Büyük şirketlerin ebedi kiracısıyız

İnternette bir şeylere abone olmanızı isteyen reklamlarla daha sık karşılaşıyor musunuz? Ayda şu kadarcık bir ücret karşılığında oyun oynamaya, film izlemeye veya yapay zekâ destekli bir uygulama kullanmaya çağıran bir teklif ilginizi mi çekti? Aboneliğe dayalı ekonomiyle, teknoloji devlerinin sürekli kira ödeyen müşterileri hâline getiriliyoruz. Parasını ödediğimiz halde “gerçekten” bir şeylere sahip olabilmek gittikçe daha zor hâle geliyor.

Bir yazıcı satın aldınız. Bilgisayarınıza bağladınız. Çocuğunuzun ödevini açıp yazdırma talimatı verdiniz. Yazıcı hemen çalışmaya başlardı. Artık öyle değil. En azından Amerikan teknoloji devi HP için değil. Parasını ödeyip satın aldığınız yazıcıyı kullanabilmeniz için ayrıca ücretli abone olmanızı istiyorlar. Öyle sınırsız da değil, ayda kaç sayfa baskı alacaksanız o kadar ödeme yapmanız lazım. Henüz Türkiye’de sunulmaya başlanmayan bu “hizmet”, bir şeylere sahip olabilme imkânımızın uluslararası dev şirketler tarafından elimizden alınmaya başlandığını çok net bir şekilde gözler önüne seriyor. Her gün karşımıza çıkan örneklerle gelecekte nasıl bir dünyanın bizi beklediğini anlamaya çalışalım.
Çok bilinen bir alışveriş sitesinden bazı şeyler almak istiyordum. Site, kargo ücreti ödememem için çok cazip bir teklif sundu. Özel üyelik paketine geçersem aylık ödeyeceğim cüzi bir ücret karşılığında hem yapacağım alışverişte kargo ücreti almayacaklar hem de sitenin yan kuruluşu olan yayın platformundan istediğim kadar dizi ve film izleyebilecektim. İlk alışverişimde bile avantaj sağlayan bu teklifi kabul ettim. Aradan epey uzun bir süre geçtikten sonra kredi kartı ekstremi kontrol ederken aylardır bu siteden hiç alışveriş yapmadığım halde üyelik ücretini ödemeye devam ettiğimi fark ettim.

Genel harcamalarım içinde görece küçük kalan bu ücreti hiçbir hizmet almamışken ödemeyi sürdürmüşüm. İlk başta çok cazip gelmesine rağmen bir kere bile dizi veya film de izlememişim. Milyar dolarlık servetlere sahip insanlar benim gibi harcamalarında dikkatsiz davrananların cüzdanından hiç fark ettirmeden kendileri için çok yüklü miktarları ulaşan paraları hiç yorulmadan alabiliyor. Onlara bu fırsatı açan kapılardan biri de abonelik iş modeli.
Her satın aldığımız hizmet aylık bir faturayla geliyor
Kendi şahsî tecrübem üzerinde düşünürken, Youtube’daki More Perfect Unioun kanalında abonelik bazlı iş modelinin incelendiği bir videoya denk geldim. Girişteki yazıcı örneği de bu videodan. Türkiye’de henüz bir kısmıyla muhatap olmaya başladığımız bu iş modelinde, özetle uluslararası dev şirketlerin kiracıları haline getiriliyoruz.
Mesela, parasını ödeyip satın aldığınız bir otomobilin tam anlamıyla sahibi olamıyorsunuz çünkü koltuk ısıtma özelliğini veya performans artıran yazılımı kullanabilmek için aylık abonelik ücreti ödemeniz isteniyor.
Satın aldığınız ve donanımı zaten sizde olan bir özellik için ekstra para ödemek ne kadar saçma olsa da bugünkü dünyanın bir gerçeği artık.
Ortalama bir Amerikan vatandaşı aylık 300 dolar aboneliklere ödüyor. Önce film izlemek için bir yayın platformuna üye oluyorsunuz. Sonra maç izlemek için başka birine. Sonra çok popüler bir dizi için bir başkasına. Video izlemek için bir siteye, müzik dinlemek için başka bir siteye üyelik geliyor. Bilgisayarınızda kullandığınız grafik programı da çocuğun ödevlerini hazırlayacağı programlar da artık abonelikle satılıyor.

Yazılım dünyasında bir kere satın alıp yıllarca kullanma imkânı artık kayboluyor. Sürekli güncellenen yazılımlar sürekli ödeme talep ediyor. Bu güncellemeler anlamlı bir değişiklik içermese de durum değişmiyor. Zamanında 700 dolar ödeyip Photoshop alırdınız ve çok uzun yıllar kullanırdınız. Artık diğer Adobe yazılımlarıyla birlikte alıp, her sene yaklaşık 300 dolar ödemeniz gerekiyor. Word’ün veya Excel’in çok eski versiyonları da muhtemelen günlük işlerinizi görecektir ama Microsoft sizin kendisine sürekli ödeme yapmanızı istiyor.
Akıllı ev sistemleriyle evinizdeki eşyaları kullanabilmek için bile bu şirketlere aylık ödemeler yapmanız gerekiyor. Yoksa evinizin kapısını açamazsınız. Son teknoloji ürünlere büyük paralar verirken peşinden gelen abonelik ücretleri eşyalarla ilişkimizi de etkiliyor. Abonelik sistemi aslında yeni bir şey değil.
Gazeteye abone olduğunuzda ürünün kapınıza gelmesi için ödeme yapardınız. Yani ekstra bir hizmet karşılığında para öderdiniz. Artık zaten satın aldığınız bir ürünü kullanıma devam etmek için para ödemeniz gerekiyor. Aslında temelde değişen şey bu. Tam olarak sahip olamıyorsunuz. Lüks sitede ev satın alıp kira gibi aidat ödeyenler aslında olan biteni iyi anlayacaktır.

Vatandaşın sahip olma hakkı yok oluyor
Geçmişte, müzik dinlemek isteyen bir insan plak, kaset, CD gibi bir mâmülü satın alırdı ve onu fizîkî olarak zarar görene kadar istediği kadar kullanabilirdi. Yahut da bir filmin video kasetini ve DVD’sini alarak onun bir kopyasına sahip olabilirdiniz. Bugün ise müzik dinlemek veya film izlemek için Spotify, Youtube, Netflix gibi mecralara abone olmanız gerekiyor.
Önce ücretsiz abone olduktan sonra reklamlardan bıktığınızda veya belli özellikler kısıtlı olduğu için ücretli haline abone olmak istiyorsunuz. Bir hizmet veren şirket var, siz de paranızı ödeyip bunu satın alıyorsunuz.
Görünürde bir sorun yok ama gerçekten işleyiş bu kadar masum mu? Öncelikle dinlediğiniz müzik kaydı hiçbir zaman tamamen sizin olmuyor. Aslında bu durumda şarkıcının da olmuyor. Şarkıcı o platformun, gelirinden kendisine verdiği paya razı oluyor ama herhangi bir zamanda şarkıları yayından kaldırılabiliyor. Çünkü siteye girişte onayladığımız sözleşmelerle her türlü tasarruf hakkını onlara veriyoruz.

Sadece müzik değil her türlü muhtevanın mülkiyeti büyük teknoloji şirketlerinin eline geçiyor. Dünyanın yeni petrolünün “veri” olduğunu sürekli duyuyoruz ama bu veriyi üretenin biz olduğumuzu kimse vurgulamıyor. Bizim sosyal medyada, akıllı telefonlarımızda ürettiğimiz verilerle eğitilen büyük dil modelleri, dev teknoloji şirketlerinin milyar dolarlık servetlerine yeni milyar dolarlar katmak, onları trilyon dolarlık şirketler haline getirmek için gece gündüz çalışıyor. Bizim payımıza ise aylık ücretini ödemek şartıyla onların ürünlerini kullanmak düşüyor.
Kendilerini devletlerin üzerinde gören, kanunlara uymak zorunda olmadığına inanan bu dev platformlar, sizi yeteri kadar siyonist bulmadıkları için sosyal medya hesabınızı kapatabilir, sosyal medyadaki görünürlüğünüzü azaltarak örtülü sansür uygulayabilir.
Siz de bu durumda hiçbir şey yapamazsınız. İsmail Haniye ve Yahya Sinvar için yayınlanan taziye mesajlarının pervasızca silindiğini hatırlayalım. Devlet adamları bile çaresizce ancak tepki açıklaması yayınlamanın ötesine geçememişti. Bu sitelerdeki içeriklerin gerçek sahibinin kim olduğunu anlıyor muyuz?
İzin verdiği kadar ‘sahip olabilirsiniz
Video oyunları mesela… Steam oyun platformu geçen ay yayınladığı bir açıklamayla oyuncuların, oyunu değil oynama lisansını satın aldığını duyurdu. Aslında bilinmesi gereken bir gerçeği hatırlattılar, oradaki oyunlar, puanlar, hesaplar sizin değil. Bir CD alıp, sıkılana kadar oynadığınız ve arkadaşlarınızla paylaştığınız günler çok geride kaldı. Büyük şirketlerin izin verdiği kadar “sahip” olabilirsiniz.
Peki, Steam, Epic Games batarsa ne olur? Ciddi paralar ödeyip satın aldığınızı düşündüğünüz oyunların “çöp” olacağını söylemek abartı olmayacak.

Tüketicinin alışkanlıkları dönüştürülüyor
Siyonist Spotify veya siyonist Youtube’daki reklamlardan bunalıp ücretli versiyonuna abone oldunuz. Aylık ödemeleriniz kredi kartınızdan otomatik kesiliyor, her istediğinizi dinlemeye başlıyorsunuz. Ödediğiniz paranın karşılığını alabilmek için sürekli kendinizi bu platformlardan müzik dinlemeye şartlandırmaya başlıyorsunuz. Yolda, işte, evde, arabada kullandıkça bu siteler alışkanlık oluşturuyor ve artık vazgeçemeyecek duruma geliyorsunuz. O andan itibaren şirketin zamlarına karşı çaresiz kalıyorsunuz çünkü alternatifiniz kalmamış oluyor.
Bu yazılanları abartılı bulabilirsiniz ama birkaç ay önce kısa süreli Instagram yasağının ardından gözyaşı döken, isyan paylaşımları yapanları gözünüzün önüne getirin. Çocuklara yönelik şiddet ve tâciz içeriklerine engel olmaması sebebiyle Roblox oyununun engellenmesine gösterilen tepkiyi hatırlayın.
Buradaki alışkanlık hatta bağımlılık durumunun abonelik modelinin çalışması için elzem olduğunu görmek gerekir. İnsanların rahatlıkla vazgeçebildiği bir abonelik, şirketler için kârlı olmaz. Onun için bütün sistem, alışkanlık üretecek şekilde tasarlanıyor. Ayrıca tek tıklamayla abone olurken, aboneliğinizi iptal etmek istediğinizde sayfaların arasında bocalamanız gerekiyor.
- Paylaşım ekonomisi bizi mülksüzleştirir mi?

- Son yıllarda yaygınlaşan paylaşım ekonomisinin çalışma dinamikleri de abonelik bazlı iş modelinden çok da bağımsız değil. Devletlerin vergi toplaması gibi milyonlarca insandan sürekli kira geliri elde etmek isteyen şirketler, skuterlardan otomobillere, evlerin odalarından kıyafetlere kadar her şeyin ortak kullanıldığı bir dünya inşa etmeye çalışıyor. Kendinizin bir skuterı olmasına gerek yok, kaldırımları işgal eden binlercesi sizi bekliyor. Mobil uygulamadan ücretini ödeyip hemen kullanın. Neden bir otomobilin sahiplik yüküyle uğraşasınız, onların araçları emrinizde.
- Kulağa çok hoş gelen ve ilk başlarda insana büyük kolaylık sağlayan bu “hizmetler”, şirketlerin pazar hâkimiyeti sağlamalarının ardından yükselen fiyatlar ve ekonomik sıkıntı yaşadığımız dönemlerde ödeme gücümüzün kaybolmasıyla birlikte karşımıza ağır yükler olarak çıkacak. İşsiz kalırsanız veya düzenli bir geliriniz olmazsa, zamanında satın aldığınız ve her şeyiyle size ait bir otomobilin bulunması, iyi olmaz mı?

- Yukarıda anlatmaya çalıştığımız dünyada, büyük şirketlerin kredi kartımızdan her ay tahsil edeceği meblağları karşılayabilmek için sürekli çalışmalı, düzenli bir gelirimiz olmalı ama çok da olmamalı ki bize çizilen sınırların dışına çıkmayalım ve bir şeyler bütünüyle bize ait olmasın.
- Sanat da tehdit altında
- Karşımızdaki görüntüyü biraz daha netleştirmeye çalışalım. Bir film ürettiniz. Yayın platformlarının kapısını çalıyorsunuz. Netflix, Amazon, Disney veya Apple sizin filminizi sanat olarak çok başarılı olsa bile siyasi olarak reddedebilir ve yayınlatabileceğiniz doğru düzgün bir yer bulamayabilirsiniz.

- Can çekişen sinema salonlarının akıbetini görünce gelecekte böyle bir durumla birçok yönetmenin karşılaşacağını tahmin edebiliyoruz. Bu da platformların siyasi önceliklerine uygun filmlerin çekileceğini ortaya koyuyor. Film festivalleri eliyle inşa edilen sinema anlayışı yayın platformları eliyle daha güçlendirilecek.
- Netflix, son aylarda Filistin’le ilgili filmleri kataloglarından kaldırıyor. İfade hürriyetine büyük bir darbe indiren, siyonist propagandanın hedeflerine hizmet eden bu tavra karşı alınabilecek boykot dışında hiçbir şey de yok açıkçası.
- Daha da ötesi son yıllarda çok sayıda film sadece platformlarda gösterilmek için yayınlanıyor. Yani filmlerin, platformlar dışında yasal olarak satın alınabilecek herhangi bir kopyası da yok. Bir araştırmacı arşivlemek için yasal kopyasına sahip olamaz. Yıllar sonra sanat çalışmalarının konusu haline getirilmesi bile imkânsız hale gelebilir çünkü bu şirketler batarsa arşivlerinin ne olacağına dair şimdiden iddialı cümleler kurmak doğru değil. Bu tip meseleleri serinkanlı bir şekilde düşünmeyi ve çözümler üzerinde kafa yormayı ihmal etmemeliyiz.
- Halkı dev şirketlerden kim koruyacak?
- Ne yapılmalı peki? Tekrar insanlar DVD’den film izlesin demek bizi gülünç duruma düşürür.
- Bunun yerine kanun ve yönetmeliklerin, vatandaşın çıkarını koruyacak şekilde düzenlenmesi için çaba göstermek gerekiyor. Telif ve fikri mülkiyet haklarına yönelik yasal düzenlemeler, tüketicinin ve emek sahiplerinin haklarını korumalı. Mesela, satın aldığınız bir elektronik aletinin içindeki yazılımı yasal olarak değiştiremezsiniz çünkü makinenin kendisini bir meta olarak satın alabilirken yazılımın mülkiyet hakları şirkette kalmaya devam ediyor. Burada korunan ne tüketici ne de yazılımcının kendisi, kanunlar tamamen şirketlerin kârlılığını korumayı hedefliyor.

- Ayrıca devletin öcüleştirilip, bireyin büyük şirketler karşısında yalnız başına kalmasına yönelik propagandalara prim vermemek gerekiyor. Elon Musk, Jeff Bezos veya diğer süper zenginler babamızın oğlu değil, bizim iyiliğimizi istemiyorlar, çok daha fazla para kazanmak istiyorlar. Geniş ve yalnız kalabalıklar olarak onlarla tek başımıza mücadele edemeyiz, siyaseti yönlendirerek devleti yanımıza almamız gerekiyor. Amerikan başkanının sosyal medya hesabının bile hiçbir kanuni gerekçeye ihtiyaç duyulmadan kapatılabildiği bir çağdayız, muhakkak birlikte mücadele etmek zorundayız.