BİSAV da Kayyumun Elinde Kaldı

Belki de meseleye şuradan başlamak lâzım: BİSAV nedir? Ve hakikatte ne yapar? Ne işe yarar? Peki niye buradan başlamak icap etmekte?
Belki de meseleye şuradan başlamak lâzım: BİSAV nedir? Ve hakikatte ne yapar? Ne işe yarar? Peki niye buradan başlamak icap etmekte?

Geçtiğimiz hafta BİSAV’a, yani Bilim ve Sanat Vakfı’na kayyum atandı. Resmi zevatın izahına göreyse henüz kayyum atanmadı da bu atamanın önü açıldı. Peki ama niçin? “Bir vakıf üniversitesine kayyum atandığında, o üniversitenin kurucusu durumundaki vakfa da kayyum atanması icap eder.” mealindeki dumanı tüten bir yasal düzenlemeye binaen.

“İyi de, ne var bunda? Ne güzel işte. Belli ki ortada bir mesele var. Devlet de devletliğini yaptı ve işe el koydu. Meseleyi de kaynağında çözüyor.” diyebilirsiniz. Sahiden de böyle düşünüyorsanız ya Bilim Sanat Vakfı’nı hiç bilmiyorsunuz yahut da çok iyi biliyorsunuz. Ve hiç kusura bakmayın, ‘Kabillik’ ediyorsunuz! Kime? Bir kuruma! Niçin? Kimbilir belki de size, olması gerekene nispetle kendi düzeyinizi hatırlattığı için.

Yahut da sizin sahtenizin hakikatini temsil ettiği için.

Meselenin aslını görmezden gelip vicdanınızı susturmak için bahane çok. Binbir dereden 41 mazeret bulup milyonlarca mensubu bulunan bu üç maymun korosuna katılır ve vicdanınızı susturmayı deneyebilirsiniz. Yine de müsaadenizle size şu hususu hatırlatmak isterim: Bazı büyük zihinlere göre vicdan “Tanrı’nın içimizdeki sesi”dir ve biz ne yaparsak yapalım, o ses asla susmaz. Belki biz, o sese sağırlaşabiliriz. Ama vicdan asla susmaz.



VİCDANIN SESİNE KULAK VERMEK

Vicdanının sesini bastıramayanların pekçoğu, bugüne kadar şahitlik ettikleri haksızlıkları, usûlsüzlükleri ve adaletsizlikleri bir şekilde izah edip kendilerini rahatlatmanın bir yolunu bulmuşlardı ama Bilim ve Sanat Vakfı’na yapılan bu muamele, doğrusunu söylemek gerekirse pekçok kişiyi hazırlıksız yakaladı. Belli ki birkaç gün daha ülkemizde en çok edilecek lâf, en fazla kullanılacak ifade ‘kem-küm’den ibaret.

Öte yandan şurası da bir hakikat: Bilim ve Sanat Vakfı’nın, adı var kendi yok binlerce vakıftan biri derekesine indirgenme sürecini başlatan bu uygulama, Türkiye’de farklı kesimlere mensup birçok insanın vicdanını sızlattı.

Kimilerinin hiç beklemediği bir kuvvette hem de.

Bir yanda “Ne oldu ki? Bizim mahallenin gençlerinin toplandığı ve entelektüel gevezelik ettiği küçücük bir yer işte. Bunda bu kadar abartılacak ne var?” diyenler, öbür yandaysa içindeki isyanı çok farklı tarzlarda kelimelere dökmekten kendini alamayanlar...

Üstelik bu ayrımda esas belirleyici husus, siyasi görüşler değil, çok daha farklı kaygılardı.


Bir de “BİSAV’da entelektüel mürit yetiştiriliyor.” tarzında adinin bayağısı iddialar geziniyor ortalıkta. Taraftar bile bulabilen bu ahlâksız ithama cevap yetiştirmek ancak abesle iştigal. Yine de insan sormadan edemiyor: Siz kendinize mürit toplamak için ne diye beherini cahil bırakmak mecburiyeti hissediyorsunuz ki?

İyi ama Bilim ve Sanat Vakfı’nı bu kadar ayrıcalıklı kılan husus ne?

Belki de meseleye şuradan başlamak lâzım: BİSAV nedir? Ve hakikatte ne yapar? Ne işe yarar? Peki niye buradan başlamak icap etmekte? Çünkü son zamanlarda at izi ile it izi birbirine karışmış durumda. Hatta kasdı mahsusa ile karıştırılmakta. Çünkü bunları birbirine karıştırdığınızda, kargalığınıza bakmadan sizi kılavuz belleyenlere, önünüzdeki izi ister at izi, isterseniz de it izi diye yutturabilmektesiniz.

 Akademinin, siyasetin, cemiyetin, iktisadın sıkıştırdığı, boğduğu, daralttığı ufukların ötesine sarkma hakkına sahipsiniz Bilim ve Sanat Vakfı’nın bünyesinde.
Akademinin, siyasetin, cemiyetin, iktisadın sıkıştırdığı, boğduğu, daralttığı ufukların ötesine sarkma hakkına sahipsiniz Bilim ve Sanat Vakfı’nın bünyesinde.


İlkin meselenin zahiri ve dolayısıyla henüz ruhen tamamıyla çürümemiş herkesin teslim edeceği taraflarına bakalım: Hem camia içerisinde, hem de dışarısında, BİSAV benzeri yüzlerce vakıf veya dernek adı altında birçok kurum veya kuruluş var. Çoğu cüz’i bir miktar ücret karşılığında, dileyenlerin katılıp farklı dallarda kurs gördükleri yerler. Bazıları da kendi siyasi, dini veya dünya görüşlerini yaymak için kullanmaktalar bu nevi mekânları.

Ötesi bizi değil, yetkilileri ilgilendirir.

İşin biraz olsun içyüzüne baktığımızdaysa şunu görmekteyiz: Türkiye’deki hem örgün eğitim kurumlarının, hem de dershanelerin, kursların, şunların-bunların, hasılı hiçbirinin barındırmadığı bir hususiyeti var Bilim ve Sanat Vakfı’nın: mahiyeti!

Kurulduğu ândan itibaren haset oklarını üzerine çekmeye başlayan hususiyette bir mahiyet bu.

Başka hiçbir yerde göremeyecekleri bu zihni serbestiyeti ve o serbestiyetin sağladığı fikri irtifayı bir tek BİSAV’da bulabildikleri için gençler o hürriyet havasını tatmak için doldurmaktaydılar o sınıfları.
Başka hiçbir yerde göremeyecekleri bu zihni serbestiyeti ve o serbestiyetin sağladığı fikri irtifayı bir tek BİSAV’da bulabildikleri için gençler o hürriyet havasını tatmak için doldurmaktaydılar o sınıfları.

GENÇLER BİSAV'DA NE BULDU?

İsterseniz yaklaşık 40 yıldır faaliyetlerini sürdüren Bilim ve Sanat Vakfı’nın öncesinde kurulmuş benzeri yapılara, dilerseniz onu taklit etmeye niyetlenen vakıf, dernek, kurum ve kuruluşlara bakın; hiçbirisinde göremeyeceğiniz bir ‘fark’ sahibiydi Bilim ve Sanat Vakfı. Hani şu kitaplarda okuduğunuz, filmlerde izlediğiniz, masallarda dinlediğiniz fikir hürriyeti var ya, işte o hürriyetin, inançlarımızın izin verdiği en son noktaya kadar yaşandığı, yaşatıldığı, bazen de tohumlarının ekildiği istisnai bir mekândı Bilim ve Sanat Vakfı. Hani şu gerçek hayatta ancak iddiasını görebileceğiniz, ispatınıysa rüyanızda bile göremeyeceğiniz hakiki zihin ameliyesinin müessesesi.

Başka hiçbir yerde göremeyecekleri bu zihni serbestiyeti ve o serbestiyetin sağladığı fikri irtifayı bir tek BİSAV’da bulabildikleri için gençler o hürriyet havasını tatmak için doldurmaktaydılar o sınıfları. Düşüncenin Everest’ine tırmanmaya hazırlanmak için.

Çünkü BİSAV, “Muhâl farz...” dedikten sonra akla hayale gelecek her mevzuun zihin plânında konuşulabildiği, düşünülebildiği, mütalâa edilebildiği, masaya yatırılabildiği ülkemizdeki nadir yerlerden biri.

Tıpkı asırlardır hem atalarımızın, hem öteki müslümanların, hem de başka milletlerin yapageldiği gibi, kendi aidiyetini keşfe talip insanların biraraya geldiği bir zihin meclisi.

Sahanız hangisi olursa olsun farketmez, o çatı altında, sizden önceki bütün seçkin zihinlerin yaptığı gibi, siz de kendiniz, çevreniz ve tanrınız hakkında dilediğiniz gibi düşünebilir ve bu tespitlerinizi belli formasyonlar çerçevesinde dillendirebilirsiniz. Akademinin, siyasetin, cemiyetin, iktisadın sıkıştırdığı, boğduğu, daralttığı ufukların ötesine sarkma hakkına sahipsiniz Bilim ve Sanat Vakfı’nın bünyesinde.

İyi ama sormak gerekmez mi? Düşünen, soran, sorgulayan, kurcalayan genç zihinleri ne yapacaksınız?
İyi ama sormak gerekmez mi? Düşünen, soran, sorgulayan, kurcalayan genç zihinleri ne yapacaksınız?

BİSAV, yüz yıldır mazi idraki iğdiş edilen, şimdiyi kavramaktan aciz bırakılan ve gelecek tasavvuru kurutulan insanımızın inşa ettiği bir çıkış umududur.

BİSAV ümmetin bu topraklardaki keyfiyet yüklü sorgulayan zihinlerinin nefes alabildikleri, nefes verebildikleri biricik müessesedir. BİSAV’ın içini boşaltmak demek, keyfiyete geçit vermemek demek.

İyi ama sormak gerekmez mi? Düşünen, soran, sorgulayan, kurcalayan genç zihinleri ne yapacaksınız? Amerika’ya mı göndereceksiniz, Rusya’ya mı? Yoksa güney memleketlerine mi?

BİSAV bu ülkenin gençlerine, bilimde, sanatta ve felsefede at izi ile it izini birbirinden ayrıştırmayı bellettiği için cezalandırılıyor.

Ve siyasette.