Bir delilik yapmanızdan korkuyoruz

Devrim çağrısı yapan ‘aydın’ların, deliler meydana çıkar çıkmaz ortadan kaybolur. Aydınlar korkaktır ve eleştirdikleri sistemin değişeceğini anladıklarında yaptıkları ilk iş kaçmak olur.
Devrim çağrısı yapan ‘aydın’ların, deliler meydana çıkar çıkmaz ortadan kaybolur. Aydınlar korkaktır ve eleştirdikleri sistemin değişeceğini anladıklarında yaptıkları ilk iş kaçmak olur.

Devrim çağrısı yapan ‘aydın’lar, deliler meydana çıkar çıkmaz ortadan kaybolur. Aydınlar korkaktır ve eleştirdikleri sistemin değişeceğini anladıklarında yaptıkları ilk iş kaçmak olur. Delilerin akıbeti ise, ‘eylem adamları’nın insafına kalmıştır. ‘Eylem adamları’nın ilk işi, sistem yıkma heveslisi delileri ortadan kaldırmaktır.

Kendilerine ‘Sanatçılar Girişimi’ diyen bir grup düşkün ünlü, yayınladıkları bildiriyle ‘korkmuyoruz’ diyerek meydan okumaya çalıştı. Bildirileri dikkat çekmeyince, bu kez ‘aksaçlılar’ maskesi takıp yeni bir bildiri yayınladılar. İkinci bildiride tehdidin ve cüretin dozunu artıran düşkünlerin ‘yurtta sulh’ sloganıyla sol tabana yaptığı ayaklanma çağrısı, yakın zamanda birilerini sahaya sürmek için de hazırlık yaptıkları ‘korkusuna’ neden oldu.

Eric Hoffer, Kesin İnançlılar
Eric Hoffer, Kesin İnançlılar

Eric Hoffer, Türkçeye ‘Kesin İnançlılar’ adıyla çevrilen kitabında, devrimlerin 3 grup tarafından ortaklaşa yapıldığını söyler: Aydınlar, deliler ve eylem adamları.

Birinci grup, hayat şartları her zaman toplumun genelinden daha üst seviyede olan, fakat ‘rahatları bozulduğunda’ sistemi eleştirmeye başlayan ‘Aydınlar’dır. Aydınlar, toplumu ‘gidişatın çok kötü olduğuna’ ikna etmek için her yolu kullanır ve onları harekete geçmeye çağırır.

Onların bu çağrısına ilk cevap verenler, Hoffer’a göre ‘deliler’dir. Aslında onların daha rahat şartlarda yaşamak gibi amacı yoktur. İnandıkları bir değer için her türlü maceraya atılmaya hazır gruplardan oluşan deliler yani kesin inançlılar, aydınların aklına uyarak sistemi yıkmaya başlar.

  • Üçüncü grup ise ‘eylem adamları’dır. Her şey yıkıldıktan ve sistem çöktükten sonra ortaya çıkan bu adamlar, yeni bir sistem kurarak devrimi sona erdirirler. Ve genelde bu devrim ne aydınların ne de delilerin hayalindekine benzer.

Hoffer kitabında, devrim çağrısı yapan ‘aydın’ların, deliler meydana çıkar çıkmaz ortadan kaybolduğunu yazar. Aydınlar korkaktır ve eleştirdikleri sistemin değişeceğini anladıklarında yaptıkları ilk iş kaçmak olur. Delilerin akıbeti ise, ‘eylem adamları’nın insafına kalmıştır. ‘Devrim önce kendi çocuklarını yer’ sözü de bu prensibe dayanır. Hoffer’a göre ‘eylem adamları’nın ilk işi, sistem yıkma heveslisi delileri ortadan kaldırmaktır.

‘Aydınlar’ Kendi Delilerini Arıyor

Kendilerine ‘Sanatçılar Girişimi’ diyen bir grup, geçtiğimiz hafta ‘korkmuyoruz’ temalı bir bildiri yayınladı. ABD ve AB tarafından fonlandığı ortaya çıkan sol medyada yayınlanan bildiride, karanlık bir Türkiye portresi çizen bu ‘sanatçılar’, tam da Hoffer’in anlattığı ‘aydın’ tiplemesinin dilini kullanıyordu. Son 20 yıldır siyasi iktidarlar üzerindeki hegemonyaları biten, toplumdaki kredileri tükenen ve son 10 yıldır da sosyal medya sayesinde maskeleri düşen ‘aydınlar’, kullandıkları bu tehlikeli dille üstü kapalı olarak ‘devrim’ çağrısı yaptı.

‘Maddi Olarak Zor Durumdayız’

Kanal İstanbul’dan baro yasasına, İstanbul depreminden Ayasofya’ya kadar her konuya değinen ‘Korkmuyoruz’ bildirisinde, Türkiye’nin ‘tarihin en karanlık dönemini yaşadığı’ iddia edilerek ‘birileri bir şey yapsın’ denildi.

Bildirinin asıl yazılma nedeni ise, satır aralarına gizlendi. Bedri Baykam, Müjde Ar, Müjdat Gezen, Zülfü Livaneli, Ferhan Şensoy, Levent Üzümcü, Ümit Zileli gibi bir dönemin kudretli ünlüleri, kaybettikleri itibarlarının ve şatafatlı günlerinin arkasından ağlayarak “her zaman halkının yanında yer almış olan sanatçılar, maddî olarak da her zamankinden daha çok sıkıntı içinde kalmış durumdadır” sözleriyle aslında neyin peşinde olduklarını itiraf ettiler.

‘Aksaçlılar’ Maskeyle Tehdit

‘Sanatçılar Girişimi’ adıyla yaptıkları nispeten yumuşak açıklama gündemde yeterince ses getirmeyen sözde sanatçılar, bu kez aralarına başka isimleri de ekleyerek yeni bir bildiri yayımladı.

Kendilerine ‘aksaçlılar’ diyen 101 kişilik grubun bildirisi, gerçek bir tehdit ve provokasyon tonundaydı. “Ülkemiz bugüne kadar böylesine koyu bir karanlık, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, toplumsal doku çürümesi, dünyada yalnızlaşma, itibarsızlaşma yaşamamıştı” denilen bildiride, Türkiye’nin cephelere bölündüğü iddia edilerek, tüm bu cepheler ‘direnişe’ çağırıldı.

Bildirinin en dikkat çeken bölümü ise, FETÖ’nün 15 Temmuz işgal girişiminde kullandığı ‘yurtta sulh’ sloganını kullanması ve bu sloganla yaptığı çatışma çağrısı oldu. Bildirinin o bölümünde şöyle diyor ‘aksaçlılar: “Yayılmacı, fetihçi heveslerle; ‘yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinin yerini yedi düvelle savaş, çatışma, düşmanlaşma alıyor. En önemlisi: cephelere bölünüyoruz. Aramıza nifak sokuluyor ki, dindarı laiki, sünnisi alevisi, sağcısı solcusu, Türkü Kürdü, genci yaşlısı bu gidişata ‘dur’ demesin. Topyekûn tehdit ancak topyekûn karşı koyuşla bertaraf edilir. Çözüm; bütün muhalefet güçlerinin, kendi çizgilerini, kendi varlıklarını koruyarak temel ilkelerde buluşacakları demokrasi ittifakını gecikmeden kurmaktır. Size dayatılan bölünmeleri, düşmanlıkları, sahte cepheleri aşın, birlik olun, sesinizi yükseltin. Özgürlüklerimize, aşımıza ekmeğimize, yaşam tarzlarımıza sahip çıkma, haklarımızı talep etme zamanıdır.”

Cesaret Değil Cüret

Bir hafta içinde yayınlanan her iki bildiri de, ülkede ayrımcılığı ve kutuplaşmayı körükleyen kesimlerin, yakın zamanda bu kutuplaşmayı çatışmaya çevirmek için ellerinden geleni yapacağını gösteriyor. Kargaşa çağrısı yapan her sözde aydın gibi, muhtemelen kaçmak için bavulları hazır şekilde bekleyen bu grubun ‘cesaret’ gibi sunduğu şey ise sadece cüret. Ve bu cüret de, harekete geçirebileceklerine inandıkları delilere dayanıyor. Fakat sözde aksaçlılara güvenerek bir delilik yapanların başına gelebilecekleri gösteren 15 Temmuz tecrübesi hafızalarda dün gibi taze.