Dıeudonne, Paludan ve ifade özgürlüğü masalı

Dieudonne ve Blet.
Dieudonne ve Blet.

İsveç’te Rasmus Paludan diye biri, devletin izni ve polislerin gözetimi altında Allah’ın kitabını yakma cür’etinde bulunabiliyor. Ve buna bir de “ifade özgürlüğü” diyecek kadar alçaklaşıyorlar. Oysa Dieudonne ne Tevrat’ı ne de Yahudiler için mukaddes olan herhangi bir sembolü yakmıştı. Sadece soruyordu: Hristiyan ve Müslüman değerlere hakaret edip ifade özgürlüğü diyorsunuz, peki niçin Siyonist Yahudilere gelince dut yemiş bülbüle dönüyorsunuz? Siyonizmin yaptıklarını kimse eleştiremeyecek mi?

Hafif yağmurlu, soğuk bir mart günüydü. Edirnekapı’dan almıştık onları. Fransız piyanist Stephane Blet ile zâten tanışıyorduk. Yanında şovmen Dieudonne M’bala vardı. Kamerun asıllı bir şovmen olarak Fransa’da milyonlara hitap ediyordu. Henüz yeni tanışmıştık ama son derece rahat tavırlarıyla kırk yıllık ahbap gibiydi. Zekâsı ve sempatik tavırlarıyla ilgiyi hemen üzerinde toplamayı biliyordu. Dergiye geldik, fotoğraf çekimini bitirdikten sonra mülâkata başladık.

Dieudonne şöhret basamaklarına ilk adımını atarken çocukluk arkadaşı Elie Semoun ile yola çıkmıştı. Semoun bir Yahudi’ydi, birlikte çalışıyorlardı. Ne olmuştu da en yakın dostu ve ortağı Yahudi olan biri, Fransa’da ‘Yahudi düşmanı’ ilân edilmişti. Bu bir çelişki değil miydi? İlk sorulardan biri bu olmuştu.

Onlar herkesi eleştirir ama siz onları asla

Jewish News.
Jewish News.

Cevabı şöyleydi:

“Yahudiler ile özel bir hikâyem var denilemez. Semoun, benim mahalleden çocukluk arkadaşım. Birlikte büyüdük biz. Yani burada bir sorun varsa, kesinlikle benden kaynaklanmıyor. Fransa’da sanat câmiası neredeyse tamamen Siyonistlerin elinde. Onların fikirleriyle uyuşmadığın zaman başına belayı alıyorsun. Oldukça agresif bir tutumları var. Onlar her şeyi ve herkesi eleştirebilirken siz onları eleştirmeye başlayınca kıyamet kopmuş oluyor. Sizi doğrudan susturmaya çalışıyorlar. Bir de şu var tabii. Fransa’daki en ırkçı kesim de bunlar. Benim gibi siyâhî insanlardan nefret ediyorlar. Biliyorsunuz, Müslümanlar da onların hedefinde.”

Peki, dünyada özgürlüğün şampiyonu olarak lanse edilen lâik bir ülkede Hristiyanlık ve İslam dâhil her türlü inanç ve yaşama şekli eleştiri hatta mizah konusu olabilirken, Siyonizme niçin dokunulamıyordu? Bu da başka bir çelişki değil miydi? Cevabı aynen şu olmuştu:

“Fransa’nın lâik olduğu söylenir ama siz buna bakmayın. Asıl tanım şu olmalı: Fransa, Charlie Hebdo’nun ülkesidir. Elbette bu militan tavır Müslümanlara da karşı. Ama unutmamak lazım ki, asıl hedeflerinde Hristiyanlık var. Hristiyanlık ve Müslümanlık onların nezdinde muteber değil. Benim nazarımda bunlar İsrail’in askerleri. Bu yüzden Hristiyanlıktan pek hoşlanmıyorlar.”

‘Hristiyanlıktan pek hoşlanmıyorlar’ demişti ama burada da bir sorun yok muydu? Mesela Evanjelikler İsrail ile gayet barışıktı. Katolikler mi acaba sorun çıkarıyordu? Buna da şu karşılığı vermişti:

Katolikleri ve Müslümanları dize getiremediler

“Aslına bakarsanız Siyonist papazlar da var. Hristiyan görünüyorlar ama aslında değiller. Benzer durumun Müslüman dünyada da var olduğunu düşünüyorum. Fakat ne Katolik dünyane de Müslüman dünya tam olarak kontrollerinde değil. Anglosakson dünya ile bir derece entegre olmuş haldeler. Evanjelik örneğinde görüldüğü gibi. Ama hâlen Katolikleri ve Müslümanları dize getirebilmiş değiller. Kızgınlıkları da bu yüzden zâten. Kilise ve Müslümanlar ile o yüzden sürekli uğraşıp duruyorlar.”

Ülkesinde başı fena halde dertteydi. Hakkında sürekli davalar açılıyor, bir şovmen olarak mesleğini icrâ etmesine izin verilmiyordu. Yaşadıklarını şöyle özetliyordu:

“Bir tiyatrom vardı. Oradan çıkardılar. Sonra bir otobüs satın aldım. Sadece işimi yapabileyim, tekrar sahne alabileyim diye. Mademki sabit bir mekânda rahat bırakmıyorlar, mobil olayım en azından dedim. Buna bile izin vermediler. Konuşmamı, işimi yapmamı tamamen engellemiş durumdalar. Ben milyonlarca izleyicisi olan şöhretli bir insanım. Sahne benim hayatım. Hayatım elimden alınmış gibi.”

Fransa’nın aleyhine bir şey yapmadı

Sol Gazete.
Sol Gazete.

Olan bitene bir mânâ veremiyor, ülkesi Fransa’yı gerçekten seviyordu. Kızgın ve bezgin bir durumdaydı.

“Fransa’nın aleyhine ne yapmışım? Siyonizm'i eleştirmişim sadece. Bugün maalesef Fransa’da Siyonizm'i eleştirmek suç. Fransa’nın bütün değerlerine istediğiniz gibi saydırabilirsiniz ama Siyonizm'e tek kelime edemezsiniz. Milyonlarca takipçiye sahip Facebook ve Youtube hesaplarım kapatıldı. Küresel bir çetenin hedefindeyim. ABD başkanı Trump’ı bile susturan bir çetenin karşısında benim gibi bir sanatçının ne kadar şansı olabilir ki?”

İstanbul’a yerleşmek istediğini duymuştuk. Bu doğru muydu?

“Şimdilik oğlum Türkiye’ye yerleşecek. Ben de bu vesileyle sık sık ziyaret edeceğim. Son yıllarda artan baskılar nedeniyle sanırım Fransa’dan ayrılacağım. Henüz kesin bir karar değil bu. Ama gidişat böyle görünüyor. “

Türkiye’ye sığınmak istedi

Evet, oğlu Merlin Kadıköy’de üç katlı bir ev kiralamıştı. Bir katı stüdyo çalışmaları için ayrılan evi ziyaret etmiş, son derece nazik, çelebi tabiatlı oğlu ve Çinli geliniyle sohbet etmiştik. Dieudonne bu stüdyoda sahne performansını diri tutacak, duruma göre o da oğlu gibi İstanbul’a yerleşecekti. Nitekim Stefan Blet ile bu stüdyoda birkaç çekim bile yapmışlardı.

Yeni Şafak.
Yeni Şafak.

Derken kararını verdi ve Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a açık bir mektup yazarak, Türkiye’ye yerleşmek istediğini bildirdi. Mektup yurt içinde olduğu gibi uluslararası medyada da büyük yankı topladı. Fransız Le Point dergisi ve Rusya’nın Sputnik haber portalı, mektubu okurlarına duyurdu. Dieudonne mektubunda şöyle diyordu:

“Son yıllarda ailemin ve meslekî çevremin sürekli mâruz kaldığı baskı ve tehditler, aile hayatımı ve işimi mahvetti, çocuklarımdan biri ağır hastalandı, artık ülkemde çalışamıyorum, şovlarım yasaklanıyor, skeçlerim için cezalandırılıyorum, sayısız vergi incelemesi ve tahliye işlemlerinden geçtim, artık tiyatro kiralayamıyorum, banka hesabı bile açamıyorum.”

Arabayı üzerine sürdüler

Dahası var…

“Yaşamak benim için imkânsız hâle geldi. 2019'da bir ırkçı, cipiyle üstüme geldi. Adâlet bunu özel mülkiyete saldırı olarak değerlendirdi. Oysaki Fransa'nın her yerinde, bir kişi insanları ezmek için araba veya kamyon kullandığında cinayete teşebbüsten soruşturma açılır ve şoför cezaevine sevk edilir. Çocuklarımı da hedef alan ölüm tehditleri alıyorum, insanlar bana yönelik cinayet planlarını televizyonda açıktan ifade ediyorlar.”

Şalom.
Şalom.

Türkiye’de barındırmadılar

Sonra ne olduysa işler ters gitmeye başladı. Dieudonne’nin oğlu Merlin’in ikamet sorunu çıktı. Bu sorun bir türlü çözülemedi. O süreci yakından takip eden biri olarak, birtakım çevrelerin Türkiye’de bile onların yakasını bırakmadığını net olarak ifade edebilirim. Bu olumsuz gelişmeler, dostu Stephane Blet’in psikolojisini de etkiledi. Türkiye’yi çok seven insanlar her nedense buralarda barınamaz hâle getirildi. Az zaman sonra da Blet’in Cenevre’den intihar haberi geldi.

Özür mektubu yazdı

Ve şimdi de Dieudonne’nin Fransa’da bir mektup yayınlayarak, Yahudilerden özür dilediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Aslında bu yazıyı hem Fransa'yı hem de Dieudonne’yi yakından tanıyan birine teklif etmiştik ama kendisi şunları söyleyip mazeret beyan etti ve yazamayacağını belirtti:

“Bu konuya girmezsem memnun olurum. Çok sevdiğim dostum Stephane Blet bu yolda hayatını kaybetti. O günden beri mümkün olduğunca uzak duruyorum bu meselelerden. Dieudonne de büyük ihtimalle yaşayabilmek için yaptı bunu. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz.”

Haaretz - Fransız Yahudileri komedyen Dieudonné'nin özrünü eleştirdi.
Haaretz - Fransız Yahudileri komedyen Dieudonné'nin özrünü eleştirdi.

Tevrat mı yakmalıydı?

Bütün bunlar yaşanırken İsveç’te Rasmus Paludan diye biri, devletin izni ve polislerin gözetimi altında Allah’ın kitabını yakma cür’etinde bulunabiliyor. Ve buna bir de “ifade özgürlüğü” diyecek kadar alçaklaşıyorlar. Oysa Dieudonne ne Tevrat’ı ne de Yahudiler için mukaddes olan herhangi bir sembolü yakmıştı.

Sadece soruyordu: Hristiyan ve Müslüman değerlere hakaret edip ifade özgürlüğü diyorsunuz, peki niçin Siyonist Yahudilere gelince dut yemiş bülbüle dönüyorsunuz? Siyonizm’in yaptıklarını kimse eleştiremeyecek mi?

Şu soruyu sormasına dahi müsaade etmediler. Adamı Türkiye’de bile rahat bırakmayıp özür diletene kadar hayatını kâbusa çevirdiler.

Özür dilemesini bile kabul etmiyorlar

Özür dilettiler ama belki bu özür bile onu kurtarmaya yetmeyecek. İsrail menşeli Haaretz gazetesi bunun işaretini verdi bile. 13 Ocak tarihinde Eleonore Weil imzalı haberin başlığı her şeyi anlatmaya yetiyor. “Fransız Yahudileri, Yahudi karşıtlığı ve holokost inkârcılığından hüküm giymiş komedyen Dieudonne’nin özür dilemesini eleştiriyor.”

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜYMÜŞ, NE MASAL AMA!