Başınıza 6 ok düşsün!

Başınıza 6 ok düşsün!
Başınıza 6 ok düşsün!

PKK’yla Saadet Partisi, AK Parti’de bakanlık, başbakanlık ve genel başkanlık yapmış kişilerle FETÖ’cüler aynı safta, 6 okun altında buluştular. Milletin kalbine, beynine, inancına, mâbedine, geleceğine saplanan 6 oka tutundular. Belli ki hırsları büyüktü ama kinleri daha da büyük çıktı. Herkes kullanılabilirdi ama bunlar maşaya dönüştü.

12 Eylül’ün üzerinden hayli zaman geçse de Kenan Evren hâlâ cumhurbaşkanıydı. O günlerde İmam Hatip Lisesi’ne başlayalı birkaç yıl olmuştu. Bugün bazı okullarda olduğu gibi kız-erkek karışık değil ve binalarımız da çok şükür ayrıydı. Tek sıkıntımız hocaların bazılarının erkek olmasıydı.

Bir sürü yüreksiz, ahlâksız, vicdansız, laikperest, kemalist ve ateist, başörtümüze taktı. Bu Türk görünümlü ama Türk olmayan İslam ve Türk düşmanları bizi başımızı açmak ve okulu bırakmak arasında bir tercihle yüz yüze bıraktı.

Çok şükür açmadan bir yolunu bulup okulu bitirmek nasip oldu. Bitirdik, başörtüsüyle imtihana girmek bile mümkün olmuştu. O günlerde de DYP-SHP hükümeti vardı. Bizim, iç politik meseleler ve siyasetle de hiçbir işimiz yoktu. Ama başımız örtülü olduğu için kazandığımız fakülteye kayıt yapmaya izin vermediler.

Allah’ın emrini çiğneyip okumak ise bize göre değildi. Bugün bir kadının, kadın-erkek karışık bir üniversitede eğitim görmesinin akıl işi ve Müslümanca olmadığını anlasak da o gün gençlik heyecanıyla pek farkında değildik.

Darbeci kemalistlerle, sivil görünümlü kemalist SHP (CHP)’nin iktidarı arasında pek bir fark yoktu. İkisi de başörtüsü ve İmam Hatip düşmanlığında da hem fikirdi, tıpkı diğer hususlarda olduğu gibi. Bu düşmanlığın ardında yatan şey ne başörtüsüydü ne İmam Hatip’ti. Gerçek düşmanlık İslam’a ve Müslüman milletin değerlerineydi.

Yıllar geçti ‘bari açık öğretim okuyalım’ dedik 2000’lerin ilk yıllarında yani 28 Şubat zulmünün sürdüğü günlerde. Ve o gün iktidar AK Parti’di. Yeniden imtihan müracaatlarında bulunduk. Başörtümüz yine mesele ediliyor, üniversite imtihan müracaatımız bile kabul edilmiyordu.

İnsan hakları kurulları diye bir şey teşekkül ettirilmişti. İnsan hakları kuruluna müracaat ettik. Kurul, başımız örtülü olduğumuz için ÖSYM’nin müracaatımızı bile kabul etmemesinde mahzur görmedi, yani ‘bunda bir hak ihlâli yok’ dedi.

Yine vazgeçtik… Bizimki de iş değildi. Okumak ve diploma sahibi olmak gibi bir derdimiz de yoktu. Biz zâten onların öğreteceğinden çok fazlasını ve şüphesiz ki daha isabetlisini kendi imkânlarımızla öğrenmekteydik.

Bir taraftan da Refah Partisi kadın kollarında zulme karşı mücadele yürütüyorduk. Aynı Müslüman ve Türk düşmanlarınca partimiz de kapatılmıştı. Yenisi ve yenileri kuruldu. Bir süre sonra eski ruhun olmadığını görünce mücadeleden değilse de siyasetten elimizi çektik. Üstelik Kadın Kolları Başkanlığı ve daha fazlasını vadetmelerine rağmen…

Çocukları yetiştirmek, Kur’an’la iştigal etmek, aileye sahip çıkmak, öğrenilen bilgiyi hapsetmek yerine paylaşarak anlatarak, yazarak çoğaltmaktan daha iyisi yoktu.

Necdet’in Çankaya işgali

Ak Parti’nin iktidarından sonra ve özellikle de kemalist, laikperest, kavmi de şâibeli Necdet’in Çankaya işgali bitince, Recep Tayyip Erdoğan ülkede yüzyıllık zulümlerin pek çoğunu tecridi olarak bitirdi. Gerçek sahiplerini hasretle kucaklayan devlet, ağır aksak da olsa özüne dönmeye başladı.

Başarısız oldukça hırçınlaştılar

Eğitim, kültür, çevre, ziraat gibi sahalarda yeterli ve doğru adımlar istenilen düzeyde atılamasa da Türkiye’nin kabına sığamadığı günler başlamıştı.

Hırçın ve hazımsız çeteler; 28 Nisan e-muhtırası, MİT operasyonu, Gezi kalkışması, 15 Temmuz hamlesi gibi pek çok girişimde bulundu ama Allah izin vermediği için başaramadılar.

Başarısız oldukça hırçınlaştılar.

Hırçınlaştıkça akıl sağlıklarını kaybettiler. Akıl ortadan kalkınca onun bunun tetikçisine döndüler.

Hedef tahtasına Erdoğan’ı koyup, Türkiye’ye saldırmaya başladılar. Bu saldırı yeni bir şey değildi ama süreçte ilginç koalisyonlar kurdular.

PKK’yla Saadet Partisi, Ak Parti’de bakanlık, başbakanlık ve genel başkanlık yapmış kişilerle FETÖ’cüler aynı safta, 6 okun altında buluştular.

Milletin kalbine, beynine, inancına, mâbedine, geleceğine saplanan 6 oka tutundular.

Belli ki hırsları büyüktü ama kinleri daha da büyük çıktı.

Herkes kullanılabilirdi ama bunlar maşaya dönüştü.

Erdoğan gitsin gerisi mühim değildi. Bunun için PKK da FETÖ de gelebilirdi.

Utanmadan, dünyanın gıpta ile izlediği İHA ve SİHA’ları bile sekteye uğratacaklarını söylediler.

Hırçın ve hazımsız çeteler; 28 Nisan e-muhtırası, MİT operasyonu, Gezi kalkışması, 15 Temmuz hamlesi gibi pek çok girişimde bulundu ama Allah izin vermediği için başara-madılar.
Hırçın ve hazımsız çeteler; 28 Nisan e-muhtırası, MİT operasyonu, Gezi kalkışması, 15 Temmuz hamlesi gibi pek çok girişimde bulundu ama Allah izin vermediği için başara-madılar.

Ardına düştükleri kişiyse uyuşturucu parasını ülkeye getireceğini söyleyen, yalan söylemeyi meslek edinmiş biriydi.

Bu sayede neye inanıp, neye inanmadıklarını öğrenmiş olduk.

İçleri dışlarına çıktığı için biz memnunuz. Çünkü ikiyüzlülük daha çok yapana yüktür. Artık ne olduklarını milletçe biliyoruz.

“Bu kadına haddini bildirin” diyerek Merve Kavakçı üzerinden İslam’a saldıran Ecevit’in eski partisi DSP bile Erdoğan’ı destekleme kararı alırken, ‘Millî Görüşçü’ olduğu palavrası sıkan Saadet, hanımları başörtülü Davutoğlu ve Babacan, başörtüsüne “bir metrelik bez parçası” diyen, başörtüsünü yasaklamak için Anayasa Mahkemeleri’ne koşan CHP ve Kılıçdaroğlu’yla aynı saftalar. Hatta artık CHP’den aday olup, CHP’ye oy istiyorlar.

Bu hâl ne kin ne de akıl tutulması…

Bunun için başka kelimelerimiz var ama bizde kalsın.

Başınıza 6 ok düşsün!