Dünyanın kesin virajı

 Trump görünürde bir kapitalist. Oysa bu sadece öne çıkan yüzü. Trump iyi hazırlanmış bir siyasetçi. Belki de adımlarını seleflerinin pek çoğundan daha hesaplı atıyor. Buna rağmen ilk bakışta yenilmiş gözükebilir. Pek çok işgali nihayete erdirmese de kendi devrinde bir ülkeye savaş ilan etmemiş başka bir ABD Başkanı yok gibidir. Bu, Trump’ın başarı hanesine yazılmak zorunda.
Trump görünürde bir kapitalist. Oysa bu sadece öne çıkan yüzü. Trump iyi hazırlanmış bir siyasetçi. Belki de adımlarını seleflerinin pek çoğundan daha hesaplı atıyor. Buna rağmen ilk bakışta yenilmiş gözükebilir. Pek çok işgali nihayete erdirmese de kendi devrinde bir ülkeye savaş ilan etmemiş başka bir ABD Başkanı yok gibidir. Bu, Trump’ın başarı hanesine yazılmak zorunda.

Günümüz Amerika’sını ayakta tutan şey, Amerika’nın politik ve askerî gücünden ziyade dünyanın dolara olan bağımlılığı. Zîra doların yerine ikame edilmiş ve kabul görmüş bir para birimi yok. Altının ve diğer değerli madenlerin ve hatta sanal kripto paraların değerinin bile Amerikan doları ile belirlenmesi, Çin, Japonya, Kore ve Körfez devletçiklerinin elindeki Amerikan tahvillerinin geleceğinin olmayışı, hepsinin birden çürümüş devi ayakta tutma yarışına girmelerine neden oluyor.

Sadece ABD değil aynı zamanda dünya keskin bir viraja girdi. Bu sürecin neticesini, ülkeleri yöneten siyasetçilerin ‘teslimiyet’ veya ‘akıllıca politik manevraları’ belirleyecek. Dışarıdan bakınca, korona sürecinde pek çok ülkenin ilk seçeneği tercih ettiği görülür.

Doğru siyaset, tüm seçeneklerin birlikte değerlendirilmesi ile mümkün. Ancak devletlerin rakipleri artık genellikle devletler değil. Görünürde devletler olsa bile gerçekte mutlaka bir şirket veya küresel çetenin bir kişi veya kurumu olabilir.

  • Bu, asrımızın bir gerçeği olsa da kimse çâresiz değil. Hiçbir zaman sömürgeci olmamış, ahlâkî bir geçmiş ve güçlü bir mâziye sahip ülkeden, bu milletten mühim beklentileri olan ümmet ve insanlık coğrafyalarının güç ve duası varken, Türkiye zaten çâresiz değil. Ancak bunun bir şartı daha var ki, -şayet varsa- Batı ile irtibatlı/öykünen ve Batıyı yanlış anlayan ve yanlış raporlayan müşavir heyetlerinden kurtulmak.

Dikkatle bakılırsa hemen her yüz yılda dünyanın merkezi ve güç dengeleri değişmiş, hatırı sayılır kaymalar yaşanmıştır. İstanbul’un fethinden sonra, Endülüs’ün düşmesi, bugünkü İran topraklarında ortaya çıkan Safevî Hanedanı, özelde de Şah İsmail’in katliamları, Kanunî sonrası Osmanlı’nın gerilemesi ve batının güçlenmesi, Amerika-İngiliz savaşı ve iç savaşları, son iki cihan harbi ve sonrasında kurulan düzenler birbirinden kopuk gelişmeler değil.

Bugün ortaya çıkan güç dengeleri manzarası ve geleceği, ne 20. asırda yaşananlardan, ne de bundan sonraki süreç tarihten bağımsızdır.

En çok merak edilen şey

Dünyada herkesin merak ettiği şey, Amerika’nın geleceği ve sonrasında şekillenecek dünya düzeni. Şüphesiz ki, buna ABD’nin kendisi karar vermeyecek. Aksine Trump’ın yanında duran gerçek Amerikan halkı içindeki ‘millî’ unsurların bundan sonra nasıl davranacağı belirleyecek.

Trump görünürde bir kapitalist. Oysa bu sadece öne çıkan yüzü. Trump iyi hazırlanmış bir siyasetçi. Belki de adımlarını seleflerinin pek çoğundan daha hesaplı atıyor. Buna rağmen ilk bakışta yenilmiş gözükebilir. Pek çok işgali nihayete erdirmese de kendi devrinde bir ülkeye savaş ilan etmemiş başka bir ABD Başkanı yok gibidir. Bu, Trump’ın başarı hanesine yazılmak zorunda.

Dünyada herkesin merak ettiği şey, Amerika’nın geleceği ve sonrasında şekillenecek dünya düzeni.
Dünyada herkesin merak ettiği şey, Amerika’nın geleceği ve sonrasında şekillenecek dünya düzeni.

Bizce de kendisinin dediği gibi bu gidiş kalıcı bir gidiş değil, şu yâhut bu şekilde geri dönecek. Muhtemeldir ki, seçimlerde hile yaparak onu koltuğundan edenler yaptıklarına pişman olacak.

Siyonistler ve diğer şeytanîler diyerek tarif edilen yapılara yüklenen aşırı güç izafesi/isnadı aslında hepimizin kendi cephemize attığı bombalar. Evet, güçsüz değiller ancak her şeyi kontrol edebilecek, her istediklerini yapabilecek güçte de değiller.

Obama gibi kaypak değildi

‘Gölge CIA’ olarak da adlandırılan Stratfor’un kurucularından ve eski başkanı George Friedman, 2009’da "Obama süper bir politikacı. Herkes ondan ne duymak istediyse onu duydu. Ama dış politika konusunda aslında Bush yönetiminden çok keskin farklılığı yok. Bunu Obama’dan daha iyi kimse ispatlayamaz. Kimse çok keskin dönüşler beklemesin" demişti.

Haklı olduğunu gördük, ABD tarihinin en kaypak başkanı olduğunu da. Trump ise Obama’ya nispeten adımları tahmin edilebilir bir kişilikti.

Trump ise Obama’ya nispeten adımları tahmin edilebilir bir kişilikti.
Trump ise Obama’ya nispeten adımları tahmin edilebilir bir kişilikti.

Obama selefleri gibi dünyayı işgal etmiş çetenin isteklerinden başka bir şey yapmadı. Trump ise aksine çeteye karşı Amerikan halkı açısından ‘millî’ olarak nitelendirilebilecek bir savaş yürüttü. Bunca propagandaya rağmen, Trump’ın fiilen çetenin sapık adayı Biden’dan fazla rey alması tesadüf değil. Şayet âdil bir sayım olsaydı muhtemelen Trump’un oyu yüzde 55-60’ları bulurdu.

Batılıların hepsi tek tip mi?

Türkiye’den bakınca Batılıların hepsi tek gibi gözükebilir. Oysa Amerikan halkı küresel çetenin en çok ezdiği, sömürdüğü, kobay gibi kullandığı, sağlığını, dolayısıyla geleceğini çaldığı bir halk. Zulmün ayyuka çıkmışlığı yüzünden bir bölümü bizlerden daha diri ve ufuklular. Bu yüzden ABD tarihinde görülmemiş bir şekilde Trump için sokağa inip parlamentoyu bastılar.

Onların meselesi ne biz, ne de yerle bir ettikleri Vietnam, Afganistan ve Irak gibi ülkeler. Muhammed Ali onların içinden çıkıp “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadı ki onlarla savaşayım” diyen ve her şeyini feda eden kişi değil miydi?

  • Bu vesileyle haberdar etmiş olalım ki, Muhammed Ali merhumun kızı ile birlikte kendi hayatını yazdığı “Kelebeğin ruhu” adlı okunması gereken kitap Ketebe yayınlarından çıktı.

Bilmeliyiz ki, günümüz Amerika’sını ayakta tutan şey, Amerika’nın politik ve askerî gücünden ziyade dünyanın dolara olan bağımlılığı. Zîra doların yerine ikame edilmiş ve kabul görmüş bir para birimi yok.

Altının ve diğer değerli madenlerin ve hatta sanal kripto paraların değerinin bile Amerikan doları ile belirlenmesi, Çin, Japonya, Kore ve Körfez devletçiklerinin elindeki Amerikan tahvillerinin geleceğinin olmayışı, hepsinin birden çürümüş devi ayakta tutma yarışına girmelerine neden oluyor.

ABD değil Türkiye yükselecek

George Friedman'ın dünyanın ve özelde de Türkiye’nin geleceğine dair 2009’da söyledikleri aslında doğruya en yakın görüş gibi duruyor.

Hâlen bir başka ‘fikir ticareti’ kuruluşu olan Geopolitical Futures (GPF)’un kurucusu ve başkanı olan Friedman, “Önümüzdeki yüzyılda Türkiye kaçınılmaz olarak bölgenin en etkin gücü haline gelecek.

Türkiye’nin gücü 2040 yılının ortalarında çok daha net bir şekilde ortaya çıkacak ama Türkiye şu anda da zaten bölgesinin lideri. Türkiye’nin Akdeniz’de hızla güçlenmesi Amerika’yı rahatsız edecektir. Eninde sonunda karşı karşıya gelecekler. Türkiye, Amerika’yı karşısına almadan bölgesindeki üstünlüğünü uzun zaman sürdüremez. Türkiye’yle Amerika arasında bir savaş olabilir” diyordu.

Aynı Friedman şimdi de ABD’nin 21. yüzyılın da “süper devleti” olacağını iddia ediyor. Ona göre Avrupa çağı kapanıyor. Amerika çağı daha yeni başladı.”

Türkiye, Amerika’yı karşısına almadan bölgesindeki üstünlüğünü uzun zaman sürdüremez.
Türkiye, Amerika’yı karşısına almadan bölgesindeki üstünlüğünü uzun zaman sürdüremez.

Avrupa çağının İngiliz’in bütün girişimine rağmen kapanmak üzere olduğu ortada, ancak geçtiğimiz günlerdeki Amerikan parlamentosunun işgalinden önce söylenmiş olan bu görüşün yani 21. Yüzyılın da Amerika’nın yüzyılı olacağı fikrinin isabetsizliği ortada.

Evet, Amerika bir devlet değil şirketler konsorsiyumu. Bu yüzden de Amerika Şirketler Birliği tabiri kullanılır. Şüphe yok ki, geçtiğimiz 80 yıl Amerikan yüzyılıydı ve özellikle bilişim şirketleri rüzgârı, doların gerçek sahiplerinin gücü, Amerikan ordusunun birkaç ülke hariç tüm ülkelerde bulunması, deniz ve hava hâkimiyeti onu ayakta tuttu. NSA gibi pek çok Amerikan kuruluşunun tüm dünyayı ve özellikle de rakip devletler ve istihbarat örgütleri, sosyal ağlar, dijital fantaziler, dayatılan e-devlet uygulamaları ve diğer haberleşme ağları üzerinden izlemesi ve bunlar üzerinde politika üretilmesi de…

Bu veri ve politikalar, Amerikan devletinden ziyade Amerika’nın da sahibi olan para babaları, enerji, medya, ilaç, aşı ve gıda gibi dünyanın en büyük silahları üzerinde oturan ve bunları bir silah olarak hepimize yani bütün insanlığa doğrultan güç merkezlerinin işine yarıyor.

Bill Gates önümüze atılan yem

Bizim için Bill Gates önümüze atılan günah keçisi ve yemden öte bir kişi değil. Bizler hep birden ona küfrederken, aslında gerçek düşmanı ıskalıyoruz.

Kibrit çöpünü gözümüze sokanların, ormanı ve ardındaki gerçekleri görmemizi engellemesi gibi. Bill Gates’e küfrederken, ardındaki ormanı görmezden gelmek.

Afrika’da dengeler değişecek

Büyük baronlardan Rothschildlere ait ve her yıl yayınladığı kehanet görünümlü proje ve zihni hazırlık kapakları ile tanınan haftalık The Economist’in kardeş kuruluşu Financial Times gazetesi geçtiğimiz hafta, Afrika ile ilgili hatırı sayılı bir tahlile imza attı. Türk yetkililerin, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Afrika'yı büyük ölçüde görmezden geldiği, ancak bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la değiştiğini yazdı.

Afrika’ya atadığımız büyükelçilerden oraya gönderdiğimiz çalışanlara değin daha fazla ihtimam göstermek zorundayız.
Afrika’ya atadığımız büyükelçilerden oraya gönderdiğimiz çalışanlara değin daha fazla ihtimam göstermek zorundayız.

İspanya'daki Navarra Üniversitesinden Türk dış politikası uzmanı Michael Tanchum ise "Eski Fransız sömürgesi Afrika ülkeleri, Fransa'ya alternatifler arıyor. Yeni bir Fransız sömürgesi veya Çin sömürgesi olarak ticaret yapmak istemiyorlar. Türkiye üçüncü bir seçenek sunuyor" diyor.

  • Afrikalıların Çin ve Fransa'nın yerine Türkiye'den daha fazla maddî ve mânevî yatırım beklerken, gazetenin analizinde Fransa'nın Afrika’daki gelişmelerden tedirgin olduğunu, Türkiye’nin Afrika hamlelerinden büyük rahatsızlık duyduğunu da belirtiyor.

Haksız değiller ama biz de Afrika’ya atadığımız büyükelçilerden oraya gönderdiğimiz çalışanlara değin daha fazla ihtimam göstermek zorundayız. Dışişlerindeki bir asırlık monşer zihniyetinin bir ölçüde devam ettiğini geçtiğimiz aylarda Yeni Şafak’ın manşetinde okuduk. Sultan Abdülaziz döneminde Güney Afrika’ya giden Osmanlı âlimi Erzurumlu Müderris Seyyid Ebubekir Efendi’nin torunlarına, Türkiye’nin Pretorya Büyükelçisi Elif Çomoğlu Ülgen’in davranışları ve Dışişlerinin bu konudaki sessizliği de ortada.

İşte bu sıradanmış gibi görünen ve iyi adımları baltalayan davranışlar, hem Türkiye’nin Afrika’daki geleceği, hem de Afrika’nın Türkiye’ye yönelimini belirleyecek.