Bir pagan metaforu olarak ağaç ve zihniyet dönüşümü

Gezi’den sonra yine ağaç üzerinden toplumsal öfkenin radikal bir siyasî harekete dönüşmesi için dağlara çıktılar.
Gezi’den sonra yine ağaç üzerinden toplumsal öfkenin radikal bir siyasî harekete dönüşmesi için dağlara çıktılar.

Ağaç metaforu hâlâ etkilidir. Son yirmi beş yıldaTürkiye’nin yeşil alanlarının nitelikli hâle getirilmesibakımından gözle görülür bir çalışma söz konusuolmasına rağmen muhalifler ağacı ideolojik ve dinî birsembole dönüştürdüler. Bunu önemsemeliyiz. Çünküpaganizm özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinden başlamaksuretiyle epeyce ilerleme kaydetmiş bir “akım”dır.

Gezi’den önce FETÖ; sisteme hâkim olduğu için inanılmaz boyutlarda usulsüzlük, yolsuzluk, suiistimal, hırsızlık, hak gaspı yaparak toplumda infial uyandırmıştı. Siyaseten mesul makamda bulunduğu için toplumsal öfke AK Parti ve tabanına yönelmişti. Çok uzak bir zamandan bahsetmiyoruz, FETÖ’cülerin devletteki hâkimiyeti özellikle liseli gençleri gelecek endişesine düşürüyordu. Lise düzeyindeki gençlik okullarda belli odakların tahrikiyle kendi aralarında örgütleniyor ve adeta 1970’li yılların kamplaşmalarını hatırlatacak manzaralar ortaya çıkıyordu.

FETÖ sisteme hâkim olmaktan kaynaklanan üstünlüğünü örgüt elemanlarının daha fazla istihdam edilmesi ve devletin içeriden ele geçirilmesi üzerine kurmuş; sorumluluk makamında bulunduğu için toplumsal öfkeyi de Erdoğan’ın şahsına ve AK Parti tabanına yöneltmişti. Kirli bir savaştı ve ne yazık ki FETÖ’yü de yöneten güçler, daha o zamanlarda toplumun farklı kesimlerini muhalefet süreçlerine dâhil ederek yeni bir kimliğe doğru sürüklüyordu.

“Mesele ağaç değil”, 2013’ün hafızalarda kalan slogan cümlesidir. Bu cümle ile Erdoğan’ın şahsına ve AK Parti tabanına yöneltilmiş toplumsal öfkenin yeni bir düşünce biçimine işaret ettiğini anlamamız çok da kolay değildi. Kendini laiklik, solculuk, etnik milliyetçilik, mezhebî asabiyet ve yeni dinî hareketler bağlamında gören birçok farklı kişi ve grup yeni bir muhalefet çatısı altında birleştirildi. Meselenin ağaç olduğu kısa bir zamanda anlaşıldı. Ağaç bir metafordu fakat binlerce kişiyi uzun süreli muhalefet hareketinde tuttuğuna göre kullanışlı bir araç olduğu anlaşıldı.

Gezi’den sonra yine ağaç üzerinden toplumsal öfkenin radikal bir siyasî harekete dönüşmesi için dağlara çıktılar. Doğanın ağaç ve ormanlarla sınırlı olmadığı, sahil şeritlerini işgal ve talan yoluyla ele geçiren muhalifler tarafından bilinmiyor olamaz. Bu muhalefet içinde yer alanların ekseriyet itibariyle bu alanlarda konuşlanmış olması elbette anlamlıdır. Bu alanların yerel unsurlarını kendilerine dâhil etmek ve direnç gösteren unsurları da bertaraf etmek istedikleri konusunda herhangi bir şüphe yok. Fakat esas dikkat çekmek istediğimiz husus ağacın kalıcı bir muhalefet sembolüne dönüşmüş olmasıdır. Ağaç, orman, tabiat, doğa vs kavramlar üzerinden yeni bir düşünme biçimi oluşturduklarını görmek gerekiyor.

Şeylere anlam yüklemek kökleri çok eskiye dayanan bir gelenektir. Şeylerin anlamsız olduğunu iddia etmiyoruz fakat insanın zihninde tasarladığı ve başkalarıyla uzlaşarak mütecanis bir hâle getirdiği manayı temsil etme bakımından şeylerin yetersiz olduğu şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktır. Kazdağlarına çıkan muhaliflerin şeylere (ağaç, orman, yeşillik vs) yükledikleri mütecanis anlamı bir kenara bırakarak içindeki altınlardan dolayı bir anda taşlara yönelmesi de insanlık tarihi kadar eski bir davranıştır. Bir sonraki adımda şeylere yükledikleri anlamın gerçekten var olup olmadığını merak ettikleri için ağaçları kesmeye kalkarlarsa şaşırmamak gerekir. Bu da kökü insanlık tarihi kadar eskiye giden geleneğin bir parçasıdır. Bu tarz bir eğilimin aynı zamanda içe kapanmak anlamına geleceğini de söylemek gerekir. Şeylerle bağımlı bir hayatın ötekileştirici bir davranış modelini benimsemesi içe kapanmanın zarurî bir sonucudur.

Bireyin kendini merkeze alan bir yaklaşıma sahip olması, üzerinde durulmayı hak eden bir meseledir. Bu tarz bir yaklaşım “ötekiler” için büyük bir sorundur. Tabiatın en güzel manzaraları denizle karanın buluştuğu yerlerdeydi. Şimdi bu manzaraların büyük oranda talan edildiğini biliyoruz. Bu alanların örgütlü bir şekilde yabancılaştırıldığını da gözlerden uzak tutmamalıyız. Bu alanlar kesin inancı besliyor, içe kapanık bir hayatı dayatıyor ve ötekileştirmeyi en üst seviyelere çıkartıyor. Bunun, toplumsal kutuplaşma denilen şeyin kendisi olduğunu söylemekte bir sakınca yok. Türkiye’de Gezi ile ayyuka çıkan sürecin devam ettiğini düşünüyorum. FETÖ’cülerin sürece açıktan dâhil olmasıyla belirli düzeyde bir berraklaşmanın yaşandığını da söylemeliyiz. Fakat muhafazakâr muhalefet unsurlarının nereye kadar uzanabileceği hususunda vuzuh söz konusu olmadığı için süreç bir müddet daha devam edecektir.

Ağaç metaforu hâlâ etkilidir. Son yirmi beş yılda Türkiye’nin yeşil alanlarının nitelikli hâle getirilmesi bakımından gözle görülür bir çalışma söz konusu olmasına rağmen muhalifler ağacı ideolojik ve dinî bir sembole dönüştürdüler. Bunu önemsemeliyiz. Çünkü paganizm özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinden başlamak suretiyle epeyce ilerleme kaydetmiş bir “akım”dır. Paganizmin özellikle muhafazakâr dindarlar arasında da taraftar bulması ilgi çekici bir gelişmedir. Böyle bir gelişmeden bahsetmek bile tuhaf karşılanacakken durumun gerçeklik kazanmış olmasını önemsemek gerekir. Geçmişte temel dinî-İslamî kavramlar üzerinde tahrifat yapılmıştı.

Tanımları ve sınırları belirli kavramların anlam genişlemesine tabi tutularak dinî düşüncede muğlâklık oluşturulmuştu. Şeylere yüklenilen anlamlar ve bu anlamların mütecanis fikirlere dönüşmesi karşısında dinî düşüncede meydana gelen muğlâklık zihnî ve toplumsal dönüşümün hızlı bir şekilde yayılmasını sağlar. Israrlı bir şekilde FETÖ’nün düşünce dünyamızda meydana getirdiği tahribata vurgu yaptım. Bilerek ve isteyerek mağduriyet ve masumiyet boyutunun bir adım ötesine geçmediler. Anlamın berraklaşmasını önlemek istedikleri çok açıktır.