BM suçunu itiraf etti: Politikacılarla birlikte nüfusu bilerek azalttık

BM suçunu itiraf etti: Politikacılarla birlikte nüfusu bilerek azalttık
BM suçunu itiraf etti: Politikacılarla birlikte nüfusu bilerek azalttık

Birleşmiş Milletlerin yayınladığı yeni rapor, dünya genelinde büyük bir nüfus krizinin kapıda olduğunu gösteriyor. Ama bu kriz BM’nin son 50 yıldır söylediği gibi ‘nüfus patlaması’ şeklinde olmayacak. 50 yıl sonra aklı başına gelen BM’ye göre asıl kriz, azalan çocuk sayısından ve insanların yeterince ürememesinden kaynaklanacak. Dünya nüfusunun üçte birini oluşturan 14 ülkede yapılan araştırmaya göre insanlar artık çocuk yapma iştah ve gücünü kaybetti. Bunun ülkelere ve toplumlara göre çok farklı nedenleri var ama bir numaralı sebep ‘gelecek endişesi.’ Daha doğrusu para.

BM geçtiğimiz ay yayınladığı bir raporla son 50 yıldır ‘nüfus’ konusunda yürüttüğü tüm politikaları bir kenara bıraktı. 1950’lerden sonra ‘dünyada aşırı nüfus artışı var’ yaygarası koparmaya başlayan BM, özellikle ‘kadın hakları’ silahını kullanarak dünya genelinde nüfus artış hızlarını düşürmek için büyük bir savaş verdi.

BM, Türkiye de dahil pek çok ülkede köylere kadar inerek doğum kontrolünü anlattı, doktorları satın alarak doğum kontrol yöntemlerini yaygınlaştırdı, Afrika’da açlıktan kırılan insanlara prezervatif ve başka haplar dağıttı. BM’ye bu akılları veren diğer örgütler ise yine kadınları kullanarak ‘çocuk sahibi olmayı’ özgürlükler önündeki en büyük engel olarak dayattı. Başta da Rockefeller grubuna ait olan Nüfus Konseyi adlı yapı.

Neticede 2025 yılına gelindi ve çocukları ‘dünyanın paraziti’ gibi gösteren politikaların büyük bir hata olduğu anlaşıldı. Ve BM raporunda bundan sonra nasıl bir politika yürüteceğini şu sözlerle özetledi: “Gerçek doğurganlık krizi, aşırı nüfus veya yetersiz nüfus değil, bireylerin arzu ettikleri doğurganlık hedeflerine ulaşamamalarıdır.” Bu tabir bile aslında bir nevi nüfus kontrolü ihtiva ediyor.

Öte yandan çocuk sahibi olmak isteyip de olamamak, BM’ye göre nüfus konusundaki en büyük kriz. Ancak bunun nedenleri üzerinde durulmuyor. Çünkü o zaman yarım asrı aşkın bir süredir yapılan şeytanlıklar ortaya çıkmış olur.

Herkes bu durumu biliyordu!

Ülkemiz de dâhil BM’ye bağlı ülkelerin çoğunda nüfus artışının nasıl kontrol edileceği on yıllar boyunca uluslararası sistem tarafından yönlendirildi. Elbette önce hükümetler satın alındı. Üreme hızını düşürmek için çok büyük fonlar ayrıldı. Yani nüfuslarını azaltmaları için ülkelere rüşvetler verildi. Nüfus artışını en aza indiren ülkeler gelişmişliğin timsali sayıldı.

Tüm bu politikaların mucidi olan BM, durum geri dönülmez bir noktaya gelince gerçek alarm zillerini çaldı ama tabii olarak hiçbir sorumluluğu da üstüne almadı. Raporda, BM’nin 50 yıl önce icat ettiği ‘nüfus patlaması’ ifadesinin aslında gerçeği yansıtmadığı açıkça itiraf ediliyor. Dahası utanmadan bu politikaları uyguladıkları için doğrudan hükümetler suçlanıyor. BM’yi taşeron kullanan yapılara ise hiç temas edilmiyor. Rapora göre "On yıllar önce, ülkeler nüfuslarının yaşlanacağını bilmek için verilere sahipti... Nüfusun yaşlanmasının bugün sürpriz olması için hiçbir neden yok." Aslında deniliyor ki ülkeleri yönetenler de kendi ülke ve haklarına bile isteye “ihanet” etti.

  • Gerçek kriz bu
  • BM raporu, UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) ve uluslararası anket şirketi YouGov’un yaptığı ankete dayanıyor. Ankete katılan ülkeler Güney Kore, Tayland, İtalya, Macaristan, Almanya, İsveç, Brezilya, Meksika, ABD, Hindistan, Endonezya, Fas, Güney Afrika ve Nijerya. Bu ülkeler küresel nüfusun %37'sinden fazlasına sahip. 14 ülkede yapılan ankete, üreme çağındaki ve bu çağı geçmiş 14.000'den fazla yetişkin katıldı.
  • Raporun giriş kısmında günah çıkaran UNFPA Başkanı Dr. Natalia Kanem yeni krizi şöyle tanımlıyor: "Dünyada doğurganlık oranlarında benzeri görülmemiş bir düşüş başladı. Ankete katılanların çoğu iki veya daha fazla çocuk istiyor. Doğurganlık oranları büyük ölçüde düşüyor. Ayrıca birçok kişi istediği aileleri kuramayacağı hissinde... Ve işte gerçek kriz de bu."

İki çocuk kâfi

BM’nin 50 yıllık ‘gönüllü hadım etme’ kampanyasının bir anda bitmesi elbette mümkün değil. Zaten yapılan anket de bu durumu gösteriyor. 14 ülkenin tamamında da ortak görüş, 2 çocuk sahibi olmanın yeterli olduğu yönünde. Yani nüfus planlaması fikri zaten milyarlarca insanın aklına kazınmış durumda. 2 çocuğun yeterli olduğu fikrinin işlenmesi bile aklı başına gelen devletlerin önüne set çekme girişimidir.

Ve ayrıca insanların bu 2 çocuğu bile yapmanın önünde sayısız engel var. Bu engellerden en büyüğü her ne kadar BM için ‘ekonomik yetersizlik’ olarak görülse de gerçekte ise erkeklerde sperm, kadınlarda ise yumurtlama yetersizliği.

Katılımcıların %39’u mâlî sıkıntılar nedeniyle çocuk sahibi olmadıklarını ya da daha fazla çocuk yapmadıklarını söylemiş. Güney Kore, Tayland, Güney Afrika gibi ülkelerde bu oran %50’nin üzerinde. ABD’de çocuk sahibi olmak istemeyenler arasında parayı gerekçe gösterenlerin oranı ise sadece %38.

Tüm katılımcıların %21’i işsizlik veya sabit bir işleri olmadığı için çocuk yapmadığını söylemiş.

‘Başını sokacak bir ev olmaması’ gerekçesi ise ‘üreme üşengeçliği’nin diğer bir nedeni. Ankete katılanların %19’u da doğru düzgün bir konutları olmadığı için çocuk sahibi olmaktan korktuğunu dile getirmiş.

Maddi gelirin azlığı, gelecek endişesi, kariyer beklentisi gibi nedenlerle çocuk yapmaktan korkan ya da çocuk yapmayı erteleyenler zamanla çocuk yapma hevesinden de vazgeçiyor. Ankete göre yaklaşık 4 katılımcıdan 1'i (%23), çocuk yapmak istediğini ancak kendi istediği zaman diliminde bu çocuğa sahip olamadığını söylüyor. Çocuk için doğru zamanı bekleyenlerin %40'tan fazlası ise sonunda çocuk sahibi olma isteklerinden vazgeçmek zorunda kaldıklarını belirtmiş ki, bu gerçeklerin hemen hepsi Türkiye için de geçerli. Ayrıca evliliğin geciktirilmesi ve kısırlık salgını da çocuk sahibi olamamanın en büyük nedenlerinden biri.

İş işten geçince gelen akıl

UNFPA/YouGov anketinin elde ettiği neticelere göre insanların ‘kaç çocuk sahibi olmak idealdir’ sorusuna verdikleri cevaplar, 50 yaşından sonra değişmeye başlıyor. Biyolojik olarak çocuk sahibi olma çağının sonuna yaklaştıkça, insanlarda ‘istediğim sayıda çocuğa sahip olamadım’ fikri yaygınlaşıyor.

Üreme çağındaki yetişkinlerin yaklaşık beşte biri (%18), hayatları boyunca istedikleri sayıda çocuğa sahip olamayacaklarına inanıyor. Çünkü kendi bedenlerini en iyi onlar tanıyor. Bunların %11'i idealde seçtiklerinden daha az çocuğa sahip olacaklarına inanırken, %7'si beklediklerinden fazla çocuğa sahip olacaklarına inanıyor. Katılımcıların %37'si ise ideal sayıya ulaşmayı beklediklerini söylüyor.

Fakat üreme çağı geçtikten sonra fikirler değişiyor. 50 yaş üstü katılımcıların %31'i ideal olarak seçtiklerinden daha az çocuğa sahip olduklarını söylüyor. %12'si ise planladığından daha fazla çocuğa sahip olduklarını.

Gelişmiş ve nüfus artış hızı çok düşük ülkelerde 50 yaş üstü ile altının cevaplarında daha büyük farklar görülüyor. Mesela İtalya'da 50 yaş altı katılımcıların yalnızca yüzde 1’i istediklerinden daha fazla çocuk sahibi olmayı beklediğini söylerken, ideal olarak seçtiklerinden daha az çocuk sahibi olmayı beklediklerini söyleyenlerin oranı yüzde 14'e kadar çıkıyor.

Pişmanlıklar pişmanlıklar…

50 yaş üstü İtalyanlarda ise pişmanlık baş gösteriyor. Bu yaştaki İtalyanların %34’ü hayal ettiği çocuk sayısına ulaşamadığı için treni kaçırmış gibi hissediyor. 50 yaş üstünün sadece %9’u istediğinden daha fazla çocuğa sahip olduğunu söylüyor.

Bu oranlar, üzerinde araştırma yapılan 14 ülke için de geçerli. Ankete katılan tüm 50 yaş üstü kadın ve erkeklerin %31’i istediği sayıda çocuğa sahip olamadığı için pişmanlık yaşıyor.

BM, raporun bu bölümünde şu itirafta bulunuyor: Tüm bu göstergeler, nüfusu azaltmak için doğum kontrolü desteğine harcanan kaynakların, bunun yerine aile oluşumunu destekleyen sağlık ve sosyal programlara yönlendirilmesi gerektiğini gösteriyor.

Maddi gelirin azlığı, gelecek endişesi, kariyer beklentisi gibi nedenlerle çocuk yapmaktan korkan ya da çocuk yapmayı erteleyenler zamanla çocuk yapma hevesinden de vazgeçiyor. Ankete göre yaklaşık 4 katılımcıdan 1’i (%23), çocuk yapmak istediğini ancak kendi istediği zaman diliminde bu çocuğa sahip olamadığını söylüyor.
Maddi gelirin azlığı, gelecek endişesi, kariyer beklentisi gibi nedenlerle çocuk yapmaktan korkan ya da çocuk yapmayı erteleyenler zamanla çocuk yapma hevesinden de vazgeçiyor. Ankete göre yaklaşık 4 katılımcıdan 1’i (%23), çocuk yapmak istediğini ancak kendi istediği zaman diliminde bu çocuğa sahip olamadığını söylüyor.

‘Hedefleri gelecek nesil değil gelecek seçim’

Anket sonuçlarından oluşturduğu raporda BM şöyle bir yorum yapıyor:

Gençler, gelecekleri hakkında endişe ve belirsizlik içinde. Birçoğu, ebeveynlerinden daha kötü gelecek yaşamayı bekliyor. İklim değişikliği, ekonomik istikrarsızlık ve artan küresel çatışmalar hakkındaki endişeleri, aile yetiştirme konusunda yaptıkları seçimlere yansıyacaktır. Gençlerin aldatılmış hissetmeleri, yani duyarsız politikacılar tarafından geleceklerinin çalındığına inanmaları alışılmadık bir durum değil. Birçok ülkede yaşlı kişilerin artan yüzdesi, seçim etkisini onların lehine, genellikle de gençlerin aleyhine olacak şekilde çarpıtmaktadır.

Netice olarak, bir sonraki seçimde daha fazla oy toplamaya odaklanan liderler, genç ve gelecek nesiller için gerekli olan reformlara odaklanmak yerine, daha yaşlı bir müşteri kitlesine hizmet etme eğilimindedir.

Nüfus eğilimleri konusunda endişe duyan liderler, bu sesleri dinlemek ve kuşaklar arası adâlet kavramına odaklanan politikalar izlemekte akıllıca davranacaktır.

UNFPA anketine cevap veren bir gençlik aktivistin dediği gibi "Gençler sadece gelecekteki çocuklarını düşünmüyor, bu çocukların miras alacağı dünyayı düşünüyorlar."

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım