Asıl mesele Kudüs’e hâkim olamamak!

1950'de Batı Kudüs'ü başkent ilan eden İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı'nda Doğu Kudüs'ü de işgal ederek şehrin tamamını ele geçirmiştir. Buna rağmen, çok az devlet elçiliğini Kudüs’e taşımıştır. Son olarak ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından sonra da bu konuda fazla ilerleme kaydedilememiştir. İşgalci devlet Kudüs’e fiilen ve zor gücüyle hâkimdir, fakat bu Kudüs resminde bir türlü görünür hâle gelmemektedir.
1950'de Batı Kudüs'ü başkent ilan eden İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı'nda Doğu Kudüs'ü de işgal ederek şehrin tamamını ele geçirmiştir. Buna rağmen, çok az devlet elçiliğini Kudüs’e taşımıştır. Son olarak ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından sonra da bu konuda fazla ilerleme kaydedilememiştir. İşgalci devlet Kudüs’e fiilen ve zor gücüyle hâkimdir, fakat bu Kudüs resminde bir türlü görünür hâle gelmemektedir.

Kudüs, insanlık tarihinin kesinti olmadan bugüne getirilebilen sadık bir hulâsası. Tek tanrılı dinlerin tarihini Kudüs’ten okuyabilirsiniz. Sadece mîmârî, anıt eserler, tabiî çevrenin devam ettirilmesi değil, hem de insanla sürdürülen bir şehir özü. Ayakta olan tarihî şehirde Müslüman, Ortodoks, Katolik ve Musevî insanlar yaşamaya devam ediyor.

Şehrin tarihine bakılırsa, bu neredeyse imkânsızın mümkün kılınmasıdır. Harpler darpler, istilalar, işgaller, kıtaller, kıyımlar yaşamış bir şehir nasıl böylesine devamı temsil edebilir?

Bu müslümanların bir mucizesi!

Kudüs’ün Hz. Ömer fethinden beri kesintili de olsa Müslüman hâkimiyetinin sürmesine borçluyuz bu devamlılığı.

Müslüman ilahiyatı insanlık tarihini İslâm tarihi olarak okur. Bütün dinlerin esası Müslümanlıktır. Bu itibarla, yeryüzünde Allah’a adanan ilk mescid, Mekke’deki Mescid-i Haram’dır. Müslim’in Sahih’inde nakledilen rivayete göre, Hz. Peygamber ikinci mescidin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ, yani “uzak mescid” olduğunu söylemiş ve ikisi arasındaki sürenin de kırk sene olduğunu belirtmiştir.

  • Kudüs haçlılar tarafından 1099’da ele geçirildi; yakıldı, yıkıldı. Müslüman mâbedleri ya kiliseye tahvil edildi, ya da amacı dışında kullanıldı. Ne zaman ki Selahaddin Kudüs’ü istirdat etti, 88 yıllık kesintiden sonra tarihi kaldığı yerden sürdürdü. Camiyi cami, kiliseyi kilise olarak yaşattı. Diğer din, Museviliğin de hakkını ketmetmedi.

Kanunî Sultan Süleyman Kudüs surlarını esaslı şekilde tamir ettirdi. Eşi Haseki Hürrem Sultan büyük vakıf eserleri yaptırdı. Kudüs şehir surlarının içinde bir de Mescid-i Aksâ Haremi’nin suru vardır. Bu Harem suruna bitişik Müslüman bölgesi bulunur ve neredeyse sur içinin yarısını teşkil eder. Diğer bölgeler Ortodoks Rum bölgesi ve Ermeni cemaati bölgesi ile Musevî bölgesidir. Katoliklerin dinî mirası da Aziz Anne Kilisesi ile temsil edilir ki, kilise Kudüs'ün Müslüman Mahallesi'nde, Aslanlar Kapısı yanındadır.

Dikkatten kaçırılmaması gereken şudur: Bu kilise Kudüs Katolik işgalcilerden kurtarıldıktan sonra da varlığını devam ettirmiştir! Müslümanlara insan hakları dersi veren, din hürriyeti masalları anlatan Hıristiyan Avrupa’da Endülüs ele geçirildikten sonra bir tek Müslüman mâbedi bırakılmamıştır. Avrupa’nın en eski camilerinin tarihi ancak yüz yıllıktır! (Osmanlı hâkimiyetindeki Balkanlar hariç.)

Avrupa’da Musevî ibadethanelerinin en eskilerinin yine Osmanlı sınırları içinde olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa, Müslüman ötekine karşı müsamahasız davrandığı gibi, uzun süre Musevî ötekine hor bakmıştır. Bu yüzden Avrupa’da Musevî mâbedleri ancak 19. yüzyılda görünür hale gelmiştir.

Kudüs’e nasıl hâkim olunur?

Bunun en güzel örneğini hz. Ömer vermiştir, selçuklular vermiştir, selahaddin eyyübî vermiştir, memluklüler vermiştir, osmanlılar vermiştir. Bu fatihler, mağlub ettiklerini yok etmek yerine, yaşatmak yolunu seçmişlerdir. Ki o yüzden Kudüs bugüne kadar dinî ve kültürel çeşitliliği ile ayakta kalabilmiştir.

Güç kullanarak, askerî olarak Kudüs’e hâkim olmak mümkündür.

Nitekim Siyonist devlet Kudüs’ü silah gücü ile ele geçirmiştir ve hukuk tanımaz şekilde üzerinde tasarrufta bulunmaktadır. Bu hâkimiyetin Müslümanlarla meskûn Doğu Kudüs’ü, ihtiva etmemesi gerekirken, fiilen Doğu Kudüs de İsrail kontrolündedir.

  • 1950'de Batı Kudüs'ü başkent ilan eden İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı'nda Doğu Kudüs'ü de işgal ederek şehrin tamamını ele geçirmiştir. Buna rağmen, çok az devlet elçiliğini Kudüs’e taşımıştır. Son olarak ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından sonra da bu konuda fazla ilerleme kaydedilememiştir.

İşgalci devlet Kudüs’e fiilen ve zor gücüyle hâkimdir, fakat bu Kudüs resminde bir türlü görünür hâle gelmemektedir.

Asıl mesele budur.

Siyonistlerin Kudüs hâkimiyeti “Ağlama Duvarı”na toslamaktadır; bu mânada ne kadar ağlasalar azdır!

Onlara göre Ağlama Duvarı Tapınak Dağı’nda/Tepesinde’dir. Bu tepenin resmi nereden çekilirse çekilsin, bugünkü manzarası bir Siyonist Yahudi için nefret uyandıracak niteliktedir.

Şu resme bir bakın Allah aşkına!

Ağlama (Burak) duvarının üstünde Mescid-i Aksâ vardır! Ve Kudüs resmi denildiği zaman, işte bu asla Mescid-i Aksâ’sız olmaz.
Ağlama (Burak) duvarının üstünde Mescid-i Aksâ vardır! Ve Kudüs resmi denildiği zaman, işte bu asla Mescid-i Aksâ’sız olmaz.

Ağlama (Burak) duvarının üstünde Mescid-i Aksâ vardır! Ve Kudüs resmi denildiği zaman, işte bu asla Mescid-i Aksâ’sız olmaz.

Hem üstte, hem merkezde Mescid-i Aksâ ve onun haremi vardır.

Bir siyonist bu resmin üst tarafını yok etmek için neler vermez?

Yahudilik işte hep bu resmin altında kalır

İsrail, Kudüs’e 1967’den beri hâkim olmasına rağmen, bu manzaraya bir türlü hâkim olamamaktadır. Yahudiler, putperest mâbedleri gibi havralarını en yüksek yere inşaa etmek isterler, ondan yüksek bina olmaması gerekir.

Bugün için bu Kudüs’te mümkün olmamaktadır. Kudüs’te olmayacaksa, nerede olacak? Kudüs bu görünüşle nasıl İsrail’in başkenti olacak?

İsrail sürekli “Kudüs bizimdir” diyor, Kudüs resimleri ise onları kesin olarak yalanlıyor! Bu ne zamana kadar devam edecek? İsrail’in turistler için hazırladığı Kudüs broşürlerinde geleceğin Kudüs’ünün ipuçlarını bulabiliriz. Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksâ’ya bu haritada yer verilmemiştir. Onun yerine ise Yahudilerin bölge için kullandıkları “Tapınak Tepesi” ibaresi konulmuştur.

İsrail rahatsız eden şey: Kubbetü’s-Sahra

İsrail’in tünel açarak arkeolojik araştırmalar yapmak iddiasıyla Mescid-i Aksâ’nın altına doğru ilerlediği bilinmektedir. Bu Mescid’in yıkılmasıyla sonuçlanacak bir noktaya gelebilir. İsrail için Mescid-i Aksâ’dan daha rahatsız edici bir şey var bu resimde: Kubbetü’s-Sahra.

Kudüs resminde en dikkat çekici figür Kubbetü’s-Sahra’dır.

Bu nisbeten küçük yapının 20,44 m çapında ve 35 m. Yüksekliğindeki gösterişli kubbesi Kanunî döneminde altın yaldıza kaplanmıştı. Daha sonraları bu sürdürülememiş, bir süre kurşun kaplı olan kubbe 1965'te altın görünümlü su geçirmez alüminyum-bronz levhalarla kaplanınca daha da göze batar hâle gelmiştir.

  • Mescid-i Aksa haremi, insanlığın inanç geçmişine ait birçok unsuru muhafaza eden bu mukaddes mekân, olabildiğince tabiî hali korunarak bugüne ulaştırılmış 145 dönümlük geniş bir alandır. Düz bir arazi değil, yükseklik farkları vardır ve bir tepe üzerindeki bu alanın en yüksek kısmında “Kubbetü’s-Sahre” bulunur. Türkçede “sahra” kelimesi bilinir, “çöl, ova, kır” anlamına gelir, “sahre” ise “kaya, kütle” demektir. Dilimiz Sahra’ya alıştığı için öyle demeye devam ederiz. Bu “Muallak taşı” denilen Peygamberimizin miraca yükseldiği kayadır.

Kubbetü’s-Sahra 7. yüzyılın sonunda Emevî halifesi Abdülmelik tarafından yaptırılmıştır. Hicretin altmışlı yıllarından inşa edilen bu yapı amaca uygunluk açısından olduğu kadar estetik ölçüler itibarıyla da olgun bir eserdir. İslâm mimarisinin ilk kubbeli yapısı olması itibarıyla da mühimdir. Mimarlarının ve emeği geçen sanatkârlarının Bizans ve İran mimarî geleneklerinden haberdar oldukları ve maharetlerini bu bilgileri harmanlayarak gerçekleştirdikleri görülebilmektedir.

Bu binayı yapanlar zihinlerini miraç hadisesi üzerine teksif etmişlerdir. Arazinin en yüksek yerinde her an kanatlanıp uçuverecek hissi uyandıran bir güzellik inşa edilmiştir.

Selahaddin Eyubî’nin, Memlûk sultanı Nasr’ın, Osmanlı

padişahı Kanunî’nin ve Sultan Abdülaziz döneminin onarım ve

tadillerinin binanın bütün güzelliği ile zamanımıza gelmesini

sağladığı görülmektedir.

Arazinin en yüksek yerinde her an kanatlanıp uçuverecek hissi uyandıran bir güzellik inşa edilmiştir.
Arazinin en yüksek yerinde her an kanatlanıp uçuverecek hissi uyandıran bir güzellik inşa edilmiştir.

İsrail yıllardır, Mescidi Aksâ’yı, Kubbetü’s-Sahra’yı ve dört minare ile irili ufaklı çok sayıda mimarî esere sahip Haremi ele geçirme provaları yapmaktadır. Kısa veya uzun süren işgaller, gelecekte yapılacaklar için deneme mahiyetindedir. Bir gün Mescid-i Aksâ haremi tamamıyla işgal edilecek, Mescid-i Aksa yıkılacak, yerine Süleyman Mabedi’nin üçüncü versiyonu, yani “Üçüncü Tapınak” inşa edilecek… Kudüs’te İslâm’ın taşa toprağa sinmiş izleri, külliyen silinecek. İşte İsrail o zaman gerçek devlet olduğunu isbat edecek!

Biz aklen, mantıken buna hükmediyoruz. Mesih’in zuhurundan önce buraya Üçüncü Tapınak’ın inşa edilmesinin Yahudi inancının bir parçası olduğunu da hatırlatmamız gerekiyor.