHP belediye başkanı Selahattin Tonguç yaralanır.

1979 yılında festivalde bir ilk yaşanır. Festivale katılan “Yolcular”, “Demiryol” ve “Yusuf ile Kenan” adlı filmler sansür kurulu tarafından yasaklanıp, bazı bölümlerin kesilmek istenmesi üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler festivalden çekilme kararı alır. Böylelikle 1979 yılı Altın Portakal Film Festivali, 80 darbesine giden süreçte ilk tökezlemesini yaşar.

Yılanların Öcü.
Yılanların Öcü.
Metin Erksan.
Metin Erksan.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra giderek niteliksizleşen Yeşilçam Sineması’nın tesiri, festival seçkilerinde de net bir şekilde görülmektedir. 90’lı yıllara kadar özellikle kadın ve erotizm temalı filmlerin cirit attığı sinemamız adeta bir toplum mühendisliği laboratuvarına dönüşür. Bu dönemde çok sayıda film çekilmesine rağmen uluslararası bir başarı şöyle dursun ulusal kategoride de elle tutulur bir üretim yapılamamıştır.

Yılmaz Güney.
Yılmaz Güney.

Unutulması gereken dönem

Derviş Zaim.
Derviş Zaim.

90’lı yılların kaotik Türkiye atmosferinden sinemamız da nasibini alır. Bir yanıyla magazine boğulmuş sanatçı tayfası suya sabuna dokunmadan 80’li yılların popüler akımı olan erotik çağrışımlı sinemanın içerisinde yer alırken, diğer tarafta sinemada yeni üslup arayışları ortaya çıkar. Hatta bu döneme bazı eleştirmenler tarafından ‘Cinsel ve Dinsel Film yılları’ adı verilir. 1996 yılında Derviş Zaim’in çektiği Tabutta Rövaşata filminin büyük beğeni toplaması ve Altın Portakal’ı kazanması, Yeni Türkiye Sineması’na giden yolda önemli bir gelişme olur.

Tomris Giritlioğlu.
Tomris Giritlioğlu.

1999 yılında Altın Portakal ödülünü Tomris Giritlioğlu’nun çektiği Salkım Hanımın Taneleri alır. Senaristliğini Etyen Mahçupyan'ın, danışmanlığını Murat Belge'nin yaptığı ve Yılmaz Karakoyunlu'nun aynı adlı romanından uyarlanan "Salkım Hanım'ın Taneleri” filminde tek parti döneminde çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu’nun azınlıkları nasıl mağdur ettiği vurgulanır.

 Etyen Mahçupyan, Murat Belge, Yılmaz Karakoyunlu.
Etyen Mahçupyan, Murat Belge, Yılmaz Karakoyunlu.

Aşkale’ye sürülen ilk kafilede 24 Yahudi, 11 Rum ve 10 Ermeni olmasına karşılık filmde sadece Ermeni mağduriyetinin gösterilmesi tepki çeker. O dönemde bu tartışmaları Yahudi cemaatine soran gazetecilerin aldığı cevap "İnönü sayesinde Naziler Türkiye'ye saldırmadı, canımız kurtuldu. Avrupa'daki kardeşlerimiz soykırıma uğrarlarken kurtulan canlarımızın yanında kaybettiğimiz servetin lafı mı olur" türünden politik bir yaklaşımdır. Anlaşılan o ki Yahudiler ya 6-7 Eylül olaylarını "unutulması gereken" bir dönem olarak kabul etmişlerdi ya da Ermeni cemaati gibi sivrilip antipatik olmak istemiyorlardı.

Bu tartışmalar sürerken, konu ‘resmi tarihimize zarar veriyor’ gerekçesiyle TBMM’nin gündemine de gelir. Ancak yine de Salkım Hanımın Taneleri, Akademi (Oscar) Ödülleri için Türkiye’yi temsilen aday gösterilir.

Tabutta Rövaşata.
Tabutta Rövaşata.
  • Ak Parti Belediyeciliği sonrası festival yönetimi
  • 2000’li yıllara gelindiğinde ülke siyasetinin baştan aşağı değişmesi, tek parti iktidarı olarak hükümet kuran Ak Parti’nin, sosyal demokrat politikalarını her alanda göstermesi sinemamıza da yansır. Sosyal farklılıkları kabul eden ve her sese kulak veren yönetim anlayışı, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de görünür hâle gelir.
  • Kuruluş ideali “Türkiye’nin sinema sektörünü maddi manevi desteklemek, Türkiye’nin film yapımcılarını nitelikli yapıtlar üretmeye teşvik ederek, Türkiye Sineması’nın uluslararası platforma açılmasına zemin hazırlamak” olarak tanımlanmış olan AAPFF, ancak tam kırk yıl sonra bu ideale yaklaşabilmiştir. Sinema sanatına daha önce verilmeyen devlet destekleri, sinemamızı Yeşilçam melodramlarının basma kalıp üretimlerinden çıkarıp, yeni ve dünyaya açılan bir endüstri oluşturmayı hedeflemiştir. Bu bağlamda dünyaca ünlü yönetmen ve oyuncular Antalya’ya getirtilerek şehrin hem turizmine hem de festivalin tanınırlığına katkı sağlanmıştır.
  • Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz.
  • Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim gibi Yeni Türkiye Sineması’nı oluşturan isimler uluslararası camiaya tanıtılmış, ilk kez Kürtçe bir film festival seçkisinde yer almış, geçmiş yıllarda sansüre takılan filmler (Yusuf ile Kenan, Demiryol, Sürü) 1979 ve 1980 yıllarını telafi etmek için ödüllendirilmiştir.

Gezi olaylarından sonra Altın Portakal’ın kriminalize olması

2013 tarihinde Türkiye’nin gidişatından rahatsızlık duyan ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı anarşi ve sokak hareketleriyle devirmek isteyen FETÖ ve PKK terör örgütleri başta olmak üzere Batı destekli organizasyonlar kalkışma başlattılar. Bu olaylar sırasında başta sanat camiası tüm gemileri yakarak en önde saf tuttu. Ülkenin milli ve muhafazakâr çizgisinden duydukları rahatsızlığı, TÜSİAD sermayesinin verdiği desteğe de güvenerek millet düşmanlığına, millî irade düşmanlığına kanalize eden sol seküler isimler, Gezi Parkı olaylarını sözde direniş mücadelesi olarak destanlaştırdılar.

Kusursuzlar.
Kusursuzlar.

2013 yılı Altın Portakal ödül töreninde elbette Gezi Kalkışması, sinemanın önüne geçmişti. O tarihten itibaren sanat alanında yapılan tüm ödül törenleri, anlamsız konuşmalar yapmak, siyasi sloganlar atmak ve çeşitli terör gruplarına selam göndermek için araç olarak kullanıldı.

Cennetten Kovulmak.
Cennetten Kovulmak.

Geziden dört ay sonra yapılan Altın Portakal festivalinde En İyi Film Ödülü ikiye bölündü. Kusursuzlar filmiyle ödülü paylaşan Cennetten Kovulmak filminin yönetmeni Ferit Karahan, ödülünü “Rojava ve Taksim direnişine” armağan ettiğini söyledi. Yine kısa film kategorisinde Jüri Özel Ödülü’nü alan Ayce Kartal, “Gezi Parkı olaylarında orantısız güce maruz kalmış, sakat kalmış, hayatını kaybetmiş tüm insanlar adına alıyorum” diye konuştu.

Bu sırada salondan 'her yer Taksim her yer direniş' sloganları yükseldi. ‘En İyi Belgesel Ödülü'nü alan Piran Baydemir ise ödülünü aldıktan sonra teşekkür konuşmasını önce Kürtçe, ardından Türkçe yaptı. Baydemir, “Ödülümü Paris'te katledilen üç kadın yoldaşa, Sakine Cansız'a ve Rojava devrimine adıyorum” dedi.

Fondaş sinemamız bize neden düşman?

Gezi terörü ve 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden sonra seyirciyle buluşan tüm sanat organizasyonlarında hem İslam düşmanlığı hem de Türkiye aleyhtarlığı söylemleri giderek arttı. Bunda etkili olan en önemli faktör hiç şüphesiz ülkemizde sanat ve finans alanlarını yöneten bir takım odakların lobi faaliyetleri yapması ve bu lobileri fonlaması olmuştur. Bu amaca hizmet eden fonların başındaysa Avrupa Konseyi sinema fonu Euroimages gelir.

Euroimages, destek kararlarının üye ülke temsilcileri tarafından alındığı, ulusal olmayan bir oluşumdur. Ancak bir dizi kriteri karşılayan projelere destek veren uluslarüstü bir fon olan Euroimages, gayri millî filmlerin festivallerde çoğalmasına neden olarak gösterilecek önemli bir husus. Genellikle Avrupa solu çizgisinde bölücü, etnik mağduriyet söylemleri barındıran, eşcinselliğin meşrulaştırıldığı ve dolayısıyla Türkiye düşmanı olanın kazandığı bu destekleri alanlar da sinema sektörümüzün köşe başlarını tutmuş durumdadır.

Buna karşılık Kültür ve Turizm Bakanlığı her ne kadar sinema sektörüne hâli hazırda yıllık 100 milyon lira gibi bir bütçe ayırsa da Avrupa fonlarından gelecek desteği ve takdiri kaybetmek istemeyen sinemacılar bu bütçeleri yeterli görmemektedir.

Atıf Yılmaz.
Atıf Yılmaz.

Atıf Yılmaz: Türkiye'de Kültür Bakanlığı'nın güya kör topal bir desteği var. Hiçbir önemi yok bunun. Vermese de olur. Eurimages, bizim sinemamız için yararlı, çünkü bizim sinemamız fakir bir sinema.

Ancak yine de iğneyi karşı tarafa çuvaldızı kendimize batırmakta fayda var. Bakanlığımızın sinema sektörünün gelişimi için devlet bütçesinden ayrılan bu desteği; Çiğdem Mater'e özgürlük, Cumartesi Anneleri, Boğaziçi Direnişi, KHKlılarla dayanışma, Gezi isyanı diyen, PKK ve FETÖ propagandası yapan, küresel çetelerin eşcinsellik dayatmasına destek veren, ekolojik kılıfla terör işbirlikçiliğine soyunanlar yerine, millî ve manevi değerlerine sahip çıkan bu vatanın evlatlarına sıkı bir seçici kurul incelemesiyle vermesi gerekiyor. Aksi takdirde hem ülkemizin kaynaklarından fütursuzca beslenip hem de Batı’nın emrinde vatanını ve insanını aşağılayan sanatçı adı altındaki zevatın, gençlerimizin zihnini işgal etmesini seyretmeye devam edeceğiz.