Bağlantısız Hint’in Rus bağlantısı

Vladimir Putin, Narendra Modi, Şi Cinping.
Vladimir Putin, Narendra Modi, Şi Cinping.

1962 Hint-Çin Savaşı’nda Moskova bocalarken, ABD alenen Hindistan’ın yanında yer alsa da Hintlilerin nazarında “rüştünü ispatlamış bir ortak” hâlâ değil. Şu da var ki şu an itibarıyla hasmâne bir tavır da beklenmiyor kendisinden. Ukrayna’daki Rus yanlısı tutumu sebebiyle hayâl kırıklığına sebep olsa da Hindistan’a karşı bir ABD yaptırımı ufukta gözükmüyor. Çünkü Hindistan’ı dışlamak, Hint-Pasifik’teki yeni oyun kurgusunda telâfi edilemez gedikler açacaktır.

Ukrayna’yı işgalinin ilk yıldönümüne yaklaşırken Rusya’nın dünyada gittikçe daha fazla yalnızlaştığı bir vakıa. Gelin görün ki Asya’nın yükselen iki gücü bu ağır izolasyon şartlarını hafifletmek için gayet gayretkeş bir tutum izliyor. Aslında birbirine düşmanlıktan başka bir his beslemeyen bu iki güçten biri olan Çin’in ABD’yle olan yeni soğuk savaşında Rusya’yla yakınlaşmasını izah etmek çok da güç değil. Velâkin bağlantısızlar hareketinin başlıca mirasçısı Hindistan’ın “Ukrayna konusundaki ip cambazlığı”nı anlamlandırmak için biraz ter ve mürekkep dökmek gerekiyor.

Yeni Delhi, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığını kınayan bütün BM oylamalarında niye çekimser kalıyor ki? 24 Şubat’tan bu yana tarafsızlık adı altında basbayağı bir Rus taraftarlığı gütmesinin mânâsı ne ola ki? Revaçtaki hashtaglere bakılacak olursa Hint halkı geniş kütleler hâlinde Rusya’nın ve Putin’in yanında durduğunu dünyaya duyurmak için aşırı bir heves duyuyor. Niye ki?

Devletin duruşu da çok farklı değil esasen. Sözüm ona bir nötr tutum iddiasına rağmen diplomasi trafiği içinde Hindistan’ın Rusya kefesine eliyle bastırdığı kimsenin gözünden kaçmıyor. Hindistan Başbakanı Narenda Modi, Batı ülkelerinden gelen dışişleri bakanlıklarının heyetlerine vakit ayırmazken, Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmesi kayda değer bir ayrıcalık örneği sayılmaz mı?

Dünya, Amerika ve Avrupa'dan ibaret değil!

Şu var ki bir dostun diğeri için fedakârlığı göze almasından bir parça farklı bir durum söz konusu. Hindistan, Rusya’nın yalnızlaşmasından ve ona karşı şekillenen denklemlerden âzamî istifadenin derdinde. Bunu en iyi anlatan örnek, petrol alımları.

Şöyle ki: Rusya günlük 10-11 milyon varil petrol üretiyor ve bunun takriben yarısını ihraç ediyor. Petrol geliri Rusya için hayat memat meselesi. İşgalden sadece 1 yıl önce 2021’de Rusya’nın ihracatı 485 milyar $’dı ve bunun 180 milyar $’ı petrole dayanıyordu. Ülke bütçesi için bu kadar hayatî bir kalemin işgal sonrasında ambargo uygulamasında hedefe oturtulmasındaki maksat hiç de gizli kapaklı değil. Petrol geliri Rusya’nın yumuşak karnı ve Batı tam da oraya vurmaya çalışıyor.

Çember daralırken Rusya’dan gelen açıklama ise şu minvaldeydi: “Dünya, Amerika ve Avrupa’dan ibaret değil!” Şu bir tek cümlecik devasa bir stratejik meydan okuma barındırıyordu. Atlantik’e karşı Pasifik’e, batıya karşı doğuya, sahnede parıldayan iki aktöre işaret ediyordu: Çin ve Hindistan.

Nitekim Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, ülkesinin Rusya-Ukrayna savaşında ziyadesiyle ‘tarafsız’ kaldığına dâir tenkitlere şöyle cevap vermiyor muydu: “Avrupa, kendi problemleri dünyanın problemiymiş ama dünyanın problemleri kendi problemleri değilmiş gibi davranmayı bırakmalı!” Söylemler arasındaki benzerlik dikkatlerden kaçacak gibi değil.

Fiyat kırma mekanizması

Hâlbuki Hindistan daha bir yıl evvel tükettiği günlük 12 milyon varil petrolün sadece %2’lik bir kısmını Rusya’dan tedarik ediyordu, aslan payı Ortadoğu’ya aitti. 2022’nin ilk ayında da durum farklı değildi, hatta o ay Rusya’dan tek varil bile petrol almışlığı yoktu. İşe bakın ki Ukrayna işgali ve akabindeki ambargo atmosferi belirince mart ayından itibaren tablo değişmeye başladı. 2022 bütçe hesaplamalarına petrol varil ücretini 75 $’dan katan Yeni Delhi için Rusya’nın piyasa fiyatlarının hayli altındaki (50 $’ın bile altındaki) varilleri fevkalade cazip karşılandı.

Hindistan rafinerileri için ithal edilen petroldeki Rus payı yeni rekorlar kırmaya devam ediyor. Bahar aylarında günlük 106 bin varil ile ülkenin petrol ithalatının 5’te 1’ini Rusya temin ediyordu. Temmuz ayında günlük 1,1 milyon varile ulaştığında ise baş tedarikçi konumuna yükselişi kesinleşmiş oldu.

Bir kriz böylelikle harika bir fırsata dönüştürüldü. Petrol Bakanı Hardeep Singh Puri, Uluslararası Petrol Fuarı ve Konferansı (ADIPEC) sırasında gazetecilere “Hindistan’ın enerji tedarikinin devamını sağlamanın ahlâkî bir vazife” olduğundan dem vururken, bu fırsatçılığın devam edeceğini taahhüt etmiş oluyordu.

Avrupa’nın enerji faturasını hafifletiyor

Madalyonun diğer yüzünde ise daha farklı bir resim var: Hindistan, Rusya petrollerini ucuza alarak, Avrupa’nın enerji faturasını hafifletiyor. Nasıl mı? Rusya geçen yıl Avrupa’ya 4,3 milyar varil satmıştı; şayet bu miktardaki petrol akacak bir piyasa bulamazsa küresel petrol fiyatları şu ankinden çok daha yüksek rakamlara ulaşmış olacaktı. Yani Avrupa güya ahlâkî bir yaptırımcılık uygularken, bir yandan da Hindistan’ın çıkarcılığı marifetiyle kendi çıkarlarını koruma cihetine gidiyor.

Buna bir çeşit “fiyat kırma mekanizması” gözüyle bakanlar da var. Ambargo yerine bir çeşit B planı bu. Plana göre Rusya’nın petrol ihracatına itiraz edilmeyecek, fakat bunun maliyetleri karşılamanın ötesine geçmesine izin verilmeyecek. Bu suretle Putin’in savaşı finanse etme kabiliyetini hasara uğratmayı umuyorlar.

Dağların tepesinden çağırsanız bile

Öyle veya böyle Hindistan, kapı komşusu ve dişli düşmanı Çin’le birlikte Rusya’yı bu hengâme içinde yalnız bırakmadı, ambargoları deldi, izolasyon stratejisini başarısız kıldı ve Avrupa’nın boşluğunu doldurarak dostlarına nefes aldırdı. Hindistan’ın Rusya’yla olan tarihî bağlarını hatırımıza getirirsek bu tercihini salt fırsatçılık olarak yaftalamaktan vazgeçebiliriz belki. Çünkü iki ülkenin ilişkisi olabildiğince çok boyutlu ve karmaşık. Mazilerinde onlarca yıllık, “zaman testinden geçmiş” bir diplomatik işbirliği geleneği yatıyor.

Bu zaviyeden bakıldığında hâlihazırdaki durum bir rutinden ibaret. Asya-Pasifik’te Amerikan veya Çin hegemonyasına karşı Hindistan’ı bir dengeleyici olarak gören Moskova’ya mukabil, aynı güçlere karşı Rusya’yı bir müttefik ve BM gibi uluslararası zeminlerde destekçi olarak gören bir Yeni Delhi.

Daha 1955’te Sovyet lideri Nikita Kruşçev, Keşmir meselesine dair “O kadar yakınız ki, bizi dağların tepesinden çağırsanız bile yanınızda olacağız!” demiyor muydu? Gerçekten de BM’nin Hindistan aleyhine aldığı tüm kararları ve müdahale çağrılarını boşa çıkaran vetoların altında Sovyetlerin imzası vardı.

Sosyalist kimlik bir tarafa bırakıldıktan sonra Pakistan-Hindistan ihtilafında nispeten daha tarafsız bir pozisyon alır gibi gözükseler de Ruslar, Keşmir’i Hindistan’ın bir iç meselesi saymaya devam ettiler. Hintliler de buna karşılık Sovyetlerin Macaristan ve Çekoslovakya işgallerinden başlamak üzere Çeçenistan, Kırım ve şimdi de Ukrayna işgallerinde çekimser oy kullanarak dostlarının elini rahatlatmaya çalıştı.

Avantajlı bir jeopolitik statü

1962 Hint-Çin Savaşı’nda Moskova bocalarken, ABD alenen Hindistan’ın yanında yer alsa da Hintlilerin nazarında “rüştünü ispatlamış bir ortak” hâlâ değil. Şu da var ki şu an itibarıyla hasmane bir tavır da beklenmiyor kendisinden. Ukrayna’daki Rus yanlısı tutumu sebebiyle hayal kırıklığına sebep olsa da Hindistan’a karşı bir ABD yaptırımı ufukta gözükmüyor. Çünkü Hindistan’ı dışlamak, Hint-Pasifik’teki yeni oyun kurgusunda telâfi edilemez gedikler açacaktır.

Japonya, Avustralya ile birlikte onun katılımıyla Çin’e karşı kurulan dörtlü, Asya stratejisinin belkemiğini oluştururken, Hindistan’a uygulanacak yaptırım bu birliğin geleceğini riske edecektir. Bundan ötürü ki Rusya’dan alınan S-400’ler Türkiye için ambargo sebebi olurken, Hindistan kendine has bir muafiyetin tadını çıkarabiliyor.

Bağımsızlığın 75’inci yılına Hindistan epeyce avantajlı bir “jeopolitik statü” ile girdi. İki okyanus süratle çalkalanırken bakalım 100’üncü yılda da statüsünü koruyabilecek mi?