‘Doğ ey güneş erit taştan adamı’

George Floyd üzerinden simgeleşen ırkçılığa en güzel cevap, protestocular tarafından Kolomb heykelinin başı kesilip, göle atılmasıyla verildi. Belki bir gün güneş de tüm bu taştan adamları eritmek için doğar.
George Floyd üzerinden simgeleşen ırkçılığa en güzel cevap, protestocular tarafından Kolomb heykelinin başı kesilip, göle atılmasıyla verildi. Belki bir gün güneş de tüm bu taştan adamları eritmek için doğar.

Amerika’da George Floyd’un polisler tarafından öldürülmesinin yankıları sürüyor. Sokakları dolduran protestocular, ırkçılık ve sömürgecilik karşıtı sloganlar atarak tepkilerini gösteriyor. Göstericilerin en müşahhas tepkisiyse Amerika kıtasının işgalini ilk başlatan haydut olan ve yerlilere yapılan işkence ve zulümlerin öncüsü olan işgalci ve sömürgeci Kristof Kolomb’un heykellerini sökmeleri oldu. Heykellerin, kafasının kesilmesi ve göle atılması her ne kadar sembolik görünse de alt metninde taşıdığı mesaj, olaylara sebep olan ilk kişiyi işaret ediyor. Daha önce 2006 ve 2015 yıllarında da Kolomb heykeli hırpalanmış idi. Kim bilir belki, Mehmet Akif İnan merhuma ait olan ve Ömer Karaoğlu ezgisinde kullandığı gibi güneş bir gün, protestocuların yıktığı heykelleri eritmek için doğar dünyaya.

Geçmişi ve geleceği zulümle çalınmış medeniyetlerin yıllar süren mücadelesi günümüzde de devam ediyor. Tarihler 20 Mayıs’ı gösterirken Amerika, siyahilere uyguladığı şiddete bir yenisini daha ekledi. George Floyd isimli siyahî vatandaşın Amerikan polisi tarafından öldürülmesi tüm dünyada büyük yankı uyandırmaya devam ediyor. Floyd’un ölümünü protesto eden ırkçılık ve sömürgecilik karşıtı gruplar, ülkenin hatta dünyanın farklı yerlerinde gösteriler düzenliyor. Bunlardan en ilginci ise Amerika’nın Virginia eyaletindeki Byrd Parkında bulunan Kristof Kolomb heykelinin yıkılması oldu. Yerinden sökülen heykel, yakılan bir Amerikan bayrağına sarılarak göle atıldı. Durum ne kadar vandalist bir hareket gibi görünse de bu gelişme yerlilerin yıllarca uğradığı işkencenin sorumlusu olan Kolomb’a ve tüm zorbalara verilmiş bir tepkiydi.

Kristof Kolomb
Kristof Kolomb

“Özgürlükler ülkesi” olarak anlatılan Amerika’nın bu tür zorbalıklarla tanışıklığı yeni değil. Hatta yerlilerin kendi yurtlarında sömürüldüğü ve işkence gördüğü ilk yer diyebiliriz. Belki de tüm zorbalık, Amerika kıtasına ayak bastıktan sonra sömürge olarak kullanmayı amaçlayan İtalyan sömürgeci Kristof Kolomb’un şu sözleriyle başladı, “Hepsini sadece 50 adamla hâkimiyetime sokup istediğim gibi yönetebilirim.” Kolomb gibi sömürgeci hedeflerle Amerika kıtasına gelen İspanyollar, yerli halka yıllarca keyfi olarak işkence yaptı, insanlık dışı hareketlerde bulundu. İspanyolların Hristiyanlığı kullanarak mâsum insanları katletmesi, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en korkunç soykırımlarından birisi olarak karşımıza çıkıyor. Amerika'nın işgalinin aslında ne kadar kanlı olduğunu orada yaşayan yerlilere yapılan işkenceye şahit olan birisi olarak, “Yerlilerin Gözyaşları” isimli kitabında anlatan Bartolomeo De Las Casas, kıtanın karanlık tarihini oldukça detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor. Aynı zamanda Casas’ın babası, Kristof Kolomb'un ikinci yolculuğuna katılan orta halli bir tacir.

Soykırımcı Kolomb, ‘Yeni Dünya’ olarak adlandırılan bu kıtadaki altınlara gözünü dikmişti. Bu hırsı, bölgedeki adalarda yaşayan yerlilerden vergi almasına bile yol açtı. Kolomb daha da ileri giderek yerlilerin kendi vatanlarında huzursuzluk çıkardığını öne sürerek yaklaşık 500 yerliyi köleleştirmek için İspanya’ya gönderdi. Bu yerlilerin ilk köleleştirme adımı olarak kayıtlara geçti.

Sömürge Tam Gaz

Kolomb’un bu sömürgeci ve soykırımcılığı Amerika yerlilerini, kültürlerini yok etti ve nesiller üzerinde büyük bir tahribat oluşturdu.

Yerlilerin sayısının azalmasıyla, konuştuğu diller de kayboldu. İspanyol papazlar yerlilerin uğradıkları işkence ve çileleri meşrulaştırmak için suçu “tanrıya” atfetmeye başladı. “Geçmişte işledikleri günahlardan dolayı Tanrı'nın cezalandırdığını” ileri süren bu papazlar, yerlilerin hayvana yakın yaratıklar olduğunu da öne sürüyordu.

Kendilerini savunacak aletleri bile olmayan yerlilerin, Amerika'nın işgali sırasında kanlı bir şekilde yok edilişini kendi gözlemleriyle aktaran Casas’ın kitabında verdiği örnekler oldukça can acıtıcı. “Yerliler bu insanlık dışı, merhametsiz ve vahşi İspanyolların zulmünden kurtulabilmek için dağlara kaçtılar. İspanyollar, dağlara kaçan yerlilerin peşine düştüler. Yakaladıklarını yanlarında götürdükleri köpeklere parçalattılar. Hıristiyanlar köpeklerine saldırıp yerlileri parçalama eğitimi vermişlerdi. Yerliler birkaç Hıristiyan'ı öldürünce, İspanyollar öldürülen bir Hıristiyan'a karşılık yüz yerlinin öldürülmesini kararlaştırdılar.”

Nesilleri Yok Ettiler

Tarihi heykeller pek çok ülkede George Floyd protestolarından nasibini aldı.
Tarihi heykeller pek çok ülkede George Floyd protestolarından nasibini aldı.

Hâmile kadınları karnında bebekleriyle birlikte öldüren Avrupalılar, ‘nesilleri devam etmesin’ diye aileleri birbirinden ayırdılar. Yazar kitabında, İspanyolların, kendilerinden kaçan yerlilerin peşinden gidip öldürdüklerini de aktarıyor “İspanyollar, karşılaştıkları koyun kadar uysal yerlilere kısa süre sonra açlıktan kudurmuş, insafsız kaplanlar, kurtlar ve aslanlar gibi saldırmaya başladılar. Bu zavallı, bahtsız insanlar kırk yıldan beri benzeri daha önce ne işitilmiş ne de görülmüş türde işkencelerle, merhametsizce ve insanlık dışı yöntemlerle kılıçtan geçirilerek öldürülmektedirler.”

Casas, yerlilerin yurtlarından edilmesini de şu sözlerle anlatıyor, “Bu adamların niyetleri cinayet işlemekti. Katlettikleri, zavallı yerlilerdi. Onları kendileri gibi ölümlüler olarak değil, ölümün kendisi olarak gördüler. Yerlilerin topraklarını insanlar olarak değil, çaresi olmayan bir salgın hastalık gibi istila ettiler. Son derece güzel topraklar üzerinde yaşamakta olan insanların bir gün bir Kan Tufanı içinde kitleler halinde boğazlanmalarını, bu toprakların insansızlaştırılmasını düşünebiliyor musunuz?”

Sözde Keşif

Keşif diye yola çıkıp, yerlilerin topraklarını işgal edip onları köleleştiren İspanyollar, diğer yandan da hazineleri yağmalıyorlardı. Yapılan tüm bu barbarlığı şu sözlerle açıklıyor Casas, “İspanyolların şeytanî barbarlıklarının tek nedeni, doymak bilmez aç gözlülükleri, ihtirasları ve bu topraklarda bulunan zenginliklerdir. Yerlilerin acıya ve diğer kötülüklere dayanma gücü de onların işini kolaylaştırmıştır. İspanyollar yerlileri aşağılık yaratıklar olarak görüyorlardı.”

Kitabın devamında yapılan işkenceleri ve yerlilere yapılan zulümleri şahit olduğu olaylar üzerinden anlatan yazarın şu sözü yerlilere duyulan nefretin boyutlarını ortaya koyuyor, “İspanyollar dünyayı bu mâsum ve kimseye zararı olmayan insanlardan temizlemek için doğmuş gibiydiler.”

Amerika kıtasına ayak basıldığı ilk günden bu yana sömürgenin ve ırkçılığın kıtası oldu.

Kolomb’un başlattığı sömürü düzeni şekil değiştirerek günümüze ulaştı. Bugün on binlerce insana açık bir şekilde işkence yapamasalar da içlerinde bulunan o nefret, hala canlı. George Floyd üzerinden simgeleşen ırkçılığa en güzel cevap, protestocular tarafından Kolomb heykelinin başı kesilip, göle atılmasıyla verildi. Belki bir gün güneş de tüm bu taştan adamları eritmek için doğar.

O güneş elbette bir gün üstelik de yakın bir zamanda doğacak insanlığın üzerine tüm taş adamları eriterek.