Doktorlar mı haksız, hastalar mı?

Son zamanlarda doktor-hasta tartışmalarını daha sık işitir olduk. Muhtemelen bunun nedeni, medyanın bu tür haberleri öne çıkarmasından kaynaklanıyor.
Son zamanlarda doktor-hasta tartışmalarını daha sık işitir olduk. Muhtemelen bunun nedeni, medyanın bu tür haberleri öne çıkarmasından kaynaklanıyor.

Eğitimli kimseler olan tabiplerden beklenen; hasta ve yakınlara daha yumuşak, ilgili, tatlı dilli, merhametli ve ahlâklı olmalardır. Bunlar kadar mühim olan bir başka husus ise mesleğinin erbabı olması ve hastaya zarar verecek bir işlemi asla yapmamasıdır. Kendi kullanmayacağı ilaç ve işlemi hastaya reçete etmemelidir.

“Beni sık sık ziyaret eden bir dostum vardı. Bazı zamanlar balgamlı kuşpalazı (difteri) nöbetleri geçirirdi. Bir gün yanıma geldi, yüzü sarhoşların yüzü gibi şişmiş, kıpkırmızı olmuş, damarları ortaya çıkmıştı. Halini sordum dedi ki:

‘Bir aktar dükkanında oturmuş, aktarla konuşuyordum. Misk kabından bir parça çıkarıp, koku havanında misk sopasıyla sert bir şekilde ezmeye başladı. O arada aklında biraz bozukluk olan bir adam geldi. Attar meşgulken misk havanından bir miktar misk aldı ve ağzıyla tozu burnuma üfledi, kendimi ondan koruyamadığımdan, durumu görüyorsun!’ Yanımda bir süre kaldıktan sonra kalkıp gitti. Müzminleşen hastalığı (difteri) tuttuğu için yolda düşüp bayılmış. Bir arkadaşı, onu evine götürmüş. Hastanın haline vâkıf olmayan yabancı bir tabibi çağırmış. Tabip onun kanlı kuşpalazı (kanlı difteri) olduğunu zannetmiş. Derken beni de çağırdılar. Tabibin yanına girdiğimde baktım ki, pazularını sıvamış, iki kayfal (kolda kan alınan damar) damarından kan almaya hazırlanıyordu.

Bir hâdise yaşanıyorsa elbette meselenin tarafları vardır. Kusur iki tarafta da olabilir. Ama hiç kimse durduk yere hastasına yardım eden birine saldırmaz. O olsa bile istisna ötesi bir durumdur.
Bir hâdise yaşanıyorsa elbette meselenin tarafları vardır. Kusur iki tarafta da olabilir. Ama hiç kimse durduk yere hastasına yardım eden birine saldırmaz. O olsa bile istisna ötesi bir durumdur.

Derhal onu bundan nehyettim ve kan almasına mânî oldum. İlaçlarını bildiğim için onu ben tedavi ettim ve iyileşti. Eğer o tabip, kan alma işlemini yapsaydı, hastanın ölümüne yolaçardı.

Bir de sarılık hastalığına yakalanmış birini tedavi ettiğini iddia eden bir adam gördüm. Hastaya verdiği şey, hastanın dilinin tutulmasına yolaçmış, bunun üzerine azarlanmıştı. Bu hastalığın tedavisini bir kitapta okuduğunu söylüyordu. Bir diğeri de kandan gelen sert tümörü olan hastaya kafurdan yapılmış bir ilaç vererek hastaya çok şiddetli bir zarar yaşatmıştı.

Bir defasında da yolum bir köye düşmüşdü. Orada günlerce kaldım. Her gün sabah erkenden mescidin kapısında sıvı şişelerle birlikte duran bir ihtiyar görüyordum. Aklına eseni emrediyor, fikrini bildiriyor, ağzına geleni konuşuyordu.

Onun halini köylülere sordum: ‘Onun tıp hakkında çok kitabı var, tecrübe ile bizim tabiatımızı (yapımızı) biliyor’ dediler. Orada bulunduğum müddet içinde bu haydut, iğrenç ilaçlarıyla birkaç insanı öldürdü. Ben, bu insanların aptallığına ve cehaletine, ihtiyarın şakiliğine ve cüretine hayret ettim. Keşke hastalar kendi hallerine bırakılsa, bunun gibi tabiplerden şifa aramaktansa, elbette bunun gibi şarlatanlara tedavi olmamaları, kendi kendilerini tedavi etmeleri daha hayırlıdır…”

Tabibin ahlakı

Ebu Bekr er-Râzî’nin (internette PDF’sini bulabileceğiniz) ‘Tabibin Ahlâkı ve Bir Saatte Şifa Risaleleri’ adlı eserinden aldığımız bu yaşanmış tıp hikayeleri, bize tıp şarlatanlığının yeni olmadığını yani kadim bir sıkıntı olduğunu anlatıyor. Hatta er-Râzî derki: ‘Hırsızlar ve yol kesiciler, aç gözlü tabiplerden daha iyidir.’

Son zamanlarda doktor-hasta tartışmalarını daha sık işitir olduk. Muhtemelen bunun nedeni, medyanın bu tür haberleri öne çıkarmasından kaynaklanıyor. Benzer hâdiseler her devirde yaşanabilir. Buradan hareketle hastaları veya yakınları haksız görüp, doktorları haklı görmek büyük bir hatadır. Kaldı ki, Ebu Bekir er-Râzi ahlâkî terbiyeye sahip olması gerekenin sadece tabip olmadığını, hastanın da aynı özelliklere sahip olması gerektiğini vurgular. Biz de aynı görüşteyiz elbette.

Sürekli tek tarafı haklı görmek

Bugün kamu erki, sürekli ve sadece tabipleri haklı gördüğü için doktorları koruyucu düzenlemeler yapıyor. Şüphesiz şiddetin kimseye bir faydası yok. Aksine asla müracaat edilmemesi gerek bir fiil. Asıl üzerinde durulması gereken şey, bunların neden yaşandığıdır.

Bugün kamu erki, sürekli ve sadece tabipleri haklı gördüğü için doktorları koruyucu düzenlemeler yapıyor. Şüphesiz şiddetin kimseye bir faydası yok. Aksine asla müracaat edilmemesi gerek bir fiil.
Bugün kamu erki, sürekli ve sadece tabipleri haklı gördüğü için doktorları koruyucu düzenlemeler yapıyor. Şüphesiz şiddetin kimseye bir faydası yok. Aksine asla müracaat edilmemesi gerek bir fiil.

Konuyu isterseniz geçen ay yaşanan birkaç hâdise üzerinden ele alalım. İlki, Tabipler Birliği’nin eylemine katılan bazı doktorların iş bırakması ki, sürdüremeyip pes ettiler. Diğeri, bir askerin kendisine saldırdığını iddia edip tutuklatan doktor ve yalancı şahitlik yapan sağlık çalışanları. Şükür ki, kamera görüntüleri askerin haklı olduğunu ortaya koydu da hapisten çıktı. Peki, askerin itibarını kim, nasıl iâde edecek? Başkalarına ibret olması için o genç ‘doktor’un ahlâksızlığının herkesin görüp öğreneceği bir bedeli olmayacak mı?

Bir diğeri ise bir askerin doktoru öldürmesi. Cinayetin tıpla veya doktor-hasta ilişkisiyle bir bağı yok. Yok ama sanki öyleymiş gibi lanse edildi, bu yüzden millet yine aşağılandı.

‘Apseyi antibiyotiksiz tedavi ettin’ azarı

Benzer çok örnek zikredilebilir. Belki çoğunuz benzerlerini yaşamış hatta doktorunuzla söz dalaşı da yapmış olabilirsiniz. Ben kendimden bir örnek nakledeyim. Ayak başparmak tırnağım batmış ve apse oluşmuştu. Antibiyotik yerine apseyi sülüklere aldırdığım için kadın doktor neredeyse beni dövecekti. Onun iğrenç ve aşağılayıcı cümleleri karşısında insanın kendinden geçip dövmemesi imkânsızdı. Allah-ü Teâlâ Hazretleri sabır verdi de oradan uzaklaştım. Yine kadınlar hemcinsi kadın doğumcuların kendilerine yaptığı kötü muameleden çok şikayetçidirler.

Bazı doktorların hastaları azarladığını çokça görürüz. Daha yakında bir doktorun hastayı dinlemediği, istekleri karşısında bağırdığı, neredeyse darp etmek istediği ve sonunda ‘taburcu edin bunları’ diye talimat vermesi videosunu toplumca izledik.

Devlet taraf tutmamalı ve âdil olmalı. Kamu adına iş gören kimselerin sürekli haklı, hizmet alan vatandaşın da haksız olduğu yönündeki zan ve kanaat toplum barışını tehdit eder.
Devlet taraf tutmamalı ve âdil olmalı. Kamu adına iş gören kimselerin sürekli haklı, hizmet alan vatandaşın da haksız olduğu yönündeki zan ve kanaat toplum barışını tehdit eder.

Temel mesele: Eğitim, terbiye, ahlak noksanlığı

Bütün bunların eğitim, terbiye ahlâkla doğrudan bir ilişkisi var. İnsanlar canlarını emanet ettiği doktorlara genellikle minnet duyarlar. Onların bir bölümü ve belki de çoğu bu minnet karşısında hiç de insânî davranmazlar. Hatta kimi kendini ‘İlâh’ zanneder. Oysa İlâh, zayıflara zulmetmez, zulmeden ancak şeytan veya şeytanlaşmış olanlardır.

Bir hâdise yaşanıyorsa elbette meselenin tarafları vardır. Kusur iki tarafta da olabilir. Ama hiç kimse durduk yere hastasına yardım eden birine saldırmaz. O olsa bile istisna ötesi bir durumdur. İnsana insanca muamele yapıldığı yerde ne zaman şiddet görülmüştür ki? Şiddet varsa mutlaka bir de sebebi vardır. Toplum ahlâkının yerli yerinde olduğunu söyleyecek değiliz. Hepimiz olmadığının şahitleriyiz. Ayrıca eğitimli kimseler olan tabiplerden beklenen; hasta ve yakınlara daha yumuşak, ilgili, tatlı dilli, merhametli ve ahlâklı olmalardır. Bunlar kadar mühim olan bir başka husus ise mesleğinin erbabı olması ve hastaya zarar verecek bir işlemi asla yapmamasıdır. Kendi kullanmayacağı ilaç ve işlemi hastaya reçete etmemelidir. Bakınız Ebu Bekr er-Râzî tabiplerde olması gereken hasletleri nasıl sıralıyor:

  • - Tabip, hem ferdi hem de toplumu gözetmeli.
  • - Tabibe gereken şey, insanlara karşı yumuşak olmak, sırlarını korumaktır.
  • - Kadınların mahrem yerlerine tıbbî zaruret olmadıkça asla bakmamalı.
  • - Tabip, Allah için ihlaslı olmalı.
  • - Hastasına dair hiçbir şeyi görmezlikten gelmemeli.
  • - Hastanın rahatsızlığının başlangıç, ilerleme, zirve ve gerileme dönemlerini bilmeli ve takip etmeli.
  • - Hastayı en kısa sürede, en hızlı şekilde, en basit ilaçlarla iyileştirmeli.
  • - Tabip kendini oyun, eğlence, zevki sefa, aklı devre dışı bırakan sarhoş edici şeyleri kullanma konusunda korumalı.
  • - Hastalara iyi davranmalı, kibar ve nazik olmalı, alçak gönüllülük ve ahlâk ziynetini takınmalı, kötü sözü terk etmeli, kibir ve gururdan uzak durmalı, teorik ve pratik yönden kendini ispat etmeli.
  • - İnsanları sosyal statülerine göre ayırmadan insan oldukları için tedavi etmeli.
Bazı doktorların hastaları azarladığını çokça görürüz. Daha yakında bir doktorun hastayı dinlemediği, istekleri karşısında bağırdığı, neredeyse darp etmek istediği ve sonunda ‘taburcu edin bunları’ diye talimat vermesi videosunu toplumca izledik.
Bazı doktorların hastaları azarladığını çokça görürüz. Daha yakında bir doktorun hastayı dinlemediği, istekleri karşısında bağırdığı, neredeyse darp etmek istediği ve sonunda ‘taburcu edin bunları’ diye talimat vermesi videosunu toplumca izledik.

İshâk b. Ali er-Ruhâvi ise ‘Edebu’t-Tabib’ adlı eserinde, doktorlarda bulunmaması gereken ahlâkî özellikleri şöyle sıralar: “Tabip; kindar, hasetçi, aceleci, çabuk usanan, kibirli ve çıkarcı olmamalıdır. Bilakis bağışlayan, insanlara müsamahalı, ağırbaşlı, anlayışlı, yumuşak huylu, mütevazı, iyilik sahibi, kanaatkâr, iffetli, temizliği mükemmel bir insan olmak zorundadır.” Demek ki hiçbir mesele göründüğü kadar basit değil. Devlet taraf tutmamalı ve âdil olmalı. Kamu adına iş gören kimselerin sürekli haklı, hizmet alan vatandaşın da haksız olduğu yönündeki zan ve kanaat toplum barışını tehdit eder. Hâkimler sosyal medyanın ve güçlünün etkisinden azade hükümler vermelidir.

Devlet, ahlâkı tesis edemediği durumlarda meseleyi polisiye veya adlî tedbirlerle çözeceğini düşünüyorsa (ki ne yazık ki öyle) büyük bir yanılgı içindedir.

Sadece hasta tabibe muhtaç değil. Onun kıymeti ve rızkı da hastanın varlığına bağlı. Hasta yoksa doktor ne işe yarar ki? Ne derlerdi eskiler? ‘Allah, dert verip derman aratmasın!’ Âmin! ‘Allah tabipleri başımızdan eksik etmesin, bizi de onlara muhtaç etmesin!’ Âmin!

Fazilet insanın insana insanca muamele etmesindedir.