Ateşkes tuzağına daha kaç kez düşeceğiz?

Anadolulusu, Azerbaycanlısı farketmez, biz Türkler hâlâ şu işe kafa yormayı beceremiyoruz. Düşman senden ateşkes istiyorsa, mevcut durumu gereği gibi tartıp düşünmeden bir karara varmayacaksın.
Anadolulusu, Azerbaycanlısı farketmez, biz Türkler hâlâ şu işe kafa yormayı beceremiyoruz. Düşman senden ateşkes istiyorsa, mevcut durumu gereği gibi tartıp düşünmeden bir karara varmayacaksın.

Anadolulusu, Azerbaycanlısı farketmez, biz Türkler hâlâ şu işe kafa yormayı beceremiyoruz. Düşman senden ateşkes istiyorsa, mevcut durumu gereği gibi tartıp düşünmeden bir karara varmayacaksın. Düşman boş yere ateşkes istemez. Sahada üstünlük kuran tarafın ateşkes istediği görülmüş şey değildir. Ateşkesi zor durumda bulunan taraf ister. Bunun gereği olarak bazı tavizler vermek mecburiyetinde olduğunu bilir. Sahi, biz Sirte’de niçin durduk? Karabağ’da niye aniden fren yaptık? Hafter yahut Ermeniler bize hangi tavizleri verdi? Biriniz söylesin Allah aşkına!

Kıbrıs harekâtı niçin iki aşamalı olarak gerçekleşti? Çünkü ilkinde, her zaman olduğu gibi Türk aleyhtarı olan uluslararası camia büyük baskı yaptı ve neticede 20 Temmuz 1974 günü başlatılan harekâtın üçüncü günü, 22 Temmuz’da ateşkes ilanı kabul edildi.

Kıbrıs'ta Türklere ait toplu mezarlar haberi
Kıbrıs'ta Türklere ait toplu mezarlar haberi

Ateşkes kararı açıklandığında askerimiz ne durumdaydı? Havadan inen birlikler ile denizden çıkarma yapan birlikler henüz birleşmiş değildi. Yani askeri açıdan böyle bir ateşkesin mantıklı bir yanı bulunmuyordu. Askerlerimiz silah bırakacak olurlarsa tek tek imha edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Nitekim ateşkese rağmen birleşen askeri gücümüz aynı gün Girne’ye girdi. Rumlar zaten silah bırakmamıştı. Vuruşa vuruşa ilerleyen askerimiz Lefkoşa üzerine yürüyüp havaalanına gelip dayandı. Bunun üzerine İngiltere ayağa kalktı. 8 Ağustos’ta Cenevre’de yeni bir konferans toplandı. Burada da Türk tarafının teklifleri kabul edilmedi, aynı şekilde oyalama taktiğine gidilerek sahada elde ettiğimiz üstünlüğün bertaraf edilmesi amaçlandı.

Bu böyle olmayacaktı. Cenevre'de sürdürülen görüşmelerden netice alınamayacağı anlaşılmıştı. 14 Ağustos’ta ikinci harekâtın başlatılmasına karar verildi. Türk ordusu sadece üç gün içerisinde ada topraklarının yüzde 38’ini ele geçirdi ve Magosa-Lefke hattına ulaştı.

Tek Türk kalmayacaktı

Kıbrıs harekâtının nedeni, Türk nüfusun Kıbrıs Rumları tarafından katliama maruz bırakılmasıydı. Nitekim Muratağa, Sandallan ve Atlılar köylerinde kundaktaki bebeden 100 yaşındaki pîri fâniye değin tam 126 Türk vahşice katledildi. Atlılar köyünde katliam öncesi 4 gün rehin tutulan Türklerin kadınlarına, kızlarına defalarca tasallut edildi. Bütün bu alçakça fiiller uluslararası camianın gözleri önünde cereyan etti.

Hâlen utanmadan Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci olarak gören BM, bu katliamlara ilişkin o vakitler "Yunan ve Rum silahlı güçleri tarafından işlenen katliamın insanlığa karşı suç teşkil ettiğini" söylemişti.
Hâlen utanmadan Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci olarak gören BM, bu katliamlara ilişkin o vakitler "Yunan ve Rum silahlı güçleri tarafından işlenen katliamın insanlığa karşı suç teşkil ettiğini" söylemişti.

Hâlen utanmadan Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci olarak gören BM, bu katliamlara ilişkin o vakitler "Yunan ve Rum silahlı güçleri tarafından işlenen katliamın insanlığa karşı suç teşkil ettiğini" söylemişti. Maalesef bu gerçek, BM yetkililerinin suratına adam gibi çarpılamadı.

Bakın, bu da 23 Temmuz 1974 tarihli Washington Post haberi:

"Limasol yakınlarındaki küçük bir Türk köyüne yapılan Yunan baskınında 200 kişilik nüfustan 36 kişi öldürüldü. Yunanlılar, Türk Ordusu ulaşmadan önce bütün Kıbrıs Türklerini öldürme emri aldıklarını söylediler."

Gelelim neticeye... Rumlara nefes aldırmak için alınan ateşkes kararlarına uyulsaydı bugün Kıbrıs’ta belki de hiç Türk kalmayacak, ada tamamen Rumların eline geçecekti.

Sirte alınmalıydı

Başımıza gelen hâdiseler birbirinin kopyası gibi âdeta. Dün Kıbrıs’ta bütün dünyayı karşımıza alarak bir harekât yapmıştık, Libya’da da aynısı oldu. 14 ay boyunca Trablus’u kuşatma altında tutup büyük bir trajediye imza atan Hafter çetecileri, Türk ordusunun verdiği destekle UMH tarafından Sirte’ye dek püskürtüldü. Kısa zamanda müthiş bir bozgun yaşayan Hafter’in boğazına tam ilmiği geçirmişken harekât bir anda durdu. Harekâtın durmasıyla o zamana dek eliyle başını dövüp çaresizce izlemekle yetinen şer ittifakı bir anda canlandı. Sisi, Libya’ya operasyon yapma tehdidinde bulundu. Körfez hattı yeni uçaklar, yeni ekipmanlar satın alarak Hafter cephesine büyük yığınak yapmaya başladı. Rusya’dan takviye birlikler yanında âdeta askeri malzeme yardımı yağdı. Büyük bir fırsat böylece kaçırılmış oldu.

  • Oysa Sirte alınmış olsaydı Bingazi yolu kendiliğinden açılacak, eğer masa ihtimali belirecekse her durumda Türkiye’nin ve UMH’nin eli daha güçlü olacaktı. Bugün gelinen nokta, daha ziyade mevcut kazanımları elde tutmaya yönelik. Düşmanın sahte ateşkes manevralarıyla zamana oynayıp Türkiye’yi Libya’nın gevşek zemininde yere düşürme stratejisi daha kaç kez test edilecek?

Berlin’de neredeyse tüm dünya aynı karenin içinde poz vermişti. Sözümona Libya’da ateşkes sağlanmış, barış adına büyük bir adım atılmıştı. Oysa 2 Mart’ta görevinden istifa eden BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame, daha ertesi gün BM Güvenlik Konseyi üyelerinin Hafter’e silah ve adam gönderdiğine ilişkin resimleri çalışma masasının üzerinde bulacaktı.

Libya ordusu Sirte önlerinde
Libya ordusu Sirte önlerinde

Ateşkes filan hikâye idi. Zaten bir yıl önceki Gadames fâciası zihinlerde taptaze duruyordu. BM ateşkes için hazırlık yaparken, BM Güvenlik Konseyi üyeleri Hafter’in sırtını sıvazlayıp onu Trablus’a doğru harekete geçirmişlerdi. Libya’da defalarca ateşkes teşebbüsü yapılmış, tam o sırada ya Hafter saldırmış yahut zor durumdayken nefes alarak paçayı kurtarmıştı.

Karabağ farklı değil

Kıbrıs örneğini verdik. Sirte örneği önümüzde. Maalesef Türkler olarak geçmişten ibret alma noktasında hayli yetersiz kaldığımızı itiraf etmek mecburiyetindeyiz. Karabağ’da işgalci Ermenilere karşı yürütülen harekât gayet olumlu bir seyir izliyorken Rusya’nın bastırmasıyla gelen ateşkes kararına boyun eğilmesi hiç iyi olmadı. Peşinden tanıdık bir hamle geldi. Sözde ateşkesi ilk bozan Ermeni tarafı oldu. Hem de savaş hattından çok uzakta bulunan sivil hedeflere, masum insanların tepelerine füze fırlatmak suretiyle... Bu arada gerek Rusya, gerekse İran cihetinden koparacağı tüm yardımı koparıp kendini sağlama aldı. Zaman kazandı, yaralarını sardı. Bu fırsatı maalesef onlara tanıyan Rusya değil, Rusya’nın teklifine boyun eğmek suretiyle Azerbaycan hükümeti oldu.

  • Anadolulusu, Azerbaycanlısı farketmez, biz Türkler hâlâ şu işe kafa yormayı beceremiyoruz. Düşman senden ateşkes istiyorsa, mevcut durumu gereği gibi tartıp düşünmeden bir karara varmayacaksın. Düşman boş yere ateşkes istemez. Sahada üstünlük kuran tarafın ateşkes istediği görülmüş şey değildir. Ateşkesi zor durumda bulunan taraf ister. Bunun gereği olarak bazı tavizler vermek mecburiyetinde olduğunu bilir.

Sahi, biz Sirte’de niçin durduk? Karabağ’da niye aniden fren yaptık? Hafter yahut Ermeniler bize hangi tavizleri verdi? Biriniz söylesin Allah aşkına!