Bir veda, ara veya duruş yazısı

Şu an daha önemli konular, daha dikkat çeken bölgeler var. Onların sesi de önemli. Bir insan, bir Müslüman, bir Türkolog olarak Çin’deki Uygurların acılarını düşünüyorum.
Şu an daha önemli konular, daha dikkat çeken bölgeler var. Onların sesi de önemli. Bir insan, bir Müslüman, bir Türkolog olarak Çin’deki Uygurların acılarını düşünüyorum.

Aylardır içimde bu yazıyı yazıyorum. Ayrılık kısa da olsa selamsız gitmek hiç hoş değil. Siz sevgili okurlara, diğer yazar arkadaşlara, editörlere, dergiye ve en önemlisi kendime yakıştırmıyorum selamsız ayrılmayı. Hayır, dergi yöneticileriyle herhangi bir anlaşmazlık ya da herhangi bir olay söz konusu değil. Dört sene boyunca yazıp da tekrara düşmemek hiç kolay değil. Bir de size bir anımı anlatayım.

Yıllar önce katıldığım önemli bir toplantıda, uzun süredir görmediğim tecrübeli bir diplomatla karşılaştım. Koridorda sohbet ediyoruz. Salonda protokol konuşmaları yapılacak. Bir yetkilimiz mütercimle birlikte on dakika konuşma yapacak ama uzattıkça uzattı.

Konuşma yaklaşık bir saati buldu. Bir yandan hasretimizi gideriyoruz, bir yandan konuşmacının sunumunu dinliyoruz. O sırada bu tecrübeli diplomat kulağıma küpe olacak bir şey söyledi: Küçüklüğümde rahmetli babam bana, ‘Oğlum, İslam’ın kaç şartı var’ diye sordu. Ben de tam bir özgüvenle, ‘Beş’ dedim ve saydım, ‘Şehadet getirmek, namaz kılmak, ramazan orucunu tutmak, zekât vermek, hac vazifesini yapmak’ Babam, ‘Hayır oğlum, altı. Altıncısı da çok önemli. Haddini bilmek. Sınırını bilmek, yani ölçülü olmak’

İşte, ben de yazılarımın bir saatlik alakasız ve boğucu prokol konuşmasına benzemesin, tekrara düşmemeyeyim diye biraz ara vermeye karar verdim.

Zamanı gelince durmayı bilmek önemli. Maskara olmamak için... Yazıda, akademide, belki de siyasette... Gururla çekilmek. Galiba yorulduğum için son zamanlarda biraz yük hissetmeye başladım. Yazılarım vazife değil, hırs değil, telif peşinde koşuşturmak da değil. Sadece aşk... Aşk yetmeyince yazamam. Aşkla yazılmayan her bir yazı boş ve etkili değil. Biraz dinlenme vakti. Malum, hamur da dinleniyor ve kabardıktan sonra pişiriliyor.

Yiyecekler ham yenmez, ben de ham ürünlerimi sizlere yutturmam. Bir süre sonra -belki burada, belki başka bir yerde, belki de başka bir edebiyat türü ile- sizlerle tekrar buluşmaya niyetim, arzum ve ihtiyacım var. Sadakat önemli. Her daim gönlümün yarısı, bir ayağım, zihnim sizinle.

Kudüs yüzünden, Müslümanların ilgisizliğinden, korkaklığından da öfkeliyim.
Kudüs yüzünden, Müslümanların ilgisizliğinden, korkaklığından da öfkeliyim.
Bir sonraki görüşmemize kadar hoş ve sağlıcakla kalın. İçinizdeki güzelliğe, milletinize ve vatanınıza her daim sahip çıkacağınızı biliyorum. Sizi tam da bu yüzden seviyorum.

Bir de şu an daha önemli konular, daha dikkat çeken bölgeler var. Onların sesi de önemli. Bir insan, bir Müslüman, bir Türkolog olarak Çin’deki Uygurların acılarını düşünüyorum. Yardım edemeyeceğim, bir şey yapamayacağım için de hüzünlüyüm. Kudüs yüzünden, Müslümanların ilgisizliğinden, korkaklığından da öfkeliyim. Susma sebeplerden biri de bu.

Dergi formatına, bu yazı formatına hiç uyumlu olmasa da kendimi şair tanıtmasam da bu yazı dizisini bir şiirle bitirmek istiyorum.

Gölge

Dedemin evi

Urumçi’nin kenarında

Mabetle bitişikmiş

Bahçesinde bir akdut

Gölgesinde bir sedir

Üstünde titreyen parmaklarla dokunmuş

Rengârenk bir halı

Her bir düğümünde

Mırıldanmış

Hüzünlü şarkılara karışmış dualar

Söylenecek her söz

Halı düğümlerine dönüşmüş

Boğazdaki düğüm

Kelimeleri

Çığlıkları

Geçirmez

Bir Çin Seddi

İki göz evde

Dokuma tezgâhı

Arkasında saklanmış

Seccade

Soran olursa

Desen örneği

Ninemin sandığından

Annesinin hatırası

İki göz evde

Altı çift göz

Gözyaşları sayısız

Sessiz

Ninem

Her gün dedemin yolunu

İş dönüşünü

Gözlermiş

Sağdaki mabedin yıkılışından

Bir iki gün evvel

Bir yol veya iş kazasında

İzi kayboluncaya kadar

Ses yok

Kelime yok

Çığlık da yok

Boğazdaki düğüm

Çığlıklarını

Kelimelerini titrek parmaklarla

Dokuma tezgâhına

Dokumuş

Dışardan gözleyen var diye

Mahmudumun Lügatı’nda

Bu hali anlatan kavram var mı?

Lügat mi, yoksa halıya

Dokumaya dökülmüş?

Onun ardından

Ninem içerden

Annemle babamın yolunu

İş dönüşünü

Kamp dönüşünü gözlerdi

Dışardan gözleyen ise

Kim bilir neyi beklerdi

Hiçbir yere giden yol yapımı için

Kocaman akdut ağacı kesildi

Ne sedir kaldı ne de halı

Urumçi’nin kenarı üstünde

Sadece bir gölge kaldı

İçinde

Mırıldanmış hüzünlü şarkılarla karışmış duaların

Yankısı