Batının yaygarası, kadın çığlıklarını bastırıyor

‘Şiddet’ konusunu cinsiyet ve kimliklere hapsetmediğimizde, asıl nedenlerine ve özellikle de ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ diyenlerin duymak istemediği en büyük neden olan alkol ve türevi sebeplere odaklanabilme şansımız doğuyor.
‘Şiddet’ konusunu cinsiyet ve kimliklere hapsetmediğimizde, asıl nedenlerine ve özellikle de ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ diyenlerin duymak istemediği en büyük neden olan alkol ve türevi sebeplere odaklanabilme şansımız doğuyor.

Tam amacının ne olduğu belli olmayan ama ailenin temelini sarsmaya çalıştığı aklı başında her insan tarafından kabul edilen İstanbul sözleşmesi, nihayet Türkiye tarafından askıya alındı. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, 10 yıl önce katıldığımız ve eşcinsel gruplar toplum değerlerine savaş açana kadar ne işe yaradığını tam bilemediğimiz sözleşmeden tek taraflı olarak ayrıldık. Türkiye’nin kararı, ilginç bir şekilde batılı yönetimlerden büyük tepki çekti. ABD Başkanı Biden bile bu konuda konuşma ihtiyacı hissetti. Ama geçtiğimiz hafta İngiltere’den gelen bir istatistik, ‘kadına şiddet’ başlığı altında sadece cinayetleri gündem yapan batının, kadın çığlıklarını nasıl susturduğunu ortaya koydu.

Hatırlayanlar mutlaka vardır, ‘ME TOO’ isimli bir hareket vardı. Türkçeye ‘BEN DE’ şeklinde çevrilen hareket, 2017 yılında başlamış ve 2018 yılında zirveye ulaşmıştı. Hareketin ortaya çıkış noktası, dünyayı kasıp kavuran tüm moda hareketler gibi ABD olmuştu. ABD'li kadın oyuncu Alyssa Milano 15 Ekim 2017'de sosyal medya hesabından “Cinsel tacize veya saldırıya uğradıysanız, bu tweet'e yanıt olarak 'ben de' yazın” mesajı paylaşmış ve bir anda Hollywood’un nasıl bir tecavüz merkezi olduğu ortaya çıkmıştı. Dünyanın en ünlü kadınları, dünyanın en ünlü erkekleri tarafından nasıl tecavüze uğradıklarını cesurca anlatmaya başlamış ve magazin dünyasının yaldızları dökülerek foyası meydana çıkmıştı.

Dünyanın en ünlü kadınları, dünyanın en ünlü erkekleri tarafından nasıl tecavüze uğradıklarını cesurca anlatmaya başlamış ve magazin dünyasının yaldızları dökülerek foyası meydana çıkmıştı.
Dünyanın en ünlü kadınları, dünyanın en ünlü erkekleri tarafından nasıl tecavüze uğradıklarını cesurca anlatmaya başlamış ve magazin dünyasının yaldızları dökülerek foyası meydana çıkmıştı.

Ama bu itiraf ve suçlama furyası Hollywood’la sınırlı kalmadı. Politikacı kadınlar politikacı erkekler tarafından, yardım kuruluşu çalışanları BM görevlileri tarafından, temizlik işçileri evlerine gittikleri zenginler tarafından hatta İngiliz kraliyet çalışanları saray görevlileri tarafından nasıl tecavüze uğradıklarını detaylıca anlattı. Dünya her güne yeni bir skandalla uyandı. Bu itiraflar yaklaşık 3 ay dünya gündeminde birinci sıraya yerleşti. Ve dünyanın ‘gazı alındıktan’ sonra, fırtına neredeyse bir anda dindi ve tecavüz dosyası rafa kalktı.

6 Kadından sadece 1’i polise gidiyor

Geçtiğimiz hafta İngiltere’den gelen bir haber ise, rafa kalkan dosyanın o rafta sessiz ve derinden daha da kabardığını, kadına yönelik şiddetin tecavüz boyutunun cinayet ve aile içi şiddet boyutunu çoktan geride bıraktığını gösterdi.

İngiltere’de Ulusal İstatistik Bürosu (ONS), Birleşik Krallığın merkezi olan İngiltere ve Galler’deki cinsel saldırı kurbanlarının yüzde 15’inden daha azının polise ihbarda bulunduğunu ve mağdurların üçte birinin de çocuk olduğunu açıkladı.

Geçtiğimiz hafta İngiltere’den gelen bir haber ise, rafa kalkan dosyanın o rafta sessiz ve derinden daha da kabardığını, kadına yönelik şiddetin tecavüz boyutunun cinayet ve aile içi şiddet boyutunu çoktan geride bıraktığını gösterdi.
Geçtiğimiz hafta İngiltere’den gelen bir haber ise, rafa kalkan dosyanın o rafta sessiz ve derinden daha da kabardığını, kadına yönelik şiddetin tecavüz boyutunun cinayet ve aile içi şiddet boyutunu çoktan geride bıraktığını gösterdi.

İngiltere’de 10-14 yaş arası kız çocukları nüfusun yüzde 6’sından bile az olmasına rağmen polis kayıtlarına geçen cinsel saldırı kurbanlarının yaklaşık yüzde 25’i bu yaş grubundan. İngiltere’de geçtiğimiz yıl 773.000 taciz ve tecavüz vakası kayda geçti. Bu vakaların 115.000’i erkeklere, 618.000’i ise kadınlara karşı gerçekleştirildi. Bu istatistiklerin vahim tarafı ise, sadece polise yapılan ihbarları içermesi. İngiltere ve Galler’de yapılan anket ise, GERÇEK TECAVÜZ SAYISININ EN AZ 6 KAT FAZLA olduğunu, geri kalan milyonlarca mağdurun ‘nasılsa sonuç çıkmayacak’ diye polise gitmediğini ortaya koyuyor.

İngiltere neredeyse tecavüz orada

İngiliz halkı bu konuda çok da haksız sayılmaz. 33 yaşındaki Sarah Everard 3 Mart akşamı bir arkadaşını ziyaret ettikten sonra eve yürüyerek dönerken kaybolmuştu. Genç kadının cansız bedeni günler sonra başka bir bölgedeki ormanlık alanda bulunmuş, saldırının faili bir polis tutuklanmıştı. Bu saldırı İngiltere’yi ayağa kaldırsa da, aslında ‘tecavüz’ İngiliz toplumlarında bir ‘gelenek’ hatta tarihî bir miras. Sömürge topraklarında nüfusu değiştirmek için de kullanılan ‘tecavüz’, BM verilerine göre İngiltere’nin ayağını bastığı topraklardan dünyaya yayılıyor!

  • BM verilerine göre dünyada tecavüz vakalarının en çok görüldüğü ülkeler sıralamasındaki ilk 10 ülkenin 5’i yakın zamanda bağımsızlığını kazanan eski İngiliz sömürgelerinden oluşuyor. Bu konuda başı, yerli halka karşı uzun yıllar soykırım uygulayan İngilizlerin Afrika’daki merkezi Güney Afrika çekiyor. İkinci sıradaki Botswana, üçüncü sıradaki Lesotho, ve dördüncü sıradaki Swaziland da İngiltere’nin eski sömürgeleri. Beşinci sıradaki Bermuda ise halen İngiliz toprağı.

Tecavüz vakalarının en çok görüldüğü ilk 10 ülkenin dokuzu Afrika ve Güney Amerika’da bulunuyor. ‘Dünyanın en mutlu ülkeleri’ sıralamasında sürekli üst sıralarda yer alan İsveç ise, tecavüz sıralamasında da benzer bir performans sergiliyor ve dünya genelinde 6. sırada yer alıyor.

Sömürge ülkelerini sömürenler takip ediyor

Eski sömürgeleri ve şu anki toprakları tecavüz merkezi haline gelen İngiltere ise bu konuda resmi verileri açıklamıyor. Tecavüze uğrayan her 6 kişiden sadece birinin şikâyette bulunduğu ve bunun da 700 bin civarında olduğu hesaba katıldığında, İngiltere’nin bu verileri açıklamasının da imkânsız olduğu görülüyor. Çünkü eğer açıklanırsa, 60 milyonluk İngiltere, 100 bin kişi başına gerçekleşen tecavüz vakaları sıralamasında açık ara en kötü performansla birinciliğe oturuyor.

Tecavüze uğrayan her 6 kişiden sadece birinin şikâyette bulunduğu ve bunun da 700 bin civarında olduğu hesaba katıldığında, İngiltere’nin bu verileri açıklamasının da imkânsız olduğu görülüyor.
Tecavüze uğrayan her 6 kişiden sadece birinin şikâyette bulunduğu ve bunun da 700 bin civarında olduğu hesaba katıldığında, İngiltere’nin bu verileri açıklamasının da imkânsız olduğu görülüyor.

Ama bu konuda İngiltere’yi bu kadar hırpalamak, diğer batılı ülkelere haksızlık olur. Çünkü Afrika ve Güney Amerika’nın oluşturduğu ilk 10 sıralamasının hemen ardından batılı ülkeler geliyor. Avustralya, Belçika, ABD, Fransa ve Güney Kore gibi ‘gelişmiş’ ülkeler, dünyada en çok tecavüz vakasının görüldüğü topraklar olarak ilk 20 listesinde yer alıyor.

Biden ‘bilinçsizce’ konuşuyor

Bu listede yer alan ülkelerin bir diğer ortak noktası ise, İstanbul Sözleşmesinden ayrılan Türkiye’yi ‘tehdit diline yakın’ bir üslupla uyarmaya yeltenmeleri. Türkiye ile ilişkileri ‘ben size küstüm’ seviyesine çeken ve diplomatik teamülleri yıkan ABD Başkanı Biden, sözleşme iptal edilir edilmez yaptığı uzun açıklamada kısaca “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden aniden ve temelsiz yere çekilme kararı derin bir hayal kırıklığı yaratıyor” dedi.

  • Fakat Biden bu sözleri söylediği sırada, ABD’de yılda ortalama 2 bin kadın cinayete kurban gidiyordu. ‘Kadın cinayetleri’ konusunda dünya lideri olan ABD, tecavüzler konusunda da iyi bir yerde bulunmuyor. Her yıl 100 bin kadından yaklaşık 30’u ABD’de tecavüz kurbanı oluyor. Bu oran Türkiye’de 1,5. Yani ABD tecavüz vakalarında Türkiye’nin 20 katı kötü bir sicile sahip.

Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesine AB ülkeleri de tepkisiz kalmadı. Avrupa adına resmi açıklamayı, Avrupa Konseyi'nin dönem başkanlığını yürüten Almanya'nın Dışişleri Bakanı Heiko Maas yaptı. Maas açıklamasında “Sözleşmeden ayrılmak, Türkiye'yi ve Türk kadınlarını şiddetle mücadelede hayati bir araçtan mahrum bırakacaktır. Bu nedenle Türk yetkilileri İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği kadınları şiddetten korumaya yönelik uluslararası sistemi zayıflatmamaya çağırıyoruz" dedi. Bu sözleri söylerken Almanya’nın kadına yönelik şiddet karnesine bakmadığı belli olan Maas, eğer baksaydı 2018 verilerine göre Almanya’nın Avrupa’da kadın cinayetleri konusunda birinci olduğunu görecekti. Dahası, 2018’den bu yana çoğu Avrupa ülkesinin bu konuda bir istatistik yayınlamadığına da şahit olacaktı. Maas dikkatini kadın cinayetlerinden tecavüz vakalarına çevirseydi, bu kez de Almanya’da tecavüz vakalarının (tabii ki sadece kayda geçenlerin) Türkiye’nin 6 katı olduğunu görecekti.

Fransa’da 4 kadından biri şiddet görüyor

Almanya, AB, ABD gibi ‘büyükler’ bu konuda topa girince, Fransa da geri kalmak istemedi ve Dışişleri Bakanı Le Drian aracılığıyla şu açıklamayı yaptı: "Türk makamlarının kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını üzüntüyle karşılıyoruz. Haklardaki bu düşüş endişe vericidir."

  • Bu açıklamayı yapan Fransa, 2011’de imzaladığı İstanbul Sözleşmesini 2018’deki ‘Me Too’ hareketi başlayana kadar yürürlüğe koymayı reddetti. Dahası, resmi verilerini sır gibi saklayan Fransa’daki anketlere göre, kadına şiddet ülkede korkunç boyutlarda. En son 2018 yılında açıklanan verilere göre Almanya ve İngiltere’nin ardından Fransa, kadın cinayetleri konusunda Avrupa’nın en kötüsü.

Fakat diğer Avrupa ülkeleri gibi Fransa da bir kadının öldürülmesine ‘kadın cinayeti’ demek için saldırının ‘ev içi’ şartlarında işlenmesini şart koşuyor. Yani Türkiye’den farklı olarak sebebi ne olursa olsun bir kadının öldürülmesi ‘kadın cinayeti’ olarak kabul edilmiyor. Katilin mutlaka eş ya da sevgili olması gerekiyor.

Bu bakış açısı doğal olarak Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da istatistikleri düşürüyor. Ancak yapılan anket çalışmaları, durumun vahametini ortaya koyuyor. Resmi rakamlara göre bile tecavüz vakaları Türkiye’nin 11 katı olan Fransa’da, gayrı resmi rakamlara göre her 4 kadından biri hayatı boyunca eşi ya da sevgilisinin fizikî şiddetine maruz kalıyor. Her 100 kadından 5’i, son bir yılda tecavüze uğradığını söylüyor. Ve her 10 kadından biri, tanımadığı kişi ya da kişiler tarafından en az 1 kez tecavüze uğradığını itiraf ediyor.

Bağırmaktan asıl sorunu duyamıyorlar

Açık kaynaklara dayanan bu bilgiler, kadına karşı şiddetin dünyanın her yerinde büyük sorun olduğunu, fakat bunun ‘genel şiddetten’ bağımsız düşünülmesinin büyük sorunlara yol açtığını gösteriyor. 2020’de ABD’de 20 bin kişi cinayete kurban gitti. Bunların sadece onda biri yani yaklaşık 2 bini kadındı. 2018’de işlenen 16 bin cinayetin ise 8’de biri kadın kurbanlardan oluşuyordu. Aynı yıl Türkiye’de 2187 cinayet işlenmişti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ‘nedeni bilinmeyen’ cinayetleri de katarak verdiği istatistiğe göre 2187 cinayet kurbanının beşte biri (440) kadınlardan oluşuyordu.

Yani şiddeti ‘kadın’ özeline indirgemek, çok büyük bir şiddet sorununu göz ardı ederek, şiddetin temeline inmeyi engelliyor. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak bu engeli kaldırmak için en büyük adımlardan birini attı. Bunu sadece anlaşmanın imzalanmasından bugüne kadar kadın cinayetlerinin 5 kat artmasından değil; şiddeti ‘kadın cinayetleri’ çerçevesine sıkıştırmaya çalışanların şiddet eğiliminden de anlıyoruz. ‘Şiddet’ konusunu cinsiyet ve kimliklere hapsetmediğimizde, asıl nedenlerine ve özellikle de ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ diyenlerin duymak istemediği en büyük neden olan alkol ve türevi sebeplere odaklanabilme şansımız doğuyor.