Devlet içinde devlet

Başta memurlar olmak üzere ‘sistemi’ kullananların pek de hoşlanmayacağı raporu, ‘taraflı’ bir gözle sizin için inceledik.
Başta memurlar olmak üzere ‘sistemi’ kullananların pek de hoşlanmayacağı raporu, ‘taraflı’ bir gözle sizin için inceledik.

Devletin bel kemiği olması gerekirken sırtındaki kambur; vatandaşın hizmetkarı olması gerekirken cebindeki deliğe dönüştüler. 657 sayılı Kanun ve buna tabi çalışanların önemli bir bölümü, sadece varlıklarıyla değil iç işleyişleriyle de büyük bir muamma teşkil etmeye başladı. İşe alımlarından, bir türlü mümkün olmayan işten çıkarılmalarına kadar bütün süreçleri tam bir sorun yumağı olan memurlar, bu halleriyle adeta ‘devlet içinde devlet’ olmuş durumda. Hatta o kadar ki, devlet bile çalıştırdığı devlet memurlarının sayısını tam olarak bilmiyor. Bu iddia, Yeni Şafak yazarı Ahmet Ünlü’ye ait. Uzmanlığı olan ‘memuriyet sisteminin’ nasıl daha iyi hale getirilebileceği konusunda geçtiğimiz yıl bir rapor hazırlayan Ünlü, hazırladığı bu raporunda birçok soruna değiniyor. Başta memurlar olmak üzere ‘sistemi’ kullananların pek de hoşlanmayacağı raporu, ‘taraflı’ bir gözle sizin için inceledik.

TÜİK verilerine göreTürkiye’de 2021 sonu itibariyle 4 milyon 876 bin 203 memur bulunuyor. 10 yıl öncesine göre, memur sayısında yüzde 60’lık bir atış yaşanmış. Fakat TÜİK’in bu verileri, o günkü son rakamları içerse de aslında ‘anlık’ rakamları yansıtmıyor. Çünkü memur alımındaki işleyiş, devletin ‘anlık’ memur sayısını bilmesini imkansız kılıyor. Ahmet Ünlü, bu durumu SGK’daki veriler ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı’ndaki verilerin birbirini tutmamasına bağlıyor. Ünlü’nün verdiği bilgiye göre

memur sayısı konusunda merkezi bir veri tabanı yok. Her kurum kendi veri tabanını tutuyor ve buradan gelen bilgiler manuel olarak (el yordamıyla) merkezi veri tabanına işleniyor.

Ve bu hantal sistem rakamları değiştirene kadar, devletteki memur sayısı çoktan yeniden değişmiş oluyor

Memur alımında 5 başlılık var

Devlet personel sistemini iyi bilen ve sorunlara nokta çözümler üreten Ünlü’ye göre, memurların yönetimindeki en büyük sorun ‘çok başlılık’. Daha doğrusu 5 başlılık. En az 5 büyük kurum, memur alımları ve istatistikleri konusunda başlı başına yetki sahibi. Bunların başında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı geliyor. Aslında tüm çalışanlar gibi memurların da onun uhdesinde olması gerekiyor ama öyle olmuyor.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın kendine ait bambaşka bir işleyiş yöntemi bulunuyor. Yine Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olan İnsan Kaynakları Ofisi de bu konuda kendi yetkilerine sahip. Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı bünyesindeki Personel Prensipler Genel Müdürlüğü ise apayrı bir kurum. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı olan Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü ise belediyeler ve bağlı iştiraklerden sorumlu.

Yani hangi kapıdan girdiğine bağlı olarak, devlete ‘memur’ olarak giren birinden devletin uzun süre haberi bile olmayabiliyor. Geçtiğimiz yılın sonunda ortaya çıkan ‘İBB içindeki terörist çalışanlar’ da, devlet ile devlet çalışanı arasındaki kopukluktan faydalanarak kadrolaşmıştı.

Devlet kimlere maaş ödediğini bile tam bilmiyor

İster belediye, ister KİT olsun, bütün kamu personelinin maaşını aslında devlet ödüyor ama devlet maaşını ödediği ‘çalışanlarının’ pek çoğunu denetleme ve kontrol yetkisine sahip değil. Hatta çoğunun maaşının ne kadar olduğunu bile bilmiyor. Bunun ana nedeni ise yine ‘çok başlılık’ ve devlet adına bu işleri yürüten ‘kamu personelleri’.

Kamu görevine girişle ilgili temel sorunlar

‘Sözlü sınav’isyanı Kamu görevine girişte uzun süredir devam eden ‘sözlü sınav’ uygulaması, memur olmak isteyenlerde yılgınlığa neden oluyor. ‘Sözlü sınav’ın ‘torpil sınavı’na dönüştüğü algısı var ve gençler arasında bu durum devlete olan güvensizliği körüklüyor. Memuriyetin son yıllarda gençlerin neredeyse tamamı için ‘tek kurtuluş yolu’ olarak görülmesi de, bu güvensizliği umutsuzluğa dönüştürüyor. Sözleşmeli öğretmen atamalarında da kullanılan bu yöntem, milyonlarca gencin ‘en büyük problemi’ haline geldi. Bunun çözümü ise, sözlü sınavları kaldırmak değil, sözlü sınavları şeffaf hale getirmek ve tıpkı memur ve işçilerin disiplin kurullarında olduğu gibi sözlü sınavlara tarafsız gözlemciler yerleştirmek.

Kamu işçiliğini piyangoya çeviren sistem: Kur’a

Birkaç kişilik personel alımı için binlerce adayın kur’aya sokulması, bunun için noterde uzun kuyruklar oluşturulması, kamu işçiliğini bir piyangoya dönüştürüyor. Kamu personeli olmayı ‘tek kurtuluş yolu’ olarak gören gençler, bu piyangoda kaybedince haksızlığa uğramışlık duygusu gelişiyor. Kur’ada kazansa bile sonrasında sözlü sınav için ‘referans arama’ çabası ise, liyakati sorgulanır hale getiriyor.

  • 657 sayılı kanun.
  • Belediyelerin terörist personelleri
  • Kamuya personel alımlarında kangrene dönüşen iki önemli konu ise, belediyelerin personel alım yöntemleri ve ‘gayrı resmi’ güvenlik soruşturmaları. 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi sonrası yayınlanan 676 sayılı KHK ile kamuya alınacak tüm personel için güvenlik soruşturması yapılması zorunlu hale getirilmişti. Fakat 2019 yerel seçimleri sonrasında, CHP’lilerin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi 676 sayılı KHK’yı iptal etmişti. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Pek çok kamu kurumu, alacakları personel için ‘gayrı resmi’ güvenlik soruşturmaları yaptırmaya başladı. Ve bu soruşturmaların sonuçları, personel alımında bir sopa gibi kullanıldı. Sicili temiz çıkan pek çok aday kişisel tercihler nedeniyle kadrolara giremezken, daha sonradan FETÖ’cü olduğu ortaya çıkan pek çok kişi (ve ortaya çıkmayan pek çok kişi) bu soruşturmalara rağmen kadrolara alındı. Dolayısıyla güvenlik soruşturmaları keyfi memur alımlarının yasal gerekçesi haline dönüştü.
  • Belediyelerin ise keyfi alım yapmak için hiçbir gerekçeye ihtiyacı yok. Bugün iştirak şirketleriyle birlikte 750 bin kişinin çalıştığı belediyeler, kendi başına bir devlete dönüşmüş halde. Ve bu belediyelerin personel alımları tamamen yerel yönetimin keyfine bağlı. Durum böyle olunca, devlet aslında maaşını kendisinin ödediği bu personel üstünde hiçbir kontrole sahip olamıyor. Bunun son ve en vahim örneği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yaşandı. Göreve geldiğinden beri engelli ve 15 Temmuz gazilerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 15 bin kişiyi ‘şişirilmiş kadrolar’ diyerek işten çıkaran Ekrem İmamoğlu, onların yerine yaklaşık 50 bin kişiyi işe alarak kadroları şişirdi. Güvenlik soruşturması yaptırmak zorunda olmayan belediyenin en az 500 terör iltisaklı kişiyi kadroya aldığı ise, ancak geçtiğimiz yıl ortaya çıkarıldı.

Sınavsız personel alımına son verilmeli

Milyonlarca gencin iş aradığı bir ortamda birilerinin sınavsız olarak işçi veya memur olarak kamu görevine atanması çok büyük tepkilere yol açıyor. Bu nedenle 657 sayılı Kanun’un istisnai memuriyeti düzenleyen 59’uncu maddesi yeniden kaleme alınarak kamuya sınavsız personel alımının önüne geçilmeli. Özellikle belediyelerin, valiliklerin özel kalem müdürlükleri doldur boşalt haline getirilmiş ve ‘memuriyete sızma kapısına’ dönüşmüştür.

FETÖ’nün devlet kademelerinden temizlenmesinin ardından sözlü sınavla birlikte FETÖ’ye karşı bir emniyet şeridi gibi görülen sınavsız alımlar, FETÖ’nün de devlete sızmak için kullandığı en önemli silahlardan biriydi.

Aynı şekilde bazı kurumların sınavsız işçi alımlarının en son örneğine İstanbul Büyükşehir Belediyesinde şahit olduk.

Milletin cebindeki delik: kamu kişisi

Milletin cüzdanındaki delik haline gelen memur sınıfı, derecesi yükseldikçe deliği de büyütüyor. Kamudaki bürokratların pek çoğu, çok yüksek maaşlarının yanında emekli maaşı da almaya devam ediyor. Özellikle bazı üst düzey kadrolar bu tür çift maaşlı bürokratların mekanı haline gelmiş durumda.

Yine üst düzey bürokratların lojman merakı da, kamuya yük oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletvekilleri dahil kamudaki lojman yağmasına son vermesine rağmen, üst düzey bürokratların konut ve lojman sevdası devam ediyor.

Öte yandan Türkiye’deki makam araçları kamu için hem yük hem de tepki odağı durumunda. Üst-orta düzey bürokratlar bir yana, belediye başkanları, sendika ve oda başkanları, çeşitli düzeydeki müdürler tarafından kullanılan makam araçları vatandaşın tepkisini çekiyor.

657 sayılı kanun.
657 sayılı kanun.

Tıpkı lüks yaşama dönüşen makam araçları gibi birden fazla yerden maaş almak da bazı kamu görevlileri için ‘doğuştan gelen bir hak’ gibi görülüyor. 2001 tarihli 631 sayılı KHK, 2011 tarihli 666 sayılı KHK gibi düzenlemeler hiçbir kamu personelinin birden fazla yerden maaş alamayacağını açıkça belirtmesine rağmen, devleti kendi çiftliği gibi gören bürokrat ve memurlar yıllardır birkaç yerden ‘ücret’ alma alışkanlığından vazgeçmiyor. Bu ücretler çoğu zaman maaş şeklinde olmuyor çünkü kanunen başka bir kurumdan maaş almaları yasak. Ancak mevzuattaki açıklıklar ile birden fazla maaş alma sorunu çözülüyor. Yani devletin üst düzey bürokratları, devleti kandırmak için devletin açığını kullanıyor. Olan ise en sonunda vatandaşa oluyor.

  • Üniversiteler akademik çöplük oldu
  • Kamuya personel alımlarındaki bir diğer kangren olmuş konu ise ‘kişiye özgü ilanlar’. Yerel yönetimlerin de sık sık kullandığı bu yönteme, özellikle akademik kadroların doldurulması sırasında üniversiteler tarafından başvuruluyor. YÖK’ün öğretim üyesi, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi kadrolarının ilan sürecinde yetkiyi tamamen üniversitelere devretmesi, kişiye özel ilanları vaka-i adiye haline getirdi. Böyle olunca da, üniversitelere liyakatli akademisyenlerin yerine mevcut akademisyen ve fakülte yöneticilerinin akrabaları ile, onların kendilerine ‘akademik köle’ yapmak istediği liyakatsiz muhterisler doluştu. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan son şaklabanlıklar, üniversitelerin durumuna en iyi örnek oldu. Rapora göre bunun çözümü ise merkezi bir sistemin kurulması ve Cumhurbaşkanı’nın bir genelge ile bu duruma son vermesi.

Dokunulmazlar sınıfı

Bugün memurluğun işsizler ordusu, aileler, evlenmek isteyenler, evini kiraya verenler, fazla çalışmayı sevmeyenler, çalışmayı sevmeyenler, çalışmaktan nefret edenler tarafından ‘tek kurtuluş yolu’ olarak görülmesinin nedeni sadece ballı maaşlar ya da sosyal imkanlar değil. Memurluk aynı zamanda ‘kapağı attığında’ ömür boyu kendini garantiye aldığın bir iş olarak da görülüyor.

Çünkü bir memurun işten atılması neredeyse imkansız. ‘Memuriyete engel suçlar’ dışında herhangi bir suçtan ceza alan memur, eğer bu cezası ertelenirse görevine devam edebiliyor. Eğer cezası 1 yıl hapis cezasının altındaysa memuriyete devam edebiliyor. 1 yıllık hapis cezası para cezasına dönüştürülse bile görevine devam edebiliyor. Hatta o kadar ki, cinsel taciz suçu işlemiş bir memurun görevine devam edip edemeyeceği bile alacağı cezaya göre değişebiliyor ve bu konuda tam bir hukuki fikir birliği yok.

2016 yılında PKK’ya yapılan operasyonları kınayarak teröre destek veren PKK’lı akademisyenlerin çoğunun ihraç edilmelerinin kesin olduğunu düşündüklerinde, hemen emeklilik dilekçesi vererek emekli olmakta ve ikramiyesi ile emekli maaşını alabilmektedir. İstisnai durumlar haricinde kamu görevinden çıkarılanların emekli maaşlarına dokunulamaz. Çünkü bu ülkede 1965 yılında çıkarılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, darbeci bir yönetim tarafından, kamu çalışanlarını her zaman kamunun üzerinde, onların çıkarlarını ise kamu faydasının önünde tutmak için çıkarılmıştır. bugün halen görevde olması da, devletin kendine karşı ayaklananlardan bile kurtulmasının zorluğunu ortaya koyuyor.

Köşeye sıkışan emekli olup kutuluyor

Bir kısmından KHK ile kurtulan devlet, 2212 PKK’lı akademisyenin bir kısmına ise bugün 8600 lira emekli maaşı ödüyor. Çünkü KHK ile atılacağını anlayan PKK’lı profesörlerin çoğu emekliliğini istedi ve soruşturma tamamlanmadan emekli olarak ballı emekli maaşlarıyla terörü desteklemeye devam etti.

  • Tecavüz, rüşvet vb. nedenlerle memuriyet veya kamu görevinden çıkarılanlardan emekliliğini hak edenler, ihraç edilmelerinin kesin olduğunu düşündüklerinde, hemen emeklilik dilekçesi vererek emekli olmakta ve ikramiyesi ile emekli maaşını alabilmektedir. İstisnai durumlar haricinde kamu görevinden çıkarılanların emekli maaşlarına dokunulamaz.

Çünkü bu ülkede 1965 yılında çıkarılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, darbeci bir yönetim tarafından, kamu çalışanlarını her zaman kamunun üzerinde, onların çıkarlarını ise kamu faydasının önünde tutmak için çıkarılmıştır.