Cenevre Görüşmeleri Kıbrıs’ta Neyi Değiştirdi?

2019 Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması, tüm rakiplere Türkiye ile KKTC’nin Doğu Akdeniz’de çevrelenemeyeceğini gösterdi. Bugün Cenevre’ye Anastasiadis’i getiren, hoşuna gitmeyen şeyleri duymasına rağmen Crans-Montana’daki gibi masayı devirmekten alı koyan işte bu gerçektir.
2019 Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması, tüm rakiplere Türkiye ile KKTC’nin Doğu Akdeniz’de çevrelenemeyeceğini gösterdi. Bugün Cenevre’ye Anastasiadis’i getiren, hoşuna gitmeyen şeyleri duymasına rağmen Crans-Montana’daki gibi masayı devirmekten alı koyan işte bu gerçektir.

Günümüz Akdeniz jeopolitiği aktörler arasında işbirliğini önceleyecek bir biçimde değişmedikçe, Kıbrıs’ta iki-üç ay sonra yapılacak gayri-resmi 5+1 görüşmelerden olumlu bir sonuç beklemek hayalciliktir. Gerçek, Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi inisiyatifi ile yeni bir sayfanın açıldığı ve uygun jeopolitik ortamın olgunlaşmasının beklendiğidir. Rum kesimi için bu zorlu bir bekleyiş olacak, çünkü artık ellerinde bu yeni sayfanın açılmasını engelleyebilecek bir araçları yok.

İsviçre’nin başkenti Cenevre geçtiğimiz ay içerisinde önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. BM öncülüğünde Kıbrıslı taraflar ve garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallığın katılımıyla Kıbrıs konulu 5+1 formatında gayri resmi bir konferans düzenlendi. Crans-Montana’da görüşmeler durduktan sonra gayri resmi düzeyde de olsa böyle bir temasın sağlanması haliyle konunun takipçileri arasında heyecana sebep oldu. BM Genel Sekreteri Guterres 29 Nisan günü Kıbrıs sorununa çözüm bulmak adına resmi görüşmelerin başlaması için taraflar arasında yeterli ortak zemini bulamadıklarını açıkladı ve 2021 Cenevre Konferansı bu açıklama ile sona erdi.

KKTC, Rumların ‘hayır’ kararını unutmadı

Kıbrıs Türk toplumu ve KKTC karar vericileri Rum tarafının 2004 Annan Referandumu’nda kullandığı hayır oyunun ne anlama geldiğini unutmuş değil. En son Crans-Montana’da Rum Yönetimi lideri Anastasiadis’in son anda masayı terk etmesiyle birlikte aslında Ada’da iki bölgeli, iki toplumlu BM parametreleri çerçevesinde federal bir çözüm bulma ihtimali ortadan kalkmıştı.

Kıbrıs Türk toplumu ve KKTC karar vericileri Rum tarafının 2004 Annan Referandumu’nda kullandığı hayır oyunun ne anlama geldiğini unutmuş değil.
Kıbrıs Türk toplumu ve KKTC karar vericileri Rum tarafının 2004 Annan Referandumu’nda kullandığı hayır oyunun ne anlama geldiğini unutmuş değil.

Bilindiği gibi, eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Crans-Montana’da yapılan toplumlararası görüşmeler öncesinde Kıbrıs’ta federal çözüm için bu toplantının son şans olduğunu ve buradan bir sonuç çıkmaması halinde Ada’da çözümün başarısızlıkla sonuçlanacağı uyarısında bulunmuştu. Bu uyarının Rum kesimi tarafından ciddiye alınmadığı, ama Kıbrıs Türk Toplumunun artık bu çözümsüzlük silsilesini değiştirmek ihtiyacı içerisine gireceği yönünde bir uyarıydı aslında bu.

2 devletli çözüm

Nitekim kendi uyarısının arka-planını okuyamayan Mustafa Akıncı, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını gene federal çözüme dayandırdı ve değişim sinyalini güçlü bir şekilde veren Ulusal Birlik Partisinin Cumhurbaşkanı adayı Ersin Tatar’ın karşısında seçimleri kaybetti. Tatar, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde KKTC’nin geleceğini siyasî eşitlik temelli iki bağımsız devlette gördüğünü açıkça belirtmiş ve sonuçta Kıbrıs Türk toplumunun iradesi ile KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı, Toplum Lideri ve Başmüzakereci olarak seçilmişti. Cenevre Konferansı’nın esas önemi de, Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi iradesinin seçimler sonrası ifade edilebileceği ilk uluslararası platform olmasından gelmektedir.

Türk tarafının teklifi

KKTC’nin Cumhurbaşkanı Tatar nezdinde Cenevre’de BM Genel Sekreteri Guteress’e sunmuş olduğu altı maddelik öneride şu şekildedir:

  • 1- Genel Sekreter, Güvenlik Konseyi’nin iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve eşit egemenliği güvence altına alındığı bir kararın kabul edilmesi için inisiyatif alacaktır. Böylece, mevcut iki devlet arasında işbirliğine dayalı bir ilişki kurulması için yeni bir zemin/temel oluşacaktır.
  • 2- Taraflar arasında bu eşit statü ve egemen eşitlik sağlandıktan sonra, BM Genel Sekreteri’nin himayesinde karşılıklı olarak kabul edilebilir bir işbirliği anlaşması oluşturmak için sonuç odaklı ve belli bir zaman aralığına dayalı müzakereler başlayacaktır.
  • 3- İki devlet arasındaki bu müzakerelerde AB konuları, güvenlik ve sınır düzenlemeleri gibi mevzuların da ele alınıp, ilişiklerin düzenlenmesi beklenmektedir.
  • 4- Müzakerelerin, garantör ülkeler olarak Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık tarafından da desteklenmesi ve hatta ihtiyaç duyulduğunda AB’nin gözlemci olarak katılması hedeflenmektedir.
  • 5- Herhangi bir anlaşamaya varılması halinde, iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanıması ve dolayısıyla Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallığın da garantör ülke olarak bu kararı desteklemesi beklenmektedir.
  • 6- Söz konusu bu müzakereler neticesinde varılacak herhangi bir anlaşmanın, her iki devlette de ayrı ayrı eş zamanlı olarak düzenlenecek referandumlarda onaya sunulması beklenir.

İngiliz günah çıkarmaz

Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw basına verdiği bir mülakatta (27 Mart 2021) 2004 Annan Referandumu sonrası Batının/AB’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Birlik içine alarak KKTC’ye büyük bir haksızlık yaptığını düşündüğünü kamuoyu ile paylaşmıştı. Son 10 yılda arkalarına bazı AB üyeleriyle ABD’nin desteğini alan Kıbrıslı Rumlar Ada etrafında bulunan ortak yer altı zenginliklerini bile KKTC halkıyla paylaşmayı reddediyorlar, üstelik bir de silahlanıyorlar. Fakat bütün bunlar, Ankara’nın KKTC’nin haklarını korumadaki başarısıyla gölgelenmiş durumda. Bu konuda kilit önemde iki gelişmeyi zikretmek gerek:

İki önemli gelişmenin on yılı

- Bu gelişmelerin ilki, 2011 ruhsatlandırmasıdır. Bilindiği üzere Ankara, 2011 senesinde Kuzey Lefkoşa ile deniz yetki sınırlandırma anlaşması yapmış, KKTC’nin TPAO’ya ruhsat vermesi akabinde Türkiye Doğu Akdeniz’de kendi sondaj-sismik arama gemileriyle hidrokarbon kaynaklarını araştırmaya başlamıştır. Bu hamleyi beklemeyen Rum tarafı, o tarihten itibaren Ankara ile Kuzey Lefkoşa’nın çevrelenip izole edilmesi girişimlerini daha da görünür kılsa da, Türkiye’nin donanma ve alan kapatma kabiliyetleri bu girişimleri boşa çıkardı. Özellikle 2019 tarihli Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması, bu bağlamda, tüm rakiplere Türkiye ile KKTC’nin Doğu Akdeniz’de çevrelenemeyeceğini gösterdi. Bugün Anastasiadis’i Cenevre’ye getiren, hoşuna gitmeyen şeyleri duymasına rağmen Crans-Montana’daki gibi masayı devirmekten alı koyan işte bu gerçektir.

Bu hamleyi beklemeyen Rum tarafı, o tarihten itibaren Ankara ile Kuzey Lefkoşa’nın çevrelenip izole edilmesi girişimlerini daha da görünür
Bu hamleyi beklemeyen Rum tarafı, o tarihten itibaren Ankara ile Kuzey Lefkoşa’nın çevrelenip izole edilmesi girişimlerini daha da görünür

- Kilit önemde ikinci gelişme ise, KKTC’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ersin Tatar’ın kazanması , halkın Ada’da federasyona dayalı çözüm modelini reddeden birini desteklemesidir. Bu noktada, KKTC’yi görmezden gelerek jeopolitik hamle yapmaya çalışan bölgesel/bölge dışı aktörlere verilen mesaj nettir. Bölgenin jeopolitik gerçekliği değişmiştir. AB’nin 2004 yılında Rum kesimini tam üye olarak kabulü, Doğu Akdeniz’de kendi lehine bir çıkar sağlamamış, tam tersine hareket alanını sınırlamıştır. Türkiye, Doğu Akdeniz’de hem kendi hem de KKTC adına bayrak gösterme gücüne sahiptir. Kıbrıs Türk Toplumu, bu değişen jeopolitiğin farkındadır.

Bir sonraki toplantıda ilerleme sağlanır mı?

BM Genel Sekreteri Guterres, Nisan ayındaki 5+1 gayri-resmi toplantısından sonuç çıkmayınca birkaç ay içinde taraflar arasında yeni bir toplantı yapmayı hedeflediğini açıkladı. Yapılacak yeni gayri-resmi toplantıda, Kıbrıs Türk tarafıyla Kıbrıs Rum tarafının farklı görüşlerini muhafaza edecekleri kesindir. Kıbrıs meselesi şu anda iki toplum arası bir mesele olmaktan çıkmış, bölgedeki jeopolitik/ jeoekonomik rekabetin önemli bir parçası haline gelmiştir.

Yapılacak yeni gayri-resmi toplantıda, Kıbrıs Türk tarafıyla Kıbrıs Rum tarafının farklı görüşlerini muhafaza edecekleri kesindir.
Yapılacak yeni gayri-resmi toplantıda, Kıbrıs Türk tarafıyla Kıbrıs Rum tarafının farklı görüşlerini muhafaza edecekleri kesindir.

Türkiye’nin garantör ülke olarak Biden yönetimiyle ve Haziran ayındaki AB Liderler Zirvesi’nin ardından Brüksel’le yapacağı pazarlıklar, Ankara’nın Rusya ve diğer bölgesel aktörler ile ilişkilerini de etkileyecektir. Akdeniz genelindeki tüm bu çoklu etkilerin birbirini nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz. Eğer Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin arzu ettiği gibi kazan-kazan mantığı ile bir işbirliği mekanizması hâkim olursa, o zaman Kıbrıs’ta taraflar arası görüşmelerin de doğal olarak bu olumlu atmosferden etkilenmesi beklenebilir. O vakit Anastasiadis hükümetinin KKTC’nin görüşlerini göz ardı etmesi de güçleşecektir.

ABD ile AB’nin ilgisini daha ziyade çekecek, farklı jeopolitik meselelerin baş gösterdiği krizler döneminden geçiyoruz.
ABD ile AB’nin ilgisini daha ziyade çekecek, farklı jeopolitik meselelerin baş gösterdiği krizler döneminden geçiyoruz.

ABD ile AB’nin ilgisini daha ziyade çekecek, farklı jeopolitik meselelerin baş gösterdiği krizler döneminden geçiyoruz. Dolayısıyla yakın gelecekte Kıbrıs’ta yapılacak gayri-resmi 5+1 görüşmelerinden olumlu sonuç beklemek hayalciliktir. Gerçek, Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi inisiyatifi ile yeni bir sayfanın açıldığı ve uygun jeopolitik ortamın bekleniyor olduğudur. Rum kesimi için bu bekleyiş daha sıkıntılı olacak. Çünkü bu yeni sayfanın açılmasını engelleyecek araçları yok artık. Var olan oyunu sürdürmek de eskisi kadar kolay değil. 2004’ten bu yana hiç hesap etmedikleri riskler önlerine çıkarabilir.