Bu dünyadan bir Mehmet Ali Tekin geçti

Türkiye’de, Bosna’da, Çeçenistan’da, nerede olursa olsun şehidlerin kabrini bulur, ziyaret eder, ailelerini arar sorardı. ‘Şehitler Albümü’ isimli bir kitabı vardı ve son zamanlarda onu yenilemek arzusundaydı. Şehidimiz Metin Yüksel’i defnederken verdiği söze hep sadık kaldı. 40 yıl boyunca Metin’i dualarından eksik etmedi, her 23 Şubatta nerede olursa olsun onu andı. Yasinler, Fatihalar gönderdi.
Türkiye’de, Bosna’da, Çeçenistan’da, nerede olursa olsun şehidlerin kabrini bulur, ziyaret eder, ailelerini arar sorardı. ‘Şehitler Albümü’ isimli bir kitabı vardı ve son zamanlarda onu yenilemek arzusundaydı. Şehidimiz Metin Yüksel’i defnederken verdiği söze hep sadık kaldı. 40 yıl boyunca Metin’i dualarından eksik etmedi, her 23 Şubatta nerede olursa olsun onu andı. Yasinler, Fatihalar gönderdi.

Türkiye İslâmî hareketi vefakâr, cefakâr bir mücahidini kaybetti. Yeri dolar mı bilemem ama ben yerini asla bir başkasının dolduramayacağı 44 yıllık geçmişimi kaybettim. İkiyüzlülüğümüzle, arsızlığımızla, hoyratlığımızla çirkinleştirdiğimiz bu dünyadan bir Mehmet Ali Tekin böylece geçip gitti.

Dünya üç gün der büyüklerimiz doğar, yaşar ve ölürüz. Çoğumuz bu gerçeği bildiğimiz halde kabullenemeyiz ölümü, kendimize yakıştıramaz hep başkalarının başına gelecek bir hâdiseymiş gibi bilinçaltımıza yerleştiririz.

Kırk dört yıllık dostum, kardeşim, sırdaşım dâvâ arkadaşım Mehmet Ali Tekin’i hiç beklemediğimiz anda ânî bir ölümle Rabbine geri gönderdik. Bu ânî gelen ölüm haberi aslında uyarı niteliğindeydi, ölümün ne zaman ve hangi şekilde geleceğini bilemeyeceğimiz gerçeği ile bir kez daha yüz yüze gelmiş olduk.

  • İtiraf etmeliyim ki, hâlâ bir şok hâli yaşamaktayım, hani bir anda boşluğa düşersiniz ya onun gibi bir şey…

Hayatımda derin izler bırakan ölümler oldu, bu da onlardan biriydi. Mehmet Ali ile ne kadar çok şey paylaşmışız, ne kadar benim bir yanım olmuş, ne kadar sırtımı yasladığım duvar, derdimi döktüğüm sırdaşım olmuş, bir elmanın iki yarısı gibiymişiz. Onu toprağın bağrına bıraktığımız an kendimi yapayalnız hissettim, sanki mezara onu değil de beni koymuşlar gibiydim.

Mehmet Ali ile tanışıklığımız 1976 yılında Metin Yüksel’in kurduğu Fatih Akıncıları Derneği’nde olmuştu. Tam 44 yıl sürecek kader arkadaşlığımızda böylece başlamış oldu. Mehmet Ali’nin bendeki ilk izlenimi çok hızlı konuşan, çok hızlı hareket eden, ince hesaplardan uzak Metin Yüksel’e ölümüne bağlı bir fiil ve görev adamı olduğuydu.

Metin Yüksel’in oluşturduğu grubun içinde Metin’in sağ kolu gibi dururdu, aynı zamanda grubun kasasıydı çok az paramız olurdu onu da Mehmet Ali’nin sorumluluğuna bırakmıştık.

Akıncılar olarak organize ettiğimiz kimi yürüyüş ve eylemler için İstanbul İHL’yi boşaltır öğrencilerin eylemlere katılımını sağlardık. Mehmet Ali okuduğu bu okulda boşaltma işinin hem organizatörü, hem de katılımcısı olurdu.

Fatih Akıncıları olarak yaptığımız tüm eylemlerde ön safta ve Metin’in hemen yanında yer alır, kendisine ne görev verilmişse yerine getirmek için tüm gayretiyle çalışır, afiş asar, yazı yazar, yürüyüş ve nümayişler organize eden ekibin içinde yer alırdı. Dümdüz bir adamdı, söyleyeceğini pat diye söyler, içinde ne varsa saklamaz, eleştirisini insanların yüzüne karşı hiç çekinmeden yapan tanıdığım en nadide insanlardan biriydi.

Kâtillerin ipini tutanlar bizi iyi biliyordu

1979 yılına geldiğimizde İran’da devrim olmuş, Afganistan’daki Rus işgaline karşı büyük bir direniş hareketi başlatılmıştı. O günlerde Metin Yüksel’in etrafında kenetlenmiş 6-7 kişiydik, fiili olarak Metin’e biat etmiş, mücadelemizi onun önderliğinde şekillendirmiştik. Metin Yüksel’le yaptığımız istişare neticesinde bir karar alarak önce devrimin gerçekleştiği İran’a gidecek, oradan da Afganistan’a geçerek direnişe katılacaktık. Metin’in düşüncesi devrimin imkânlarından istifade etmek, Afgan cihadında pratik tecrübeler edinip eğer şehit olmazsak Türkiye İslâmî Hareketine katkı sağlamak, ivme kazandırmaktı.

 Mehmet Ali gazete adına Çeçenistan’a gitmiş efsane komutan Şamil Basayev’le görüşen ilk gazeteci olmuştu.
Mehmet Ali gazete adına Çeçenistan’a gitmiş efsane komutan Şamil Basayev’le görüşen ilk gazeteci olmuştu.

Tarih 23 Şubat 1979’u gösterdiğinde her şeyimiz hazırdı, bu düşüncelerimizi gerçekleştirmek için yola çıkacaktık. O gün Metin Yüksel Cuma namazı çıkışında şehid edildi. Yola çıkacağımız ve nereye gideceğimiz kâtillerin iplerini ellerinde tutanlar tarafından iyi biliniyordu. Silahsız olduğumuzu ve kendimizi savunamayacağımızı da biliyorlardı.

Metin Yüksel’in şehadeti bizi bir boşluğa yuvarlamıştı, ilk günler ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Mehmet Ali, şehidimizi vurulduğu yerden hastaneye götürmüştü. Gözlüğüne şehidin kanı bulaşmıştı, o kanlı gözlükle günlerce gezdi, kanı silmeye bir türlü eli varmamıştı.

Metin Yüksel’i defnederken söz verdik

Yolculuğumuzu ertelemiştik. Metin Yüksel’in mezarını kendi ellerimizle Kur’an okuyarak ve tekbirler getirerek hazırladık. Onu toprağın bağrına bırakırken söz verdik, yemin ettik. Şehidimizin kaldırdığı mücadele bayrağını düşürmeyecek ve yolunu ne pahasına olursa olsun sürdürecektik..

Mehmet Ali üniversiteyi Ankara’da okuyordu ben de mücadeleye Fatih’te kaldığımız yerden Dr. Remzi ve Edip ağabeylerin yol göstericiliğinde devam ettirmeye çalışıyordum. Çok zor günlerdi, Metin Yüksel’in yerini doldurmak imkânsızdı ama başarmalıydık. Metin’in yokluğunu dosta da düşmana da belli etmemeliydik. Çok hızlı günler geçiriyorduk, her gün yeni bir eylem, karakollar, gözaltılar, işkenceler...

Mehmet Ali evlendi ben tutuklandım

1979’un eylül ayı geldiğinde Fatih’te solcularla girdiğim bir çatışma neticesinde tutuklandım. Tam da o gün Mehmet Ali’nin düğünü vardı, o yüzden onu eylemden uzak tutmuştuk. Ben de akşam düğüne katılacaktım ama olmadı, bana cezaevi yolu görünmüştü. Ben cezaevindeyken Mehmet Ali yarım bıraktığımız işi tamamlamak üzere birkaç arkadaşla birlikte Afganistan’a gitmiş cihada katılmıştı. Bir operasyon sırasında dağda kayalardan düşmüş ve ayağını kırmış. Tedavi için önce İran’a, oradan da Türkiye’ye dönmüştü. O Afganistan’dayken bir kızı dünyaya geldi. Cezaevine getirdiler, kulağına ezanını okuduk, Sümeyye adını koyduk.

  • Cezaevleri ve askerlik sürecim 1985’te bitmişti. Mehmet Ali ile tekrar bir aradaydık. Geçimimizi sağlamak için ortak bir iş kurduk. O zamana kadar Mehmet Ali hem Ankara da okuyor, hem de cami önlerinde koku ve saat pili satarak geçimini sağlıyordu.

Çeçen dâvâsı onun sayesinde duyuldu

Bu arada ortak dostlarımızla yaptığımız istişareler neticesinde Tevhid dergisini çıkartmaya karar verdik. Mehmet Ali derginin sorumlu müdürü olmuştu. Ardından dergiyi kapatıp, Selam gazetesini çıkartmaya başladık. Mehmet Ali gazetede de sorumluluk üstlenmişti.

Bu arada Çeçenistan ve Bosna cihadları başlamış bütün şiddetiyle devam ediyordu. Mehmet Ali gazete adına Çeçenistan’a gitmiş efsane komutan Şamil Basayev’le görüşen ilk gazeteci olmuştu. Geri döndüğünde çektikleri fotoğraflarla Türkiye’nin farklı illerinde resim sergileri açılmış, Çeçenistan dramı onun sayesinde insanlara anlatılabilmişti. İkinci kez gittiğinde ise Ruslar tarafından yakalanmış Dağıstan Mohaçkale’de Talip Özçelik le birlikte dokuz ay tutuklu kalmıştı.

Bosna’ya gidenlerin başında da o vardı

Bu arada Bosna savaşı da sürüyor Boşnak Müslümanlar âdeta soykırıma tabi tutuluyordu. Türkiye’den Boşnak kardeşlerine yardıma giden Selami Yurdan şehit edilmişti. Bu hadise Türkiye Müslümanlarının dikkatini Bosna savaşına çekmiş, çok sayıda insan gönüllü olarak gitmek istemişti. Selam gazetesi ve vakfı çevresinden bir grup Müslüman da Bosna’ya gönüllü olarak gitmek üzere yola çıktığında başlarında yine Mehmet Ali Tekin vardı.

FETÖ, CIA ve MOSSAD operasyonu

2000 yılına geldiğimizde FETÖ, CIA ve MOSSAD işbirliğiyle umut operasyonu yapılmış, Selam gazetesi çalışanları ve çevresinden yüzlerce insan gözaltına alınmış, 1990’lı yıllarda Türkiye’de işlenmiş ne kadar fâili meçhul cinayet varsa gözaltına alınanların üzerine yıkılmaya çalışılmıştı. Ben ve Mehmet Ali de gözaltına alınanlar arasındaydık. Tüm bu cinayetlerden sorumlu tutuluyorduk. Ankara terörle mücadele şubesinde 8 gün sürecek işkence ve zor günler bizi bekliyordu. İşkenceden arta kalan zamanlar yan yana dizlerimizin üzerinde duvara dönük bekletildiğimizde gözlerimizle konuşmaya birbirimize güç vermeye çalışıyorduk. Tutuklandık, Eskişehir cezaevine konduk.

İdamla yargılanıyoruz

İdamla yargılandık, beş yıl aynı hücreyi paylaştık. Kaderimiz aynıydı, sevincimiz ve üzüntümüz bile aynıydı. Ayakta kalmalıydık, hangimiz ümitsizliğe düşse diğerimiz onu motive etmeye çalışıyordu. Biz içerde, ailelerimiz dışarda aynı kaderi paylaşıyordu. Birbirimize kardeşten de öte sımsıkı sarılmıştık.

Mehmet Ali, beş yıl boyunca hücrede elinden Kur’an-ı Kerim’i hiç düşürmedi. Avluda volta atarken bile Kur’an okudu, yüzlerce hatim indirdi.

Cezalar onanınca İran’a kaçtı

Örgüt liderliğinden ceza almıştı. Tahliye edildikten sonra cezalarımız onanınca yurt dışına çıkmak zorunda kaldı, uzun bir süre İran’da yaşadı. Nahcıvan’a giriş çıkış yaptığı bir sırada yakalandı, Bakü’de tutuklu kalırken girişimler sonucu Türkiye’ye getirildi. Adliye koridorlarında FETÖ yapılanmasının hem bu dünyada, hem de öteki dünyada hesap vereceğini haykırdı. Allah’ın işine bakın ki, o gece 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşti. FETÖ yapılanmasının çirkin yüzü de ortaya çıkmış oldu.

Mehmet Ali daha sonra anayasa mahkemesine yaptığımız başvurular neticesinde yeniden yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 2009 yılında Fatih Akıncıları Derneği’ni yeniden kurmuştuk. Mehmet Ali tam bir görev adamıydı, kendisinden ne istenirse hiç gocunmadan yerine getirirdi. Bir bakarsınız tv de programcı, bir bakarsınız gazetede köşe yazarı, bir bakarsınız konferansta konuşmacı, bir bakarsınız pankart asan, slogan atan bir militan olurdu. Allah rızası için yapılacak hiçbir şeyde hesap yapmaz, üzerine ne düşerse hakkını verirdi

Şehidlere çok düşkündü

  • Boş durmayı asla sevmez, kitap yazar, makale yazardı. Türkiye’nin neresinde olursa olsun arkadaşlarını, dostlarını, akrabalarını arar sorar ziyaretlerine giderdi. Bu ziyaretlerini sosyal medyada ayrıntılarıyla anlatır, bu kadar ayrıntılı anlatma dediğimizde teşvik olsun diye yapıyorum derdi.

Şehidlere çok düşkündü. Türkiye’de, Bosna’da, Çeçenistan’da, nerede olursa olsun şehidlerin kabrini bulur, ziyaret eder, ailelerini arar sorardı. ‘Şehitler Albümü’ isimli bir kitabı vardı ve son zamanlarda onu yenilemek arzusundaydı. Şehidimiz Metin Yüksel’i defnederken verdiği söze hep sadık kaldı. 40 yıl boyunca Metin’i dualarından eksik etmedi, her 23 Şubatta nerede olursa olsun onu andı. Yasinler, Fatihalar gönderdi.

Vefatından üç gün önce Nevşehir’e bazı görüşmeler için gitmiştim. Biz Nevşehir’deyken eski Akıncı arkadaşlarımızdan Mustafa Birol yoğun bakımda tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Mehmet Ali’ye bizim yokluğumuzu belli etme, Mustafa kardeşimize kabrine kadar refakat et demiştim. Bana mesajla, telefonla neredeyse dakika dakika bilgi aktardı. Bir kaç gün önce de eski ağabeylerimizden Konya Akıncılar başkanlığı yapmış Nevzat Arabacı vefat etmişti. Birlikte cenaze için Konya’ya gidecektik ancak koronadan dolayı vefat ettiği için hemen defnedildi, yetişemediğimiz için çok üzülmüştük.

Ona doyamadık

Nevşehir dönüşü hastalanmış, evde istirahatteydim. Nurettin Şirin kardeşimizin babasının vefatını öğrendik. Mehmet Ali ile mesajlaştık, cenaze Trabzon’a gideceği için katılamayacaktık. Sosyal medyada Mehmet Ali’nin taziye mesajını okudum, aradan yarım saat geçmemişti oğlu Metin aradı. Babasına hastanede kalp masajı yapıldığını söyledi. Ne yapacağımı şaşırdım, üstümü giyip hastaneye gitmeye hazırlanırken vefat haberini aldım. Hastaneye vardığımda kızı Sümeyye feryat ediyordu “Ben babama doyamadım” diye. Biz de doyamamıştık, her şeyde acele ettiği gibi Rabbine geri dönüşünde de acele etmişti.

  • Türkiye İslâmî hareketi vefakâr, cefakâr bir mücahidini kaybetti. Yeri dolar mı bilemem ama ben yerini asla bir başkasının dolduramayacağı 44 yıllık geçmişimi kaybettim.

Eğer ömrüm varsa, bundan sonra yaşam benim için onsuz daha zor olacak.

İkiyüzlülüğümüzle, arsızlığımızla, hoyratlığımızla çirkinleştirdiğimiz bu dünyadan bir Mehmet Ali Tekin böylece geçip gitti.

Güle güle git kardeşim! Seni şehit reisimiz Metin Yüksel karşılayacak ve hasret gidereceksiniz. Benim için vuslat ise kim bilir ne zaman?

“Her nefis ölümü tadacaktır sonra (yaptıklarınızın karşılığını görmek üzere) bize döndürüleceksiniz...” Ankebut-57

Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş…