Barbarlığın şahikası:731. Birim

General Shiro Ishii, 1959’da 67 yaşında gırtlak kanserinden ölünceye değin kliniğini işletti ve kimseye hesap vermeden, konfor içinde yaşadı. Suç ortaklarından da kimi vali, kimi olimpiyat komitesi başkanı olarak hayatlarını sürdürdü. Derken eski kurbanlar (Çinliler) cellât oldu ve kendi Unit 731’lerini kurarak Uygurları imhaya başladı. Dün Japonlardan kütük muamelesi görenler, Uygurlara kütük muamelesi yaparak cehennem kütüğü olmaya hak kazandılar.
General Shiro Ishii, 1959’da 67 yaşında gırtlak kanserinden ölünceye değin kliniğini işletti ve kimseye hesap vermeden, konfor içinde yaşadı. Suç ortaklarından da kimi vali, kimi olimpiyat komitesi başkanı olarak hayatlarını sürdürdü. Derken eski kurbanlar (Çinliler) cellât oldu ve kendi Unit 731’lerini kurarak Uygurları imhaya başladı. Dün Japonlardan kütük muamelesi görenler, Uygurlara kütük muamelesi yaparak cehennem kütüğü olmaya hak kazandılar.

Pearl Harbor ile atom bombası hikâyeleri arasında Unit 731’in adı bile geçmedi. General Shiro Ishii, 67 yaşında gırtlak kanserinden ölünceye değin kimseye hesap vermeden, konfor içinde yaşadı. Kurbanlar Yahudi olmadıkları için ekranlarda görünme hakları olamadı. Derken eski kurbanlar (Çinliler) cellât oldu, kendi Unit 731’lerini kurarak Uygurları imhaya başladı.

Tarih yer şekilleriyle gösterilecek olsa orası caniliğin Everest’i olurdu. Korku filmi senaristlerinin bile akıllarına gelmeyecek boyutta bir hunharlık, 1 Mart 1932 ile 18 Ağustos 1945 tarihleri arasında, bilim adına işlendi. 12 bin kişi laboratuvarlarda, yüz binlercesi de saha deneylerinde vahşice öldürüldü. Auschwitz’in bile onun yanında tatil köyü kaldığı bir işkencehâne ve imha merkezinden söz ediyoruz. Gelgelelim kurbanlar Yahudi olmadığından National Geographic dikdörtgeni içinde görünme imtiyazına erişemedi.

Unit 731...

  • İnsanlık tarihinin en korkunç suçlarının işlendiği yerin adını dahi duymamış olma ihtimaliniz çok korkunç değil mi?

‘Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi’ Resmî adı ne kadar da mâsum. Çin’in kuzeydoğusundaki Mançurya’nın Harbin şehrinde, 6 km²’lik bir arazi üstünde 150’den fazla bina ve fabrika, 4500 konteynır Japon İmparatorluğu’nun askerî polis biriminin hizmetine sunuldu. Kyoto Üniversitesi mezunu mikrobiyolog ve cerrah General Shiro Ishii, başından sonuna projeye komuta etti. İki yıllık yurtdışı gezisinden Batı’nın biyolojik ve kimyevî programlarında ne kadar ilerlediğine içerleyerek dönmüştü. Dönemin Sağlık Bakanı Koizumi de I. Dünya Savaşı’nda Almanların zehirli klor gazı kullanımının sonuçlarından büyülenmişti. Geç kalmışlık hissiyle işe dört elle sarıldılar.

‘Şerefli bir ölüm’

8 farklı bölümün ortak görevi Japonya’nın güç kazanmasına yarayacak gizli silahları temin etmek ve aşırı şartların insan vücudu üstündeki tesirini araştırmaktı. Hayvan deneyleri yapa yapa vicdanları körelmiş 300 Japon bilim adamı, canlı insan deneylerini bulunmaz bir fırsat olarak gördü. Mantıkları son derece basit ve avamîydi: “Esirler düşmandı ve neticede ölümle cezalandırılacaklardı. Bu esnada tıbbın ilerlemesine katkıda bulunacakları için bunun onurlu bir ölüm olacağını düşünüyorlardı.”

8 farklı bölümün ortak görevi Japonya’nın güç kazanmasına yarayacak gizli silahları temin etmek ve aşırı şartların insan vücudu üstündeki tesirini araştırmaktı.
8 farklı bölümün ortak görevi Japonya’nın güç kazanmasına yarayacak gizli silahları temin etmek ve aşırı şartların insan vücudu üstündeki tesirini araştırmaktı.

Kobaylara insan nazarıyla da bakmıyorlardı zaten. Hepsinin adı “maruta” yani kütük idi. Yüzde 95’i Çinli ve Koreli, diğerleri Rus ve az bir kısmı da Batılıydı. Kütükler 4-5 hafta sonra ölüyor veya acılara dayanamayıp intihar ediyordu. Her hâlükârda birer kütük gibi krematoryumlarda yakılıyorlardı. Ahali, içeride ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değildi fakat gelen vagonların geri gitmediğini, buraya giren hiçbir mahkûmun çıkamadığını görebiliyordu.

Japon Dr. Mengele’ler

Burada Şeytan-ı Lain’in dahi lanetleyeceği şenaatler işlendi. Adına ‘deney’ denen akıl almaz cinayetler…

Diri gömmeler, dondurmalar, anestezisiz diri kesimler, göz çıkarıp karın deşmeler, bomba ve mermileri vücutta sınamalar, aç ve susuz bırakıp tepkileri incelemeler...

Japon Dr. Mengele’ler Nazileri nasıl geride bırakabileceklerini, işi nereye kadar vardırabileceklerini araştırıyorlardı.
Japon Dr. Mengele’ler Nazileri nasıl geride bırakabileceklerini, işi nereye kadar vardırabileceklerini araştırıyorlardı.

Bazı deneylerse bunlara bile rahmet okutacak cinstendi.

Kurbanların kolları, bacakları kesiliyor, sağdakiler sola, soldakiler sağa dikiliyordu. Mideleri çıkarılıp yemek boruları doğrudan bağırsaklarına bağlanıyordu. Beyin gibi organlardan parçalar kesilip vücudun cevabı inceleniyordu.

Kaç derecelik ısıya ne tepki verdiklerinin incelendiği gibi. Anneyle bebeği aynı odaya koyup zeminden ısı vererek annenin bebeği ayakları altına alıp almayacağını test etmek, insanların damarlarına doğal yağ enjekte edip et yiyen karıncalara havale etmek de bu iblisane araştırmaların kapsamındaydı.

Frengi gibi muhtelif zührevî hastalıkları aşılama kisvesiyle bulaştırıp sonra bunları diğer mahkûmlarla cinsî münasebete zorlamak, frengili annenin rahmini diri diri deşip cenini incelemek cinnetin son safhalarındandı.

Tecavüz standart bir uygulamaydı ve doğan bebekler de kobay olarak sisteme dâhil ediliyordu. Japon Dr. Mengele’ler Nazileri nasıl geride bırakabileceklerini, işi nereye kadar vardırabileceklerini araştırıyorlardı.

Ya savaşı kazansalardı?

General Ishii’nin gayesi “mükemmel veba”ya erişmekti. Ürettikleri mikropları daha yakından gözlemlemek için civar köylere bulaştırıyordu. Şarbon, tifo, kolera bulaştırılmış yiyecekler, kıyafetler, pireler, alçaktan uçuş yapan uçaklarla Çin yerleşimlerine atılarak yüz binlerce insanın ölümüne sebebiyet verdi. O, bu suretle bilimin, bilim de Japon ordusunun hizmetindeydi.

General Ishii’nin gayesi “mükemmel veba”ya erişmekti. Ürettikleri mikropları daha yakından gözlemlemek için civar köylere bulaştırıyordu.
General Ishii’nin gayesi “mükemmel veba”ya erişmekti. Ürettikleri mikropları daha yakından gözlemlemek için civar köylere bulaştırıyordu.

Savaşı kazansalar bu çalışmalar kim bilir hangi aşamaya varacaktı. Hiroşima’ya atom bombası atıldığı gün Sovyet ordusu da Mançurya’ya girince Unit 731 komutanlığı, tesisi imha edip Kore’ye çekilme emri verdi. Kalan son kütükler zehirlendi, 600 Çinli işçi kurşuna dizildi ve binalar ateşe verildi fakat bombardımana karşı tahkim edildiğinden tahrip işlemi başarıyla gerçekleştirilemedi. Gelgelelim bu cinnet ve cinayet kampının üstü ustaca örtüldü. Düşmanları tarafından.

Deneyimler karşılığında dokunulmazlık

Yarbay Sanders, Amerikan ordusunun biyolojik silah çalışmaları yürüten biriminin mensubuydu. Japon meslektaşlarının ketumluğu karşısında tehdide başvurdu: Sovyet yargısına teslim etmek! Yola gelen Japonların getirdikleri belgeler tahminlerinin çok ötesindeydi. General MacArthur’a bu bilgilerin “paha biçilemez” olduğunu söyleyince MacArthur, diğer müttefiklerle paylaşmamak kaydıyla, bu deneyimler karşılığında tüm sorumlulara dokunulmazlık vaat etti. Unit 731 üyeleri böylece ABD’de sağlık sektörü ve akademide saygın konumlara geldikleri özgür bir hayata kavuşurken, ABD de aldığı bu bilgileri Kore ve Vietnam’da çabucak hayata geçirdi.

Yarbay Sanders, Amerikan ordusunun biyolojik silah çalışmaları yürüten biriminin mensubuydu. Japon meslektaşlarının ketumluğu karşısında tehdide başvurdu
Yarbay Sanders, Amerikan ordusunun biyolojik silah çalışmaları yürüten biriminin mensubuydu. Japon meslektaşlarının ketumluğu karşısında tehdide başvurdu

Sovyet Rusya ise elindeki esirlerden 12 tanesini, verdikleri vahim ifadelerden ötürü, 2 ila 25 yıl cezaya çarptırdı. Esirlerden sadece biri Japonya’ya dönebildi. ABD bu itiraflara “komünizm propagandası” deyip geçti. Sovyetler elindeki yüzbinlerce savaş esirini imha edişini böylece perdelemek istiyordu. Ayrıca Ruslar da saflarına çektikleri Unit 731 mensuplarına dokunulmazlık verdiler. Birime ait dokümanların daha sonra Sverdlovsk’taki Sovyet tesisinde çıkması bunun kanıtlarındandı.

Kurbanlar Yahudi olmayınca

Japonlar bu cürümleri ne kabul etti, ne de bedelini ödedi. Pearl Harbor ile atom bombası hikâyeleri arasında Unit 731’in adı bile geçmedi. Sonra robotlar ve harikalarla anılır oldu Japonlar, dosya açılmadan kapandı. Kurbanlar da Yahudi olmayınca, lobi güçleri bulunmayınca ekranlarda görünme hakkı edinemediler.

Japonlar bu cürümleri ne kabul etti, ne de bedelini ödedi. Pearl Harbor ile atom bombası hikâyeleri arasında Unit 731’in adı bile geçmedi.
Japonlar bu cürümleri ne kabul etti, ne de bedelini ödedi. Pearl Harbor ile atom bombası hikâyeleri arasında Unit 731’in adı bile geçmedi.

General Shiro Ishii, 1959’da 67 yaşında gırtlak kanserinden ölünceye değin kliniğini işletti ve kimseye hesap vermeden, konfor içinde yaşadı. Suç ortaklarından da kimi vali, kimi olimpiyat komitesi başkanı olarak hayatlarını sürdürdü. Derken eski kurbanlar (Çinliler) cellât oldu ve kendi Unit 731’lerini kurarak Uygurları imhaya başladı. Dün Japonlardan kütük muamelesi görenler, Uygurlara kütük muamelesi yaparak cehennem kütüğü olmaya hak kazandılar.