Aşı olmalı mı, olmamalı mı?

Eskiden sadece zayıflatılmış virüs enjekte edilirdi. Bugün ise içine ağır metaller, ceninler eklenmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin bariyerini aşacak teknolojiler kullanılıyor. Allah-ü Teâlâ’nın koyduğu o muhteşem beyin bariyerinin aşılması demek insanlığın kıyameti demektir.
Eskiden sadece zayıflatılmış virüs enjekte edilirdi. Bugün ise içine ağır metaller, ceninler eklenmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin bariyerini aşacak teknolojiler kullanılıyor. Allah-ü Teâlâ’nın koyduğu o muhteşem beyin bariyerinin aşılması demek insanlığın kıyameti demektir.

Görülüyor ki, Dünya Bankası’nın 2017’deki evraklarında “Kovid-19” adını verdiği süreç, “influenza” adı altında açıkça planlanmış. Üstelik hayvanlardan insana bulaşma masalına varana dek. Planlamada “Asıl mesele bir salgının olup olmayacağı değil, ne zaman olacağıdır” denilmesi açık bir itiraftan başka bir şey değil. Peki, neden “grip” deniyor? Çünkü toplumlar ve devletler, kuş ve domuz gribi dalaveresinden dolayı meseleye âşinâ. Salgının maliyetinden söz ettiklerine göre bunu da hesaplamışlar.

Adı virüs, lâkin kendisi hem virüs, hem de bakteri gibi davranıyor. Henüz kesinleşmemiş teze göre bir virüs ile bir bakterinin birleştirilmesi söz konusu.

Ayrıca çok defa yazıp çizdik ve bir kez daha tekrar edecek olursak, bu sözde salgın, griplerden daha tehlikeli ve ölümcül değil.

Artık aklı başında herkes biliyor ki, dünyanın hemen her yerinde alınan tedbirler insanları korumak için değil, korkutmak için.

Zîra korku virüsten daha tehlikeli, daha ölümcül. Ayrıca insanları öldürmek için virüslere ihtiyaç yok. Teknik adı “nosebo” olan korku bombası insanları öldürmeye yetiyor.

Mevcut sözde salgında ölenlerin muhtemelen bir bölümü kronik rahatsızlıktan, bir kısmı entübe sırasındaki oksijensizlikten, geri kalanı ve hatta hepsi de “nosebo” etkisinden…

Nosebo virüsten daha büyük bir silah…

  • Gelin sizi iki yıl evveline götürelim. Tarihler 11 Mart 2019’u gösterirken, Dünya Sağlık Terör Örgütü (DSÖ) “2019-2030 için Küresel Grip Stratejisi” diye bir şey yayınlıyor.

Amaç, tüm ülkelerdeki insanları grip tehdidinden korumakmış!

DSÖ insanlığa saldıracağını önceden haber vermiş

Küresel çetenin DSÖ’nün başına tayin ettiği Tedros Adhanom Ghebreyesus o gün yaptığı açıklamada şunları söylemiş:

“Yeni bir influenza (grip) virüsünün hayvanlardan insanlara bulaşma ve potansiyel olarak bir pandemiye neden olma riski var. Burada asıl mesele bir salgının olup olmayacağı değil, ne zaman olacağıdır. Dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız. Büyük bir grip salgınının maliyeti, önleme maliyetinden çok daha ağır olacak. Dünya genelinde her yıl tahminen 1 milyar grip vakası görülmekte, bunların 3 ila 5 milyonu ağır vaka olup, 290 ila 650 bin grip hastası solunum yetmezliği nedeniyle ölüyor. DSÖ, influenzayı önlemenin en etkili yolu olarak yıllık influenza aşısı olmayı tavsiye etmektedir. Aşı, özellikle yüksek risk altındaki kişiler ve sağlık çalışanları için çok daha önemlidir. Tüm ülkeleri millî ve küresel hazırlıklı olmaya ve özel bir grip programına sahip olmaya çağırıyoruz."

  • Madde madde gidelim ki mesaj çok daha iyi anlaşılsın!
  • • Bir virüs salgınından söz ediliyor. Ama açıkça Kovid-19 dememek için ‘influenza’ diyor.
  • • Hayvanlardan insana bulaşmaktan söz ediyor.
  • • Pandemi/salgın olacak diyor.
  • • “Asıl mesele bir salgının olup olmayacağı değil, ne zaman olacağıdır” diye ilginç bir cümle kuruyor.
  • • Hazırlıklı olmaktan söz ediyor
  • • Salgının maliyetine işaret ediyor.
  • • Her yıl 1 milyar kişinin yani dünyadaki 7-8 kişiden birinin gribe yakalandığını açıklıyor.
  • • 3 ila 5 milyonu ağır vakadır diyor.
  • • 290 ila 650 bin kişinin gribin yol açtığı solunum yetmezliği nedeniyle öldüğünü söylüyor.
  • • Herkes aşılanmalı diyor, özellikle de risk grubu dedikleri ile sağlık çalışanlarının…
  • • Küresel bir hazırlıktan söz ediyor.
  • • “Bir pandemi durumunda hayat kurtaran aşılara ve tedavilere ulaşmayı sağlayan benzersiz bir erişim ve paylaşım sistemi olan Pandemik İnfluenza Hazırlık Çerçevesinin devam eden başarısıdır” diye bir cümle daha kuruyor.
  • • “Ülkeler, Ebola veya koronavirüs (MERS-CoV) gibi diğer bulaşıcı hastalıkları daha iyi tanımlayabileceklerinden, influenza kapasitelerini güçlendirmek için ülkeleri desteklemek, genel olarak enfeksiyonu tespit etmede yan faydalar sağlayacaktır” diyor.
  • • “Yeni DSÖ küresel influenza stratejisinin uygulanması yoluyla, dünya her yıl influenzanın etkisini azaltmaya daha yakın olacak ve influenza pandemisine ve diğer halk sağlığı acil durumlarına daha hazırlıklı olacaktır” diye bitiriyor.

Nerede diyor bunları, resmî sitesindeki “WHO launches new global influenza strategy” başlıklı açıklamada.

Herşey planlanmış

Görülüyor ki, Dünya Bankası’nın 2017’deki evraklarında “Kovid-19” adını verdiği bu süreç, “influenza” adı altında açıkça planlanmış. Üstelik hayvanlardan insana bulaşma masalına varana dek…

Planlamadaki “Asıl mesele bir salgının olup olmayacağı değil, ne zaman olacağıdır” denilmesi açık bir itiraftan başka bir şey değil.

Peki, neden “grip” diyor? Çünkü toplumlar ve devletler, kuş ve domuz gribi dalaveresinden dolayı meseleye âşinâ.

Görülüyor ki, Dünya Bankası’nın 2017’deki evraklarında “Kovid-19” adını verdiği bu süreç, “influenza” adı altında açıkça planlanmış.
Görülüyor ki, Dünya Bankası’nın 2017’deki evraklarında “Kovid-19” adını verdiği bu süreç, “influenza” adı altında açıkça planlanmış.

Salgının maliyetinden söz ettiklerine göre bunu da hesaplamışlar.

Metindeki Ebola, koronavirüs (MERS-CoV) gibi diğer bulaşıcı hastalıkların tek tek sayılması ülkelerin Kovid-19 üzerinden tehdit edileceğinin açık bir beyanı. Bir kaçı hariç hemen hepsinin PCR testi, maske, fizikî mesafe, sokağa çıkma yasakları, HES ve aşı konusundaki sert ve cebri tedbirlere dünden razıymış gibi davranması tehdidin büyüklüğüne işaret ediyor.

Hangisi daha tehlikeli, grip mi Kovid mi?

İlk bakışta Kovid-19 daha ölümcül gözükebilir. Oysa korona ölümleri arasında grip ölümleri de var. Buna bir de “grip aşısı ile gribin yarısını engelliyoruz” iddiasını ekleyin…

Bakın, Göğüs ve Kalp Damar Cerrahisi mütehassısı Dr. Mehmet Okan Özdemir ne diyor: “82 milyon nüfusu olan ülkemizde her yıl yaklaşık 82.000 (seksen iki bin) kişi, grip ve gribal enfeksiyonların sonucunda kronik akciğer, kalp, hipertansiyon, diabet, immün yetersizlik hastalarında gelişen komplikasyonlarla kaybedilir. Bu ölümlerin yüzde 5 ila 14’ünün koronavirüsten kaynaklandığı gerçeği ile ülkemizde her yıl 4.100 ila 11.480 kişi o yılki mutant koronavirüsler nedeniyle kaybedilir. Her yıl!

Geçen yıl dünyada toplamda 7 milyon insan grip ve griple tetiklenen komplikasyonlardan kaybedildi; bunların da 350 bin ila 1 milyon kadarı geçen yıl koronavirüs nedeniyle öldü. Siz hiç “gripten öldü, nezleden öldü” gibi bir haber duydunuz mu?

Duymadınız. Neden? Koronavirüsten ölenlerin hemen tamamı yaygın pnomoniden kaybedilir. 2016 yılında Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 3 milyon kişi pnomoniden öldü, bunların hiçbirine koronavirüs testi yapılmamıştı.

Soruyorum bu gürültü, patırtı neden?

Bu korkuya neden olan şey, eğer sokakta aniden ölenlerse, hiçbir viral veya bakteriyel pnomoni hastası böyle pat diye sokakta düşüp ölmez. O zaman aniden akut hipoksi yapan ve sokaktaki bir insanı aniden öldürebilen başka bir neden arayacaksınız!”

Aşı insanlığın kıyameti

Ahval ve şerait ortada iken aşı şart mı?

En basit ifadeyle ortada bir pandemi/salgın yok. Aksine bütün emareler bir plandemiye işaret ediyor.

Şayet bize, korona/Kovid-19’un varlığından söz edilmemiş olsaydı, Türkiye’deki 17 bin ölüm ve 2 milyon kişiye korona teşhisi konması mesele olacak mıydı?

Maskeye, fizikî mesafeye, HES’a, aşıya, sokağa çıkmaya, cezalara, kamu görevlileri ile halkın karşı karşıya gelmesine, hayatın durdurulmasına, ekonomik zararlara gerek olacak mıydı?

Olmayacaktı!

Hâlâ olacaktı diyorsanız o zaman size şaşarız! Zîra siz hâlâ korkutulmanızın şoku ile görme, kavrama derdine yakalanmışsınız demektir.

Maskeye, fizikî mesafeye, HES’a, aşıya, sokağa çıkmaya, cezalara, kamu görevlileri ile halkın karşı karşıya gelmesine, hayatın durdurulmasına, ekonomik zararlara gerek olacak mıydı?
Maskeye, fizikî mesafeye, HES’a, aşıya, sokağa çıkmaya, cezalara, kamu görevlileri ile halkın karşı karşıya gelmesine, hayatın durdurulmasına, ekonomik zararlara gerek olacak mıydı?

Kadim zamanlarda aşı var mıydı? Elbette vardı. En az 10-15 bin yıldır hem de. Farkı, usûlüydü.

Damardan enjekte aşı, Osmanlı’da 1500’lerde, Avrupa’da ise 1850 sonrasında uygulandı.

Bugünkü her tip/tür aşının diğerlerinden farkı;

(1) muhtevası

(2) teknolojisi

Eskiden sadece zayıflatılmış virüs enjekte edilirdi. Bugün ise içine ağır metaller, ceninler eklenmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin bariyerini aşacak teknolojiler kullanılıyor. Allah-ü Teâlâ’nın koyduğu o muhteşem beyin bariyerinin aşılması demek insanlığın kıyameti demektir.

Bunu hâlâ kavrayamayıp meseleyi aşı karşıtlığına bağlayanlar iki zümredir:

  • • Mesele/mevzu hakkında hiçbir bilgisi olmayanlar
  • • Kötü niyetliler
  • Bilgisizler neyse de, kötü niyetlilere dert anlatmak mümkün değildir.

Biz asla aşı olmuyoruz, bundan sonra da hiçbir aşı türünü biiznillah olmayacağız.